Pazar, 29 Cemaziyelevvel 1446
Kadinin Pece Takmasi Ile Ilgili Deliller Ayet Ve Hadisler

Kadının peçe takması ile ilgili deliller: Ayet ve hadisler

Allah’a hamd Rasülülüne salat ve selam olsun…

Günümüzde fitne fesat ve fucurat yayılmıştır. İnsnalar kendi nefislerine göre yaşamı din zannedip Allah’ın ve Rasulü’nün sözlerini hiçe saymışlar, en pak devirlerde yaşayan alimlerin görüş ve fetvalarını dahi bırakıp kendi nefislerine uygun olan kimseleri taklit etmişlerdir..
İnsanalra Allah’ın kitabına uyun dediğinizde onlar atalarını buldukları yolu seçmişlerdir…

Bugün kadının yüzünü açması meselesi de geçmişte olmayan ancak günümüzde yaygınlaşmış olduğundan hükmü bile gündemde bulunmayan bir meseledir… Bu hususta İslami giyebileceğimiz kesimin dayandıkları delil diye sundukları hocalarının yahut kurumların görüşlerinden başka birşey değildir.  Onları sözlerin en güzeline; Allah ve Rasulüne çağırdığımızda büsbütün uzaklaşıp hocalarının hevalarına dayandırdıkları ve delillerinin bulunmadığı görüşlerinin arkasına sığındıklarını, Allahın ve Rasulun sözünü çiğneyip başkalarının sözünlerine tanık oluyoruz. İnna lillah ve inna ileyhi raciun…

Abdullah b. Abbas radiyallahuanh diyorki:

“Neredeyse gökten başınıza taş yağacak! Ben size Allah’ın Rasulü böyle söylüyor diyorum, siz ise, bana Ebu Bekir ve Ömer şöyle söyledi diyorsunuz.” Allah ve Rasülü’nün sözünün yanında bu değerli sahabelerin dahi sözü bir kenara iken, nasıl olur da hocanın görüşü yer alabilir?

Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.” (Ahzap-36)

Bu konuda araştırma yaparken bir bacımızın karşılaştığı ve  şu duruma ne kadar da üzüldüm. O karşısındaki insanlara delil göstermek için Allah’ın kitabını açıyor ancak delil şöyle dursun, birileri parantez içerisine dizeledikleri ile ayeti tahrif etmişler… Hasbunallahu venimel vekil…

Bize mealde yeralan parantez içindeki sözleri gösterip bunları Rabbimizin ayetleri olduklarını iddia ediyorlar ki bu Allah Teala’ya apaçık bir iftiradır. Parantez içindeki kısımlar ise meali yazan kimselerin kendi yorumları ve zanlarıdır. Allah  Teala’nın ayetleri ifsat edilmeye çalışılarak Avrupalılaşma ve modernleşmeye gidilmek istenilmiştir. Bundan dolayı Kuran’ın özüne bir şey yapamayacaklarını bilen hainler sinelerin özüne girmiştir!

Örneğin; Nur suresi 31. ayetinde ‘’..görünen kısımları müstesna..’’ derken Yüce Allah, bir çoğunuzun da Kuran mealinde bulunan parantez içinde ‘’ (yüz,el,ayak) ‘’ tabiri eklenmiştir. Bu sözden Allah beridir. Rabbimiz böyle bir şey dememiştir.  Bu bir beşerin kelamıdır, Rabbimizin ayeti değildir. Nitekim Arapçasına kelime kelime  bakarsanız da bu söylediğim hakikati göreceksiniz. Ne el ne ayak ne yüz tabiri bulunmamaktadır. “

Şunu hemen belirtmek gerekir ki bazı müphem yerleri yada tefsir ulemasınca ayetin hilafına olmayan yerlerde karşı taraf daha iyi anlasın diye parantez içerisinde açmakta herhangi bir sakınca yoktur. Ancak kendi görüşünü yaymak adına bunun yapılması Yüce kitabı bozmaya çalışmak Yahudilerin Tevrata yaptıklarını yapmaya çalışarak anlamlarını yerinden oynatmaya çaba göstermektir ki, bu asrın sapkınlarının Allah’ın kitabını silah gibi kullanmaya çalışmalarından ileri gelmektedir…

Kardeşimiz bunun tebliğin de önüne engel olduğunu söylüyor…

“Bunun için türkçe olarak çevirdikleri ayetlerden bazı kilit noktalara (modernleşmek,normalleşmek için) parantez içlerinde yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi bir şeyler ekleyerek müminleri Allah ile kandırmaya çalışmaktadırlar.

Hiç şüphesiz, zikri biz indirdik; onun koruyucuları da gerçekten biziz. (Hicr-9)

Malesef bugune kadar  bu konuyla alakalı olarak hiç bir hoca(!) alim(!) mümin(!) bu tuzaktan ve onların global planlarından bahsetmedi. Kadınlara dawah yaparken karşılaştığımız en büyük ve ciddi problemlerden bir tanesi bu parantez içlerindeki yanıltmalar,uydurmalar; bu bizi zor duruma sokmakla beraber sözümüzdeki anlaşılırlığı da zorlaştırıyor.  Biz onlara Nur Suresi 31. ayeti  gösterdiğimizde ‘’..ama Kuran’da el yüz ve ayak müstesna diyor..’’ diye cevap veriyorlar. Bundan dolayı tesettür ile ilgili tebliğ yapacak kız kardeşlere veya tesettür ile amel edecek kız arkadaşlara bu çağrıma kulak vermelerini temenni ediyorum. Bu konuda size böyle söyledikleri zaman onlara  bu parantez içlerindeki kelamların bir yorum olduğunu söyleyerek söze başlayın. Bizimde onlarında inandığı kitabı açıp gösterin. ‘’ İşte ayet burada! Sen şimdi bir beşerin sözünemi iman edeceksin yoksa Allah Teala’nın sözüne mi ‘’ deyin! Ve iyi bilin ki Rabbimizin ayetleri bütün yaratılmışların sözünden münezzehtir. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’adır!”

 

Durum hal ayet araştırmasında bile böyleyken, fetva hattı diye aradığında karşısına çıkan insanlar, hoca diye ortaya çıkanların batıl sözleri, hakkı gizlemekle kalmıyor, batılın yayılmasına da meydan ve fırsat veriyor. İşte bu karmaşa ve hengamenin içerisinde deriz ki kadının yabancı erkeklere karşı hicaba bürünmesi ve yüzünü örtmesi, farzdır. Bunun farz olduğuna Rabbinin kitabı, Peygamberin Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in sünneti, insanlar tarafından itibar edilen şeyler ve birçok kıyas delil teşkil etmektedir.

 

Birincisi: Kur’an’ı Kerim’den deliller

Birinci delil: Nur Suresi 31. ayet

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

” وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوْ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُوْلِي الإِرْبَةِ مِنْ الرِّجَالِ أَوْ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ ” [ سورة النور الآية: ٣١]

“(Ey Peygamber!) Mü’min kadınlara söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) esirgesinler ve ırzlarını (Allah’ın haram kıldığı şeylerden) korusunlar.Görünen kısmı müstesnâ olmak üzere, zînetlerini (yabancı erkeklere) göstermesinler. Başörtülerini, (başlarından) göğüslerinin üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları,erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi (mü’min) kadınları, ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden âilenin kadınına şehvet duymayan (başkalarının yardımına muhtaç olan saf kimseler gibi) tâbi kimseler veya henüz kadınların kadınlık hallerinin farkında olmayan (henüz şehvet duymayan) çocuklardan başkasına (gizli) zînetlerini göstermesinler. (Yolda yürürken) gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! (Size emretmiş olduğu bu güzel sıfatlara ve övülen hasletlere) toptan Allah’a (itaat etmek sûretiyle) dönün (ve câhiliye toplumunun üzerinde bulunduğu kötü ahlâk ve sıfatları terkedin) ki (dünya ve âhirette) kurtuluşa eresiniz.” (Nur Sûresi: 31).

Bu âyet-i kerime, kadınların yabancı erkeklere karşı örtünmesinin farz olduğuna şu yönlerden delâlet etmektedir:

1. Şüphesiz Allah Teâlâ, mü’min kadınlara ırzlarını (edep yerlerini) korumalarını emretmiştir. Irzın korunmasını emretmek, aynı zamanda ona vesile olan hicabı da emretmektir. Çünkü yüzü açmak, ırzın gitmesine neden olabilir. Hiçbir akıl sahibi yüzü örtmenin, ırzın korunma yollarından birisi olduğu konusunda şüphe etmez. Çünkü yüzü açmak, kadının yüzüne bakmaya, kadının güzelliğini düşünmeye ve bu bakışla ondan zevk almaya götürür. Dolayısıyla bu durum, önce kadınla buluşmaya, ardından da onunla zinâ etmeye götürür.

Nitekim Rasûlullah -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

 اَلْعَيْناَنِ تَزْنِياَنِ وَزِناَهُماَ النَّظَرُ، وَالشَّفَتاَنِ تَزْنِياَنِ وَزِناَهُماَ التَّقْبِيلُ، وَالْيَداَنِ تَزْنِياَنِ وَزِناَهُماَ اللَّمْسُ، وَالرِّجْلاَنِ تَزْنِياَنِ وَزِناَهُماَ الْـمَشْيُ، وَالْفَرْجُ يُصَدِّقُ ذَلِكَ أَوْ يُكَذِّبُهُ.[ متفق عليه]

“Gözler zinâ eder, onların zinâsı bakmaktır. Dudaklar zinâ eder, onların zinâsı öpmektir. Eller zinâ eder, onların zinâsı dokunmaktır. Ayaklar zinâ eder, onların zinâsı (o işe) yürümektir. Ferc (uzuv) da bunu ya doğrular (tasdik eder), ya da yalanlar.” (Buhârî; hadis no: 6612. Müslüm; hadis no: 2657).

Bu sebeple yüzü örtmek, ırzı korumanın yollarından birisi olduğu için böyle yapmak emredilmiştir. Çünkü sebeplerin maksatlara göre hükümleri vardır.

2. Allah Teâlâ’nın:

وليضربن بخمرهن على جيوبهن [ سورة النور من الآية: ٣١]

“… Başörtülerini, (başlarından) göğüslerinin üzerine (kadar) örtsünler. “

Sözünde kadının başörtüsü ile yakasını örtmekle emrolunduğuna göre, yüzünü de örtmekle emrolunmasını gerektirir.Bu ya başörtüsünün bir gereğidir ya da bu hüküm kıyasla çıkarılır. Çünkü boynu ve göğsü örtmek farz olduğuna göre, yüzü örtmenin farz olması daha önce gelir (daha evlâdır). Çünkü yüz, güzellik ve fitnenin odak noktasıdır.[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

 

Buhari rahimehullah Sahih’inde; “Başörtülerini yakalarının üzerine indirsinler” babında Ahmed b. Şebib – babası – Yunus – İbn Şihab – Urve – Aişe radıyallahu anha isnadıyla rivayet ediyor: Aişe radıyallahu anha dedi ki:

“Allah ilk muhacir kadınlarına rahmet etsin, Allah; “Başörtülerini yakaları üzerine indirsinler” ayetini indirince elbiselerinde parça koparıp onunla yüzlerini örttüler.”

Şüphe: Allah bu ayette yüzün örtülmesini emretmedi. İbn Kesir ve Kurtubi bu ayette göğüs ve boğazın örtülmesi kastedilmiştir dediler.

Cevap: İbn Hacer Fethu’l-Bari’de (8/489) bu hadisin şerhinde şöyle demiştir: “Fahtemerne; yüzlerini örttüler demektir. Bunun şekli; hımar (denilen örtünün başa konulup sağ tarafının sol omuza atılarak yüzün kapanmasıdır. El-Ferrâ dedi ki: Cahiliyyede kadın başörtüsünü başının arkasına sarkıtır, önü açık kalırdı. Böylece yüzünü de örmesi emrolundu. Kadının hımarı; erkeklerin sarığı gibi başörtüsüdür.”

Ayette geçen humur (başörtüleri) Hımar kelimesinin çoğuludur. Hamr’dan alınmıştır. Bu da örtmek demektir. Şaraba hamr denilmesi, aklı örtmesinden dolayıdır.

İbn Teymiyye şöyle der: “el-Humur; başı, yüzü ve boynu örten örtülerdir. Celabib (cilbablar); baş üzerinden sarkıtılan elbisedir. Onu giyenin vücudundan gözleri dışında hiçbir yeri görünmez.” (el-Fetava (22/147)

Buhari Şarihi el-Aynî; “fahtemerne biha; yani elbiselerinden kopardıkları parça ile yüzlerini örttüler demektir” dedi. (Umdetu’l-Kari (10/92)

İbn Hacer; “Hımar; kadının yüzünü örttüğü örtüdür” dedi. (Fethu’l-Bari (10/48) Hafız İbni Hacer şairin şu şiirini delil getiriyor;

“Süslü örtü (hımar) içindeki güzele de ki / Takva sahibinin züht hayatını bozdun

Örtünün (hımarının) ve altındaki yanağının ışığı  / Yüzünün güzelliğine nasıl kışkırtmaz?

Ayette geçen hımarın (başörtüsünün) yüzü de örten bir örtü olduğu sabit olunca, adı geçen müfessirlerin sözünde de bir çelişki yoktur. Zira göğsün ve boynun örtülmesi, yüzün örtülmesinin gerektirdiği bir manadır.

Aişe radıyallahu anha’nın yanına üzerinde yüzü gösteren incelikte başörtüsü bulunan bir kadın girince, Aişe radıyallahu anh o örtüyü alıp yırttı ve şöyle dedi:

“Allah’ın Nur suresinde ne indirdiğini bilmiyor musun?.” Bunun üzerine ona kendi hımarını (başörtüsünü) giydirdi.”Dürru’l-Mensur (7/287) Said b. Mansur ve İbn Merduye’den. Diğerlerinin rivayetlerinde bu gelen kadının Hafsa radıyallahu anha olduğu tasrih edilmiştir: Beyhaki (2/235) Muvatta (1625) İbn Sad (8/71, 72) İbn Abdilberr el-İstizkar (1690) Şerhu’s-Sunne (6/24) Elbani Cilbabu’l- Mer’e (s.126)

İfk hadisesi olduğu sırada, Safvan Bin Muattal radıyallahu anh onu görmüş, Aişe radıyallahu anha demiştir ki;

“Safvan’ın istirca’ı (inna lillah ve inna ileyhi raciun demesi) üzerine uyandım, hemen yüzümü cilbabımla örttüm.Buhari (4750)

Pek çok hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, evlenmek isteyen erkeklere, evlenmek istediği kadına bakmalarını emretmiştir.Bkz.: Elbani Sahiha(1/149-159) Bu rivayetlerden birini Mugire Bin Şube şöyle nakleder;

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve ona evlenmek istediğim bir kadından bahsettim. Bana;

Git ona bak. Bu, onunla muhabbet ve ünsiyetinizin devamı için daha uygundur” dedi. Ben de Ensardan bir kadının yanına geldim, onu ebeveyninden istedim ve Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın sözünü onlara haber verdim. Onlar sanki bundan hoşlanmadılar. Hıdr denen hususi hücresinde bulunan kız bunu işitmişti:

“Resulullah aleyhissalatu vesselam, sana bakmanı emretmişse, bak! Aksi takdirde Allah aşkına bana bakma!” dedi. Sanki kız da bu bakma işini büyütmüştü.

Muğire sözüne devamla dedi ki: “Ben kıza baktım ve onunla evlendim.”İbn Mace (1866) Taberani (20/433) Elbani Sahiha (96)

Bu hadis, kadınların yabancı erkeklere karşı örtündüklerini, bir erkeğin ancak nikâh kastı ile bakabileceğini göstermektedir. Şayet kadınlar yüzlerini açıyor olsaydılar, nikâhlamak isteyenin kızın babasından onu görmek için izin istemesine gerek olmazdı. Yine yüzleri açık olsaydı, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem evlenmek isteyen erkeklere, onlara bakmalarını emretmezdi. [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.17-20]

3. Allah Teâlâ mutlak olarak zîneti (süsü) göstermeyi yasaklamış, ancak görünen kısmı bundan ayrı tutmuştur.Görünen kısım ise, elbisenin dışı gibi görünmesi kaçınılmaz olan şeydir. Bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ:

إلا ماظهر منها[ سورة النور من الآية: ٣١]

“… Görünen kısmı müstesnâ olmak üzere, …”

Buyurmuş, ama: “… Gösterdikleri kısmı müstesnâ olmak üzere,…” dememiştir.

Nitekim seleften Abdullah b. Mes’ud, Hasan Basrî, İbn-i Sîrîn ve başkası âyetin bu kısmını şöyle tefsir etmişlerdir:

إلا ماظهر منها [ سورة النور من الآية: ٣١]

“… Ridâ ve elbise ile elbisenin alt taraflarının görünen kısmı müstesnâ olmak üzere,…”

Sonra Allah Teâlâ, ayrı tuttuğu kimselerin dışındakilere zîneti göstermeyi tekrar yasaklamıştır. Bu da, ikinci zînetin, birinci zînet olmadığına delâlet etmiştir. Dolayısıyla birinci zînet, herkese görünen dış zînettir ve onu gizlemek mümkün değildir. İkinci zînet ise, gizli zînettir ki, yüz bundandır. Şayet bu zînet herkese câiz olsaydı, birinci zînette genellemesinde, ikinci zînette de ayrı tutmasında (istisna kılmasında) faydalı bir bilgi olmazdı.[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

İbni Mes’ud radıyallahu anh; Ayetteki “kendiliğinden görünen kısım müstesna ziynetlerini açmasınlar” ibaresi hakkında der ki;

“Ziynet iki türlüdür; görünen ziynet ve sadece kocasının görebileceği gizli ziynet. Görünen ziynet; Arap kadınlarının giymeyi adet edindikleri elbiseleri üzerine giydikleri örtüler ile elbiselerdir. Gizli ziynet ise kocasından başkasına göstermesi caiz olmayan; sürme, yüzük, bilezik gibi şeylerdir.”İbni Ebi Şeybe (4/284) Tefsiru Abdirrezzak (4/495) İbn Ebi’d-Dunya el-İyal (404) Tahavi Şerhu Maani’l-Asar (4/332) İbni Kesir (2/283) Beydavi (2/138) Taberi (19/155) Taberani (9/228) Kurtubi (12/229) İbnu’l-Arabi (3/1356) İbni Cevzi Zadu’l-Mesir (6/31) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s136) Durru’l-Mensur (7/285) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.215) Şankıti Advau’l-Beyan (5/513)

İbni Mesud radıyallahu anh, “Ziynetlerinden görünen kısım müstesna” kavlindeki ziynet elbisedir. Nitekim “Mescide her çıkışınızda ziynetinizi alın” (Araf 31) ayetinde de elbise kastedilmektedir.” demiştir.Taberi (19/156) İbni Ebi Şeybe (4/284) Tefsiru Abdirrezzak (4/495) İbn Ebi’d-Dunya el-İyal (404) Tahavi Şerhu Maani’l-Asar (4/332) İbni Kesir (2/283) Beydavi (2/138) Taberi (19/155) Taberani (9/228) Kurtubi (12/229) İbnu’l-Arabi (3/1356) İbni Cevzi Zadu’l-Mesir (6/31) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s136) Durru’l-Mensur (7/285) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.215) Şankıti Advau’l-Beyan (5/513)

İbni Hallikan’ın rivayetine göre; İsa Bin Ömer, Ebu Amr Bin A’la’ya; şöyle bir beyit okumuştur;

“O kadınlar tesettür için yüzlerini örtüp gizlerlerdi,

Bugün ise bakanlara kendi yüzlerini gösterip açığa vururlar.” İbni Kesir el-Bidaye (10/179)

İşte bu, ayette geçen “la yübdiyne” kelimesinin izahıdır. Yani ayette yüzü açmak yasaklanıyor. Bu beyit, sahabe hanımların yüzü örtmeyi tesettür emri dâhilinde gördüklerinin de delilidir.

Yüzün açılmasını caiz sayanlar, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan bu ayetin tefsiri hakkında rivayet edilen eseri delil getirmişlerdir. Buna birkaç açıdan cevap verilebilir:

Birincisi:
İbn Mesud radıyallahu anh, yukarıda geçtiği gibi görünen kısmın elbise olduğunu söylemiştir. Bu sahihtir. Bunu Taberi; İbnu’l-Musenna – Muhammed b. Cafer – Şu’be – Ebu İshak – Ebu’l-Ahvas – İbn Mesud ra. isnadıyla rivayet etmiştir. Bu isnad sahihtir. Şeyh Elbani de bu isnadın sahih olduğunu belirtmiştir. (el-Hicab s.41)

Ayet hakkındaki bu tefsir aynı zamanda Hasen el-Basri, İbn Sirin, Ebu’l-Cevza, İbrahim en-Nehai ve başkalarından da rivayet edilmiştir.Bkz. İbn Kesir Tefsiru Kur’ani’l-Azim (3/378)

İkincisi: İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan bu ayetin tefsiri hakkında (görünen kısmın eller ve yüz olduğuna dair) gelen bütün rivayetlerde zayıflık vardır. İsnadında geçen zayıf ravilerin durumu şu şekildedir:

a)- Müslim b. Keysan el-Mellai zayıftır. El-Fellas onun metruk olduğunu söylemiştir. Ahmed: Hadisi yazılmaz dedi. İbn Main: güvenilir değildir dedi. İbn Hacer, Ebu Zür’a, Tirmizi, İbnu’l-Medini, Buhari, Ebu Davud, Darekutni ve başkaları onun zayıf bir ravi olduğunu belirtmişlerdir. (Bkz.: Mizzi Tehzibu’l-Kemal (7/633) Mizanu’l- İtidal (4/106)

b)- Muhammed b. Humeyd er-Razi; İmam Taberi’nin şeyhi olup zayıftır.
c)- Nehşel; çok zayıf bir ravidir.

d)- Dahhak b. Muzahim; İbn Abbas ra.’dan işitmemiştir. e)- İbn Ebi Talha; İbn Abbas ra.’dan işitmemiştir.

f)- İbn Curayc; İbn Abbas ra.’dan işitmemiştir.

g)- İbn Ebi Hatim’in Tefsir’inde (8/2574) gelen rivayete gelince; el-A’meş’in Said’den rivayeti ile gelmiştir. El-A’meş ise Said’den dört hadisten başka bir şey almamıştır. Bunu Cerh ve Ta’dil imamı İbnu’l-Medini söylemiştir. Nitekim el-A’lâî Camiu’t-Tahsil’de (s.189) şöyle der: “İbnu’l-Medini dedi ki: el-A’meş, Said b. Cubeyr’den sadece dört hadis işitmiştir…” bu dört hadisi zikretmiş ve bu tefsir bunlar arasında yoktur. Bu ifadeler, Ebu Zür’a’nın et-Tahsil’de (s.136) bizzat zikrettikleridir.” Bu rivayet Ebu Abdillah Müslim b. Keysan el-Mellai el-A’ver’in rivayeti olarak meşhurdur. Ayrıca Süleyman el-A’meş tedlis yapar. İşte bu rivayet de Müslim b. Keysan’dan yaptığı bir rivayet olup tedlis için onun adını zikretmemiş ve tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiştir. A’meş’in Said’den dört hadisten başka bir şey işitmediği sabit olduğuna göre ve ilim ehlince bu tefsir Müslim b. Keysan’ın Said’den rivayeti olarak bilindiğinden dolayı, el-A’meş’in tedlis yaparak Muslim b. Keysan’ı isnaddan düşürdüğü anlaşılmıştır. Müslim b. Keysan ise yukarıda geçtiği gibi çok zayıf bir ravidir.

h)- Beyhaki’nin rivayetine gelince, iki ravisinin zayıflığı söz konusudur. Ravilerinden Ahmed b. Abdilcebbar el-Utaridi hakkında Zehebi; onu birden çok kimse zayıf saydı demiştir. Bkz.: Mizan (1/112) Takribu’t-Tehzib (1/19) diğer bir ravisi Abdullah b. Hurmuz el-Mekki hakkında İbn Main “zayıf” demiştir. Ebu Hatim: kuvvetli değildir der. İbnu’l-Medini ve Nesai de zayıf olduğunu söylemişlerdir. Hafız ibn Hacer de et-Takrib’de zayıf demiştir. (1/450) Mizanu’l-İtidal (2/503)

Üçüncüsü: Her ne kadar tabiinden bazılarından görünen kısmın eller ve yüz olduğu diğer kısmından ise elbise olduğuna dair sahih rivayetler gelmiş ise de sahabe tefsiri önceliklidir. İbn Mesud radıyallahu anh’den, görünen kısmın elbise olduğunu söylediği sabit olmuştur.

Dördüncüsü: İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen rivayetin sahih olduğunu varsaysak dahi, buradan ellerin ve yüzün açılmasının caiz olduğuna delil çıkmaz. Çünkü;

a)- Görünen ziynet eller ve yüz değildir. Arap dilinde ziynet; kadının yaratılışından olanın haricinde süslendiği takılar ve giysilerdir. Kadının bedeninin bir parçası olarak tefsir edilmesi zahire aykırıdır. Bunu gerektiren bir delil olmadıkça bu yoruma müracaat caiz değildir. Ziynetin şer’î manasına gelince, Kur’anda çok defa tekrar edildiği üzere, bundan kastedilen süslenilen şeyden hariç olan süstür. Nitekim yukarıda naklettiğim gibi, İbn Mesud radıyallahu anh ayette geçen ziynet; elbisedir demiş ve Ebu İshak buna Araf suresi 31. ayetini delil getirmiştir. Malum olduğu üzere Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri en üstünüdür.

b)- Ayette istisna edilen “görünen ziynet” ile kastedilen sahih mana; onun kasıt dışı görünmesidir. Ziynet iki türlüdür: gizlemeye imkan olan ki, ister eller, ister yüz olsun, ya da yüzük, bilezik ve sürme gibi şeyler olsun, kadınlar bu türünü gizlemekle emrolunmuşlardır. Kadın bunları insanlara gösterirse bundan sorumlu olur. İkinci türü ise gizlemesi mümkün olmayan ya da mümkün ise de kasıtsız olarak, bilinç dışı, yahut bir zaruret sebebiyle açılanıdır. Kadın bundan dolayı sorumlu olmaz. İşte bu kadının kastı olmadan rüzgarın açtığı elbisesi, nikah talep edene açmasına izin verilen veya tedavi zarureti sebebiyle açtığı ziynetidir. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem zamanında kadınlar yabancı erkeklere yüzlerini açmazlardı.

c)- İbn Mesud ra.’den gelen “Ziynet iki türlüdür…” şeklindeki rivayette olduğu gibi, ayette kastedilen gizli ziynet, kadının sadece kocasına gösterebileceğidir. Bunun delili, ayetin başı ile sonu arasındaki ilişkidir. “Ziynetlerinden gizledikleri şeylerin görünmesi için ayaklarını yere vurmasınlar.” Buyruluyor. Burada zikredilen ziynet, ayetin baş tarafında gösterilmesi yasaklanan ziynettir. Lakin geriye varlığını bildiren sesi kalmıştır. Alimler burada kastedilenin ayak takısı olan halhallar olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bu da, ayetin baş tarafında örtülmesi emredilen gizli ziynettendir.

d)- İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen sahih rivayet, ellerin ve yüzün gösterilmesinin yasaklandığını ifade etmektedir:

İbn Ebi Şeybe Musannef’inde (4/283) ve İbn Ebi Hatim Tefsir’inde (8/2574) Ziyad b. Er-Rabi – Salih b. Ed-Dehhan – Cabir b. Yezid – İbn Abbas ra. isnadıyla rivayet ediyorlar:

“İbn Abbas; “ziynetlerini göstermesinler” kavli hakkında: el ve yüzü (göstermesinler) demektir” dedi. Bunun ravileri güvenilir olup isnadı sahihtir. Bu durumda İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen, ellerin ve yüzün istisna edilen kısım olduğuna dair tefsirin kendisinden sahih olarak geldiği varsayılırsa bunu, hicab emrinin nüzulünden önceki görüşü olması muhtemeldir. Hicab emri gelince de Ahzab suresinden ayetlerin tefsirinde olduğu gibi, bütün vücudun örtülmesi gerektiğini belirtmiştir. Nitekim İbn Teymiyye (Fetava 22/109) gibi bir çok muhakkik buna dikkat çekmişlerdir.

e)- Beydavi rahimehullah şöyle demiştir: “Eller ve yüzün istisna edilmesi, namaz içinde avret olmadığındandır. Yoksa bakma bakımından hür kadının tüm vücudu avrettir. Kocası ile mahremlerinden başkası, tedavi ve şahitlik gibi zaruretler dışında onun hiçbir yerine bakamaz.” (Envaru’t-Tenzil 2/121)

f)- İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan gelen rivayet kadının yabancılara değil, mahremlerine ellerini ve yüzünü açabileceğine delalet etmektedir:

İbn Cerir et-Taberi (17/259); Ali – Abdullah – Muaviye – Ali b. Ebi Talha – İbn Abbas ra. isnadıyla rivayet ediyor:

İbn Abbas dedi ki: “Ayette geçen görünen ziynet; yüz, göz sürmesi, eldeki kına ve yüzüktür. Bunları evinde gelen insanlara gösterir.”

Bunu ayrıca İbn Ebi Hatim (8/2576) İbn Abdilberr et-Temhid (16/230) Beyhaki (7/94) Taberi (9/307); Muaviye b. Ebi Salih – Ali b. Ebi Talha – İbn Abbas ra. yoluyla, şu lafızla rivayet ettiler:

“İbn Abbas ra. “zinetlerini göstermesinler” ayeti hakkında; kadın halhalını, kolluğunu, boğazını ve saçlarını kocasından başkasına gösteremez” dedi.” Bu İbn Ebi Hatim’in lafzıdır. Beyhaki’nin lafzı şöyle:

“Bu insanlara gösterebileceği ziynetleri küpeleri, gerdanlığı, bilezikleridir. Halhalı, beli, boynu ve saçlarını ise sadece kocasına gösterebilir.” İsnadı hasendir. Bu isnad hakkında daha önce bahsetmiştim.

Şimdi İbn Abbas ra.’nın bahsettiği bu insanlar kimlerdir? Yabancı erkekler olamaz, zira onların kadınların yanına girmesi yasaklanmıştır. Nitekim Nebi sallallahu aleyhi ve sellem; “Sizleri kadınların yanına girmekten sakındırırım” buyurmuştur. Yine hicab ayetinde “Onlardan bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin” buyrulmuştur. Şu halde İbn Abbas’ın kastettiği kimseler, kadının yanına girebilen kocası dışındaki mahremleridir. [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.14-17]

4. Allah Teâlâ, gizli zîneti erkeklerden âilenin kadınına şehvet duymayan tâbi olan kimselere izin vermiştir ki onlar, şehvet duyguları olmayan hizmetçiler, büluğ çağına ermemiş, şehvet duymayan ve henüz kadınların kadınlık hallerinin farkında olmayan küçük çocuktur. Bu da iki şeye delâlet etmiştir:

a). Zînetin bu iki sınıfın dışındaki yabancı erkeklerden birisine gösterilmesi helâl olmaz.

b).Bu hükmün sebebi ve odak noktası, kadının fitneye düşmesinden, kalbin ona tutulması ve ona âşık olunmasından endişe edildiği içindir.Kadının yüzünün, her türlü güzelliğin bir araya geldiği (toplandığı) ve fitnenin yeri olduğunda hiç şüphe yoktur. Kadınların kadınlık hallerinin farkında olan erkeğin kadına tutulmaması ve ona âşık olmaması için yüzün örtülmesi farzdır.

5. Allah Teâlâ’nın:

ولا يضربن بأرجلهن ليُعلم ما يُخفين من زينتهن [ سورة النور الآية: ٣١]

“… (Yolda yürürken) gizlemekte oldukları zînetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. ”

Yani kadın, süs olarak ayağa takılan halhal gibi, gizlemekte olduğu zîneti anlaşılsın diye yere vurmasın. Kadın, erkeği fitneye sevketmesinden endişe edildiği için ayaklarını yere vurarak halhalının sesini işittirmekten yasaklanmış ise, yüzünü açmaktan nasıl yasaklanmasın?

Erkeğin, bir kadının ayağındaki halhalı işitmesi, ayağında olanın ve güzelliğinin ne olduğunu bilmememesi mi daha büyük fitnedir? Yoksa o kadınının, genç bir kız mı yoksa yaşlı bir kadın mı olduğunu bilmemesi mi daha büyük fitnedir?

O kadının çirkin mi yoksa güzel mi olduğunu bilmemesi mi daha büyük fitnedir? Yoksa fitneyi celbeden ve bakmaya çağıran genç ve parlak olan bir güzel yüze mi bakmak daha büyük fitnedir.

Şüphesiz kadına şehvet duyan ve ona karşı şehvet duygusu besleyen her insan, bu iki fitneden hangisinin örtünmesi ve gizlenmesinin daha yerinde olduğunu mutlaka bilir.[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

Nur suresi 31. ayetinde kadının ziynetini yabancılara göstermesinin haram olduğu belirtilmiştir. Zira yüz ziynetin ve güzelliğin aslı, fitnenin kaynağı olduğu için onunda yabancılara karşı örtülmesi zaruridir. Kaldı ki sahabe hanımları ihramlı iken de yüzlerini örterdi;

Aişe radıyallahu anha der ki;

“Binekli hacılar biz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında ihramlı iken yanımızdan geçerlerken her birimiz başörtüsünü başından yüzüne indirirdi. Binekliler geçtiğinde yine açardık.”Ebu Davud (1833) İbni Rüşd Bidaye (2/166) İbni Sa’d (8/71) İbni Mace (2935) İbnu Katan Kitabun Nazar (s149) Ezraki (2/14)

Fatıma Binti Münzir radıyallahu anha derki;

“Esma bt. Ebi Bekr es-Sıddk ile birlikte ihramlı iken yüzümüzü de örtüyorduk.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bizim bu halimizi yadırgamıyordu.”el-Muvatta’ (s.224) Yahya el-Leysi rivayeti olan nusha.Malik (740) İbni Rüşd Bidaye (2/166) Ahkamul Avret (60) Tarhut Tesrib (5/46)

 

“Müslüman bir kadın Beni Kaynuka pazarında örtülü bir halde zaruri alışverişini yaparken Yahudilerden biri kadının örtüsü ile alay ederek yüzünü açmaya çalıştı. Kadın yüzünü açmayınca elbisesinin eteğini bir yere tutturdular ve avretini açtılar.

Yüzünü örtüyor, avretini açıyor” diye alay ettiler. Duruma şahit olan bir Müslüman o Yahudi’yi öldürdü. Yahudiler de toplanıp bu Müslüman’ı öldürdüler. Bu olay üzerine Beni Kaynuka savaşı çıkmıştır.”İbni İshak (295) İbni Hişam (2/47) Taberi Tarih (2/480) Belazuri Ensab (309) İbni Kesir Bidaye (4/11) İbni Sa’d (8/321) Üsdül Gabe (7/245) Vakıdi (3/67) Süheyli Ravdul Ünf (5/392) İbni Esir Kamil (2/65) Kastalani Mevahibu Ledüniye (1/102) Cevad Ali Tarihu Kablel İslam (6/144) Kettani Teratibul İdariyye (2/4) Mahmud Şakir Siyer (264) el-Buti Fıkhus Siyra (240)

Yüzü açmak sonradan çıkmış çirkin bir bid’attir ve haramdır. Selef döneminde yüzü açmak vuku bulmamış, Hüseyin radıyallahu anh’ın kızı Sükeyne dışarıda yüzü açık dolaştığı için o günün Müslümanları bu fiilini çirkin bulmuşlardır.Hamidullah İslam Peygamberi (1860) [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.20-21]

İkinci delil: Nur Suresi 60. ayet

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

وَالْقَوَاعِدُ مِنْ النِّسَاءِ اللاتِي لا يَرْجُونَ نِكَاحًا فَلَيْسَ عَلَيْهِنَّ جُنَاحٌ أَنْ يَضَعْنَ ثِيَابَهُنَّ غَيْرَ مُتَبَرِّجَاتٍ بِزِينَةٍ وَأَنْ يَسْتَعْفِفْنَ خَيْرٌ لَهُنَّ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ [ سورة النور الآية: ٦٠]


“Bir nikah (evlenme) ümidi beslemeyen, çocuktan kesilmiş yaşlı kadınların, zînetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin bazı (dış) elbiselerini çıkarmalarında bir günah yoktur.İffetli davranmaları (bu elbiseleri çıkarmamaları), kendileri için daha hayırlıdır. Allah, (söylediklerinizi) hakkıyla işiten ve (niyetlerinizi ve amellerinizi) hakkıyla bilendir.” (Nur Sûresi: 60).

Bu âyetin delil olmasının yönü şöyledir:

Şüphesiz Allah Teâlâ, evlenme ümidi beslemeyen ve yaşlı olmalarından dolayı erkeklerin kendileriyle evlenmek istemedikleri yaşlı kadınlardan, -açılıp-saçılmamak ve zînetlerini göstermemek kaydıyla- dış elbiselerini çıkarmalarında bir günah olmadığını belirtmiştir. Bu yaşlı kadınların dış elbiselerini çıkarmalarının câiz olması hükmü, evlenme ümidi besleyen genç kız ve kadınların, hükümde onlardan ayrı olduklarına delâlet eder. Şayet kadının dış elbiseyi çıkarması ve fistana benzer uzunca bir gömlek giymesi, her iki taraf için câiz olsaydı, yaşlı kadınların özel olarak zikredilmesinin bir faydası olmazdı.

Allah Teâlâ’nın:

غير متبرجات بزينة[ سورة النور الآية: ٦٠]

“… zînetleri (yabancı erkeklere) teşhir etmeksizin… ”

Sözü, evlenme ümidi besleyen genç kız ve kadının hicaba bürünmesinin farz olduğuna delildir. Çünkü genç kız veya kadın için genel olan durum, yüzünü gösterdiği zaman zînetini göstermek ve güzelliğini ortaya çıkarmakla, erkeklerin kendisine bakmaları ve kendisini övmelerini istemesidir. Bunun dışında bir kadın ise, ender bulunur. Ender olan şeyin de hükmü zaten yoktur.[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

Asım el-Ahvel şöyle demiştir;

“Biz Hafsa binti Sirin’in yanına vardığımızda örtüsünü hep şu şekilde yaparak yüzünü ve gözünü örterdi. Biz ona dedik ki,

“Ey Allah’ın rahmeti üzerine olasıca kadın! Allah’ın kendisi Kur’an-ı Mübin’inde; “Nikâhlanma ümidi kalmamış ihtiyar kadınların ziynetlerini açıkça belirtmeyecek şekilde dış örtülerini bırakmalarında bir mahzur yoktur.“(Nur 60) buyurmuyor mu? Burada geçen cilbablardır”

Hafsa ise; “Onun devamında ne buyruluyor?” dedi.”

“Biz ayetin devamını okuyup; “Şayet iffetlerini takınırlarsa kendileri için daha hayırlıdır” buyruluyor” dediğimiz zaman dedi ki;

“İşte hicabın şart olduğunu belirten hüküm budur.”Beyhaki (7/93) Elbani Cilbabul Mer’e (s.110)

Bu rivayet, yüzü açmanın caiz olduğunu söyleyenleri çürütmektedir. Zira rivayet selefin indinde karara bağlanmış hükmün, kadınların Hafsa Binti Sirin’in yaptığı gibi yabancılara karşı yüzlerini örtmeleri olduğunu göstermektedir. İhtiyar kadınların ziynetlerini açmadan yüzlerini açmaları caizdir. Kadınların yüzlerini açmaları caiz olsaydı, Asım el-Ahvel ve yanındakiler, Hafsa binti Sirin’e, ihtiyar kadınlar hakkındaki bu ayeti delil gösterdiğinde;

“Yüzünü açman caizdir” derlerdi. Bunu çok iyi düşün! Yine bu rivayette cilbab denen dış örtünün yüzü örtmesi gerektiğine de delil vardır. [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.21-22]

Üçüncü delil: Ahzab Suresi 59. ayet

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

يَاأَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاءِ الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا[ سورة الأحزاب الآية: ٥٩]

“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış elbiselerini üzerlerine salıvermelerini söyle. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve (kendilerine sarkıntılık edilerek) incitilmemeleri için en uygun olan davranış budur.Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet sahibidir.” (Ahzâb Sûresi: 59)

Abdullah b. Abbas -Allah ondan râzı olsun- şöyle demiştir:

“Allah Teâlâ,mü’minlerin kadınlarına,bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman başlarından aşağıya kadar cilbablarıyla yüzlerini örtmelerini ve sadece bir gözü göstermelerini onlara emretmiştir.”

Sahâbînin (Abdullah b. Abbas’ın -Allah ondan râzı olsun-) tefsiri huccettir. Hatta bazı âlimler şöyle demişlerdir:

“Sahâbînin tefsiri, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e nisbet edilmiş merfu’ hükmündedir.”

Abdullah b. Abbas’ın -Allah ondan râzı olsun-:”… sadece bir gözü göstermelerini…” sözü, buna izin verilmesinin sebebi ise, yola bakma zarureti ve ihtiyacından dolayıdır. Eğer buna gerek yok ise, o bir gözünü bile olsa göstermesi gerekmez.

Âyette geçen cilbab; abaye konumunda olan ridâdır.[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

Ayetin Luğavi Tahlili

Bu ayet, cilbab (dış örtü) giyme ve idna (üzerinden sarkıtma) emrini içermektedir. Bu da yüzü örtmeyi kapsar. Zira ayetin devamında “Tanınmamaları için” buyrulmuştur. Bu ayet, cariyelere bir emir değil, sadece hürleredir. Zira “Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle” buyruluyor. “ma meleket yemiynik: elinin altındaki (cariye)ler” demiyor. Cariyeler müminlerin hanımlarından da değildir.  Hicab emri ile cilbab emri birbiriyle alakalı iki emirdir; Hicab ayeti: Ahzab 53. ayetidir:

“Onlardan (kadınlardan) bir şey isteyeceğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz olanıdır…” (Ahzab 53)

Alimler bu ayette kastedilenin tamamen örtünmek olduğu hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Dolayısıyla yüz de görülmez. Tam anlamıyla örtünerek müminlerin annelerine perde arkasında olmak emri, müminlerin kadınlarına da bir atıftır. Cilbab (dış örtü) emri ise Ahzab 59. ayetindedir.

İdnâ” kelimesi elbise giyinmek demektir. “alâ” edatıyla muteaddi (geçişli) olmaz. Bilakis “lam”, “min” ve “ila” edatlarıyla muteaddi olur. Eğer “ala” edatıyla geçişli yapılırsa o zaman başka bir anlama delalet eder ki, o da; “irhâ”dır. İrha fiili bir şeyin üzerinden sarkıtmak demektir. Dolayısıyla ayette geçen “Cilbablarından idna etsinler” emri, başlarından yüzleri üzerine sarkıtarak örtsünler demektir. Yüzleri üzerine denmesinin sebebi; irha fiilinin ancak bir uzuv üzerine olması gerekmesindendir. Açık olarak anlaşılır ki bu ancak yüz üzerine sarkıtılmakla olur. Şayet mana alın üzerine olsaydı, bu eksik kalır ve irha fiili gerçekleşmiş olmazdı. Bunu destekleyen hususlardan birisi de şudur: İdna ile irha kastedilmesi, sadece et- tecelbüb (cilbab giyinme) fiili ile olmamış, Allah Azze ve Celle “min” kelimesini de zikretmiştir. Bu da teb’izîdir. Yani bu sarkıtma cilbabın bir parçasıyla olacaktır.

 Lügat konusunda imam olan Zemahşeri ve Ebu Hayyan olmak üzere müfessirler ve diğer alimler bu ayete başları üzerinden yüzü örtmek anlamını vermişler, bu konuda arap dilini bilenler ihtilaf etmemişlerdir. Şeyh Safiyurrahman Mubarekfuri der ki; bu ayetin yüzü örtmek gerektiğini ifade ettiğine muhalif hiçbir müfessir bilinmemektedir.( İbrazu’l-Hak (s.43))

“İdna” genel bir ifadedir, yüzün örtülmesini de, örtülmemesini de ifade eder görüşüne gelince,
şayet bu ayete yüzün açık bırakılacağı şekilde anlam verilirse, Peygamber hanımlarının da yüzünün açık olacağı anlamı çıkar ki bu görüş batıldır. Zira Peygamber hanımlarının yüzlerini örtmeleri vaciptir. Yukarıda Ahzab 53.’de geçmişti.

Bahse konu olan Ahzab 59.ayet, yüzün örtülmesini gerektirecek şekilde tefsir edilirse, peygamber hanımlarının yüzlerini örtmelerini emreden diğer ayete (yani Ahzab 53.ayete ) uygun olur.

Diğer bir husus, emrin “yudniyne” şeklinde muzari gelmesidir. Malumdur ki muzari emir vaciplik ifade eder ve vacip olan emri tekid eder.

Ayette geçen “celabib” kelimesi, cilbabın çoğuludur. Cilbab ise hımar denen başörtüsünden daha büyük, kadının tüm bedenini örten bir örtüdür.

Nitekim Ümm Atiye radıyallahu anha Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e;

“Ey Allah’ın Rasulü! Olur ki birimiz tüm bedenini örten örtüyü bulamaz, bu takdirde ne olur?” diye sordu bunun üzerine; “Ona kız kardeşi kendi cilbabından giydirsin” buyurmuştur. [Buhari (hayz 23) Müslim (İydeyn 10) Ebu Davud (1136) Nesai (3/180) İbni Mace (1308) Humeydi (361) Elbani Sahiha (2/152) Fethul Bari (1/459) Ahmed (4/84) Darimi (salat 223) Tirmizi (Cuma 36)]

Pek çok muhakkikin de belirttiği gibi arap lügatinde cilbab; vücudun tamamını örten örtü demektir.

İbn Teymiye şöyle demiştir: “Hicab ayetinden önce kadınlar cilbabsız olarak çıkıyorlardı. Elleri ve yüzlerini erkekler görüyorlardı. O sıralarda yüzünü ve ellerini açması caiz olduğundan bunlara bakmak da caizdi. Allah Azze ve Celle hicab ayetini (Ahzab 59.) indirince kadınlar erkeklere karşı örtündü.” (El-Fetava (22/110) Kurtubi Tefsiri (14/243-244)

Ayetteki “zalike: bu” zamiri, üzerlerine cilbablarının bir kısmından sarkıtsınlar emrine racidir. Yani bu tanınıp eziyete uğramamaları için daha uygundur. Zira ayetin nüzul sebebi, cariyelere sataşılmasıdır. Hür kadınlardan tanınmayanlar da cariye zannedilip sataşılırdı. Sadece başın örtülmesi konuşmalardan alıkoymaz. Kadın ancak yüzünü örterse bundan korunabilir. Zira yüzün açık olması konuşmayı kolaylaştırır. Nitekim bir şair şöyle demiştir:

Bir bakış, bir gülüş, ardından selam ve kelam görüşme vaadidir.

Bu Ayetten Sahabeler Yüzün Örtülmesi Gerektiğini Anlamıştır

Yukarıda Allah Rasuü’nün bizzat özel duasını alan “Yarabbi Kura’ın manasını(tevili) İbni Abbas’a öğret dediği amcasının oğlu İbni Abbas r.a’ın görüşüne yer vermiştik.

Abdurrazzak, Ma’mer – İbn Huseym – Safiyye bt. Şeybe – Ümm Seleme radıyallahu anha isnadıyla rivayet ediyor:

“Bu ayet (Ahzab 59) nazil olunca Ensar kadınları başlarında karga varmış gibi sükûnet içinde oldular üzerlerinde siyah çarşaflar vardı.”[Ebu Davud (4101-4) Taberi (22/29) Beyhaki (2/234, 7/88) Ahmed (6/30) Hakim (2/397) Tefsiru Abdurrazzak (2/101) İbn Ebi Hatim (10/3154) Cessas (3/372) İbnu Katan Kitabu’n- Nazar (s.175) Cemu’l-Fevaid (5730) Suyuti Durru’l-Mensur (8/208) en-Nihaye (3/352) İbni Kesir (6/482) Kayrevani Cami (210) Belazuri (1/574)]

Aişe radıyallahu anha’dan gelen rivayette; “Allah ilk muhacir hanımlara rahmet eylesin. “Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle…” ayeti nazil olunca elbiselerinin bir parçasını yırtarak yüzlerini örttüler. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in arkasında başlarında kargalar varmış gibi namaz kıldılar.”[ Buhari (4759) Ebu Davud (4102) Taberi (18/94) Beyhaki (7/88) İshak b. Rahuye (1280) Hakim (2/431, 4/216)) İbnu Katan Kitabu’n-Nazar (s.173) İbn Ebi Hatim Tefsir (8/2575)]Fethu’l-Bari (8/490) İbni Habib Gaye ve Nihaye (s.213) Durru’l-Mensur (8/209) Zemahşeri Keşşaf (4/401)

Muhammed b. Sîrîn diyor ki: “Ben, Ubeyde es- Selmâni radıyallahu anh’e bu âyetten (Ahzab 59. Ayetinin manası hakkında) sordum. Ubeyde bir milhafeyi (tüm vücudu örten örtü) kaldırdı, başını kaşlarına kadar tamamen örttü, yüzünü de örttü. Sadece yüzünün bir kısmından sol gözünü ve gözünden çok az bir yeri açıkta bıraktı.”  İsnadı sahihtir. Taberi (20/325) İbn Ebi Hatim (10/3154) Cessas (3/458) Suyuti Durru’l-Mensur (8/209) İbni Kesir (6/482) Begavi Tefsiri (6/376) sahihtir.

Taberi; Ali – Ebu Salih (Leys’in katibi) – Muaviye (b. Salih) – Ali (b. Ebi Talha) – İbn Abbas radıyallahu anhuma isnadıyla rivayet ediyor: Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma diyor ki:

“Allah, müminlerin kadınlarına, bir ihtiyaçları için evlerinden çıktıklarında, başlarının üzerinden örtecekleri örtüleriyle yüzlerini örtmelerini ve sadece bir gözlerini açmalarını emretmektedir.”[Taberi (20/324) İbn Ebi Hatim (10/3153) Durru’l-Mensur (8/208) İbn Kesir (6/481) Şevkani Fethu’l-Kadir (6/82) Tefsiru’l-Begavi (6/376) İsnadı hasendir. Ali b. Ebi Talha’nın İbn Abbas’tan işitmemiş olması sebebiyle isnadına itiraz edilmiştir. Lakin onun Mucahid ve ikrime yoluyla İbn Abbas’tan rivayette bulunduğu sabit olmuştur. Bu ikisi ise güvenilir ravilerdir. Senedindeki kopukluk illeti böylece zail olmuştur. /İsnadında Leys’in kâtibi Abdullah b. Salih vardır. İmam Buhari onun Muaviye b. Salih – Ali b. Ebi Talha – İbn Abbas yoluyla rivayet edilen sahifesine itimad etmiştir. Abdulmelik b. Şuayb, İbn Main ve bir cemaat onun güvenilir olduğunu belirtmişlerdir. İbn Hacer onun hakkında: “saduk (dürüst), çok hata eder. Yazıyla rivayetinde sağlamdır. Kendisinde gaflet vardı” demiştir. Bu rivayet ise ezberinden değil, yazıyla rivayettir. Eğer başka güvenilir ravilerin rivayeti ona muhalif olmazsa, sahife ile rivayeti makbuldür.]

İbn Abbas ra.’dan bu ayetin anlamı hakkında diğer bir görüş daha gelmiştir. Bu konuda doğru olanı Nebi sav.’den yüzün örtülmesine dair sabit delillerdir. Zira kadın avrettir buyrulmuştur. Avret ise yabancıya gösterilmemesi gereken şeydir. (Türkçedeki avrat kelimesi de buradan gelmektedir)

Abdullah Bin Mes’ud Radıyallahu anh’den; Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

Kadın avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan, bakışları ona çevirtir. Kadının Rabbine en yakın olduğu yer, evinin ortasıdır.”İbni Huzeyme (3/93) İbni Hibban (12/412, 413) Bezzar (5/489, 492) Taberani (9/295, 10/108) Deylemi (6713) Abdulhak İşbili Ahkam (2/46) Hatib Tarih (8/451) Darekutni İlel (5/314) “hasen, sahih” kaydıyla Tirmizi (1173) Mecmauz Zevaid (2/35) mevkuf olarak da rivayet edildi İbni Ebi Şeybe (2/157) lakin Darekutni merfu olarak rivayetinin sahih olduğunu belirtti. Münziri ve Heysemi dediler ki; “Bunu Taberani Evsat’ta İbni Ömer radıyallahu anhuma’dan sahih isnad ile rivayet etti.” Bkz.: Mecmauz Zevaid (4/314) Tergib ve Terhib (1/304) Elbani de sahih olduğunu belirtmiştir.

Ebu Hüreyre radıyallahu anh; “Kadın tırnağına kadar avrettir” demiştir.İbni Habib el-Gayetun ve’n-Nihaye (s.216) İbnu Katan Kitabun Nazar (s.139) Ahmed Bin Hanbel Ahkamun Nisa (s.30) İbni Abdilberr Temhid (6/365)

Aynısını Ebu Bekir Abdurrahman b. Haris b. Hişam, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Malik de söylemiştir. [Ebu Bekir Abdurrahman b. Haris b. Hişam:“Kadın tırnağına kadar avrettir” İbn Ebi Şeybe (3/467) Kurtubi (7/83) İbn Adil Tefsiru’l-Lubab (7/308) Durru’l-Mensur (7/289) İbnu’l-Munzir el-Evsat (7/309) Elbani; Reddu’l-Mufhim (s.31) İbn Receb Fethu’l-Bari (3/68) Şerhu İbn Battal (3/37) İbn Kudame el-Mugni (3/54)/   Ahmed b. Hanbel: “Kadın tırnağına kadar avrettir” Kurtubi (7/83) İbn Adil Tefsiru’l-Lubab (7/308) İbn Muflih el-Füru (1/476) el-İnsaf (2/227) İbn Teymiyye Hicabu’l-Mer’e (s.15) Mecmuul Fetava (5/110)/   İmam Malik: “Kadın tırnağına kadar avrettir” İbn Teymiyye Hicabu’l-Mer’e (s.15) Mecmuul Fetava (5/110)]

Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hür kadınlar da cariyeler gibi giyiniyordu. Bunun üzerine Allah müminlerin kadınlarına bu örtüleriyle kaşlarının üstüne kadar olan bölümü örtmelerini emretti.”Taberi (20/325)

Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh halifeliği zamanında peçeli cariye bırakmadı ve şöyle dedi: “Peçe yalnız hürlerin eziyete uğramamaları içindir.”Durru’l-Mensur (8/208) İbn Ebi Şeybe (2/42)

Elbani, hür bir Müslüman kadının tesettürü ile Müslüman cariyenin tesettürü arasında fark görmeyerek, elleri ve yüzleri dışında vücutlarını örtmelerinin farz olduğunu söylüyor. Hür kadın ile cariyenin tesettürünün farklı olduğunu söyleyen ümmetin cumhurunu kınıyor! Sonra “Üzerlerine cilbablarını (dış örtülerini) salsınlar“(Ahzab 59) ayetinin tefsiri olarak Katade radıyallahu anh’ın şu sözünün sahih olduğunu belirttiğini görüyoruz;

“Allah, kadınların dışarı çıktıkları takdirde kaşları üzerine peçelerini örtmelerini emrediyor.”Taberi(10/331) Er-Reddul Mufhem(s.51-52)

Lakin Elbani, Katade’nin sözünü tamamlamıyor! Bilakis kırpıyor! Katade bu rivayette diyor ki; “Bir köle kadın, uğradığı yerde onu kusur olarak alıyordu. Bunun üzerine Allah hür kadınları kölelere benzemekten yasakladı.

Katade radıyallahu anh cumhurun kavli gibi, hür ile cariyenin örtünmesinin farklı olduğunu belirtmiştir. O halde Elbani de bu iki tesettürü farklı görmeliydi. Ya da Katade radıyallahu anh’ın rivayetini delil olarak göstermekle çelişkiye düşmemeliydi.

Elbani şu rivayeti zikrediyor; “Enes radıyallahu anh Hayber gazası ile ilgili kıssayı rivayet ederken diyor ki;

“Peygamberimizin esirler arasında kendisi için Safiye’yi seçmişti. Sahabeler dediler ki;

“Onu evlenmek için mi yoksa cariye olarak mı aldığını nasıl bileceğiz?” dediler ki;

“Eğer onu örterse anlarız ki evlenmek için almıştır, örtmezse cariye olarak almış demektir.” Devenin üzerindeki örtülü hevdece bindi ve onu evlenmek için ayırdığını anladılar. Diğer rivayette;

“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem onun üstünü örttü. Terkisine bindirdi şalını Safiye’nin yüzüne ve beline sardı.”İbni Sad (8/87)Şeklinde geçer. Sonra Elbani, bu rivayete dipnot olarak der ki;

“Bu şekilde örtünme, cariyeler dışında yalnız hürlere mahsustur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve halifelerinin zamanında müminlerin adeti böyle idi, hürler örtünür, cariyeler açılırdı.”Cilbabul Mer’e (s.95)Onun için bağışlanma dileriz. Zira mümin kadınların ve cariyelerin yüzlerini değil sadece başlarını örtmelerinin gerektiğini kendisi söylüyor.

Es-Süddî de ayetin tefsirinde “Kadın alnını ve yüzünü yalnız bir gözü açık kalacak şekilde örter” demiştir.” Ebus Suud İrşadu Akli Selim (5/352) Ebu Hayyan Bahru’l-Muhit (9/184) Zemahşeri el- Keşşaf (5/350) Alusi Ruhu’l-Meani (16/223) el-Ferra Meaniyu’l-Kuran (4/41) Sabuni er-Revai (s.487) Mesaid Bin Kasım Ahkamu’l-Avret (48) [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.4-9]

Dördüncü delil: Ahzab 53 (Hicab).ayeti 

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Peygamberin eşlerinden bir şey istediğiniz zaman, örtü arkasından isteyin; bu hem sizin kalpleriniz ve hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah’ın Rasûlüne eziyet etmeniz ve ondan sonra da onun eşlerini nikâhlamanız asla olmaz. Bu, Allah katında çok büyük bir iştir.” (Ahzab 53)

Bu ayet hakkında iki şüphe ortaya atılmıştır;  birisi peygamber hanımlarına has olduğu, diğeri de bu emrin sadece evde perde arkasına geçmek olup yüzün örtülmesini gerektirmediğidir. Bunların cevabı şöyle verilebilir:

Yüzü açmanın caiz olduğunu iddia edenlere göre; bu ayette sadece evlerde perde arkasına geçmek zikredilmiştir. Bu düşüncede olanlara sorarız;

Bu ayette sadece evlerde perde arkasına geçmek emrediliyorsa ve Ahzab 59. Ayeti de yüzü örtmeyi gerektiriyorsa, peygamber hanımlarının yüzünü örtmesi vacip oluşu nerede kalıyor? Yüzü açmayı caiz sayanlara göre, peygamber hanımlarının yüzünün örtülmesini vacip kılan, hicab ayetinden (Ahzab 53) başka delil yoktur. Rivayetlerde de peygamber hanımlarına yüzlerini örtmelerini emir gelmemiştir. Yüzü açmayı caiz sayanlara göre hicab ayeti de evlerdekiler içindir! O halde onların elinde, peygamber hanımlarının ev dışında yüzlerini örtmelerini vacip kılan bir delilleri kalmaz. Bunu ise hiçbir alim söylememiştir!

Hicab ayetinin evlerdekilere, cilbab ayetinin ise ev dışına çıkanlara tahsis edilmesinde ise bir problem yoktur. Zira cilbab ayeti, yüzün örtülmesini emretmektedir. İşte o zaman, tıpkı diğer kadınlar hakkında olduğu gibi, peygamber hanımlarına da yüzü örtmenin vacip olduğuna delil olur.

Hiçbir müfessir, Ahzab 53. Ayetinin evlere has olduğunu söylememiştir. Bilakis onların sözleri, hem ev içini hem de ev dışını kapsamaktadır.

Ayetin peygamber hanımlarına has olması şüphesine gelince, her ne kadar nüzul sebebi peygamber hanımlarına has ise de, hüküm umumidir. Tefsirde kaide; sebebin hususiliğine değil, lafzın umumiliğine itibar edilmesidir.

Nitekim ayetin devamında hicabın illeti, kalplerin temizliği için bunun uygun olmasına bağlanmıştır. Bu illet umumi olduğundan hükmü de bütün kadınlar hakkında geneldir. Yine kalplerin temiz kalması ev içinde de, ev dışında da talep edilen bir şeydir. Dolayısıyla perde arkasına geçme sadece evlerle sınırlanamaz. Ev içinde perde veya duvar gerisine geçmek, ev dışında ise bu ancak tüm vücudun örtülmesiyle mümkün olmasından dolayı, cilbab ile yüz ve eller de dahil tüm vücudu örtmektir.

Ayetin akışı da hükmün umumi olmasına delalet etmektedir. Zira ayetin başında;

Peygamberin evine izin verilmeden girmeyin” buyrulmuştur. Bunun anlamı; peygamberden başkasının evine izin verilmeden girebilirsiniz demek değildir! Dolayısıyla hicab emri de sadece peygamber hanımlarına has değildir.

Müminlerinin annelerinin kalpleri, dünyada kadınların kalpleri en temiz olanları ve müminler katında en kıymetlileridir. Bununla beraber her iki tarafın kalp temizliği için hicab ile emrolunmuşlardır. Diğer kadınlar bu emre daha önceliklidirler.

Onlar müminlerin anneleridirler ve nikâhları ümmete haramdır. Şayet hicab emri sadece onlara has olsaydı, bunun ne anlamı kalırdı? Bu yüzden, hicab emri kıyamet gününe kadar bütün kadınları kapsamaktadır.

Hicab emrinin peygamber hanımlarına özel olmayıp, bütün kadınlara genel oluşunun bir diğer delili de Ahzab 55. Ayetindeki şu ifadedir:

Peygamberin kadınlarına, babalarının, oğullarının, kardeşlerinin, kardeşleri oğullarının, kız kardeşleri oğullarının, kadınlarının ve cariyelerinin yanında (örtüyü terk etmelerinde) bir günâh yoktur. Ey kadınlar! Allah’tan sakının; şüphesiz Allah, her şeye şâhiddir.” (Ahzab 55)

Allah kadınlara bu akrabalar arasında konuşurken perde arkasına geçmelerini emretmemiştir. Nitekim bunlar Nur suresi 31. Ayetinde istisna edilmiştir. Bu da Ahzab 53. ayetindeki hicab emrinin genel olduğuna delalet eder.

Ayrıca sahabe hanımların perde arkasına geçtikleri şeklinde fiilleri de rivayet edilmiştir.

Aişe r.a’dan;

Sevde radıyallahu anha örtünme emri nazil olduktan sonra bir ihtiyaç için dışarı çıktı. Sevde cüsse bakımından irice bir kadındı. Onu tanıyanlar hemen farkına varırlardı…” hadisi böylece zikrettikten sonra Ömer radıyallahu anh’ın onu ancak cüssesinden dolayı tanıdığından bahseder. Sonra Elbani, “Örtünme emrinden sonra” ibaresi ile ilgili olarak der ki;

“Yani peygamber hanımlarının bizzat perde arkasına geçmeleri emri kastedilmiştir. O da “Onlardan bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin..”(Ahzab 53) ayetidir. Bu ayet, Buhari ve diğerlerinin rivayet ettiği gibi, Ömer radıyallahu anh’ın sözüne uygun olarak nazil olmuştur; Enes radıyallahu anh’den;

“Ömer radıyallahu anh şöyle dedi; “Rasulullah’a; Ey Allah’ın Rasulü, senin yanına iyi ve kötü kimseler de giriyor. Müminlerin annelerine perde arkasına gizlenmelerini emretsen” dedim. Bunun üzerine hicab ayeti nazil oldu.”Buhari (8/428)

Geçen hadis, Ömer radıyallahu anh’ın Sevde radıyallahu anha’yı cüssesinden dolayı tanıdığını gösterir. Yani onun yüzü örtülü idi. Nitekim Aişe radıyallahu anha, onun cüssesi sayesinde tanındığını zikretmiştir. Bu yüzden Ömer radıyallahu anh, onun şahıs olarak tanınmamasını, evinden dışarı çıkmamasını arzu etmiş, lakin hikmet sahibi olan şeriat koyucu bu defa ona muvafakat etmemiş, onları zora koşmamıştır…”Cilbabul Mer’e (s.105-106)

“Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki; “Ebu Seleme’den olan iddetim bittiğinde Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem bana geldi ve benimle perde arkasından konuştu..” İbni Sa’d (8/90)

Elbani diyor ki; “Bu rivayetten anlaşılan o ki, örtünme emri elbiseyle örtünme değil ancak perde veya duvar arkasına geçerek bizzat gizlenmeleridir. Bu, Allah Teâlâ’nın; “Onlardan bir şey istediğinizde perde arkasından isteyin” şeklindeki emrine uygundur…” [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.10-12]

Beşinci delil: Ahzab 55. ayet

Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

لا جُنَاحَ عَلَيْهِنَّ فِي آبَائِهِنَّ وَلا أَبْنَائِهِنَّ وَلا إِخْوَانِهِنَّ وَلا أَبْنَاءِ إِخْوَانِهِنَّ وَلا أَبْنَاءِ أَخَوَاتِهِنَّ وَلا نِسَائِهِنَّ وَلا مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ وَاتَّقِينَ اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ شَهِيدًا[ سورة الأحزاب الآية: ٥٥]

“Onlara (Peygamberin hanımlarına ve mü’minlerin kadınlarına): Babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, (mü’min) kadınları ve sahip oldukları kölelerine karşı hicaba bürünmemelerinde bir günah yoktur. (Ey kadınlar! Sizin için belirlenen sınırı aşmaktan) Allah’tan korkun.Şüphesiz Allah her şeye şâhittir.” (Ahzâb Sûresi: 55).

Müfessir İbn-i Kesir -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:

“Allah Teâlâ, kadınlara, yabancı erkeklere karşı hicaba bürünmelerini emredince, âyette zikredilen akrabalara karşı hicaba bürünmelerine gerek olmadığını açıklamıştır. Nitekim Nur Sûresi: 32. âyette onları yabancı erkeklerin dışında tutarak şöyle buyurmuştur:

ولايبدين زينتهن إلا لبعولتهن[ سورة النور من الآية: ٣١] …

“… Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları,erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi (mü’min) kadınları, ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden âilenin kadınına şehvet duymayan (başkalarının yardımına muhtaç olan saf kimseler gibi) tâbi kimseler veya henüz kadınların kadınlık hallerinin farkında olmayan (henüz şehvet duymayan) çocuklardan başkasına (gizli) zînetlerini göstermesinler…” (Nur Sûresi: 31).[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]

Altıncı deli: Ahzab 33. Ayet

Evlerinizde kalın ve ilk câhiliye kadınları gibi açılıp saçılmayın. Namazı dosdoğru kılın; zekâtı verin; Allah’a ve Rasûlüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden günâh kirini gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” (Ahzab 33)

Ebu Hayyan Bahru’l-Muhit’te (7/240) şöyle diyor: “Cahiliyede hür kadınlar da, cariyeler de bir elbise ve başörtüsü ile ama yüzleri açık olarak çıkarlardı.” Yine şöyle demiştir: “Cahiliyede kadınlardan yüzünü açan da olurdu. İlk müfessirlerden olan Mukatil b. Süleyman, ayette geçen “teberrüc” (açılıp saçılma) kelimesini: başörtüsüyle yüzü bağlamadan örtmek şeklinde açıklamıştır.

İbn Hacer’in Fethu’l-Bari’deki nakline göre el-Ferra da şöyle demiştir: “Cahiliyede kadınlar başörtülerini arkalarına salarlar, yüzlerini açık bırakırlardı. Bunun üzerine yüzlerini örtmekle emrolundular” [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.12]

İkincisi: Yüzün örtülmesinin farz olduğunu gösteren sünnetten diğer deliller

Yukarıda zikredilen ayeti kerimelerin gerek tefsiri, gerek sebeb-i vurudu incelenirlken yerlerinde bazı hadislere değinmiş olduk. Bunun dışında belli başlı konuya delil olabilecek hadisleri burada sıraladık.

Birinci delil:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 إِذَا خَطَبَ أَحَدُكُمِ امْرَأَةً فَلا جُنَاحَ عَلَيْهِ أَنْ يَنْظُرَ إِلَيْهَا إِذَا كَانَ إِنَّمَـا يَنْظُرُ إِلَيْهَا لِـخِطْبَتِهِ، وَإِنْ كَانَتْ لا تَعْلَمُ.  [ رواه أحمد ]

“Sizden biriniz, bir kadınla evlenmek istediği zaman, sadece onunla evlenmek için ise, -kadın bunu bilmese bile- ona bakmasında bir günah yoktur.” (İmam Ahmed rivâyet etmiş ve ‘Mecmeu’z-Zevâid’ kitabının yazarı şöyle demiştir: Hadisin râvileri sahih’in ricâli gibidir.”

Hadisin delil olan yönü şöyledir:

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-, evlenmek isteyen erkeğin, özellikle evlenmek şartıyla olması halinde evleneceği kadına bakmasında bir günah olmadığını belirtmesi, evlenmek isteyenin dışındaki birisinin yabancı bir kadına bakmasının her hâlukârda günah olduğuna delâlet etmiştir. Aynı şekilde evlenmek isteyen erkek, evlenme kastının dışında yabancı bir kadına bakması da günahtır. Örneğin zevk almak ve hoşlanmak amacıyla yabancı bir kadına bakmak gibi…

Eğer: Hadiste bakılabilen yerler açıklanmamıştır. Bununla göğüs ve boyuna bakmak da kastedilmiş olabilir, denilecek olursa ona şöyle cevap verilir:

Evlenmek isteyen bir kimse, evleneceği kadının güzel olmasını istemedeki gâyesinin yüz güzelliği olduğunu herkes bilir. Yüzün dışındaki yerler ise, yüze tâbidir, genellikle bu aranmaz. Evlenmek isteyen kimse, sadece yüze bakar. Çünkü yüz, özellikle güzellik isteyen kimse için aranan şeydir. Bunda şüphe yoktur.

İkinci delil:

Ümmü Atiyye’den rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

 أَمَرَنَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ نُخْرِجَهُنَّ فِي الْفِطْرِ وَالأَضْحَى الْعَوَاتِقَ وَالْـحُيَّضَ وَذَوَاتِ الْـخُدُورِ، فَأَمَّا الْـحُيَّضُ فَيَعْتَزِلْنَ الصَّلاةَ وَيَشْهَدْنَ الْـخَيْرَ وَدَعْوَةَ الْـمُسْلِمِينَ. قُلْتُ يَا رَسُولَ اللهِ! إِحْدَانَا لَا يَكُونُ لَهَا جِلْبَابٌ؟ قَالَ: لِتُلْبِسْهَا أُخْتُهَا مِنْ جِلْبَابِهَا.  [رواه البخاري ومسلم]

“Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizlere, ergenlik çağına eren kızları, hayız gören kadınları ve evlenme çağındaki bâkire kızları Ramazan ve Kurban bayramlarına çıkarmamızı emretti.Hayız gören kadınlara gelince, onlar namaz vaktinde namaz kılınan yerden (musalla’dan) uzak dururlar, hutbeye ve Müslümanların duâlarına şâhit olurlar (iştirak ederler).

(Ümmü Atiyye):

– Ey Allah’ın elçisi! Bizden birisinin cilbabı yoksa ne yapmalıdır? diye sordum.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

– Kızkardeşinin ihtiyacı olmadığı cilbabını ödünç alıp giyer.” (Buhârî ve Müslim).

Bu hadis, sahâbe kadınlarının her zaman olduğu gibi, kadının cilbabı olmadan dışarı çıkmadığına ve cilbabı olmadığı zaman dışarı çıkamadığına delâlet etmektedir.

Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in cilbab giymesini emretmesi, örtünmesi gerektiğine delildir.

Yine de en iyisini Allah Teâlâ bilir.

Üçüncü delil:

Âişe’den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

 لَقَدْ كَانَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يُصَلِّي الْفَجْرَ، فَيَشْهَدُ مَعَهُ نِسَاءٌ مِنْ الْـمُؤْمِنَاتِ مُتَلَفِّعَاتٍ فِي مُرُوطِهِنَّ، ثُمَّ يَرْجِعْنَ إِلَى بُيُوتِهِنَّ مَا يَعْرِفُهُنَّ أَحَدٌ مِنَ الْغَلَسِ.وَقَالَتْ: لَوْ أَنَّ رَسُولَ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ رَأَى مِنَ النِّسَاءِ مَا رَأَيْنَا، لَـمَنَعَهُنَّ مِنَ الْـمَسَاجِدِ كَمَـا مَنَعَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ نِسَاءَهَا. [رواه البخاري ومسلم]

“Şüphesiz Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- sabah namazını kılar, onunla birlikte mü’min kadınlar da elbiselerini üzerlerine dolamış bir halde sabah namazına gelirlerdi. Sonra evlerine dönerler, karanlık dolayısıyla da hiç kimse onları tanımazdı.

(Âişe) dedi ki:

– Şayet bizim (şimdi) gördüğümüzü, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de görmüş olsaydı, İsrailoğullarının, kendi kadınlarını yasakladıkları gibi, o da kadınları mescitlere gitmekten yasaklardı.” (Buhârî ve Müslim).

Abdullah b. Meas’ud da -Allah ondan râzı olsun- bu hadise yakın bir şekilde rivâyet etmiştir.

Bu hadisin delil olması iki yöndendir:

Birincisi: Hicab ve örtünme, sahâbe kadınlarının her zamanki âdetleri idi. Onların yaşadığı çağ, çağların en fazîletlisi ve Allah -azze ve celle- katında en kıymetlisidir.

İkincisi: Mü’minlerin annesi Âişe ve Abdullah b. Mes’ud -Allah ikisinden de râzı olsun- ilim, fıkıh ve basiret yönünden sana yeter, başkasına gerek kalmaz.

Âişe ve Abdullah b. Mes’ud:

– Şayet bizim kadınlardan gördüklerimizi, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- görmüş olsaydı, onları mescitlere gitmekten yasaklardı, diye haber vermişlerdir. Bu durum, çağların en fazîletlisi olan sahâbe zamanında ise, günümüzdeki hali nice olur?

Dördüncü delil:

Abdullah b. Ömer’den -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

 مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيَلَاءَ لَمْ يَنْظُرِ اللهُ إِلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، فَقَالَتْ أُمُّ سَلَمَةَ: فَكَيْفَ يَصْنَعْنَ النِّسَاءُ بِذُيُولِـهِنَّ؟ قَالَ: يُرْخِينَ شِبْرًا، فَقَالَتْ: إِذًا تَنْكَشِفُ أَقْدَامُهُنَّ. قَالَ: فَيُرْخِينَهُ ذِرَاعًا لاَ يَزِدْنَ عَلَيْهِ. [ رواه الترمذي وصححه الألباني في صحيح الترمذي]

“Kim, elbisesini kibirlenerek yerden sürüklerse, kıyâmet günü Allah Teâlâ onun yüzüne bakmaz.

Bunun üzerine Ümmü Seleme -Allah ondan râzı olsun- dedi ki:

– Öyleyse kadınlar elbiselerinin alt kısımlarını nasıl yapsınlar?

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

– Elbiselerinin alt kısmını (baldırlarından) bir karış aşağıya bıraksınlar (sarkıtsınlar).

Bunun üzerine Ümmü Seleme -Allah ondan râzı olsun- dedi ki:

– O zaman ayakları gözükür (açığa çıkar).

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:

– Öyleyse elbiselerinin alt kısmını (baldırlarından) bir dirsek boyu kadar aşağıya bırakırlar (sarkıtırlar), bundan fazla sarkıtmazlar.”(Tirmizî rivâyet etmiş,Elbânî ‘Sahîhu’l-Câmi’de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.)

Bu hadiste kadının ayaklarını örtmesi gerektiğine delil vardır. Bu durum, sahâbe kadınları arasında bilinen bir şeydi. Şüphesiz kadının ayağı, yüzünden ve ellerinden daha az fitneye sebep olur. Hüküm bakımından daha aşağıda olan şeye dikkat etmek, hüküm bakımından ondan daha yukarıda olan şeye dikkat edilmesi daha önce gelir.İslâm şeriatı, daha az fitneye sebep olan şeyin örtülmesi gerektiğini emrederken, ondan daha büyük fitneye sebep olan yüzün açılmasına izin vermesi mümkün değildir. Çünkü bu, Allah Teâlâ’nın hikmeti ve şeriatı ile çelişmesi demektir ki, böyle bir şeyin olması ise imkânsız olan bir durumdur.

Beşinci delil:

Âişe’den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, o şöyle demiştir:

 كَانَ الرُّكْبَانُ يَمُرُّونَ بِنَا وَنَحْنُ مَعَ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُـحْرِمَاتٌ، فَإِذَا حَاذَوْا بِنَا سَدَلَتْ إِحْدَانَا جِلْبَابَهَا مِنْ رَأْسِهَا عَلَى وَجْهِهَا، فَإِذَا جَاوَزُونَا كَشَفْنَاهُ.  [رواه أبو داود]

“Biz, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile birlikte ihramlı kadınlar olduğumuz (yüzlerimiz açık olduğu) sırada süvâriler (binekliler) yanımızdan (biz kadınlar topluluğunun yanından) geçip giderlerken tam bizim hizamıza geldiklerinde her birimiz cilbabını başından yüzünün üzerine doğru sarkıtırdı.Bizi geçip gittikleri zaman yüzümüzü açardık.” (Ebu Dâvud; hadis no: 1562).

Âişe’nin -Allah ondan râzı olsun-:

 … فَإِذَا حَاذَوْا بِنَا سَدَلَتْ إِحْدَانَا جِلْبَابَهَا مِنْ رَأْسِهَا عَلَى وَجْهِهَا… 

“… tam bizim hizamıza geldiklerinde (yani binekliler) her birimiz cilbabını başından yüzünün üzerine doğru sarkıtırdı…”

Sözü,yüzün örtülmesi gerektiğine delildir. Zirâ ihramda kadın için meşrû olan, yüzünün açılmasıdır.Şayet yüzün açılmasına o zaman kuvvetli bir engel olmasaydı, bineklilerin kadınların yanlarından geçerlerken yüzlerinin açık kalması gerekirdi.

Bunun açıklaması şöyledir:

İlim ehlinin çoğunluğuna göre, kadınların ihramda yüzlerini açmaları farzdır. Farz olan hükme de ancak farz olan başka bir hüküm karşı koyar. Şayet kadının, yabancı erkeklerin yanında hicaba bürünmesi ve örtünmesi farz olmasaydı, ihram sırasında yüzünü açarak farzı terketmesi câiz olmazdı.

Nitekim Rasûlullah -sallallau aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

… وَلا تَنْتَقِبِ الْـمَرْأَةُ الْـمُحْرِمَةُ، وَلا تَلْبَسْ الْقُفَّازَيْنِ.  [رواه البخاري ومسلم]

“İhramlı kadın, yüzünü peçe ile örtmez ve ellerine eldiven giymez.” (Buhârî ve Müslim).
Bu hadisin mefhumundan, ihramlı olmayan kadının peçe takmış olduğu ve eldivenle ellerini örtmüş olduğu anlaşılmaktadır. Demek ki asr’ı-saadette kadınlar ihramlı olmadıkları vakit peçe takıyorlarmış ki, Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) ihramlı olan kadınlara peçe takmamalarını emretmiştir.

Şeyhulislâm İbn-i Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir:

“Bu hadis, peçe ve eldivenlerin, ihramlı olmayan kadınlar tarafından bilindiğine delâlet etmektedir. Bu da, onların yüz ve ellerini örtmelerini gerektirir.”

Hadis alimi İbn Arabi el-Maliki (rahimehullah) bu hadis hakkında der ki: Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)in bu şekilde bir emir vermesinin sebebi,) kadının hac haricinde yüzünü peçeyle örtmesinin farz oluşundandır…”

Üçüncüsü: Kıyasi deliller

Kâmil olan İslâm şeriatının getirmiş olduğu insanlar tarafından itibar edilen şeyler ve birçok kıyastır. O da maslahatlar ve onlara götüren yolların ikrarı ile onlara teşvik etmek ve zararlar ile bu zararlara götüren yolların inkâr edilmesi ve ona engel olunmasıdır.

Kadının açık-saçıklığını ve yabancı erkeklere karşı yüzünü açmasını düşündüğümüz zaman, pek çok zararlarının olduğunu görmekteyiz.Kadının yüzünü açmasında çok az yarar olduğu takdir edilse bile, açmasının zararları ona üstün gelmiştir.

Bu zararlardan bazıları şunlardır:

1. Fitnedir. Zirâ kadın, yüzünü güzelleştirmek, ona letâfet kazandırmak ve ona fitneye sevkeden bir görünüm vermek gibi fiillerle kendisini günaha teşvik etmiş olur. Bu hareket, kötülük ve fesadın en büyük sebeplerindendir.

2. Kadının, îmânı ve fıtratının gereklerinden birisi olan hayânın yok olup gitmesidir. Oysa –eskiden- kadın, hayâ için örnek verilir ve onun hakkında şöyle denilirdi:

 أَشَدُّ حَيَاءً مِنَ الْعَذْرَاءِ فِي خِدْرِهَا . 

“Kapının arkasında (yabancı erkeklerden) gizlenen bâkire kızdan daha hayâlıdır.”

Kadından hayânın yok olup gitmesi, onun îmânının noksanlaşması ve yaratılmış olduğu fıtratından uzaklaşması demektir.

3. Kadın, özellikle güzel ise ve kendisinden cilve, gülüşme ve şakalaşma gibi hareketler meydana gelmiş ise, erkeklerin kendisine tutulmasına ve ona âşık olmasına yol açar. Nitekim pek çok açık-saçık kadından bu gibi şeyler meydana gelmektedir.

-Bilindiği gibi- insan, damarlarında akan kanı görmediği gibi, bedeninde dolaşan şeytanı da göremez (yani şeytan kendisine o kadar yakındır).

4. Kadınlarla erkeklerin birbirlerine karışmasıdır. Zirâ kadın, yüzünü açmak ve açık-saçık dolaşmak konusunda erkeğe denk olduğunu görürse (iddiâ ederse), erkeklerle rekâbet etmek ve onlarla yarışmakla kendisinden hayâ ve utanç duygusu gider. İşte bunda büyük bir fitne ve fesat vardır.

Nitekim Hamza b. Ebî Useyd el-Ensârî, babasından -Allah ondan ve babasından râzı olsun- rivâyet ettiğine göre, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- mescidden çıkarken yolda erkeklerle kadınların birbirlerine karıştıklarını görünce onun şöyle buyurduğunu işitmiştir:

 اِسْتَأْخِرْنَ؛ فَإِنَّهُ لَيْسَ لَكُنَّ أَنْ تَحْقُقْنَ الطَّرِيقَ، عَلَيْكُنَّ بِحَافَّاتِ الطَّرِيقِ. فَكَانَتْ الْـمَرْأَةُ تَلْتَصِقُ بِالْـجِدَارِ حَتَّى إِنَّ ثَوْبَهَا لَيَتَعَلَّقُ بِالْـجِدَارِ مِنْ لُصُوقِهَا بِهِ. [رواه أبو داود والترمذي حسنه الألباني في صحيح الجامع]

“Geri çekilin! Sizin yolun ortasında yürüme hakkınız yoktur. Siz yolun kenarlarında yürümeye bakın.”

Bu sebeple herhangi bir kadın yolda yürüdüğü zaman duvara yapışırdı. O kadar ki duvara yapıştığından dolayı elbisesi de duvara takılırdı.” (Ebu Dâvud ve Tirmizî rivâyet etmiş, Elbânî de ‘Sahîhu’l-Câmi’; hadis no: 929’da hadisin hasen olduğunu belirtmiştir.)[Muhammed b. Salih el-Useymîn; “Hicâb Risâlesi]


BAZI ŞÜPHELERE CEVAPLAR

Kadının yüzünü açmasının mubah olduğunu savunanların hiçbir sağlam delili yoktur. En kuvvetli delilleri ihtimal üzerinedir. Yukarıda açıkladığımız kesin deliller karşısında ise ihtimaller asla hüccet olmaz. Elbani rahimehullah’ın Hicab risalesinde ileri sürdüğü bu şüpheler ve cevabı özetle şu şekilde:

  1.  Fadl b. Abbas’ın Rasulullah sav.’e fetva sormaya gelen kadının güzelliğinden bahsetmesi, onun yüzünün açık olduğuna delalet etmez. Kadının yüzünün açık olduğu zikredilmemiştir. Kadının güzellikle vasıflanmış olması sadece yüzünden olmaz. Rivayetin diğer metninde Rasulullah sav. İllet olarak kadının güzelliğini değil, her ikisinin genç olması sebebiyle fitneye düşebileceklerini belirtmiştir. (Ahmed (1/75) Bezzar (2/164) Ziyaul Makdisi el-Muhtare (2/240) bu da kadının yüzünün örtülü olduğunu gösterir. Kadınların yüzlerini örtmelerinin vacip olduğunu gösteren net delillerden sonra ihtimallerle hükme gidilemez.
  2. Sehl b. Sad ra.’ın rivayet ettiği, kendisini Rasulullah sav.’e hibe etmek isteyen kadına Rasulullah’ın bakması, hicab emrinden önce vuku bulmuş olabilir. Ayrıca rivayette kadının yüzünün açık olduğu geçmemekte.
  3. Subey’a bt. Haris rivayetinde kadının yüzünün açık olduğu geçmiyor. Gözlerinin sürmeli ve ellerinin kınalı olduğu zikrediliyor.
  4. Cabir b. Abdillah ra.’dan siyah yanaklı kadın vasfıyla gelen rivayette, Müslimin rivayetinde hata vardır. “Kadınların arasında” diye geçen ifadenin doğrusu: “Kadınların düşüklerinden siyah yanaklı bir kadın” şeklindedir. (Nesai (3/186) Ahmed (3/318) Beyhaki (3/296, 300) Darimi (1/377) Nitekim İbn Ebi Şeybe’nin rivayetinde “Kadınların seçkinlerinden olmayan..” lafzıyla gelmiştir. Bu ifade kadının cariyelerden olduğunu ifade etmektedir. Cariyeler ise yüzlerini örtmezler. Yine evlenme ümiti kalmamış yaşlı bir kadın olabilir. Onlara da yüzlerini örtmek farz değildir. Yahut bu hadisenin hicab emrinden önce vaki olması da muhtemeldir.
  5. İbn Abbas ra.’nın bayram namazı ile ilgili rivayetinde kadınların yüzüklerini Bilal Ra.’ın serdiği yaygıya atmalarında onların ellerini görmüş olabileceği de sadece bir ihtimal zikridir. Bu hadiste yüzün açık olduğuna dair bir şey yoktur. Yine ellerinin açık olduğuna dair de bir açıklama yoktur. İbn Abbas’ın o sırada yaşının küçük olduğunun zikredilmesi de diğer bir husustur.
  6. Bazıları da kadınlara bakmaktan yasaklayan hadisleri yüzü açmanın caiz olmasına delil getirmek istemişlerdir. Bu bakışlar hakkındaki yasak mutlaktır. Cariyelere ve zımmilerin kadınlarına yahut örtünme emrini terk edenlere bakmayı da
    34 Beyhaki (7/93) Elbani Cilbabul Mer’e (s.110)
    yasakladığı gibi, bakma yasağı sadece yüzlerine bakmaktan yasaklamak değildir. Onların endamına bakmak da yasaktır.
  7. Aişe ra.’dan sabah namazına kadınların çıkması rivayetinde onların tanınmasına karanlığın mani olmasının zikredilmesini, yüzlerinin açık olduğuna delil getirmişlerdir. Rivayette geçen mutelleffiat bimurutihinne ifadesi, yüzlerinin örtülü olduğu anlamına gelmektedir. Karanlıktan tanınmamalarının zikredilmesi ise, erkek mi, kadın mı olduklarının bilinmeyecek şekilde olduğu veya kadınların dahi birbirlerini tanıyamayacakları kadar karanlık olduğu anlamına gelir.
  8. Esma bt. Ebi Bekr rivayeti zayıftır. Ravilerinden Halid b. Dureyk, Aişe ra.’dan işitmemiştir. Muhaddisler bunu açıkça ifade etmişlerdir. Diğer ravi Ebu Abdirrahman Said b. Beşir en-Nasri zayıftır. (et-Takrib (1/292) Mizanu’l-İtidal (2/128) Katade müdellis olup tedlis sigası olan an’ane ile rivayet etmiştir. El-Velid b. Muslim de mudellistir ve o da an’ane ile rivayet etmiştir. Beyhaki; isnadı zayıf demiştir. Hatta bu münker bir rivayettir. Zira sahih rivayette Esma bt. Ebi Bekr’in ihramlı iken bile peçeli olduğu yukarıda geçmişti. Sahih olduğu varsayılsa bile hicabdan önce vaki olduğuna yorumlanır. [Peçe Farzdır. / Ebu Muaz Seyfullah Erdoğmuş Çubukâbâdi syf.22-23]

SONUÇ:

Artık bunca delilden sonra sana hak ve batıl ayân olmuştur.
Şu halde “yüzün kapatılmasını sünnet zanneden” kimselerin bilmesi gerekir ki, bu hususlar ancak ve ancak namazda örtülmesi gereken yerler bahsinde yüzün açılmasına cevaz verilmiştir. Ashab kadınları tavaf esnasında bile yüzlerini örttükleri ve bunun nasıl olduğu yukarıda geçti. Biran için senin dediğin gibi olduğunu farz edersek, bu hususta fitne zamanında, yani günümüzdeki gibi her türlü fuhşiyatın, münkaratın ve hayâsızlığın yaygın olduğu dönem ve ortam için yüzün örtülmemesine cevaz veren bir tek mezhep alimi ulema yoktur. Onların kitaplarına müracaat ettiğinizde değil küfür ya da harb beldesi İslâm beldelerinde dahi yüzü örtmenin fitne döneminde fariza olduğuna fetva verdiklerini görürsünüz… Günümüze gelirsek bugün fitne zamanı değilse yeryüzüne hiçbir zaman fitne uğramamıştır… Hem nasıl göz yumarsın? Köpeğe, eşeğe bile hallenenlerin olduğunu gördükten sonra… İnsanların okul ve hatta metro ve otobüslerde açık saçık filmleri telefonlarından izlediklerine şahid olduktan sonra… O filme bakıp kafasını kaldırıp senin hanımının eşinin kızının yüzüne baktıktan sonra… Siz benim hanımımın yüzü açık olsun fitne olmaz diyebilir misiniz?

Saydığımız deliller dini İslam olan için yeterlidir… Ve sunduğumuz kıyaslar ise aklı olan için yeterlidir… Bundan sonra  “artık inan bir delil üzere iman etsin..helak olan da bir delil üzere helak olsun…” Enfal 42


Kaynaklar:

Kaynaklar ilgili bölümlerinde verilmiştir. Bu risalede İbni useymin’in ( Muhammed b. Salih el-Useymîn) “Hicâb Risâlesi’nden” ve Ebu Muaz Erdoğmuş’un Peçe risalesinden istifade edilmiştir. Ayrıca islamqa.info sitesinden de istifade edilmiştir.


EK-1

Muhaddis Şeyh Abdulaziz Turayfi şöyle der:

“Dışarı çıktığında bir kadının yüzünü açmasının caiz olduğunu üç imama; yani İmam Ebu Hanife, İmam Malik ve İmam İdris eş-Şafi’ye (rahimehumullah)’a nisbet etmek büyük bir yanlıştır. Çünkü onlar dönemlerinde böyle bir fetva vermemişlerdi. Bu imamların açık bir şekilde bir kadının dışarıda yüzünü açabileceğine ilişkin herhangi bir fetvaları yoktur. Ancak bu 3 ehli sünnet büyüğünün  fıkhın değişik mevzularında kadının yüzüyle alakalı bazı görüşleri bulunmaktadır. Buradan yola çıkarak daha sonra gelen onların mezhebinin müdavimi alimler (mezhebin muteahhirleri) bu üç âlimin mezhebine “yüzün açılabileceğini” yazmışlardır. Dediğimiz gibi bu büyük bir hatadır. Konu hakkında  Şeyh Nuriddin b. Muhammed (rahimehullah) (v.825) derki: İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Ebu Hanife gibi imamlar (Allah hepsine rahmet etsin) (konumuzla alakalı olarak) sadece namazdaki avret hakkında konuşmuşlardır.” (Yani kadının namazda örtmesinin gerekli olduğu ve açmasının caiz olduğu yerler hakkında konuşmuşlardır.) İmamlar kadının namazda ellerini ve yüzlerini açabileceğini ifade etmişler. Fakat daha sonraki âlimler ise bu ifadeyi genelleştirerek kadının dışarıda da yüzlerini açabileceğini söylemişlerdir.
Oysaki sahabe hanımları hacdayken bile erkeklerin yanında yüzlerini örterlerdi. Aişe (radiyallahu anha)’ya sorulur. Kadın yüzünü nasıl örter? Aişe (radiyallahu anha) baş örtüsünün alt tarafını tuttu ve onunla yüzünü örtü” (Bu rivayeti Musedded (rahimehullah) Musnedin’de rivayet etmiştir. Şeyh Abdülaziz rivayetin sahih olduğunu belirtir)

Şeyh Nureddin bin Muhammed bin Ali der ki: “Dört imamdan her hangi birisinin ihtiyaç olmadan genç bir bayanın yüzünü açmasını helal göreceğini zannetmiyorum. Geçmişten günümüze, hala bütün şehirlerde insanların uygulaması, yaşlı kadınların yüzlerini açmalarına müsamaha göstermek, yaşlı olmayanların ise yüzlerini açmalarına müsamaha göstermemek şeklinde olmuştur”
Yüzün açılabileceğini söyleyenlerin ileri sürdükleri şu hadis ise “Bir kız hayız yaşına girdiğinde yüzü ve elleri hariç ondan her hangi bir azasının görülmesi doğru değildir” sahih bir hadis değildir. Zira hadisi rivayet eden Halid bin Dureyk, Aişe (radiyallahu anha)’dan bu hadisi işitmemiştir. Dolayısıyla bu hadis munkati’dir. Ebu Davud, Beyhaki ve daha başkaları bu hadisi illetli görmüşlerdir. Ayrıca hadis, hicab hakkında değil bir kadının namazda açmasının caiz olduğu yerler hakkında gelmiştir.


EK-2
Safvetüt Tefasir müellifi Muhammed Ali es-Sabuni şöyle demektedir:

Bilhassa bizim asrımızda ki; şeytanın yardımcıları çoğalmış, fitne ve fucur ve fuhşiyat intişar etmiş, ahlaksızlık revaç bulmuş, böyle fitneli ve dehşetli bir asırda, elbette hiçbir kimse  ne ulemadan ne ukeladan  kadının bu asırda yüzünü ve elini açmasının caiz olduğuna fetva vermez.

Açık saçıklık hastalığının İslamın her tarafına intişar edip yayıldığı ve fitne ve fuhşiyatın veba hastalığı gibi ümmetin içine girdiği ve bilhassa taife-i nisaiyenin Avrupa medeniyetini taklid etmesiyle, daha fazla bu fitne ateşini körüklediği bu asırda, elbette her akl-ı selim sahibi, kadının kesin olarak –zaruret olmadan – yüzünü açmasının haram olduğuna hükmeder. Çünkü bu asırda fitne şiddetlidir. Fesadın meydana gelişi muhakkaktır. Kötülüğe ve günaha çağıranlar ve sevk edenler her tarafa yayılmıştır. Böyle günahların ve bid’aların çoğaldığı bir asırda elbette ihtiyat etmek farzdır. Cenab-ı Hak dilediğini sırat-ı müstakime hidayeder”

”Kadının yüzünü örtmesi farz mıdır? Sûre-i Nur’da, kadının kendi mahremlerinden başka erkeklerin yanında ibda-ı zinet etmekten men edildiğine dair beyanat vardır.Orada mealen şöyle geçmektedir. “Mü’minat kadınlar kocaları ve babaları gibi mahremlerinden başka yabancı erkeklere  zinetlerini göstermesinler…” diye buyrulmaktadır.(Nur Suresi,31)

Buna binaen, zinetin (güzelliğin) aslı,yüzde tezahür ettiğinden ve yüz güzelliği gösteren aza ve fitnenin yeri olduğundan (yani başkalarını celb ve cezbedip, fitneye düşüren güzellikler en fazla yüzde mevcud olduğundan yüz fitnenin yeridir.) O halde müslüman kadın kendi yüzünü yabancı erkeklere karşı örtmek mecburiyetindedir.
(…)
Binaenaleyh, asrımızda ise fitneden emniyet olunmadığı hususunda şüphe yoktur. Yani böyle fuhşiyatın çoğaldığı asrımızda, kadın yüzünü açık bırakıp erkeklerin arasına gittiği takdirde hiç şüphesiz fitne meydana gelir. O halde kadının şeref ve iffetine hürmeten ve siyaneten sair a’zalarını örtmekle mükellef olduğu gibi, yüzünü de – zaruret halleri müstesna – örtmesi vacibdir.(Tefsir-i ayat-il ahkam min-el Kur’an)”


EK-4

Hanefi mezhebinin fıkıh kitabı olan Mecmuatü’z zühdiyye’de de ve yine Hanefi ve Şafi mezheblerine ait bir çok kitaplarda da Sabunî’nin ifade ettiği gibi “fasıkların içinde bulunduğu bir toplumda fitneye sebebiyet verdiğinden kadın yüzünü ve elini açamaz” diye  ittifak vardır.


EK-3

“Ey Peygamber! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: ( başlarını ve yüzlerini kapatacak şekilde ) cilbablarının (dış örtülerinin) bir kısmı ile üzerlerini sıkıca örtsünler. Bu, onların (hür ve iffetli olduklarının) bilinip incitilmemeleri için daha elverişlidir. Allah, gafûrdur (mağfiret eder), rahîmdir (merhamet eder).”  Ahzab : 59

Bu ayet-i kerimenin tefsirinde alimler cilbabı tepeden tırnağa bütün vücudu ve elbiseleri örten çarşaf ve ona benzer dış örtü olduğunu bildirmişlerdir. Bunun el ve yüzü de örtmeyi kapsadığını belirtmişlerdir. Mesela;

1-    İbn-i Abbas (r.a) yukarıda mealini verdiğimiz Ahzab suresinin 59. ayeti hakkında şöyle demiştir “Allah mü’min kadınlara bir hacet için dışarı çıktıklarında yüzlerini başlarının üzerinden cilbablarıyla örtmelerini ve yalnızca bir gözlerini açmalarını emretmiştir. (Taberi, İbni Kesir, Suyuti Dürrü’l Mensur Ve Sabuni)
2-    İbn-i Sirin şöyle demiştir : Bu ayeti (Tabiînin büyük alimlerinden) Abidetü’s-Selmani’den sordum. Elbisesiyle başını, yüzünü örterek, sol gözünü açarak, hareketleriyle nasıl olacağını gösterdi. (Suyuti Dürrü’l Mensur, İbni Kesir )
3-    İbn-i Abbas ve Katade şöylede demişlerdir : Alnının üzerinden bağlar, diğer ucunu da burnunun üzerinden bırakır. Gözleri görünse de bu hal onun göğsünü ve yüzünün büyük bir kısmını örter. (Tefsiri Kurtubi ve İbni Kesir) 
4-    Tefsiri Beyzavi : Bir hacet için dışarı çıktıklarında çarşaflarıyla bedenlerini ve yüzlerini örtsünler. (c: 2-s:252)
5-    Ebul Ferec İbnül Cevzi : başlarını ve yüzlerini örtsünler. (Zadül Mesir. C:6-s:422)
6-    Tefsiri Celaleyn : Cilbab kadının bütün vucudunu örten örtüdür. Hacetleri için dışarı çıkarken bir kısmıyla yüzlerini örterler, ancak bir gözlerini açıkta bırakırlar. 
7-    Sahabe ve TabiÎn döneminden sonra gelen bütün büyük müfessirler de bu ayeti (yukarıda geçtiği gibi) aynı şekilde tefsir etmişlerdir. (Tefhimü’l Kur’an: c:4.s:459)
8-    Tefsirlerin izahlarından anlaşılacağı üzere, cilbabı örtmekte iki şekil vardır. Birisi kaşlarına kadar başını örttükten sonra büküp yüzünü de örtmek ve yalnız tek bir gözünü açık bırakmak. İkincisi de alnının üzerinden sıkıca sardıktan sonra burnunun üzerinden dolayıp, gözlerini ikisi de açık kalsa bile yüzün büyük bir kısmını ve göğsü tamamen örtmüş bulunmaktır. (Elmalı : c:6-s:338)

Bazı kimseler şöyle diyorlar: “Örtünmeyi emreden Nur Suresi 31. ayette, “Görünen kısmı müstesna, ziynetlerini göstermesinler.”  ayetinde görünen kısımdan kasıt ulemanın çoğuna göre eller ve yüzdür. Buna göre eller ve yüz avret değildir ve örtmeye gerek yoktur.”

Ayetteki ifadeye dayanarak bazı âlimlerin “el ve yüz avret değildir” ifadesi, kadının evinden dışarı çıkarken yüzünü açmasına bir cevaz vermiyor.

Bu hususta alimler el ve yüzün açılmasıyla ilgili şunları söylemiştir:

1-    El-yüz avret değildir demekle bunları açmak gerekir manası kastedilmemiştir. Bazı haller ve zamanlarda bunları örtmede zorluk olduğu için şeriat bunda ruhsat (izin) göstermiştir. Fakat bu ruhsat daimi değil, bazı hallerle sınırlıdır.

Bazı haller ise şunlardır:

1-    İbadet esnasında (ihram, namaz gibi durumlarda) kadın el ve yüzünü açar. (Beyzavi, Makalat-ı Kevseri)

2-    Mahkemede şahitlik, dünürlük, tedavi gibi sebeplerle kadın el ve yüzünü açabilir. (Razi, Mefâtihü’l Gayb; Elmalı)

3-    Ulemanın kadının el ve yüzünü açmasına verdiği cevaz fitne olmadığı zaman ve ortam ile sınırlıdır. Fitne korkusu olduğu takdirde kesinlikle kadının yüzünü örtmesi emredilir. (Makalat-ı Kevseri: 309, Tefsiri Kurtubi, Tefsir-i Celaleyn)

4-    Genç bir kadının erkekler arasında yüzünü açması yasaklanır. Çünkü bu durumda fitne söz konusudur. Yahut şehvetle bakmak söz konusudur. (Zuhayli:c.1.s.458,  İbni Abidin Tercemesi: c.2.s.113) Günümüz geçmiş asırlarla mukayese edilemeyecek kadar fitneli bir zamandır. Ulemanın kendi asırları için söyledikleri şey bizim için katmerli bir durumdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.