Said Nursi Peygamber (sallallâhu aleyhi ve sellem)’in kendisine rüyasında, ümmetine soru sormaması şartıyla Kur’an ilimi öğretileceğini. Yine Said-i Nursi üç aylık kısa bir ilim tahsiliyle birkaç senede öğrenilecek ilmi kısa zamanda öğrendiğini iddia ediyor. Bu şekilde ilim öğrendiğini iddia eden Said Nursi kendisinin Allame-i cihan olduğunu ve ulaşılmaz makamlara ulaştığını ilan ederek Risale-i Nurları yazıyor. Said Nursi aynı zamanda şakirtleri tarafından da kutsanarak eleştirilmez, her şeyi bilen, her soruya cevap verebilen, bu güne kadar kimsenin ulaşamadığı ilme ve makamlara ulaşan asrın müceddidi olarak tanıtıldı.
++++
Risale-i Nurlar eşsiz ve alternatifsiz eserler olarak takdim edi lir ve Kur’an’ın da tefsiri olduğu iddia edilir. 14 kitaptan oluşan bu eserler anlaşılması zor bir dille yazılmıştır. Nurcular bu eserlerle yetinirler ve çoğunluğu başka bir eser okumazlar. Örneğin İslam’ın iki kaynağı olan Kur’an ve Hadis kitaplarını çok çok az okurlar. Risale-i Nurları ise gece gündüz okurlar. Kur’an’ın anlaşılması için meal, tefsir. Hadis ilminin anlaşılması için hadis dersi, hadis usulü vs okumazlar. Onlar Risale-i Nur okurlar peki Risale-i Nur nedir ve ne anlatıyor da bu insanlar sadece bu kitaplarla yetiniyorlar. Kur’an’a ve Hadise bile ihtiyaç duymuyorlar. Hangi tılsım büyüledi bunları yada neleri vadediyor da Allah’ın Kitabını bile okuyup anlamaya tenezzül etmiyorlar. Hiç düşündünüz mü?
++++
Öncelikle şunun cevabını vermeye çalışalım Risale-i Nurlar gerçekten Kur’an’ın tefsiri midir? Tefsir demek Kur’an’ı Fatiha suresinden başlayarak Nas suresine kadar bütün sureleri ve bütün ayetleri baştan sona tefsir etmektir. Bütün tefsirler böyledir, falan zatın tefsiri denilince böyle bir tefsir kastedilir. Oysa Risale-i Nurlarda tek bir surenin bile baştan sona bir tefsiri yoktur. Risale-i Nurlarda geçen toplam ayet sayısı en fazla 500 geçmez. Üstelik bu ayetler bazen sadece meal olarak geçmektedir, bazen ayetin bir kısmı alınmıştır.
Sözde tefsir edilen ayet sayısı bu rakamın çok altındadır. Üstelik tefsir edildiği söylenen ayetlerin birçoğu tahrif edilmiştir ve batıl manalar verilmiştir. İşte bu sebeptendir ki Risale-i Nurlar tefsir değil Kur’an’ı tahrif eden bir eserdir. Durum böyleyken Risale-i Nurlara asrın tefsiri denmesi asrın en büyük yalanlarından biridir.
++++
Bununla birlikte Risale-i Nurların içeriğini genel manada değerlendirirsek. Risale-i Nurlar da bazı konulara verilen örnekler konulara bakış açısı güzel ve doğrudur. Yani Risale-i Nurlar da güzel ve doğru bölümler elbette vardır ve bu inkâr edilemez. Ancak Risale-i Nurlarda batıl, bidat ve uydurma şeyler inanılmaz derecede çoktur.
Said Nursi Tasavvufta var olan batıl inançları kabul etmektedir. Örneğin Vahdet-i vücud, Vahdet-i şuhud, Gavs, Kutup, Aktap, Ricalü’l-ğayb, Hakikat-ı Muhammediye, Dinlerin birliği, Gavs ve ondan istimdat, Ölülerin tasarrufu, Ölülerden yardım dilenme, Şeriat, tarikat, hakikat, marifet ayırımı, Gaybı bilme ve kalpleri okuma gibi konuları buna örnek verebiliriz. Said Nursi Tasavvuf ’un bu batıl inançlarını allayıp pullayarak kabul etmekte ve pazarlamaktadır.
Yine Said Nursi Şia’nın bir kısım batıl inançlarını kabul etmektedir. Örneğin Cebrail’in Hz. Ali ye bir kitapçık indirdiği ve bu kitapçığa bakarak bütün gaybı bildiğini savunuyor. Şia’nın Hz. Ali ve ehlibeyt hakkında uydurduğu birçok yalanı hurafeyi savunuyor. Yine Peygamber’e atfedilen cevşen iftirası gibi konuları buna örnek verebiliriz. Said Nursi Şia’nın bir kısım batıl inançlarını allayıp pullayarak kabul etmekte ve pazarlamaktadır.
++++
Risale-i Nurlarda başka neler var; Falan şakirdin gönderdiği mektup, sorulan sorulara verilen cevaplar, filanın gördüğü rüyaya yapılan yorumlar, üstadın kalbine gelen ilhamlar, ihtarlar, yazdırılması emredilen şeyler, ebcet hesabıyla güya tefsir edilen ayetler, hikâyeler, masallar, anılar vs.
Said Nursi; bir taraftan da eserlerinin dokunulmaz olduğunu, hatasız olduğunu, vahiy kaynaklı olduğunu söyleyerek insanların kafasında bu kitapların kutsanmasını ve hatasız olduğu algısını yerleştirdi. Nur talebeleri Kur’an ve Sünneti terk ederek içeriyi hak ve batıl karışımı olan Risale-i Nurlar ile yetinir oldular. Kur’an ve Sünnete vakıf olmayan bu insanlar Risale-i Nurları eleştirilmez, dokunulmaz, hatasız ve vahiy kaynaklı olduğuna inandıkları için sorgulamazlar. Dolayısıyla Risale-i Nurların batıllarını hurafelerini görmezler, anlamazlar, irdelemezler ve bunları İslam zannederler. Bu eserler Müslümanlar ile Kur’an ve Sünnet arasında bir engel oluverdi. Öyle ki Nur talebelerinin çoğunluğu defalarca Risale-i Nurları okur ve dersini yaparlar ancak Kur’an, meal, tefsir, hadis okumazlar.
Said Nursi “bana yazdırıldı, bana ihtar edildi, bana ilham edildi, bana indirildi ve peygamberin onayından geçti…” diyerek Risale-i Nurların hatasız, dokunulmaz ve vahiy kaynaklı olduğunu iddia ediyor. Oysa;
Risale-i Nurlar batıl, bidat ve hurafe şeyler ile dolu işte bunlardan bazıları.
++++
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi kendisinin her şeyi bildiğini iddia ediyor. Said Nursi bu iddiasını da bir rüyaya dayandırıyor. Güya Said Nursi rüyasında Peygamberimizden ilim istemiş O da ümmetine soru sormamak şartıyla Ona Kur’an ilminin öğretileceğini müjdelemiş. Anlatılan bu rüyayı önce Kur’an ve Sünnete arz edip sonra akıl süzgecinden geçirirsek şöyle bir sonuç ortaya çıkar.
Birincisi; Her şeyi bilmek Allah’a mahsus bir sıfattır. Her şeyi bildiğini iddia etmek ise gururdur, kibirdir ve şeytanın aldatmasıdır. Peygamberler bile kendisine sorulan birçok soruya ben bilmiyorum diye cevap vermiştir. Peygamberin ashabı ve bu ümmetin seçkin âlimleri de aynı şekilde birçok konuda ben bu konuyu bilmiyorum diye cevap vermiştir. Said Nursi denen kişide nasıl bir benlik ve nasıl bir kibir var ki her şeyi bildiğini iddia ediyor!
İkincisi; Said Nursi’nin Allah’a Peygambere ve Müslümanlara nispet ettiği çok sayıda yalanı ve iftirası tespit edilmiştir. Böyle yalancı ve iftiracı bir şahsın ne rüyasına ve nede söylediği söze asla itibar edilmez ve şahitliği bile kabul edilmez.
Üçüncüsü; Anlatılan rüyanın akla ve şeriata aykırı uydurulmuş bir rüya olduğunu akıllı her insan anlayabilir. Ne demek; “Kimseye soru sormamak şartıyla sana ilim öğretilecek” böyle bir şey akla ve şeriata aykırıdır. Allah Resulü bize ilmin anahtarının soru sormak olduğunu öğretmedi mi?
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nur’un meşhur hakikatin de tam tecelli ettiğinden risale-i Nur Hem bir şeriat kitabı, Hem bir dua kitabı, Hem bir hikmet kitabı, Hem bir ubudiyet kitabı, Hem bir emri davet kitabı, Hem bir zikir kitabı, Hem bir fikir kitabı, Hem bir hakikat kitabı, Hem bir tasavvuf kitabı, Hem bir mantık kitabı, Hem bir Kerem kitabı, Hem bir ilmi ilahiyat kitabı, Hem bir kitab-ı teşvik-i sanat kitabı, Hem bir belâgat kitabı, Hem bir ispatı vahdaniyet kitabı ve muarızlarına bir kitabı ilzamdır.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ lahikası 2. Cilt 171. Sayfa
Said Nursi Risale-i Nurların tıpkı Kuranı Kerim gibi kutsal bir kitap olduğunu bütün şeri ilimleri içinde barındırdığını iddia etmektedir. Risale-i Nurlar öyle bir kitapmış ki içerisinde her şey varmış. Said Nursi’nin telkin ettiği bu inanç sebebiyle nurcular sadece Risale-i Nur okuyorlar. Onlara göre bütün ilimler nasıl olsa Risale-i Nur’da var diğer eserleri okumaya ne gerek var. Nurcular Kur’an ilmi öğrenmek için meal, tefsir okumazlar. Hadis ilmi öğrenmek için hadis, hadis usulü okumazlar. Nurcular gece gündüz sadece Risale-i Nur okurlar.
Oysa Risale-i Nurlarda tek bir surenin bile baştan sona bir tefsiri yoktur. Risale-i Nurlarda geçen toplam ayet sayısı en fazla 500 geçmez. Üstelik bu ayetler bazen sadece meal olarak geçmektedir, bazen ayetin bir kısmı alınmıştır. Sözde tefsir edilen ayet sayısı bu rakamın çok altındadır. Üstelik tefsir edildiği söylenen ayetlerin birçoğu tahrif edilmiştir ve batıl manalar verilmiştir. Bu demek oluyor ki Risale-i Nurlarda beş binden fazla ayet geçmiyor. Hadislerin ise yüzde doksanı Risale-i Nurlarda geçmez, Risale-i Nurlarda olan hadislerin ise en az üçte biri uydurma hadistir. Hal böyle olunca Said Nursi’nin “Risale-i Nurlar öyle bir kitap ki içerisinde her şey var” sözü içi boş yalan bir sözdür.
Said Nursi’nin “bana yazdırıldı, bana ihtar edildi, bana ilham edildi, bana indirildi ” gibi sözlerini hatırlayın. Evet, bu kitapların Said Nursi’ye yazdırıldıkları belli ancak kim yazdırdı diye sorarsanız. Ben derim ki; Bu kitaplar Müslümanların batıl ve bidat şeylerle oyalanması için, Müslümanların Kur’an ve Sünnete ulaşmalarını engellemek için cin şeytanların yazdırdığı, ilham ettiği, indirdiği kitaplardır.
Gerçekten de Risale-i Nurların içeriği batıl ve bidat şeyler ile dolu. Müslümanlar bu batıl ve bidat şeyler ile oyalanmaktadır.
Gerçekten de Risale-i Nurlar Müslümanlar ile Kuran arasında bir engel bir barikat olmuştur.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
Her kim Rahman’ın öğüt ve uyarılarla dolu kitabı olan bu Zikrine karşı ilgisiz ve duyarsız kalırsa, onun başına, kendisini gölge gibi takip eden bir şeytan ordusu musallat ederiz.
Böylece bu şeytanlar, birtakım vesveselerle, telkinlerle onu hak yoldan alıkoyarlar; o ise, hâlâ doğru yolda olduğunu zanneder. (Zuhruf Suresi: 36-37)
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Yeni Said’in hususi Üstadı olan İmam Rabbani, Gavs-ı Azam Abdulkadir Geylani, İmam Gazali, Zeynel Abidin ve hususen Cevşen-ül Kebir münacatı bu iki imamdan ders almışım ki onlar İmam Hüseyin ve Ali’dir. Aldığım bu ders 30 seneden beri hususen Cevşen-ül Kebir de daima onlara manevi irtibatım da geçmiş hakikati ve şimdiki Risale-i Nurdan bize gelen meşrebi almışım.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ lahikası
Said Nursi bu sözlerle bilgilerini, birikimlerini, ilmini ölülerden aldığını iddia ediyor. Said Nursi ledün ilmi sayesinde ölülerden aldığı bu ilmi talebelerine verdiğini iddia ediyor.
Said Nursi’nin saydığı bu kişiler arasında itikadı ve inancı bozuk olan sadece İmam Rabbanidir. İmam Rabbani Tasavvuf fırkasının Nakşibendi tarikatının büyüklerindendir. Bunun dışındaki diğer kişiler Sahabeden, tabiinden ve ümmetin seçkin âlimlerinden kişilerdir. Said Nursi kendi şirk itikadına batıl görüşlerine bu seçkin insanları payanda yapmak istiyor. Said Nursi bu insanların kendisine ledünni ilmi öğrettiği yalanını uyduruyor.
Rüyada birilerinden ilim öğrenilemeyeceğini azıcık aklı olan herkes bilir. Ölülerden ilim öğrenilemeyeceğini azıcık aklı olan herkes bilir. Said Nursi gittiği medreselerde en fazla üç ay kalmıştır, kibirli bir şahsiyet olduğu için kimseyle geçinemiyor. Gittiği her medresede geçinemiyor hocalarla veya talebelerle kavga edip ayrılıyor veya kovuluyor. Sonrada ben ilmi rüyalarda öğrendim, ben ilmimi ölülerden öğrendim gibi yalanlar uyduruyor.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Benim gibi yarı ümmi ve kimsesiz bulunan bir adam Risale-i Nura sahip değildir. Ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez, belki doğrudan doğruya Kur’an’ın bu zamanda bir manevi mucizesi, manevi üyesi olarak rahmet-i ilahiye tarafından İhsan edilmiştir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Kastamonu Lahikası 27. Mektup, Şualar 1. Şua, Sikke-i Tasdik-i Gaybi sayfa 68-69,
Said Nursi bu sözlerle kendisinin Hz. Peygamber gibi ümmi olduğunu ima etmektedir. Burada zihinlere şunu yerleştirmek istiyor; Nasıl ki Kur’an insan eseri değil ve ümmi bir peygamber bunu yazmış olamaz, Risale-i Nurlarda insan eseri değil ve Said Nursi gibi “yarı ümmi ve kimsesiz…” bir adamın eseri olamaz demek istiyor. Böylece Said Nursi Risale-i Nurların insan ürünü olmadığını kendisine yazdırılan vahiy kaynaklı eserler olduğunu ima yoluyla zihinlere yerleştirmek istiyor.
Said Nursi ilerleyen bölümlerde daha da ileri giderek Risale-i Nurların kendi eseri olmadığını, Risale-i Nurların kendisine yazdırıldığını, ilham edildiğini, ihtar edildiğini açıkça söyleyerek Risale-i Nurların vahiy kaynaklı olduğunu iddia edecek.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Ben sekiz dokuz yaşındayken nahiyemiz de ve etrafında bütün ahali Nakşi Tarikatında ve orada Gavs-ı hizan adıyla meşhur bir zattan yardım isterken ben akrabama bütün ahaliye aykırı olarak Ya Gavsı Geylani derdim. Çocukluk itibariyle ceviz gibi hem ehemmiyetsiz bir şeyim kaybolsa sana bir Fatiha sen benim bu şeyimi bulurdur derdim. Şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki böyle bin defa Hz Şeyh himmetine ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i tasdik-i Gayb 120. Sayfa.
Said Nursi anlattığı bu hikâye ile çocukluk çağlarında ölülerden nasıl yardım istediğini anlatıyor. Said Nursi ölülerden yardım istemeyi meşrulaştırarak talebelerine kendisi üzerinden bir örnek veriyor. Oysa Allah Teâlâ ölülerin asla cevap veremeyeceğini, yardım edemeyeceğini haber vermiştir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;
“Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size karşılık veremezler; kıyamet günü de sizin ortak saymanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyin iç yüzünü bilen Allah gibi, haber veremez.” (Fatır Suresi: 14)
Said Nursi Allah’tan başka kişilerden yardım istemeye teşvik ediyor. Oysa Allah’tan başkasına dua etmek, yardıma çağırmak şirktir. Aciz kullara dua etmek ve onları yardıma çağırmak bu kişileri ilahlaştırmaktır. Hele hele ölülerden yardım istemek ise sapıklığın dip noktasıdır. Said Nursi bu tür hikâyelerle bu şirki insanlara telkin ediyor.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;
Allah’ın yanı sıra, kıyamete kadar dualarına karşılık veremeyecek olan putlara ve benzeri yaratılmış kimselere yalvarıp yakaranlardan daha şaşkın, daha sapık kim olabilir? Oysa o yalvardıkları varlıklar, onların yakarışlarından habersizdirler. (Ahkaf Suresi: 5)
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Ben bazen haberim olmadığı ve rızan olmadığı halde hakaik-i imaniye ve kuvvetli hüccetler müteaddit risalelerde tekrar edilmiş ben pek çok hayret ediyordum. Neden bunlar bana unutturuldu, sonra tekrar yazdırılmış. Hem Kur’an’ın bazı ayetlerinde bazı sürekli tekrar edilir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi Sayfa 36
Said Nursi burada Risale-i Nurların tıpkı Kur’an gibi vahiy edildiğini iddia ediyor.
Said Nursi “Haberim olmadan böyle yaptım, İrademin dışında bana yaptırıldı, İrademin dışında bana yazdırıldı” Gibi sözlerle Risale-i Nurların Allah tarafından yazdırıldığını, vahiy kaynaklı olduğu iddia ediliyor. Bu aynı zamanda bir peygamberlik iddiasıdır.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nur yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu bir fikir karanlığından ve müthiş delalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyarı ile yazılmış değildir. Cenabı hakkın lisanıyla yazılmış bir eserdir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Asayı Musa’nın 118 Sayfa, Rehberler 141. Sayfa, Tarihçeyi Hayatın 579. Sayfası,
Said Nursi Risale-i Nurların Allah tarafından yazdırıldığını ve vahiy kaynaklı olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu ise Risale-i Nurların Kur’an gibi Allah’ın kelamı olduğunu iddia etmektir.
Nasıl ki Kur’an Yüce Allah’ın kelamı yani lisanı olduğu gibi Said Nursi Risale-i Nurların da Allah’ın lisanı olduğunu iddia ediyor. Bu açıkça vahiy iddiasıdır, peygamberlik iddiasıdır.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Manevi ve ehemmiyetli bir canipten şimdiki zelzele münasebetiyle 6-7 cüzi suale karşı yine manevi iftar yardımıyla cevapları kalbe geldi. Tafsilen yazmak için kaç defa niyet ettimse de izin verilmedi.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sözler 157. Sayfa 14. Söz,
Said Nursi bu sözlerle Risale-i Nurların vahiy kaynaklı olduğunu açıkça iddia ediyor.
Said Nursi yazmak istemiş ancak yazdırılmamış. “Yukarıdan manevi bir canipten bir ihtar gelmiş yazmak istemiş ancak yazdırılmamış.” Said Nursi’nin bu sözleri açıkça peygamberlik iddiasıdır. Böyle bir iddia sahibi ya tımarhanelik bir delidir. Yâda İslam’ı tahrif etmek için özel yetiştirilmiş oryantalist bir saptırıcıdır.
Said Nursi yine benzer sözlerle şöyle demektedir;
“Yazmak istedim ancak bana yazdırılmadı, Yazmaya niyet ettiysem de yazmama izin verilmedi” Diyerek Risale-i Nurların Kur’an gibi vahiy kaynaklı olduğunu yazmasına veya yazmamasına gelen vahiylerin karar verdiğini iddia etmektedir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nurlar bana ihtar edildi, Bana yazdırıldı, izin verilmediği için yazılmadı, hakikatten haber aldım, İradem ve ihtiyarımla yazmadım, iradem dışında yazdırıldı, bana ihtar edildi ama anlatmama izin verilmedi, yazmaya izin verilmedi.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Lahikası, Şualar, Lemalar, Asayı Musa… Buradaki sözlere benzer sözler Risale-i Nurların birçok yerinde geçmektedir.
Said Nursi bu sözlerle Risale-i Nurların vahiy kaynaklı olduğunu ve gaybdan haber verdiğini iddia etmektedir. Risale-i Nurların Allah tarafından yazdırılan kitaplar olduğunu açıkça söylüyor. Said Nursi’nin bu sözleri kendisine açıkça vahiy geliyor iddiasıdır.
Said Nursi açıkça ben peygamberim demese de dolaylı yönden açıkça peygamberlik iddia ediyor. Said Nursi bazen açıkça Risale-i Nurlar Allah tarafından yazdırılan kitaplardır diyor.
Said Nursi bazen de Risale-i Nurlar Allah tarafından indirilmiş kitaplardır demiyor ancak lafı döndürüp dolaştırıp Risale-i Nurlar Allahtan indirilmiş kitaplardır demeye getiriyor.
Tıpkı Fetö gibi “Ben Mehdiyim” demiyor ancak her fırsatta lafı dön derip dolaştırıp kendisinin mehdi olduğunu ima etmesi gibi.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nur şakirtlerine işaret eden Hazret-i Ali’nin (r.a.) bir keramet-i gaybiyesidir. Mahremdir, herkese gösterilmez.” diyerek Hz. Ali’ye Cebrail’in kitap verdiğini şöyle iddia etmektedir.
“Hazret-i Cebrail’in, Âlâ Nebiyyina (a.s.m.) huzur-u Nebevide getirip Hz. Ali’ye Sekine namıyla bir sayfada yazılı İsm-i Âzam, Hz. Ali’nin (r.a.) kucağına düşmüş. Hz. Ali diyor: “Ben Cebrail’in şahsını yalnız alâimü’s-sema suretinde gördüm. Sesini işittim, sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum” diyerek bu İsm-i Âzamdan bahs ile bazı hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki:
“Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi Lemalar 18
Said Nursi’nin bu iddiası büyük bir yalandır. Bunlar Hz. Ali’ye vahiy geldiğini iddia etmektir. Hz. Ali’nin peygamber olduğunu iddia etmektir. Bu Hz. Aliye atılmış büyük bir iftiradır.
Said Nursi’nin iddiasına göre Cebrail aleyhisselam Ali radiyellahu anh’a bir kitap getirdiyse, Ali radiyellahu anh ’ında peygamber olması gerekir. Yine Ali radiyellahu anh kendisine verilen kitaba bakarak kıyamete kadar olacak her şeyi bildiği iddia ediliyor. Böyle bir özellik son peygamber Muhammed Aleyhi selam da bile yoktur. Buna benzer birçok sebepten dolayı Said Nursi’nin iddiaları uydurulmuş yalan ve batıl şeylerdir.
Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
Ahmed b. Hanbel Ali radiyellahü anh’tan şunu rivayet etmiştir:
Beni Resulüllah sallallahü aleyhi ve sellem çağırdı ve buyurdu ki, ” Sende İsa’ya benzer bir yön vardır. Yahudiler onu öylesine horlamışlardır ki, anasına iftira bile etmişlerdir. Hristiyanlar da öylesine sevmişlerdir ki, onu kendisine layık olmayan bir yere indirmişlerdir.”
Ali şöyle devam etti: Dikkat edin, iki grup, benim hakkımda kendilerini gerçekten mahvedeceklerdir. Birisi sevenlerdir ki, beni bende olmayan şeylerle öveceklerdir. Diğeri de horlayanlardır ki, bana olan kinleri onları bana iftiraya zorlayacaktır. Bakın, ben nebi değilim. Bana vahiy gelmez. Ama ben gücümün yettiği kadar Allah’ın kitabına ve Resulüllahın sünnetine uygun iş yaparım. Size Allah’a boyun eğmeyi emrettiğim sürece hoşunuza gitse de gitmese de bana boyun eğmek görevinizdir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/160)
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Madem celcelütiye vahiy yoluyla peygamber
aleyhisselatu vesselam’a nazil olmuştur. Madem (Celceletiye) gelecek ilmiyle ifade eder gelecekten haberler vardır. Hem madem Celceletiye manayı mecaz ile yani mecaz anlamda o kasidenin hakikatini ispat eder, Risale-i Nur’a işaret eder.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi 8. Şua
Said Nursi Risale-i Nurlar da Celceletiye isimli bir kasidenin Peygamber (aleyhissalâtü vesselam)’a vahiy yoluyla geldiğini iddia ediyor. Oysa bu Allah Resulüne büyük bir iftiradır. Hiçbir hadis kaynağında böyle bir şey kesinlikle yoktur. Celceletiye yalanını Şiiler uydurmuştur Şiilerden ise Said Nursi almıştır.
Said Nursi bu yalana başka yalanlarda katarak bir de şunları iddia etmiştir;
Said Nursi Peygamberin Celceletiye isimli kasideyi sadece Hz. Ali’ye bildirdiğini Hz. Ali’nin de bu Celceletiye isimli kasideyi manevi yolla Said Nursi’ye bildirdiğini iddia etmektedir.
Böyle bir iddia Peygamberin vahyi gizlediğini iddia etmektir. Haşa peygamber kendisine gelen bir vahyi hiç kimseye söylememiş sadece Hz. Ali’ye söylüyor, Hz. Ali’de manevi yoldan sadece Said Nursi’ye söylemiş. Bu Allah’a, peygambere ve sahabeye atılmış büyük bir iftiradır. Bu baştan sona büyük bir şirk ve küfürdür.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“İmam Ali kaside Celcelütiye sinde sarahat derecesinde Risale-i Nur’a bakmış ve ona işaret ederek konuşmuştur.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi 1 şualar.
Said Nursi Hz. Peygambere nispet ettiği Celceletiye yalanına başka yalanlar da katmıştır. Güya İmam Ali Celceletiye ’ye bakarak Risale-i Nur’u işaret ettiğini iddia ediyor.
Said Nursi burada Risale-i Nurları Ali Radiyallahu anh üzerinden dokunulmaz ve vahiy kaynaklı olduğu algısını yerleştirmeye çalışıyor. Said Nursi Ali (r.a.) ‘nın Risale-i Nurları işaret ettiğini iddia ederek yalanlarına yeni bir yalan daha katmıştır.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi Hz. Ali Celceletiye’ ye bakarak Risale-i Nur’u işaret ettiğini iddia ederek şöyle diyor;
“Ali Gaybi haberlerde şu kasidenin bir kısmına bakarak Risale-i Nur’a, şakirtlerine bilhassa baktığını açık bir şekilde emareler vermiştir.” Diyor
“O da Gavsı Geylani gibi risale-i Nur’un makbuliyetini imza ediyor alkışlıyor.” Diyor.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi 18 Lemalar.
Said Nursi önce Peygambere Celceletiye adı verilen bir kasidenin vahiy edildiği yalanını uyduruyor.
Said Nursi daha sonra Peygamberin bu Celceletiye Kasidesini sadece Ali (ra.)’a söylediği yalanını uyduruyor.
Said Nursi daha sonra Abdulkadir Geylani’nin bu Celceletiye Kasidesini manevi yoldan Ali (r.a.)’dan aldığı yalanını uyduruyor.
Said Nursi daha sonra kendisinin bu Celceletiye Kasidesini manevi yoldan Abdulkadir Geylani’den aldığı yalanını uyduruyor.
Said Nursi daha sonra bu Celceletiye Kasidesinin Said Nursi’yi ve Risale-i Nurları haber verdiği yalanını uyduruyor.
Said Nursi’nin bu yalanlarına; Yalan rüzgârı mı desek, Katmerli yalanlar mı desek bilemedim! Ancak şunu iyi bilmeliyiz ki Said Nursi denen adam ya cinlere musallat olmuş tımarhanelik ağır bir vakıa veya İslam’ı bozmak için özel yetiştirilmiş bir oryantalist.
Said Nursi’nin bu yalan iddialarına göre Allah Resulü peygamberlik görevini yapmamış. Peygamber Celceletiye’ yi sadece Aliye söylemiş Alide Celceletiye Kasidesini gayb âleminde sadece Abdulkadir Geylani’ye ve Said Nursi’ye anlatmış. Bu iddialar peygamberin vahyi gizlediğini peygamberlik görevini yapmadığını iddia etmektir. Bütün bunlar Allah’a ve Peygambere iftira atmaktır.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi Abdulkadir Geylani’nin kendisini haber verdiğini ve şöyle dediğini iddia ediyor;
“Ahir zamanda beklenen bir zat gelecek Hristiyanların Ruhani liderleri ile işbirliği yapacak. Bu zatın 3 görevi var bunların birincisi imanını kurtaracak, ikincisi şeriatı tatbik edecek, üçüncüsü hilafeti yeniden kuracak.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdi-i Gayb 9-10. Sayfalar.
Said Nursi burada Abdulkadir Geylani üzerinden yalanlar uydurmuştur. Tarihi kaynaklarda böyle bir iddia olmadığı gibi İslam ise bu tür bir iddiayı ret eder. Çünkü bu gaybdan haber vermektir gaybı ise sadece Allah bilir ve Allah gaybını sadece bazı peygamberlerine bildirir. Bunun dışında gaybdan haber verdiğini iddia edenler kesinlikle yalancıdır ve sahtekârdır.
Said Nursi bu iddiasıyla dinler arası diyaloğun temelini oluşturmaya çalışıyor. Bu ihanet projesini masum göstermek için de Abdulkadir Geylani’yi alet etmek istiyor. Said Nursi bu iddiasıyla Vatikan’la işbirliğine kılıf hazırlıyor. Dinler arası diyalog ihanet projesinin fikrini oluşturarak alt yapısını hazırlıyor. FETÖ ise dinler arası diyalog ihanet projesinin üst yapısını kuruyor.
Ayrıca şu hakikati açıklamakta fayda var. Abdulkadir Geylani Bağdat’ta yaşamış değerli bir âlimdir, kesinlikle tarikatçı veya Sufi değildir. Yaşadığı dönemde özellikle Şiilere karşı, tarikatçılara karşı büyük bir Mücadele vermiştir. Abdulkadir Geylani Hambeli mezhebine mensup bir âlimdir. Abdulkadir Geylani vefat ettikten sonra tarikatçılar bu âlim hakkında birçok yalan uydurarak kendilerine nispet etmişlerdir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi Celceletiye üzerinde bir de ebcet ve cifir hesapları yaparak Ali radıyallahu anh’ın Risale-i Nurları işaret ettiğini iddia ediyor.
Yine Said Nursi Celceletiye üzerinde ebcet ve cifir hesapları yaparak Ali radıyallahu anh’ın Bediüzzaman’ı işaret ettiğini iddia ediyor.
Said Nursi Risale-i Nurlarda birçok yerde ebcet ve cifir hesabı yapmıştır.
Ebcet ve Cifir: Yahudiler döneminde kâhinlerin, medyumların sihirbazların kullandığı batıl bir ilimdir.
Kur’an’da, sünnet de, sahabenin hayatında, tabiin döneminde, mezhep imamlarında ebcet ve cifir kesinlikle yoktur, ebcet ve cifir ile kesinlikle hadis şerhi veya ayet tefsiri yapmamışlardır.
Said Nursi kâhinlerin, medyumların sihirbazların kullandığı bu batıl ilimle Kur’an ayetlerini, hadisleri tefsir etmeye kalkışıyor. Böylece birçok ayete ve hadise batıl manalar vererek tahrif etmiştir.
++++
Said Nursi ebcet ve cifir yani çarpma, bölme, toplama, çıkarma hesapları yaparak ayetleri tahrif etmiştir. Said Nursi bu yetmezmiş gibi ayetlere birde batıni manalar vererek tahrif etmiştir. Said Nursi’nin batini mana vererek tahrif ettiği ayetlere örnek verirsek;
Said Nursi Nur Suresinin Risale-i Nurları işaret ettiğini iddia ediyor. Said Nursi Nur Suresi 35, Bakara suresi 151 – 269 ayetlerin ise kendinden bahsettiğini iddia ediyor. Gerçekten de bugün Nurcular bu olmayacak safsatalara inanmaktadır.
Said Nursi’nin bu iddiaları büyük bir yalandır. Bir düşünün; Peygamberden sonra 1400 yıl içerisinde sahabeden, tabiinden, mezhep imamlarından, hadis imamlarından, ne önceki âlimlerden ve nede sonraki âlimlerden Said Nursi’nin geleceğini veya Risale-i Nurların yazdırılacağını söyleyen hiç kimse çıkmıyor. Said Nursi çıkıyor şu ayetler beni haber veriyor, şu ayetler Risale-i Nurları haber veriyor, şu zatlar beni haber veriyor, şu zatlar ise Risale-i Nurları haber veriyor şeklinde şizofrenlik yalanlar söylüyor. Cahiller ise bu yalanlara inanıyor ve yoldan sapmış bu adamların peşinden gidiyor.
++++
Said Nursi tipik bir Amerikan sevdalısıdır tıpkı FETÖ gibi. Bu gün Fetö’nün Vatikan’la çalışan, Amerika’yla işbirliği yapan oryantalist bir ajan olduğu tüm belgeleri ile açığa çıkmıştır. Aynı vasıflara sahip, aynı batıl şeyleri söyleyen Said Nursi’nin de Vatikan’la çalışan, Amerika’yla işbirliği yapan ve batı yanlısı olduğu yönünde birçok delil ortaya çıkmıştır. Devletin bu konuya el atarak gizli arşivleri açmasını, Diyanetin ise Risale-i Nurları masaya yatırmasını istiyoruz.
Said Nursi Amerikan sevgisinden bahsederek şöyle demektedir;
“Bütün âlem-i İslam’ı arkasında İhtiyat kuvveti yapmak ve uhuvvet-i İslamiye ile 400 milyon kardeşi bulmak ve Amerika gibi din lehinde ciddi çalışan muazzam bir devleti kendine hakiki dost yapmak iman ve İslamiyet’le olabilir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 2. Cilt 423 sayfa
Said Nursi Bu sözlerle Amerika’yla dostluktan bahsediyor. Bu sözler bize Fetö’nün Amerika, İsrail ve Batı yanlısı konuşmalarını hatırlattı.
Said Nursi devamında şöyle diyor; “Bütün Nurcular ve Kuran hizmetkârları Onlara hem haber veriyoruz hem İslamiyet’e hizmette muvaffak olmaları için dua ediyoruz.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 2. Cilt 423 sayfa
Said Nursi bu sözlerle Amerika’nın İslam’a hizmet ettiği yalanını uyduruyor. Peşinden Amerika’ya duacı olduğunu söylüyor. Bu sözler bize Fetö’nün ihanetlerini, Müslümanlara beddualarını, kâfirlere ise dualarını hatırlattı. Said Nursi ile FETÖ birbirine ne kadar da benziyormuş.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Rica ediyoruz ki bu memleketin bir emniyetli mahsulü ve Vatan’da ve şimdi âlem-i İslam’da pek büyük faidesi ve hizmeti bulunan Risale’i Nuru müsaderelerden kurtarıp neşrine hizmet etsinler. Bu vatandaki dindarları kendilerine taraftar etsinler ve selamet bulsunlar.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 2. Cilt 424 sayfa
Said Nursi bu sözlerle Amerika’ya diplomatik bir dille mesaj göndererek şunu demek istiyor;
“Ey Amerika, ben sizdenim sizi destekliyorum, sizde beni destekleyin. Çünkü sizin istediğiniz Ilımlı İslam’ı başka bir ifadeyle çakma İslam’ı Nurculuk adıyla biz uydurduk!” Diye Amerika’ya mesaj gönderiyor.
Fakirliğin yoksulluğu Anadolu’yu istila ettiği bir dönemlerde insanların giyecek çarık bulamadığı, yiyecek kuru ekmek bile bulamadığı dönemlerde Risale-i Nurların en kaliteli şekilde basılması araştırılması gereken bir konu. Bu durum bize iki şeyi hatırlatıyor.
Birincisi; Said Nursi’nin Amerika’ya gönderdiği övgü dolu mesajlarını ve Amerika’ya yaptığı duaları hatırlattı.
İkincisi; Amerika’nın, Avrupa’nın İslam coğrafyasındaki Sahih İslam’ı yok etmek için Ilımlı İslam, Paralel İslam anlayışlarını desteklemek için uyguladığı politikaları ve bu uğurda harcadığı milyar dolarları hatırlattı.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Küre-i arzın şimdiki en büyük devleti. Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın Saadet sükûnet ve müsamaha bulacağına karar vermesi ve yeni doğan İslam Devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifak çalışması kırk beş sene evvel olan bu iddiayı ispat ediyor ve kuvvetli bir şahit oluyor.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Hutbe-i Şamiye 30 sayfa.
Amerika’nın kâfirliğini, zulmünü ve yeryüzünü nasıl ifsat ettiğini görmeyen ve görmek istemeyen Said Nursi Amerika’nın Müslüman devletlere yardım ettiğini söyleyerek yine katmerli yalanlar uydurmuştur. Said Nursi’nin İslam’a ve Müslümanlara karşı kin güden zulmeden kâfir bir devleti sevdirmeye çalışmasının sebebi ne olabilir! Said denen bu adam acaba kime çalışıyor ve neye hizmet ediyor!
Said Nursi kâfiri sevdirmek ve zulmünü örtmek için başvurduğu metot batıl evliya anlayışıdır. Bunu şöyle anlatabiliriz;
İslam’daki veli kavramı İslam dairesine giren bütün Müslümanlara verilen bir sıfat ve unvandır. İslam’da bazı kişilerin, cemaatlerin veya tarikatların tekeline verilmiş ve kişiye özel bir veli anlayışı yoktur. Batıl fırkalar birçok kavramı tahrif ettikleri gibi veli kavramını da tahrif ederek bozmuşlardır. “Allah, inananların velisidir” ilkesini yok sayarak falan filan kişilerin Allah’ın velisi olduklarını iddia ediyorlar. Veli sıfatının bu kişilere verilmiş özel bir makam ve rütbe olduğunu iddia ederler. Böylece batıl fırkalar Allah’ın birtakım kişileri özel dost, veli edindiğini iddia ederek Allah’a yalan isnat etmiş olurlar.
Böylece “Allah, inananların velisidir” ilkesi terk edilerek haklarında hiçbir delil indirilmeyen falan filan kişilerin Allah’ın özel velisi oldukları iddia edilir. Oysa kimin Allah’a daha yakın olduğunu, kalplerin özünü, insanların takvasını ve akıbeti Allah bilir. Hakikat böyleyken nasıl olur da falan filan kişiler Allah’ın özel dostudur, takva sahibidir deyip bu insanları temize çıkarmaya kalkarsınız. Hatta bu insanlar öldüklerinde cennetlikmiş gibi tavır takınarak bilmediğiniz şeyler hakkında Allah adına yalanlar uydurmuş olursunuz.
Böylece bidat fırkaları İslam’ın tanımladığı veli anlayışını tahrif ederek batıl bir veli anlayışı uydurur. Bidat fırkalarının uydurduğu veli anlayışına göre; Veli edinilen bu insanlarda Allah’a mahsus isim ve sıfatların olduğuna inanılır. Veli edinilen bu insanlarda olağanüstü güç ve yetkilerin olduğuna inanılır. Veli edinilen bu insanların dua ve ibadette aracılık yaptığına inanılır. Veli edinilen bu insanların cennetlik olduklarına inanılır. Veli edinilen bu insanların şefaat edeceklerine inanılır. Veli edinilen bu insanların gaybdan haberler verdiğine inanılır. Böylece veli edinilen bu insanlar kutsanarak, aşırı derecede yüceltilerek ilahlaştırılır.
Kutsanan ve ilahlaştırılan bu insanlar ise batılı, haramı diğer insanlara yutturmak için gaybdan haberler verdiklerini uydururlar, bana Allahtan böyle ilhamlar geldi diye yalanlar uydururlar ve insanları saptırırlar.
İşte Said Nursi uydurulan bu batıl evliya anlayışını kullanarak kendisine gayb âleminden haberler geldiğini veya kendisine Allahtan ilhamlar geldiğini uydurarak Amerika gibi bir kâfir ve zalim devleti cahillerin gözünde temize çıkarmış ve kahraman olarak göstermiştir. Cahiller ise bu batılları, bu zulümleri evliya diye, keramet diye yutmuştur!
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Sait Nursi Risale-i Nur’da ebcet ve cifir hesabı yaparak kıyamet gününün kopacağı tarihi haber vermiştir. Oysa Kuranı Kerim’in birçok ayetinde Allah Teâlâ kıyamet saatini sadece kendisinin bildiğini. Yine kıyamet saatini peygamberin dahi bilemeyeceğini haber vermesine rağmen Sait Nursi ebcet ve cifir hesapları yaparak kıyamet tarihini tespit etmeye kalkışıyor.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gayb 1. Şua, Kastamonu Lahikası 21. Mektup
Said Nursi önce ebcet ve cifir hesapları ile ayetlerden Hicri 1545 yılında kıyametin kopacağını uyduruyor. Daha sonra bunun delil olamayacağını söylüyor. Ancak daha sonra bir cinlik yaparak “İstemiyoruz ama yan cebime koyun” misali diyor ki;
“Bu imalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat böyle imalar ile bir nevi kanaat bir galip ihtimal gelebilir.”
Diyerek uydurduğu kıyamet kopma tarihinin kendisine gelen ihtara dayandırarak doğru olduğunu söylüyor. Said Nursi ebcet hesaplarıyla uydurduğu kıyamet kopma tarihini kendisine gelen ihtarlara dayandırarak kabul etmiştir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nur’un şahs-ı manevisi haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ederiz. Bir kısmı ona şu an evinin bir mümessili olan bir çare tercümanı zannettiklerinden bazen o ismi de ona veriyorlar.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Şualar 14. Şua 2. Cilt 1064. Sayfa
Said Nursi bu sözlerle mehdiliği bazen Risale-i Nurlara yakıştırıyor. Bazen de kedisinin mehdi olduğunu ima ediyor. Said Nursi mehdi olduğunu ima ettiği gibi FETÖ elebaşı da kendisinin mehdi olduğunu defalarca ima etmiştir.
Burada sanki bir usta çırak ilişkisi var!
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Ben eskiden Risale-i Nur’un şahsı manevisinin o imamlardan biri zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki Gavs-ı Azam da kutbiyet ve gavsiyet ile beraber ferdiyet dahi bulunduğundan ahir zamanda şakirtlerin bağlandığı Risale-i Nur o ferdiyet makamının mazharıdır.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Kastamonu lahikası.
Said Nursi bu sözleri ile Risale-i Nurlar’ın bu zamanın Gavs’ı olduğunu söylemektedir. Gavs ne demektir: Kendisine ihtiyaç halinde sığınılan ve sıkıntı anında yardım istenilen demektir.
Bir Müslümanın her zaman sığınacağı, dua edeceği ve yardım isteyeceği tek merci azim olan Allah’tır.
Sofilerin kendilerine sığındıkları, sıkıntı anında yardım istedikleri sahte ilahları ve Gavs’ları Abdulkadir Geylani’dir, Cello Rumi’dir, Menzil şeyhidir, Mahmut efendidir, Nazım Kıbrısidir…
Şiilerin kendilerine sığındıkları, sıkıntı anında yardım istedikleri sahte ilahları ve Gavs’ları Hz. Ali’dir, Hasan’dır, Hüseyin’dir ve 12 imamlardır…
Nurcuların kendilerine sığındıkları ve sıkıntı anında yardım istedikleri sahte ilahları ve Gavs’ları ise Risale-i Nurlarmış…
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
De ki: “Ben, sadece sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek ilâh olan Allah olduğu bildiriliyor. Öyleyse, dosdoğru O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin!
Hakikat apaçık ortada dururken, birtakım sahte ilâhları, efendileri, önderleri Allah’a ortak koşanların vay hâline!” (Fussilet Suresi: 6)
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Bütün arkadaşlar la ilahe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele yani deprem bütün şiddetiyle devam ediyordu o sırada hatırımıza, Risale-i Nuru aşkla ve bir saikle üç beş defa şefaatçi ederek Cenabı Hak’tan Halas ettik…”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Şualar 13. Şua
Said Nursi ve şakirtleri deprem anında Risale-i Nurları Allah ile kendi aralarında aracı, şefaatçi edinmişler. Said Nursi bu sayede depremin durduğunu iddia ediyor. Oysa böyle bir şey Risale-i Nurları kutsamaktır. Nurculara sormak lazım Allah’ın Risale-i Nurları aracı, şefaatçi kabul ettiğine dair elinizde Allah’tan bir deliliniz mi var?
Said Nursi ve Talebeleri Allah ile kendi aralarına Risale-i Nurun şefaatçi olduğunu iddia ediyorlar. Bu Allah adına delilsiz konuşmaktır, dolayısıyla Allah’a yalan isnat etmektir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Büyük bir iş hanında yangın çıkıyor, bu yangın esnasında bir evde Risale-i Nurun bir bölümü olan da Ayetül Kübra’nın nüshaları olduğu için yangın o eve uğramıyor ve o ev yangından zarar görmeden kurtuluyor.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 27 Mektup.
Said Nursi o evin yangından zarar görmeden kurtuluşunu Risale-i Nurlara dayandırıyor(!)
Said Nursi ve Nurcular Risale-i Nurların kendilerini koruduğunu, yardım istendiği zaman yardım ettiğini iddia ediyorlar.
Said Nursi ve Nurcular Risale-i Nurların bu zamanın Gavs’ı olduğunu ve hatta kendilerine şefaat edeceğini bile iddia etmekteler. Bu tür iddialar Risale-i Nurları aşırı derecede kutsamaktır.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Mübarek sözler Şüphesiz kitabı mübinin nurlu lematıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber kül halinde kusursuz ve noksansızdır.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Barla lahikası 27. Mektup.
Said Nursî bu sözlerle Risale-i Nurların eksiksiz ve kusursuz bir eser olduğunu iddia etmektedir. Oysa eksiksiz ve kusursuz olan sadece Allah’ın kelamı olan Kur’an’dır. Said Nursî’nin iddiaları ise boş ve batıl sözlerden ibaret olup ve şeytanın aldatmasından başka bir şey değildir.
İmam Şafi Er Risale adlı eserinde ne güzel demiş; “Her kim Allah’ın kitabından başka bir kitaba bu kitap kusursuz mükemmeldir derse kâfir olur.” Çünkü kusursuz ve mükemmel olmak bir sıfattır ve bu sıfat sadece Allah azze ve celleye aittir. Peygamberler bile zelle denilen hatalar yapmışken Said Nursi’nin yazdığı bir eser nasıl oluyor da hatasız ve kusursuz olur. Şeytan gerçekten bu adama fena bir şekilde müptela olmuş.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Said Nursi velilerin birçok yerde aynı anda zuhur ettiğini, aynı anda birçok kişiyle görüştüğünü iddia ediyor.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Mektubat 1. Mektup, Sözler 16. Söz 1. Şua, Sözler 657. Sayfa,
Said Nursi’nin anlattığı hayatta olan veya ölmüş insanların zuhur ederek gözükmesi, tayyi mekân yani aynı anda birden fazla yerde bulunması, reenkarnasyon yani mekân değiştirmesi gibi inançlar İslam’ın ret ettiği batıl inançlardır. Bu tür inançlar Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde olan batıl inançlardır. İslam bu tür inançları kesinlikle ret etmektedir.
Said Nursi zuhur etme, tayyi mekân ve reenkarnasyon gibi batıl inançları doğruymuş gibi anlatmaktadır. Bu batıl inançları insanların zihnine sokabilmek için uyduruk hikâyeleri gerçekmiş gibi anlatmaktadır. Allah cinlere ve meleklere değişik suretlerde zuhur etme kabiliyeti verilmiştir. Cin şeytanlar bu kabiliyetlerini insanları saptırmak için kullanırlar. Allah insanlara ise böyle bir kabiliyet vermemiştir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Hızır ve İlyas’ın hayatları bir derece serbesttir. Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Tevatür derecesinde ehl-i şuhud ve keşif evliyanın Hz. Hızır ile maceraları ve bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Mektubat 1. Mektup.
Said Nursi Hızır hayatta mıdır sorusuna, El cevap hayattadır, diyerek böyle cevap veriyor. Yani Hızır ve İlyas hayatta olduğunu aynı anda birden fazla yerde olabileceklerini iddia ediyor.
Oysa ehlisünnet âlimlerinin hiçbirisi Hızır’ın hayatta olduğunu iddia etmemiştir. Hızır’ın hayatta olduğuna dair Kur’an’da veya sünnet ’de bir delil bulunmamaktadır. Yine bu ümmetin en hayırlı nesli olan sahabe, tabiin ve tebai’t-tabiin den hiçbir kimsede Hızır’ın hayatta olduğunu iddia etmemişlerdir.
Hızır’ın yaşadığını iddia etmek akla, mantığa, ilme ve İslâm’a aykırıdır. İnsanlar tabii kurallara göre doğarlar yaşarlar ve ölürler. Hızır bir insan olduğuna göre onun bu kural ve kanunların dışında olması düşünülemez. Hızır’ın yaşamakta olduğuna dair nakledilen hadisler tamamen uydurmadır.
Hızır gibilerin yaşamadığını bildiren sahih hadisler var örneğin;
İmam Buhari’nin Zikrettiği bir hadiste Rasulüllah (sav.) şöyle buyurmuştur;
“Bu Gecenizi Görüyorsunuz Ya, İşte Bu Gecenizden İtibaren Yüz Seneye Kadar (Bugün) Yeryüzünde Olanlardan Hiçbir Kimse Kalmayacaktır.” (Buhari, İlim, 42/57.)
Bu sahih hadise göre Hızır yeryüzünde yaşıyor olsa bile peygamberden yüz sene sonra ölmesi gerekirdi.
Hızır gibilerin yaşamadığını bildiren ayetler var örneğin;
“Biz, senden önce hiçbir insana ebedîlik vermedik. Şimdi sen vefat edersen, onlar ebedî mi kalacaklar?” (Enbiya Suresi: 34)
Bu ayeti kerimede ise peygamberden önce kimseye ebedilik verilmediğini ve bütün insanların ölümlü olduğu vurgulanmaktadır.
Zuhur edip insanlara gözüken ve ben Hızır’ım diyen ruhani varlıklar ise cin şeytanlardan başkası değildir. Bu cin şeytanlar insanları saptırmak için insan suretinde zuhur ederek Hızır olduklarını söylerler ve insanları batıl yollara sevk ederler.
Şiiler on ikinci imam dedikleri mehdinin hala daha yaşadığına inanırlar. Şiiler Mehdi hakkında birçok yalan uydurmuştur.
Sufiler ise Hızır’ın hayatta olduğunu ve Halen daha yaşadığına inanırlar. Sufiler de Hızır hakkında birçok yalan uydurmuştur.
Cin şeytanlar ise bu batıl inançları fırsata çevirerek değerlendirir, şöyle ki;
Şeytanlar Şii birini yoldan saptırmak veya batıl bir yolda tutmak için zuhur ederek bu kişiye ben mehdiyim diyerek aldatır.
Şeytanlar Sufi birini yoldan saptırmak veya batıl bir yolda tutmak için zuhur ederek bu kişiye ben Hızır’ım diyerek aldatır.
Bu cahil kişiler ise zuhur ederek gözüken bu ruhani varlıkları mehdi veya hızır zannederek yoldan sapar veya batıl yolda ısrar eder.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Risale-i Nur şarkın malumatından ulûmundan ve garbın felsefe ve fünundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas etmiş bir nur değildir. Risale-i Nur semavi olan Kur’an’ın şark ve garbın fevkinde ki yüksek mertebesinden iktibas edilmiştir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Şualar 1. Şua
Said Nursi burada Risale-i Nurların insan ürünü kitaplar olmadığını. Risale-i Nurların Kur’an’ın geldiği yerden indirildiğini, Allah’tan geldiğini açıkça söylemektedir.
Said Nursi Risale-i Nur doğunun ürünü ve batı ürünü değildir. Diyor Risale-i Nur Kuran’ın geldiği ağaçtan gelmiştir diyor. Bu açıkça Risale-i Nurların Kur’an gibi vahiy eseri olduğunu iddia etmektir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Kur’an’ın gizli hakikatleri yani bilinmeyen gerçekleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor. Tenzilül kitap cümlesinin sarih bir manası asrısaadette vahiy suretiyle kitabı mübinin nüzulü olduğu gibi manayı işaretiyle de her asırda o kitabı mübinin mertebeyi arşiyesinden ve mucize-i manevi yesinden Feyza ilham tarikiyle onun gizli hakikatleri ve hakikatlerin burhanları iniyor nüzul ediyor.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Şualar 1. Şua.
Said Nursi Risale-i Nurların Kur’an gibi vahiy eseri olduğunu iddia ettiği gibi haddini daha da aşarak Kur’an’da olmayan bazı sırların Risale-i Nurlar da olduğunu iddia etmektedir. Said Nursi Kur’an’da yer almayan bazı gizli bilgileri Risale-i Nurlarda açıklandığını iddia etmektedir. (Haşa) Bunlar Said Nursi’nin hadsizliği, şirki ve küfrüdür.
Allah bu ümmeti Said Nursi gibi saptırıcıların şerrinden korusun.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“Ey Risale-i Nur senin hakkın dili, hakkın ilhamı olup onun izniyle yazdırıldığında şüphe yoktur.”
Said Nursi yine diyor ki;
“Ben bir kimsenin malı değilim, ben hiç bir kitaptan alınmadım, hiç bir eserden çalınmadım, ben Rabbani ve Kur ‘aniyim, bir la mutun eserinden fışkıran keramet ürünüyüm.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Şualar 141. Sayfada
Said Nursi burada şunu demek istiyor; Risale-i Nur hakkın diliymiş ve hakkın ilhamı ile Allah onu yazdırmış diyor. Bu açıkça vahiy iddiasında bulunmaktır ve açıkça küfürdür.
Said Nursi yine burada Risale-i Nurların bir insan eseri olmadığını ve Allah tarafından indirildiğini, yazdırıldığını iddia ediyor. Bu açıkça vahiy iddiasında bulunmaktır ve açıkça küfürdür.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
“O zat (kendinden bahsediyor) hizmet-i imaniye noktasında Risalet’in bir miratı mücellası ve şecere-i risaletin son meyvesi münevver’i yani peygamberliğin bir aynası ve peygamberlik ağacının son meyvesidir.” diyor.
Said Nursi şöyle devam diyor;
“lisan risaletin nefsiyet noktasında son dehani hakikati ve şenliği ilahinin hizmet-i imaniye diyetinde bir son hamileliği saadeti olduğunda şüphe yoktur.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Afyon hayatı, Şualar 141. sayfa
Said Nursi burada açıkça Risale-i Nur’un ve kendisinin peygamberliğin bir aynası olduğunu, peygamberlik ağacının son meyvesi olduğunu iddia etmektedir. Said Nursi’nin bu iddiaları açıkça peygamberlik iddiasıdır ve küfürdür.
Said Nursi burada bir uyanıklık yaparak diyor ki; “Benim hissemi haddinden yüz derece ziyade vermeleri ile beraber bu imza sahiplerinin hatırını kırmaya cesaret edemedim sükût ederek o methi Risale-i Nura verdim.” Diyor. Yani burada demek istiyor ki; Yani ben öyle kendimi göstermem, açıkça peygamberlik iddia etmem diyor ama Risale-i Nur’un makamının peygamberlik ağacının son meyvesi olduğunu iddia ediyor. Bu ise Risale-i Nurları Kur’an ile eşdeğer tutmaktır. Risale-i Nurların vahiy eseri olduğunu iddia etmektir. Bu iddialar başlı başına küfürdür.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır;
Allah adına yalan uyduran, ya da kendisine hiçbir vahiy indirilmediği hâlde “Bana da vahiy gönderiliyor!” iddiasında bulunan ve “Allah’ın indirdiğinin bir benzerini ben de indirebilirim!” diyenden daha zalim kim vardır?
Keşke o zalimleri, ölümün pençeleri arasında çırpınırlarken bir görseydin! O zaman melekler, yakalarına yapışarak diyecekler ki: “Haydi, çıkarın bakalım canlarınızı! Allah adına gerçek dışı sözler söylediğiniz ve O’nun ayetlerine karşı kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için, bugün küçük düşürücü bir azapla cezalandırılacaksınız!” (En-am Suresi: 93)
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi Risale-i Nurlarda bir kadının gördüğü rüyayı şöyle anlatmaktadır. “Hem Mütedeyyin bir kadın yine hadiseden sonra görüyor ki sema vattan mübarek kâğıtlar yağıyor. Kadın soruyor diyor ki bu nedir diye rüyasındaki kişiler kadına böyle cevap veriyorlar ve diyorlar ki; Bu Risale-i Nur’un sahifeleridir.”
Said Nursi bu rüyayı tabir ederek diyor ki;
“Risale-i Nur Kur’an’ın tefsiri olduğu cihetle vahyi semavi olan Kur’an’ın semavi ve İlhami bir tefsiridir.” Diyor haşa
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gayb.
Said Nursi burada açıkça şunu söylüyor; Semavi olan yani semadan indirilen Kuran gibi Risale-i Nurların da semadan indirilmiş bir tefsir olduğunu iddia ediyor. Bu açıkça Risale-i Nurların Allah tarafından indirildiğini, yazdırıldığını iddia etmektir. Bu ise Allah’a, Peygambere, Kur’an’a büyük bir iftiradır.
Allah azze ve celle saf ve cahil insanları bu saptırıcıların şerrinden korusun.
Allah azze ve celle yoldan sapmış nurculara da hidayet etsin. Diyoruz.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi 2. Dünya savaşı sırasında yazdığı bir mektupta 15 yaşından küçük Hristiyanların öldüklerinde şehit olduklarını, 15 yaşından büyük Hristiyanların ise öldüklerinde cennetlik olduklarını şu sözlerle iddia ediyor;
“Birden ihtar edildi ki; Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfat vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semaviye masumlar hakkında bir nevi şehadet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyanın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur ettim. O manevi ihtarın beyan ettiği taksimat bu elim şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki:
O musibet-i semaviyeden ve beşerin zalim kısmının cinayetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve perişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedir. Müslümanlar gibi büyük mükâfat-ı maneviyeler, o musibeti hiçe indirir.”
(bu savaşta ölenler, yaş olarak) On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür, belki onu Cehennemden kurtarır…”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Kastamonu Lahikası 27 Mektup, Kastamonu Lahikası 76. Mektup, Tarihçeyi Hayat’ın 293. sayfa
Said Nursi bana bir ihtar geldi diyerek sanki kendisine Allah’tan vahiy geliyormuş gibi konuşuyor. Oysa Allah Resulü kendisinin son peygamber olduğunu ve vahyin de kendisinden sonra kesildiğini haber vermişti. Said Nursi’ye ihtar edenler, ilham edenler İblis ve avanesi olmasın sakın!
Fetö elebaşı Fethullah Gülen’de tıpkı üstadı Said Nursi gibi Hristiyanları cennete sokarak Dinler Arası Diyaloğu savunuyordu. Bu Fetö’nün alt yapısının Said Nursi olduğunu gösterir.
Said Nursi kendisine Allah’tan vahiy gelmiş gibi konuşarak saf ve cahil insanları kendisine bağlamayı başarmıştır. Bu şekilde insanları etrafında toplama ve kendine bağlama metodu bidat ehli saptırıcıların genel özelliğidir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi “Hem bir derece mahremdir diyerek Hristiyanlar hakkında şu sözleri söylüyor;
“Hem Selahattin’in Asayı Musa Amerikalıya vermesi münasebetiyle deriz. Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem Nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı yani Rusya’dan gelen komünizm tehlikesi İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve İsevilerin ittifakını bozmaya çalışacaktır.”
Yine Said Nursi komünizme karşı Müslümanlarla Misyonerlerin bir olmaları beraber olmaları gerektiğini söylüyor. Hatta Hristiyanlık ile İslam’ın ittifak yaparak birleşmesi gerektiğini söylüyor.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 27 Mektup, Tarihçeyi hayat 473 sayfa.
Said Nursi bu sözlerle Müslümanların Misyonerlerle ittifak yapmaları gerektiğini savunuyor. Yine Said Nursi İslam ile Hristiyanlığın birleşmesi gerektiğini savunuyor.
Said Nursi Komünizm tehlikesine karşı Müslümanların ve Misyonerlerin bir olması gerektiğini ve uyanık olması gerektiğini söylüyor.
Bu sözler bize Fetö lideri Fethullah Gülen’in Yahudilerle ve Hristiyanlarla ittifak, dinler arası diyalog, semavi dinler gibi sözlerini projelerini hatırlattı. Buradan da anlaşılıyor ki; Fetullah Gülen bu ihanet projelerini üstadı Said Nursi’den öğrenmiş.
Fetö’nün savunduğu Dinler Arası Diyalog fikrini ve alt yapısını hazırlayan Said Nursi’dir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi kendisine gelen bir mektuba verdiği cevapta şöyle diyor;
“Şimdi ehl-i iman değil Müslüman kardeşleriyle belki Hristiyan dindar ruhanileri ile ittifak etmek ve medar-ı ihtilafı meseleleri nazara almamak ver rıza etmek gerekir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Emirdağ Lahikası 27. Mektup
Said Nursi’nin bu sözleri Dinler Arası Diyalogun temellerinin kimler tarafından atıldığını göstermektedir. Said Nursi’nin alt yapısını oluşturduğu Dinler Arası Diyalogun üst yapısını ise Fetö oluşturmuştur.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi Şia’nın başvurduğu batıni tefsir metodunu kabul ederek şöyle diyor;
“Maden Necmeddin-i Kübra ve Muhiddin’i Arabi gibi pek çok ehl-i velâyet manayı zahirinden başka batini ve işareti manalar ile ayetleri tefsir etmişlerdir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi 62. Sayfa, Kastamonu Lahikası 27. Mektup.
Said Nursi Ehli Sünnet âlimlerinin kabul etmediği Kur’an ayetlerine batıni manalar verilmesini kabul etmektedir. Kur’an’ın zahir manasını görmezden gelip, inkâr edip ayetlerde asıl kast edilenin batıni manadır demek ayetleri tahrif etmektir. Bu metot ise özellikle Şia ve Şia’nın bir kolu olan Bâtıni mezhebinin metodudur.
Bâtıni tefsirin nasıl bir tahrif olduğunu bir örnekle anlatalım;
Bâtıni tefsirlere göre Kur’an’da anlatılan Musa ve Firavun hikâyelerinden kasıt Musa ve Firavun değildir. Bâtıni tefsircilere göre ayetlerde Musa’dan kasıt kalptir, Firavunda kasıt ise nefistir diye ayetlere mana vermekteler. Böyle bir tefsir ise ayetleri Yahudiler gibi tahrif etmektir.
İşte Said Nursi Ehli Sünnet âlimlerinin kabul etmediği batıni tefsir metodunu kabul ederek ve hatta bazı ayetlere batıni manalar vererek Kur’an ayetlerini tahrif etmiştir. Said Nursi birçok ayete batıni manalar vererek bu ayetlerin kendisini ve Risale-i Nurları haber verdiğini uydurmuştur.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi bazı Kur’an ayetlerinin kendisini ve Risale-i Nurları haber verdiğini iddia ediyor. Bunu ise batıni tefsir ile keşfettiğini iddia ediyor;
“Sad ve Sin birbirine tam kardeş olması ve bir kelimede birinin yerine diğerinin geçmesi münasebetiyle bu ayetteki Said kelimesinden sad ve sin okunsa
Risale-i Nur’un tercümanı gösterir.”
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Sikke-i Tasdik-i Gaybi 112. Sayfa 1. Şua
Said Nursi burada şunu demek istiyor; Güya tefsir ettiği ayetteki sad harfini sin harfi diye okursan bu ayet Risale-i Nur’un tercümanı Said Nursi’yi gösteriyormuş. Şizofren hayaller ile tefsir yaptığını zanneden Said Nursi ayetleri açıkça tahrif etmiştir.
Said Nursi’nin talebeleri bu batıl tefsirleri tasdik ederek şöyle demekteler.
“İşte Risalet-i Nur’un kahramanı işte Kur’an’da Sait ve hadiste Seyyid diye söylenen mübarek Üstadımız Said Nursi.”
Bu sözlerden anlaşılıyor ki; Said Nursi’nin talebeleri de Kur’an’ın Said Nursi’yi haber verdiği yalanına inanmışlar.
Said Nursi ve talebelerinin bu anlattıkları bize Yahudilerin Kutsal kitapları nasıl tahrif ettiklerini hatırlattı. Allah Teâlâ bu kâfirlerin Kutsal kitapları nasıl tahrif ettiklerini şöyle anlatmaktadır.
Allah Tela şöyle buyurmaktadır;
Yahudiler arasında öyle düşük karakterli kimseler var ki, kelimelerle oynayıp anlamlarını çarpıtıyor ve Peygamberin huzurunda konuşurken, güya inancınıza hakaret amacıyla tıpkı sarhoş gibi dillerini eğip bükerek: “Semi’na ve eta’na!: İşittik ve itaat ettik” yerine “Semi’na ve asayna!: İşittik ve isyan ettik!” diyorlar.
“Asıl sen bizi dinle, çünkü sen dinlenilmeye lâyık değilsin!” anlamına gelebilecek kaypak kelimelerle “Vesma’ ğayra musma’!” diyorlar.
Ve hem “Bizi gözet!”, hem de “Hey, bizim çoban!” anlamına gelebilecek şekilde “Râinâ!” diyorlar.
Hâlbuki onlar, kelimeleri çarpıtmadan, adam gibi; “İşittik ve itaat ettik!” “Bize kulak ver!” ve “Bizi gözet ve âdil bir hakem ve yönetici olarak aramızda hükmet!” demiş olsalardı, elbette bu, kendileri için en doğru ve en uygun davranış olurdu. Fakat öyle olmadı, çünkü Allah, nankörce davranıp Son Elçiyi inkâr etmeleri yüzünden kalplerini mühürleyerek onları lânetlemiştir, bundan dolayı içlerinden pek azı hariç, iman etmezler. (Nisa Suresi: 46)
Said Nursi ayetlerin ve hadislerin zahir manaları dışında batıni manalarının olduğunu ve asıl bunların dikkate alınması gerektiğine inanan sapık batıni mezhebinin görüşlerini savunarak birçok ayete batıni manalar vererek tahrif etmiştir.
Said Nursi batıniliyi överek ayetlerin asıl batıni manalarının dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Şia ve Sufi birçok batını âlimi ehlisünnet âlimi diye tanıtmaya çalışmıştır. Said Nursi Muhyiddin Arabi, Necmeddin Kübra gibi sapkın âlimlerin batıni tefsirlerini kabullenmekte ve kendisi de birçok Kur’an ayetine batıni mana vererek tahrif etmiştir.
++++
Said Nursi Risale-i Nurlar da şunları iddia ediyor;
Said Nursi lemalarda Vahdeti vücut küfrüne “Hakayık-ı Ulviye” yani ulvi bir hakikat diyerek kabul ediyor ve savunuyor. Oysa Vahdeti vücut haşa Allahlık iddiasında bulunan Muhyiddin Arabi ve Hallacı Mansur gibi Müşrik Sufilerin uydurduğu batıl ve şirk bir inançtır.
Bu iddiaların geçtiği kaynaklar; Lemalar 28, lemalarda 38
Said Nursi Risale-i Nur’da Vahdeti vücut yani her şeyin Allah olduğu veya Allah’ın bir parçası olduğu inancıdır. Said Nursi Sufilerin uydurduğu bu küfür inancı kabul ederek savunmaktadır.
++++
İslam’ı yıkmak isteyen kâfirlerin yaptıkları en tehlikeli faaliyetlerden biri Müslüman toplumun içindeki bidat ehlini ve batıl fırkaları desteklemeleridir. Buna sahih İslam’a karşı paralel İslam uydurma çalışması da diyebiliriz. Bunun için O kâfirler bidat ehli kişileri ve batıl fırkaları gizli veya açık bir şekilde desteklerler. Özellikle hadis inkârcıları ve Kur’an’ı tahrif eden batıl manalar veren saptırıcı hocalar onlar için çok değerlidir. Bu tip hocaların alternatif kitaplar yazmalarına ve paralel dinler oluşturmalarına destek olurlar.
Allah’ın kitabındaki hükümleri gizleyen ve değiştiren din simsarları! Sahih İslam’a karşı paralel bir İslam uydurmak için Kur’an’a alternetif kitaplar yazarlar. Onlar kendi yazdıkları kitapların hatasız, sorgulanmaz ve kutsal olduğu algısını yerleştirmeye çalışırlar. Bunun için kitaplarının Allah tarafından yazdırıldığını, ihtar edildiğini, ilham edildiğini, indirildiğini ve peygamberin onayından geçtiğini ima ederler, iddia ederler. Böylece Kur’an’a karşı alternatif kitaplar yazarlar. Kur’an bu tür saptırıcıları şöyle haber vermektedir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Vay o kimselere ki, elleriyle kitabı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline! (Bakara Suresi: 79)
Said Nursi “bana yazdırıldı, bana ihtar edildi, bana ilham edildi, bana indirildi ve peygamberin onayından geçti…” diyerek Risale-i Nurların hatasız, dokunulmaz ve vahiy kaynaklı olduğunu iddia ediyor. Oysa Risale-i Nurlar batıl, bidat ve hurafe şeyler ile dolu olduğunu gördük. Buda şunu gösteriyor; Said Nursi’ye yazdıran, ihtar eden, ilham eden, indiren ve kontrol edenler cin şeytanlar olduğu anlaşılıyor.
Ancak bu kısa yazımızda Risale-i Nurlarla ilgili gördükleriniz şirk bataklığının azıcık ucuydu diyebiliriz.
Hasbunallahi venimel vekil…
Derleyen
Müsennif VELİOĞLU