بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Allah’a hamd Rasulune salat ve selam olsun.
Cihadda müşriklerden yardım almanın caiz olmadığını belirten bir rivayet olduğu gibi, caiz olduğunu belirten bir rivayet de vardır. Caiz olmadığı konusunda Aişe’den Radıyallahu Anha merfu olarak şu aktarılır: “O zaman dön git! Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım.”[1]
Caiz olduğu konusunda ise Mekke’den Medine’ye hicret ederken Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem müşrik olan Abdullah bin Uraykıt’tan yardım istemesi delil olarak gösterilir.[2] Yine Huneyn günü müşrik olan Safvan bin Ümeyye’den silah ve zırhlar ödünç alması da delil olarak aktarılır. Zeylai, bu hadis ile ilgili olarak şöyle der: “Ebu Davud, Nesai, Hakim ve Ahmed rivayet ettiler. Hakim ve Ahmed, hadisin Müslim’in şartlarına uygun sahih olduğunu söylediler. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaşta müşriklerin yardımından faydalandığını belirten hadisler nakledilmiştir. Ancak rivayet edilen bu hadisler delil olamayacak kadar zayıf rivayetlerdir. Bunlardan biri, Ebu Davud ve Tirmizi’nin Zuhri’den rivayet ettiği mürsel hadistir. Şevkani şöyle der: “Zuhri’den nakledilen hadis, bu konuda delil olmaya elverişli değildir. Çünkü Zuhri’den gelen mürsel rivayetler zayıftır. Rivayet edilen hadisin senedinde zayıf sayılan Hasan bin Ammara bulunmaktadır.”[3]
Müşriklerden savaşta yardım alma konusunda, delillerin birbirleri ile çelişmesi sebebi ile alimler farklı görüşler söylemişlerdir.
Alimlerden bir kesim, mutlak olarak müşriklerden yardım almayı yasaklamıştır. Delil olarak da Aişe’nin Radıyallahu Anha “O zaman dön git! Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisini gösterirler. Bunun sabit bir hadis olup, muhalif rivayetlerin sıhhat yönünden bu değerde olmadığını, bu hadis konusunda neshin de sözkonusu olmadığını söylerler.[4] İbnu’l-Munzir, Cüzcani ve başkaları bu görüştedir.[5]
Alimlerden diğer bir kesim ise, Safvan’dan yardım alındığını belirten hadisin “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisini neshettiğini söyler. Çünkü Safvan olayı Huneyn Savaşı’nda meydana gelmiştir. Aişe Radıyallahu Anha hadisi ise, Bedir Savaşı’nda olmuştur. Kimileri de hadisin nesh edilmediğini ve yasaktan sonra bu işin serbest bırakıldığını söyler.
Ebu Bekr el-Hazmi Rahimehullah şöyle der: “Bir kesim, Müslümanların imamının müşriklere, Müslümanların saflarında savaşmalarına izin verebileceğini ve onlardan yardım alabileceğini söyler ve bunun için iki şart belirtir: Bunlardan ilki; Müslümanların sayısının az olması ve müşriklerin yardımına ihtiyaç bulunması. Diğer şart ise; müşriklerin güvenilen ve Müslümanları arkadan vurmalarından korkulmayan kişiler olmalarıdır. Bu iki şart bulunmadığı zaman, imamın onlardan yardım alması caiz olmaz. Ancak her iki şartın da bulunması durumunda müşriklerden yardım alınabileceğini söylerler. Delil olarak ise İbn-i Abbas’ın Radıyallahu Anhuma şu rivayetine dayanırlar: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Beni Kaynukalıların yardımını ve verdikleri şeyleri kabul etmiş ve yine Huneyn günü Safvan bin Ümeyye’nin yardımını da reddetmemiştir. Bunu kabul etmek gerektiğini, çünkü Aişe Radıyallahu Anha hadisinin Bedir Savaşı ile ilgili olup dolayısıyla da diğer delillerin varid olmasından daha önceki bir zamanda meydana geldiğini söylerler.”[6]
Derim ki; İbn-i Abbas’ın Radıyallahu Anhu Yahudilerden yardım alındığını belirten hadisi, senedinde zayıf ravilerden olan Hasan bin Ammara’nın olmasından dolayı sahih olan Aişe Radıyallahu Anha hadisini neshedemez. Safvan ile ilgili hadis ise sabittir. Ancak Safvan’ın kendisi bizzat savaşmamıştır.
İbn-i Kudame el-Hanbeli Rahimehullah şöyle der: “Ahmed’in müşriklerden yardım almayı caiz gördüğü nakledilir. El-Iraki’nin söylediği de ihtiyaç halinde bunun caiz olduğuna delalet eder. Belirttiğimiz Zuhri hadisine ve Safvan’nın haberine dayandırılan Şafii’nin de görüşü budur. Kendisinden yardım alınan kişinin Müslümanlar tarafından iyi kabul edilen biri olması gerekir. Müslümanlar için güvenilir olmayan biri ise, ondan yardım almak caiz değildir. Çünkü yalan haber çıkaran ve yarıyolda bırakanlardan yardım almamız yasaklanmışsa, kafirlerden yardım almanın yasaklılığı daha önceliklidir.”[7]
Nevevi Rahimehullah, “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisini şerhederken, İbn-i Kudame’nin söylediklerine benzer görüş bildirmektedir. “İhtiyaç bulunması veya Müslümanlar arasında iyi bilinen kişi olması dışında, savaşta kafirden yardım almanın mekruh oluşu” bölümünde hadisi belirtmiş ve bunun Şafii’nin görüşü olduğunu söylemiştir.[8]
Şevkani Rahimehullah şöyle der: “Yardım almak yasaktı, sonra serbest bırakıldı. Hafız İbn-i Hacer “el-Telhis”’de şöyle der: Bu görüş doğruya en yakın olup Şafii de aynı görüşü bildirir. Alimlerden bir grup ise, müşriklerden yardım almanın caiz olmadığını söylerler. El-Bahr’da Ehl-i Beyt imamları, Ebu Hanife ve ashabının, emir ve yasaklara uydukları sürece kafirlerden ve fasıklardan yardım almanın caiz olduğunu söyledikleri nakledilir. Safvan bin Ümeyye’den Huneyn günü Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yardım almasını delil gösterirler. El-Bahr’da şöyle geçer: Münafıktan yardım almak icma ile caizdir. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdullah bin Ubey ve yandaşlarından yardım almıştır. Kafirlere karşı fasıklardan da yardım almak icma ile caizdir. Bazı alimlerin, imamın yanında, yardım aldığı kafir ve fasıklara karşı gerektiğinde İslam’ın öngördüğü hükümleri onlara uygulayabilecek ve galip iken mağlup duruma düşmeyecek kadar Müslümanlardan oluşan bir gücün bulunması gerektiğini ve ancak Müslümanlardan böyle bir grubun imamın yanında bulunması halinde kafir ve fasıklardan yardım alınabileceğini söyledikleri nakledilir. Nitekim Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında savaşa çıkan Abdullah bin Ubey ve yandaşlarının durumu bu şekilde idi.”[9]
Savaşta kafirlerden yardım almakla ilgili gelen rivayetler arasında çelişki yoktur. Onlardan her birini ayrı bir olayla ilgili olarak anlamak gerekir.
Aişe Radıyallahu Anha hadisi, bizzat savaşmada kafirden yardım almanın yasaklılığını belirtir. Yani kafir kişinin bizzat kendisinin Müslümanların safında savaşmasının yasak olduğu açıklanır. Zaten hadis genellik belirtmektedir. “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” sözünde ‘müşrik’ sözcüğü belirtisiz (nekre) olup, olumsuz cümlede geldiği için genellik ifade eder.
“Bizzat savaşmada” dedim, çünkü hadisin metni buna delalet etmektedir. Hadisin metni şu şekildedir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir’e doğru yola çıktı. Harra denilen yere vardığında cesareti ve yardımı ile tanınan bir adam kendisine yetişti. Sahabe onu görünce sevindi. Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına gelince “Sana tabi olmak ve ganimet almak için geldim” dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona; “Allah’a ve Rasulü’ne iman ediyor musun?” dedi. O; “Hayır” dedi ve bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “O zaman dön git! Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım.”[10]
Bu hadisi destekleyen başka misaller de vardır. Bunlardan biri, Buhari’nin Bera’dan Radıyallahu Anhu yaptığı şu rivayettir: “Zırhlı bir adam Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi ve; “Ey Allah’ın Rasulü! Savaşayım mı, Müslüman mı olayım?” dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Müslüman ol, sonra savaş” dedi. Bunun üzerine kişi Müslüman oldu, savaştı ve öldürüldü. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem o kişi hakkında şöyle buyurdu: “Az çalıştı, ama büyük ecir aldı.”[11]
Hubeyb bin Yessaf’tan şöyle rivayet edilir: “Savaşa çıkmak üzere olan Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem ben ve kabilemden bir adam Müslüman olmadan geldik ve; “Kavmimizin bulunduğu bir yerde olmamaktan utanıyoruz” dedik. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: “Müslüman oldunuz mu?” Biz; “Hayır” dedik. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Müşriklere karşı müşriklerden yardım almıyoruz.” Daha sonra biz Müslüman olduk ve ikimiz de onun yanında savaştık.” Heysemi, bu hadisi Ahmed ve Taberani’nin rivayet ettiğini ve Ahmed’in rivayetindeki ravilerin sika olduğunu söyledi.[12]
Ebu Humeyd es-Saidi’den Radıyallahu Anhu şöyle rivayet edilir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü çıktı ve Seniyyetu’l-veda’yı geçince, güçlü bir birlik ile karşılaştı. “Kimsiniz?” deyince, “Abdullah bin Ubey ve Beni Kaynuka’dan altıyüz adam” diye cevap verdiler. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Bunlar Müslüman oldular mı?” dedi. Oradakiler; “Hayır ya Rasulallah” dediler. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Söyleyin dönsünler, müşriklere karşı müşriklerden yardım almıyoruz” dedi.” Heysemi, Tabarani’nin bu hadisi “el-Kebir” ve “el-Evsat”’ta rivayet ettiğini ve ravileri arasında İbn-i Hibban’ın sika olarak nitelediği Sad bin Munzir bin Ebi Humeyd’in olduğunu söyler.[13]
Bizzat savaşta kafirlerden yardım almanın yasak olduğunu bu rivayetler belirtmektedir. Bunlara muhalif başka bir rivayette yoktur. Safvan hadisi, bizzat savaşta Safvan’dan yardım alındığını belirtmemektedir. Sadece kendisinden silah ödünç alındığı için yardım almanın özel bir türü ile ilgilidir.
Bazıları, “Allah bu dini facir adamla da destekler” hadisini delil gösterirler ve bu facirin Rasululah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında savaştığını söylerler. Halbuki bu hadiste müşrikten yardım almakla ilgili bir delil yoktur. Çünkü facirlik, sadece müşriklik anlamına gelmez. Facir kişinin olayında ise, aktarılan bazı rivayetler onun müşrik değil, Müslüman göründüğünü belirtmektedir. Dünyada ise hükümler ancak zahire göre verilir. Bu konuda sadece Buhari, Ebu Hureyre’den Radıyallahu Anhu şöyle bir rivayet aktarır:
“Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, beraberinde olup Müslümanlık iddia eden bir adam hakkında; “Bu cehennem ehlindendir” dedi.”[14] Bu adam hakkıda İbn-i Hacer şöyle der: “Taberani’nin Eksem bin Ebi’l-Cûn el-Huzai’den rivayet ettiği hadiste şöyle geçer: “Ey Allah’ın Rasulü, falan kişi kahramanca savaşıyor” dedik. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “O Ateştedir” dedi. Biz; “Ey Allah’ın Rasulü, ibadeti, cihadı ve iyi huyuna rağmen cehennemlik ise, biz nerede olacağız?” dedik. Bunun üzerine Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “O, nifağın en kötüsüdür.” Bu sözden sonra savaşta gözümüz onun üzerinde idi.”[15]
Savaşta kafirden yardım almanın yasak olduğunu belirten nasslar arasından sadece Zi Mihber Radıyallahu Anhu hadisi müşkile gibi görünmektedir. Şöyle der: “Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini işittim: “Rumlarla barış anlaşması yapacaksınız ve onlarla beraber arkanızdaki düşmanla savaşacaksınız.”[16] Bu hadis ile ilgili olarak Şevkani Rahimehullah şöyle der: “Zi Mihber Radıyallahu Anhu hadisini İbn-i Mace de rivayet etmiş, Ebu Davud ve Munziri bir şey söylememiştir. Ebu Davud’un rivayetindeki raviler sahihlerin ravileridir.”[17]
Bu hadisin “Müşriklerden Yardım Almak” bölümünde zikredilmesine rağmen, diğer nassları inceledikten sonra Şevkani Rahimehullah şöyle der: “Sonuç olarak, müşrik olan kişilerden yardım almak mutlak olarak caiz değildir.”[18] Şevkani’nin Rahimehullah söylediklerinin devamı ileride gelecektir.
Yani Şevkani Rahimehullah, müşriklerden yardım almanın yasaklığını belirten hadisler karşısında, Zi Mihber hadisini müşkile olarak görmediği gibi, mübah olduğuna dair de delil görmez. İhtimaldir ki bunun sebebi şudur: Zi Mihber hadisi haber kipi ile gelmiştir. Bu kip, sıra ile övme veya yerme ile beraber olmadıkça, emir veya yasak belirtmez.
Doğrusu, Zi Mihber Radıyallahu Anhu hadisinin hem övme ve hem de yermeyi birlikte içeren bir devamı vardır. Hadisin devamı şöyledir: “Rumlarla güvenlik anlaşması yapacaksınız, sonra onlarla beraber bir düşmanla savaşacaksınız ve zafer kazanacaksınız. Sonra bir çayırda konaklayacaksınız. Haç sahiplerinden bir adam haçını kaldıracak ve “Haç yenilgiye uğradı” diyecek. Müslümanlardan bir adam da ayağa kalkacak ve o adamı itekleyecek. Daha sonra ise Rumlar anlaşmaya hıyanet edecek ve savaş için toplanacaklardır.” Bu hadis, yardım almayı açıkça yasaklayan hadislere aykırılık teşkil etmez.
Bu nedenle Şevkani Rahimehullah, savaşta müşriklerden yardım alma meselesini yasaklayan ve cevaz veren deliller ile alimlerin bu konudaki sözlerini aktardıktan sonra şöyle der: “Sonuç olarak delillerden anlaşılan, müşrik kişiden yardım almanın mutlak olarak caiz olmamasıdır. Çünkü Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Biz müşriklerden yardım almıyoruz” sözü, geneli ifade eder. “O zaman dön git! Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” sözü de böyledir. Zuhri’den gelen rivayet bunlara karşı delil olmaya uygun değildir. Çünkü Zuhri’den gelen mürsel rivayetler zayıftır. Zuhri’nin müsned rivayetinde Hasan bin Ammara vardır ki o, zayıf ravilerdendir. Allahu Teala’nın; “Allah kafirlere, iman edenler aleyhinde asla fırsat vermeyecektir”[19] buyruğu da bu söylediğimizi desteklemektedir. Buhari ve Müslim, Bera’dan Radıyallahu Anhu şöyle rivayet eder: “Zırh giyinmiş bir adam geldi ve; “Ey Allah’ın Rasulü! Savaşayım mı, Müslüman mı olayım?” dedi. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona; “Müslüman ol, sonra savaş” dedi. Adam Müslüman oldu, savaştı ve öldürüldü. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun hakkında; “Az çalıştı, ama büyük ecir aldı” dedi.”[20]
Sonuç olarak Aişe’den Radıyallahu Anha aktarılan, “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisi, hazırlık yapmak, savaşmak ve başka şekillerde kafirlerden yardım almayı yasaklamaktadır. Ancak bu yasaktan bazı yardım alma şekilleri dışarıda tutulabilir ki bunlar hakkında nasslar sabittir. Şöyle ki:
1) Hicret sırasında Abdullah bin Uraykıt’ın bilgisinden yararlanmaya benzer kafirin vereceği bilgilerden yararlanmak: Bu rivayetin, Aişe’nin Radıyallahu Anha hadisinin umumunu tahsis ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü zaman olarak Aişe Radıyallahu Anha hadisinin zamanından daha önce varid olmuştur. Yine Bedir Savaşı’nda alınan esirlerin fidye olarak Müslümanların çocuklarına okuma yazma öğretmelerinin de bu sınırlandırmayı yaptığını söyleyebiliriz. Bu ise “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisinin varid olduğu tarihten daha sonradır. Bedir esirleri olayı ile ilgili olarak “Edvau’l-Beyan” isimli kitabını tamamlayan Atiyye bin Muhammed Salim şöyle der: “Bu olay iki şeye delalet etmektedir. Bunlardan biri, eğitime ve öğrenime verilen büyük önem. Diğeri ise, din ile ilgili olmayan şeyleri kafirin Müslümana öğretmesinin caiz olmasıdır. Şimdiki mühendislik, tıp, ziraat, savaş ve başka şeylerin eğitimi ve öğrenimi gibi.”[21]
İbnu’l-Kayyim Rahimehullah, kafirin yardımından istifade etmenin bir başka şeklini belirterek, düşman hakkında casusluğun bu meseleden olduğunu belirtir. Hudeybiye olayından çıkarılan fıkhi hükümlerden söz ederken şöyle der: “Cihadda, kendilerine güvenilen müşriklerden yardım almak ihtiyaç durumunda caizdir. Çünkü Huzaa kabilesinden olan Uyeyne o zaman kafirdi ve müşrikler hakkında casusluk yapmıştı. Bunlar düşman arasına sızma ve haberlerini toplama açısından Müslümanlardan daha avantajlıdırlar.” Huzaa kabilesinin Müslüman ve kafirleri Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem karşı samimi idiler.
2) Satın alarak veya ödünç alarak kafirin silahından yararlanmak: Safvan hadisinde buna işaret vardır. Bu hadisin, “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisinden sonra olduğu gözönünde bulundurulursa, bu hadisi tahsis etmediğini, ancak tam manada olmasa da kısmen onu neshettiğini söylemek mümkündür. Çünkü yardım almanın yasaklığını belirli şeyler için sınırlandırmaktadır. “Hiçbir zaman bir müşrikten yardım almayacağım” hadisini tümden neshettiğini söylemek ise yanlıştır.
Sonuç olarak bizzat savaşmada, savaş planlamasında veya yönetiminde kafirlerden yardım almak caiz değildir. Ancak yol hakkında bilgi almak veya savaşta olmasa da, sadece askeri eğitim kamplarında olduğu gibi Müslümanların kimi teknikleri onlardan öğrenmeleri caizdir. Kafirlerden silah ve lojistik mallar satın almak veya ödünç almak da caizdir. Çünkü bunların direk olarak savaşla ve savaş planlamasıyla ilgisi yoktur. Kendisinden yardım alınacak kafirlerde de alimlerin koştuğu şartların bulunması gerekir. Ki bunlar, kendisinden yardım alınacak olan kafirin Müslümanlar hakkında iyi düşünce beslemesi, Müslümanların buna ihtiyaçlarının bulunması ve o kafire Müslümanlar üzerinde bir velayet hakkının verilmemesidir.
Caiz olan ve caiz olmayan yardım alma şekilleri hakkında, İbn-i Kudame’nin, İmam Ahmed’den Rahimehumellah, onun müşriklerden yardım almayı caiz gördüğü ile alakalı olarak aktardığı[22] sözlerine dikkat etmek gerekir. İsyancılara karşı savaşta kafirlerden yardım alma konusunda kadı Ebu Ya’la, İbn-i Kudame’nin aktardıklarına muhalefet ederek şöyle der: “İsyancılara karşı savaşta zımmi veya anlaşmalı kafirlerden yardım alınmaz. Ahmed, düşmana karşı savaşta bile bunu yasaklamaktadır. Dolayısıyla isyancılara karşı savaşta bunu yasaklaması daha da önceliklidir.”[23]
İbn-i Kudame’nin müşriklerden yardım alma konusundaki İmam Ahmed’ten rivayeti bu anlamda olmalıdır. Yoksa mutlak yardım almak anlamında kabul edilmemelidir. Çünkü bizzat savaşta Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem kafirden yardım aldığı bizce sahih nakille sabit değildir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: “Kafirler, birbirinin dostudurlar.”[24] “Müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın.”[25] “Eğer sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten kafirler olmanızı istemektedirler.”[26] Bu nedenle fıkıh kitaplarında savaşta kafirlerden yardım almanın caiz olduğuna ilişkin nakledilen şeylerin mutlak olarak anlaşılmaması gerekir. Savaş, cihad ve düşmana karşı yola çıkmaktan daha özeldir. Onlardan yardım almak, mutlak olarak değil, ancak belirttiğimiz gibi özel bir şekilde ve belli sınırlar dahilinde caiz olabilir.
Ebu Muhammed İbn-i Hazm Rahimehullah, nakledilen rivayetlerin delil olamayacağını belirttikten sonra, zorda kalan ile ilgili olan ruhsat ayetini delil göstererek savaşta kafirlerden yardım almanın caiz olduğunu söyler. Şöyle der: “Cihad Bölümü’nde, Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem “Biz müşrikten yardım almıyoruz” sözünü belirttik. Bu, savaş, velayet ve başka her alanda onlardan yardım almanın yasak olduğunu belirtir. Ancak hayvana bakmak, bir işi ücretle yaptırmak, ihtiyacı görmek gibi kafirleri aşağılık olmaktan çıkarmayan bir işte çalıştırmanın caiz olduğunda icma vardır. Müşrik ismi, hem zimmet ehlini, de hem harbi düşmanı kapsar. Allahu Teala kendisine rahmet etsin Ebu Muhammed şöyle der: “Bu, Müslümanlar kendilerini savunabildiği sürece geçerlidir. Ama helak olmaya yüz tutar ve elinden başka bir şey gelmeyecek şekilde mecbur kalırlarsa, o zaman kendilerine yardım edeceklerinden, Müslümanın ve zımminin kanı, malı ve namusuna zarar vermeyeceklerinden emin oldukları taktirde düşmana başvurmalarında ve zimmet ehlinden yardım istemelerinde bir sakınca olmaz.” Bunun delili ise şudur: “Üzerine Allah’ın adı anılıp kesilenden yememenize sebep ne? Oysa Allah, çaresiz yemek zorunda kaldığınız dışında, haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır..”[27] Bu ise nass veya icma ile yasaklananlar dışında, zaruret halinde mecbur kalan herkes için geneldir. Müslümanlar (fert veya cemaat olarak) yardım isteyecekleri düşmanın Müslüman veya zımmilerin mal, can ve namuslarına zarar vereceklerini bilirse, helak olsalar dahi, onlardan yardım istemeleri helal olmaz. Kendileri, aile fertleri ve malları telef olsa bile, Allah’ın emrine karşı sabreder veya onurlu olarak şehit düşüp ölünceye kadar savaşır. Ölümden kurtuluş yoktur ve hiçbir kimse ecelini aşmaz.”[28]
Yukarıda söylenelere İmam Maverdi’nin Rahimehullah “el-Ahkamu’s-Sultaniyye” isimli kitabında, zımminin uygulama makamında bulunmasının caiz olduğuna ilişkin[29] görüşü ile itiraz edilemez. Kadı Ebu Ya’la bunu vurgulayarak aynı şeyi belirtmiş ve İmam Ahmed’in Rahimehullah söylediğini delil göstererek eleştirmiştir. Ebu Ya’la Rahimehullah şöyle der: “Deniliyor ki, velayet makamı zimmet ehlinden olamazken, uygulama makamına zimmet ehlinden biri getirilebilir. Ama daha ileri gitmeye kalkışırlarsa, bu önlenir.. İmam Ahmed’in Rahimehullah kitap ehlinden olanlar için bunu da caiz görmediği rivayet edilmiştir. Çünkü ona, “Haraç gibi Müslümanların işlerinde Yahudi ve Hristiyan kişileri çalıştırabilir miyiz?” diye sorulduğunda, “Hiçbir işte onların yardımı kabul edilmez” diye cevap vermiştir.
Ebu Ya’la Rahimehullah şöyle der: Bunun sebebi Allahu Teala’nın; “Ey iman edenler! Sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır, kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, şüphesiz size ayetleri açıkladık.”[30] ve “..Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin”[31] ayetleri ile Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem, “Onlara güvenmeyin, çünkü Allah hain olduklarını bildirmektedir” hadisidir.”[32]
Maverdi’nin, yukarıda aktardığımız bu görüşü, onun bir tökezlemesi sayılır. Şüphesiz Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem dışında herkesin sözlerinden alınan ve reddedilenler olur. El-Cuveyni, bu görüşünden dolayı Maverdi’ye ağır bir şekilde yüklenerek şöyle der: “el-Ahkamu’s-Sultaniyye diye bilinen kitabın yazarı, uygulama makamında zimmet ehlinden birinin olmasının caiz olduğunu söylemiştir. Bu, düzeltilemez bir tökezlemedir. Kafirlere meyletmeyi, onları dostlar ve sırdaşlar edinmeyi yasaklayan çok sayıda ayetler ve hadisler bulunmaktadır. Allahu Teala şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar sizi şaşırtmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların öfkesi ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizlediği ise daha büyüktür. Eğer aklediyorsanız, şüphesiz size ayetleri açıkladık.” “Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dostlar edinmeyin.” Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise şöyle buyurmaktadır: “Kimseler görmeyecek şekilde müşrikle başbaşa kalan Müslümandan beriyim.” Yine Hristiyan bir katip çalıştıran Ebu Musa el-Eşari’ye karşı Ömer’in Radıyallahu Anhu son derece kızdığı aktarılmaktadır. Şafii Rahimehullah, davacının söylediklerini hakime tercüme eden kişinin, adaletli ve güvenilir bir Müslüman olmasını şart koşmuştur. Tüm alimler arasında bu konuda bir ihtilaf olduğunu bilmiyorum. İmam ile Müslümanlar arasında elçilik yapan vezirin kafirlerden olması nasıl kabul edilebilir?”[33][34]
[1] Müslim. Bu söz Bedir günü söylenmiştir.
[2] Buhari, Hadis no: 3905
[3] Neylu’l-Evtar, 8/45
[4] Bkz: Ebu Bekr el-Hazımi el-Hemezani, el-İtibar fi’n-Nasihi ve’l-Mensuh mine’l-Âsâr, 218
[5] El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/456
[6] Bkz: Ebu Bekr el-Hazımi el-Hemezani, el-İtibar fi’n-Nasihi ve’l-Mensuh mine’l-Âsâr, 219
[7] El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/456
[8] Sahih-u Müslim Şerhi, Kitabu’l-Cihad, 12/198
[9] Neylu’l-Evtar, 8/44
[10] Müslim
[11] Buhari, Hadis no: 2808
[12] Mecmau’z-Zevaid, 5/306
[13] Mecmau’z-Zevaid, 5/306
[14] Buhari, Hadis no: 4203
[15] Fethu’l-bari, 7/472-473
[16] Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmiştir.
[17] Neylu’l-Evtar, 8/43
[18] Neylu’l-Evtar, 8/45
[19] 4 Nisa/141
[20] Neylu’l-Evtar, 8/45
[21] Edvau’l-Beyan, Alak Suresi tefsiri 9/357
[22] El-Muğni ve’ş-Şerhu’l-Kebir, 10/456
[23] El-Ahkamu’s-Sultaniyye, 55
[24] 8 Enfal/73
[25] 9 Tevbe/36
[26] 60 Mümtehine/2
[27] 6 En’am/119
[28] El-Muhalla, 11/113
[29] El-Ahkamu’s-Sultaniyye, 27
[30] 3 Âli İmran/118
[31] 60 Mümtehine/1
[32] Ebu Ya’la, el-Ahkamu’s-Sultaniyye, 32
[33] Ğıyasu’l-Umem, 157-557, tahkik eden: Abdulhalim ed-Dîb, 1401 hicri