Talâk Lafızları, Zifafdan Önce Talâk, Akidden Evvel Talâk Ve Ay Başı Olan
Kadının Talâkı
Karısını Baskı Altında Boşayan Kişinin, Mecnunun, Sarhoşun Ve Kölenin
Talâkı Ve Diğer Meseleler
HUL' (kadının bir bedel karşılığında kocasından boşamasını istemeyi),
ÎLÂ' (kocanın karısına dört ay
veya daha fazla bir zaman yaklaşmamaya yemin etmesi)
Lian (Karşılıklı Lanetleşme) Çocuğun İlhakı Ve Lakit (Buluntu Çocuk)
(Boşandığı kocası ölen kadının hamile olup olmadığının anlaşılması için
bekletilmesi),
4365- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"(Adam karısına)
Tek ağızla (bir defada) «Sen üç kere boşsun» derse bu, bir talâk sayılır."
[Ebû Dâvud][1]
4366- Rezîn'in
rivayeti: İbn Abbâs şöyle derdi:
"Eğer: «Sen
boşsun, sen boşsun, sen boşsun» derse bu, bir sayılır. Yeter ki bunlarla birinci
söylediği «sen boşsun» sözünü vurgulamak isteyip ve kadınla da henüz gerdeğe
girmemiş olsun."[2]
4367- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: Bir adam gelip, ona karısını üç kere boşadığını söyledi.
Cevaben ona dedi ki:
"Sizden biriniz
yürür, ahmaklığa biner de, sonra şöyle der:
«Ey İbn Abbas, ey İbn
Abbas! Allah şöyle buyurmuştur: 'Kim Allah'tan korkarsa ona mutlaka bir çıkış
yolu kılar.'» Sana bir çıkış yolu bulamıyorum; sen Rabbine âsi oldun, kadın da
senden talâk-ı bâin ile ayrılmış oldu. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
«Ey Peygamber!
Kadınları boşayacağınızda onların iddetlerini gözeterek boşayın ve sayın»
(Talâk sûresi, 1)." [Ebû Dâvud][3]
4368- Mâlik
radiyallahu anh'dan, ona ulaştığına göre:
Bir adam İbn Abbâs'a:
"Ben karımı yüz
kere boşadım, ne dersin?" dedi. O ise şu cevabı verdi:
"Kadın senden üç
talakla boşandı. Kalan doksan yedi ile de sen Allah'ın âyetlerini eğlenceye
aldın."[4]
4369- Mahmûd bin Lebîd
radiyallahu anh'dan:
"Peygamber
sallallahu aleyhi Ve sellem'e, bir adamın karışım bir kerede üç talâkla boşa-dığı
bildirildi. Kızarak ayağa kalktı ve sonra şöyle buyurdu:
«Ben aranızdayken
Allah'ın Kitabıyla mı oynanıyor?» Bir adam ayağa kalkıp dedi ki:
«Ey Allah'ın Resulü!
Onu öldürmeyeyim mi?»" [Nesâî][5]
4370- Abdullah bin
Yezîd bin Rukâne radiyallahu anh'dan, o da babasından, o da dedesinden:
"Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e geldim, dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü!
Ben karımı kesinlikle boşadım.»
«Sen bu sözle ne
kastettin?» diye soranca "Bir kere boşamayı kastettim» dedim. «Allah'a
yemin edebilir misin?» buyurdu. «Allah'a yemin ederim» dedim. «Öyleyse o, senin
kastettiğin gibi (bir ke-re)dir» buyurdu." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.][6]
4371- Mâlik
radiyallahu anh'dan: Ömer'den, karısına: "İpin benim elimde değil, senin
omuzundadır (serbestsin)" djyen kimse hakkında fetva istediler. Tavaf
ediyorken Ömer sordu:
"Bu binanın
(Kabe'nin) hakkı için bu sözünle neyi kastettin?" Adam cevap verdi:
"Eğer sen benden
bu mekanın dışında (başka bir şeyin hakkı için) yemin etmemi isteseydin, doğru
söylemezdim. Bu sözümle aynlmayı (talâkı) kastettim" dedi.
Bunun üzerine Ömer:
"Öyle ise o,
kastettiğin gibidir" dedi.[7]
4372- Nâfi'
radiyallahu anh'dan:
İbn Ömer, (karısına
hitaben) haliyye (ipinden kurtulmuş deve olasm) diyen ve beriyye (kocadan
kurtulmuş kadın olasm) diyen hakkında derdi ki:
"Bunlardan her
birisi üç kere boşanmış sayılır." [Muvatta'][8]
4373- Mâlik
radiyallahu anh'dan:
Ali radiyallahu anh,
karısına: "Sen bana haramsın" diyen adam hakkında: "Bu, üç talâktır"
derdi.[9]
4374- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: Dedi ki:
"Kim karısını
kendisine haram ederse bu, (boşanma ifade eden) birşey değildir."
Ondan sonra: "And
olsun ki, sizin için Allah Resulünde güzel bir örnek vardır" âyetini
(Ahzâb 21) okudu.[10]
4375- Diğer rivayet:
"Kişi karısını
kendi üzerine haram kılarsa bu, keffâreti gerektiren bir yemin olur;
keffâ-retini verir." Sonra ilgili âyeti okudu. [Buhârî ve Müslim][11]
4376- Nesâî'nin
rivayeti: Adam ona dedi ki:
"Ben karımı
kendime haram ettim."
Cevap verdi:
"Sen yalan
söylüyorsun. O sana haram değildir." Sonra: "Ey Peygamber! Allah'ın
sana helâl kıldığını sen neden haram kılıyorsun?" mealindeki (Tahrim
sûresinin ilk) âyetini) okudu ve:
"Sen en ağır
keffâreti vereceksin, bir köle azat edeceksin" buyurdu.[12]
4377- Mâlik
radiyallahu anh'dan: Bir adam İbn Ömer'e gelip dedi ki: "Ben boşama
yetkisini kanma verdim. O
da kendini boşadı, ne
dersin?" İbn Ömer dedi ki: "Sanırım o (kadının) dediği gibidir."
Bunun üzerine dedi ki: "Ey Ebû Abdurrahman, böyle yapma!" "Bunu
ben değil, sen yaptın" dedi.[13]
4378- Nâfi'den
nakledilen diğer rivayet: İbn Ömer, boşanma işini karısının kararına havale
eden adam hakkında şöyle derdi:
"Hüküm, kadının
verdiği hükümdür. An-
cak kocası kabul
etmeyip de: «Ben üç talâk kastetmedim, sadece bir talâk kastettim» derse,
yemin ettirilir, kadın iddetinde kaldığı sürece, adam ondan daha çok söz
sahibi olur."[14]
4379- Hammâd bin Zeyd
radiyallahu anh'dan:
Eyyûb'e dedim ki:
"(Karısına:) «İşin kendi elindedir» diyen adamın sözünden üç talak lazım
geldiğini, Hasan'dan başka kimsenin söylediğini biliyor musun?"
"Hayır"
dedi. Sonra "Bağışla Allahım! Ancak bu hususta bana Katâde, İbn
Semu-re'nin azatlısı Kesîr tarikiyla, Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den, o
da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den şunu naklettiğini biliyorum:
"(Kadın kendisini boşar-sa) üç talâk vâki olur" dedi. m Eyyûb dedi
ki: "Kesîr'e rastladım, (bu hadisi) sordum, fakat bunu bilemedi. Sonra
Ka-tâde'ye döndüm ve durumu anlattım. Onun unutmuş olduğunu söyledi."
[Sünen ashâh.][15]
4380- Mesrûk
radiyallahu anh'dan:
"O beni seçtikten
sonra bir yahut yüz ya da bin kere boşanmayı eline verip serbest bırakmama hiç
aldırmam. Âişe'ye sordum; şu cevabı verdi:
«Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem bizi boşanma hususunda muhayyer bıraktı, biz
kendisini seçtik, bu talâk oldu mu? (hayır!)»" [Mâlik hariç, Altı hadis
imamı.][16]
4381- İbn Mes'ud
radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Hanımına:
«(Boşanma) işin elindedir. İşinde serbestsin» derse, yahut karısını ailesine
verir de onlar da onu kabul ederlerse bu, bir bâin talâk (kesin boşama)
sayılır."[17]
4382- İbn Mes'ûd
radiyallahu anh'dan: "O, (karısına, sen bana) haram(sın demek) hususunda,
eğer (bu sözüyle) talâk kastetmişse bu, talâk sayılır; aksi halde yemin
olur." [İkisi de Taberânî'ye aittir.][18]
4383- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında
kişi, gerdeğe girmeden önce karısını üç kere boşadığı zaman, onu bir talâk sayarlardı.
Ebû Bekr'in, zamanında hatta Ömer'in hilâfetinin ilk senelerinde de bu böyle
idi.
İnsanlar bunu
dillerine dolayıp işi azıtınca, Ömer şöyle dedi:
«Artık onların
aleyhine (bunu üç talâk) olarak kabul ediyor ve geçerli kılıyorum»."
[Müslim, Nesâî ve aynı
lafızla Ebû Dâvud.][19]
4384- O ve Mâlik, İbn
Abbâs ve Ebû Hureyre'den:
"Zifafa girmeden
önce, karısını üç talâkla boşayan adam hakkında kendilerine sorulan soruya şu
cevabı verdiler:
«Başka bir adamla
evlenmedikçe, onu alamaz»."[20]
4385- Rezîn'in
rivayeti: İbn Abbâs, Ebû Hureyre ve İbn Amr bin el-Âs dediler ki:
"Bir talâk
uzaklaştırır, üç talâk haram kılar, ancak evlendikten sonra durum değişir.
Zifafa girilmeden
önce, bir kere boşanan kadında iddet sözkonusu olmadığı gibi, üç kere
boşananda da iddet yoktur. Çünkü Allah şöyle buyurmuştur:
«Ey iman edenler,
mü'min kadınlarla nikahlanıp onları, temasta bulunmadan boşadı-ğınızda, onlar
için size iddet saymaya lüzum yoktur.» (Ahzâb, 49)
Yalnız mut'ası verilir
ki, o da adı konan mehrin yarısıdır. Eğer mehrin adı konmamış-sa o zaman mut'a
verilir. Mehir lazım gelmez."[21]
4386- Malik
radiyallahu anh'dan; Ömer, oğlu Abdullah ile onun oğlu Salim, ayrıca İbn
Mes'ûd, el-Kâsım bin Muhammed, İbn Şihâb, Süleyman bin Yesâr hepsi şöyle
derlerdi:
"Kişi, evlenmeden
önce (evleneceği) kadını boşayacağına dair yemin edip sonra yeminini tutmasa,
evlendiği zaman o kadını boşaması lazım gelir."[22]
4387- İbn Mes'ûd
radiyallahu anh'dan: O, "Evleneceğim her kadın boştur" diyen "Eğer
bu kimse, kadının mensup olduğu kabileyi ya da muayyen bir kadını ismen belirterek
zikretmemişse, onun bu sözüne bir şey lazım gelmez" derdi. [Mâlik][23]
4388- Amr bin
Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
(Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ancak malik ve
sahip olduğun (kadın) hakkında boşama sözkonusu olur. Ancak mâlik ve sahip
olduğun köle hakkında azat etmek sözkonusudur. Ancak mâlik ve sahib olduğun mal
için alış veriş sözkonusu olur." [Ebû Dâvud ve Tirmizt][24]
4389- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: "Allah, boşanmayı evlilikten sonra kılmıştır."
[Buhârî]
Ayrıca, sahâbi ve
sahabe dışında tam yirmi dört kişinin ismini zikrederek, bunların hepsinin
"Evlenmeden önce boşanma yoktur" dediklerini söyledi.[25]
4390- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: "O, hanımını âdet halinde boşamış. Bu durum, Ömer'e
bildirilince, kızmış ve şöyle demiş:
«Söyleyin ona hanımına
dönsün. Temizlenip hayız oluncaya dek, sonra tekrar hayız olup temizleninceye
kadar onu tutsun. Ondan sonra boşamak isterse, ona dokunmadan (onunla cinsî
ilişki kurmadan) boşasın. İşte Allah Azze ve Celle'nin emrettiği iddet budur»."[26]
4391- Onun
rivayetlerindendir: "Abdullah b. Ömer, bir kere boşamıştı. Talâğı (bir olarak)
hesaba katıldı. Sonra Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in ona emrettiği
gibi karısına döndü."[27]
4392- Bir diğer
rivayet: "Söyle ona; hanımına dönsün, sonra temizken ya da hamile iken
onu boşasın!"[28]
4393- Bir diğer
rivayet: Abdullah (bin Ömer)'e bu konu sorulduğu zaman, şöyle derdi:
"Sen hanımını bir
kere veya iki kere boşa-dıysan, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem işte
bana bunu emretti. Eğer sen onu üç kere boşadın ise, başka bir adamla evlenmedikçe
kadınla evlenmen haram olur. Hanımını Allah'ın emri dışında boşadığından dolayı
da Allah'a âsi gelmiş olursun."[29]
4394- Bir başka
rivayette: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem (ilgili âyeti) okudu:
«Ey Peygamber kadınları boşadığınız zaman onları iddetlerine doğru bosayın»."
(Talâk, 1).[30]
4395- Başka bir
rivayette: İbn Ömer'e: "(Kadın hayız halindeyken yapılan) bu talâk
sayılır mı?" diye sorduklarında, şu cevabı verdi:
"Ne demek,
(insan) acziyet gösterip ahmaklık etse de (hiç vuku bulan talâk gider)
mi?" [Altı hadis imamı.][31]
4396- Abdurrahman bin
Zeyd bin el-Hat-tâb'ın azatlısı Sabit bin el-Ahnef radiyallahu anh'dan:
"O, mevlâsı olan
Abdurrahman'in ümmü veledi (cariyesi) ile evlendi. Bunun üzerine Abdullah bin
Abdirrahman onu çağırdı. Yanına girdiğinde, iki köle, iki demir zinciri bir de
kamçı ile karşılaştı. Ona dedi ki:
«Onu boşa, aksi halde
kendisine yemin olunan Allah için bu elimdekilerle sana yapacağımı yaparım.»
Bunun üzerine:
«O benden bin kere
boştur» dedi. Çıktı gitti ve bunu İbn Ömer'e sorunca, kızarak şöyle dedi:
«Bu, zorla olduğu için
talâk sayılmaz.»
Adam, bu meseleyi
sonra İbnü'z-Zü-beyr'e sordu. Bunun üzerine:
«O haram olmamıştır,
haydi ehline (karına) dön!» dedi.
İbnü'z-Zübeyr, Medine
emîri olan Câbir bin el-Esved'e, Abdullah bin Abdurrahman'ı cezalandırması için
bir mektup yazdı. Sabit, Medine'ye geldi; İbn Ömer'in bilgisi dahilinde hanımı
kendisine hazırlandı. (Hatta İbn Ömer) onun düğün yemeğinde bulundu."
[Mâlik, bunu daha uzun
bir metinle rivayet etti.)[32]
4397- Ebû Hureyre
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bunamış ve akıl
hastası olanların dışında, her boşanma caiz ve geçerlidir." [Tirmizî][33]
4398- Âişe radiyallahu
anhâ'dan:
Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "(Iğlâkta)
öfkeli bir halde ne talâk vardır ve ne de itâk (köle azadı)."
Ebû Dâvud "ğalak,
öfke manasınadır" dedi.[34]
4399- Osman
radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Sarhoş ve mecnunun talâkı sayılmaz."
[Buhârî][35]
4400- Ukbe bin Âmir
radiyallahu anh'dan: "Vesveselinin talâkı caiz değildir." [İkisi de
Buhârî'ye aittir. Bir bâb başlığında yer almıştır.][36]
4401- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Cariye'nin
talâkı ikidir. İddeti ise iki hayız müddetidir." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.][37]
4402- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: O, derdi ki:
"Köle, karısını
iki kere boşadığı zaman, başka biriyle evlenmedikçe (kadın) ona haram olur.
Boşanılan kadın hür olsun, cariye olsun fark etmez."
Hür kadının iddeti üç
hayız; cariye olan kadının iddeti ise iki hayızdır." [Mâlik][38]
4403- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: Ona denildi ki:
"Bir kölenin
nikâhında köle bir kadın vardır. Onu iki kere boşadı; sonra her ikisi de azat
edildi. Onu (kadınla evlenmek) istemeye hakkı var mıdır?"
"Evet. Çünkü bu
takdirde onun bir talâk hakkı daha vardır. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve
sellem böyle hükmetmiştir" cevabını verdi. [Ebû Dâvud ve Nesâî]
el-Hattâbî der ki:
"Bildiğime göre hiç kimse bu görüşte bulunmamıştır. İsnadı hakkında da
menfi sözler sarfedilmiştir."[39]
4404- Nâfi'
radiyallahu anh'dan:
İbn Ömer şöyle derdi:
"Kim kölesine, evlenme izni verirse, artık boşamak kölenin elinde olur.
Karısını boşamak ondan başka hiç kimsenin elinde olmaz. Kişi, kölesinin cariyesini
ya da cariyesinin cariyesini alırsa, bunda bir sakınca yoktur." [Mâlik][40]
4405- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan, dedi ki:
Cariyenin boşanması şu
beş suretle vâki olur: Azat edilmesi, kocasının onu boşaması, efendisinin onu
satması, efendisinin onu hibe etmesi ve bir de mirası." [Rezîn][41]
4406- Âişe radiyallahu
anh'dan, dedi ki: "İki kölemi azat etmek istedim; Allah Resulü sallallahu
aleyhi ve sellem kadından önce, adamı azat etmemi emretti." [Ebû Dâvud ve
Nesâî][42]
4407- Rezîn şunu ilave
etti: "Kadının muhayyerlik (erkeği kabul ve reddetme) hakkı olmaması
için."[43]
4408- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: "(Cariye) Berîre'de üç sünnet vâki olmuştur: Azat edildi.
Kocasını tercih edip etmemede muhayyer bırakıldı. Allah Resulü sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
«Velâ hakkı azat eden
içindir.»
Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem içeri girdi; tencere kaynıyordu. Kendisine ekmek
ve ev katıklarından bir şey sunuldu.
«Tencerenin
kaynadığını görüyorum» deyince; şöyle dediler:
«Evet ama o, Berîre'ye
sadaka olarak verilen ettir. Sen sadaka yemezsin ki.»
«O, ona sadakadır;
bize ise hediyedir» buyurdu."[44]
4409- Diğer rivayette:
"Kocası hür idi" diye geçer.
Buhârî, bu hadisin
munkatı' olduğunu söyledi. Ve İbn Abbâs'in "Onu (kocasını) köle olarak
gördüm" sözünün rivayet olarak daha sahih olduğunu ifade etti. [Altı
hadis imamı.][45]
4410- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: "Berire'nin kocası Muğîs adında bir köle idi, Azat
edildikten sonra kocasından ayrı kaldığı için sanki şimdi onun (kocasının)
yaşlan sakalına akmış, (karısının) arkasında dolaştığını görür gibiyim. Bunun
üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demişti:
«Ey Abbâs! Muğis'in
Berîre'ye olan aşkına karşılık Berire'nin ona olan nefretine hayret etmiyor
musun?»
Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem Berîre'ye dedi ki:
«Ona (kocana) dönsen
iyi olur.»
«Bunu sen bana
emrediyor musun?" diye soranca,
«Ben sadece onun
lehine şefaat ediyorum» dedi. Berîre de şu karşılığı verdi:
«Bu hususta benim ona
ihtiyacım yoktur»." [Buhârî ve Sünen ashabı.][46]
4411- Abdullah b.
Mes'ûd radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Sünnete uygun
boşama, kadın temizken (hayızdan temizlenince) onu, cinsî ilişki kurmadan bir
kere boşamaktır. Sonra tekrar hayız olup temizlenince bir kere daha boşar.
Ondan sonra kadın, bir hayızla iddet bekler." [Nesâî][47]
4412- Ömer radiyallahu
anh'dan, dedi ki: "Herhangi bir kadını kocası bir veya iki
talâkla boşayıp helâl
oluncaya (iddeti bitinceye) kadar onu bırakırsa, sonra o kadm başka bir adamla
evlenir de, sonra o adam ölür ya da onu boşarsa, sonra ilk kocasına dönerse,
kalan bir talâk hakkı mahfuz olarak o, onun (ilk kocasının) yanında
olur." [Mâlik]
Mâlik dedi ki:
"İşte (bu meselede) hakkında ihtilâf olmayan sünnet budur."[48]
4413- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Allah'ın en
nefret ettiği helâl, kadın boşamaktır." [Ebû Dâvud][49]
4414- Ebû Musa
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kadınlar ancak
şüpheden dolayı boşanırlar. Allah, zevk için boşayan erkeklerle, zevk için
boşanan kadınları sevmez." [Bezzâr ile Mu'cemıı'l-Kebir ve'l-Evsat.][50]
4415- Sevbân
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ortada (ciddî)
hiçbir şey yok iken herhangi bir kadın, kocasından boşanmak isterse, cennet
kokusu ona haram olur." [Ebû Dâvud ve Tirmizî.][51]
4416- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: "İnsanlarda şu (yaygın) bir âdet idi: Kişi kadını boşardı,
iddeti biteceği zaman ona geri dönerdi; böylece yine o nikâhında kalırdı. Belki
yüz kere veya daha fazla boşardı. Bu durum öyle ileri gitti ki, hatta kişi
karısına şöyle dedi:
«Vallahi seni ne tam
boşayacağım, ne de himayeme alacağım, ebedî şekilde böyle (muallakta)
tutacağım.» Kadın da:
«Bu nasıl olur?» diye
sordu. Cevap verdi:
«Seni boşarım;
beklersin tam iddetin biteceği an sana dönerim.» Bunun üzerine kadın hemen
Âişe'ye gitti ve bunu sordu. O, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
gelinceye kadar cevap vermedi ve sustu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
gelince, durumu bildirdi. O da cevap vermeyip sustu. Bunun üzerine şu âyet
nazil oldu: «Boşanma iki defadır. Ondan sonra ya iyilikle tutmak ya da iyilik
yaparak bırakmak vardır.» (Bakara, 229)
Bunun üzerine halk,
bundan sonra talâğı (yeniden) gözden geçirdi, bir kısmı boşadı, bir kısmı
boşamadı." [Tirmizî][52]
4417- Sevr bin Zeyd
ed-Düelî radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Kişi, ihtiyaç
duymadığı ve tutmak da istemediği karısını sırf ona zarar vermek için boşar,
sonra ardından tekrar ona dönerdi. Bunun üzerine Allah şu âyeti inzal buyurdu:
«Haklarına tecavüz etmek için, onları zararlı olacak şekilde tutmayın. Böyle
yapan şüphesiz kendine yazık etmiş olur.» (Bakara, 231) Allah böylece onlara
öğüt vermiştir." [Mâlik][53]
4418- İmran bin Husayn
radiyallahu anh'dan:
"Ona, karısını
boşayıp, hiç kimseyi karısını boşadığına veya ona döndüğüne dair şahit
göstermeden karısıyla cinsî ilişkide bulunan kimse hakkında sordular. Bunu
yapan adama şu cevabı verdi:
«Sünnete muhalif
olarak boşadın, sünnete muhalif olarak ona geri döndün. Onu boşarken de,
dönerken de, şahit göster, bir daha da onu (şahit tutma işini) bırakma!»"
[Ebû Dâvud][54]
4419- Ebû Hureyre
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bir kadının kız
kardeşinin tabağındakini boşaltmak (yani kocasından ayırmak) ve kendisi
evlenmek için boşanmasını istemesi doğru olmaz. Ona mukadder olan, onun da
başına gelir." [Altı hadis imamı.][55]
4420- Ebû Hureyre
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Üç şeyin ciddîsi
de ciddîdir, şakası da ciddidir: Nikâh, talâk ve (bir defa boşadığı karısına
dönme) ric'at." [Tirmizî ve Ebû Dâvud][56]
4421- İbn Mes'ud
radiyallahu anh'dan: Ondan aynısı rivayet edildi, ancak şu farkla:
"Ric'at yerine ıtk = köle azat etmek" kelimesi yer almaktadır.
[Rezîn][57]
4422- Ömer radiyallahu
anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Hafsa'yı boşadı, sonra
ona rücû etti (döndü)." [Ebû Dâvud ve Nesâî][58]
4423- Ukbe bin Âmir
radiyallahu anh'dan:
"Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem, Hafsa'yı boşadı. Ömer bunu duyunca, başına toprak
koyup:
«Ey Hattabm oğlu!
Bundan sonra artık Allah sana değer vermez» dedi.
Bunun üzerine Cibril
Aleyhisselam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip:
«Allah, Ömer'e acıdığı
için sana, Haf-sa'ya dönmeni emrediyor» dedi."
[Taberânî,
Mu'cemu'l-Kebtr'de. İsnadında Amr bin Salih el-Hadremî adlı râvi vardır.][59]
4424- Ömer radiyallahu
anh'dan: Ona bir adamla hanımı geldi. Adam dedi ki: "Hanımımı boşadım.
Sonra kendisine rücû ettim." Kadın ise şöyle dedi: "Beni boşadı,
üçüncü hayızımın sonuna kadar beni bıraktı, kan kesildi. Yıkanmak için suyumu
hazırlayıp koydum. Kapımı kapattım, elbisemi çıkardım, (bu kocam) kapıyı çalıp
şöyle seslendi: "Sana rücû ettim, sana rücû ettim." Bunun üzerine
yıkanmayı bırakıp elbisemi giydim."
Ömer, İbn Mes'ûd'a:
"Ey İbn Ümmi Abd, buna ne dersin?" diye sordu. İbn Mes'ûd şöyle
dedi:
"Sanırım adamın
buna (karısına dönmeye) hakkı vardır. Çünkü üzerinden henüz bir namaz vakti
geçmemiş." Ömer de dedi ki:
"Ne güzel söyledin.
Benim görüşüm de budur." [Taberânî, Mu'cemu'l-Kebtr'de][60]
4425- Amr bin Şuayb
radiyallahu anh'dan, o da babasından, o da dedesinden:
(Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bir kadın
kocasının kendisini boşadığmı iddia ederse ve buna adil bir şahit getirirse,
kocasına yemin ettirilir. Eğer aksine yemin ederse, şahidin şahitliği bâtıl
olur. Eğer yeminden kaçınırsa, onun bu yeminden kaçışı diğer bir şahidin
yerini tutar ve boşaması geçerli kılınır." [İbnMâce][61]
4426- Sevbân
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ortada herhangi
bir sebep yok iken bir kadın para karşılığında kendini adama boşatırsa, o
kadın cennet kokusunu bulamaz."[62]
4427- Diğer
rivayet: "Kendilerini para veya
herhangi bir mal karşılığı boşatan kadınlar, münafıkların ta
kendileridir." [Tirmizî ve Ebû Dâvud.][63]
4428- İbn Abbas
radiyallahu anh'dan: Sabit bin Kays bin Şemmâs'ın karısı Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem'e gelip şöyle dedi:
"Ahlâk ve din
yönünden Sabit'i kınamıyorum, müslüman olarak onun kocalık haklarını inkâr
etmeyi de hoş görmüyorum." Şöyle buyurdu: "Onun sana (mehir olarak)
verdiği bahçesini geri verir misin?"
"Evet."
dedi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Sâbit'e: "Haydi
bahçeyi ver ve onu iki kere boşa!" buyurdu. [Buhârî ve Nesâî][64]
4429- Ebû Davud'un
Âişe'den rivayetinde ise: "Sabit onu dövdü ve omuzunu kırdı" ibaresi
geçer.[65]
4430- Ümmü Seleme
radiyallahu anhâ'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarından
birinin yanına bir ay girmeyeceğine dair yemin etti. Yirmi dokuz gün geçince
sabah erken ya da öğleden sonra onların yanına gitti. Ona denildi ki: «Ey
Allah'ın Ne-bîsi! Onların yanına bir ay girmeyeceğine dair yemin etmiştin.»
Şöyle buyurdu: «Ay bazen yirmidokuz gün çeker»." [Buhârî ve Müslim][66]
4431- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: (Bakara sûresinin 226. âyeti hakkında) dedi ki:
"Dört ay geçince,
ona (boşadığına) ya rü-cû etmek ya da boşamak için durdurulur. îlâ yapan onu
boşayıncaya kadar ona (kadına) bu müddetin dolmasıyla (erkeğin aleyhine) boşanma
vâki olmaz." Bu hüküm, Osman, Ali, Ebu'd-Derdâ, Âişe ve sahabeden oniki
kişiden de nakledilmiştir.[67]
4432- Diğer rivayet:
"Bu müddet geçtikten sonra, Allah'ın emri doğrultusunda onu ya iyilikle
tutar ya da talâğa karar verip boşar." [Mâlik ve Buhârî][68]
4433- Mâlik
radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Bir kimse, karısıyla, çocuğu sütten kesip ayınncaya
kadar cinsî ilişkide bulunmayacağına dair yemin ederse, bu îlâ sayılmaz. Duyduğuma
göre Hz. Ali'ye bunu sormuşlar da bu tür yemini îlâ saymamış."[69]
4434- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlarından bir
kısmıyla cinsî ilişkide bulunmayacağına dair yemin etti, helâl olan şeyi
haram etti. Sonra bu yemine keffâret verdi." [Tirmizî][70]
4435- Katâde
radiyallahu anh'dan:
Ali, İbn Abbâs ve İbn
Mes'ûd dediler ki: "(Yeminden sonra) dört ay geçerse kadın bir bâin
(kesin) talâkla boşanır." [Taberânî, Mu'cemu't-Kebîr'de][71]
4436- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip
şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben kanma zıhar yaptım. Keffâretini vermeden
onunla cinsî temasta bulundum."
"Seni buna iten
nedir? Allah seni esirgesin?"
"Halhalini (ayak
bileziğini) ay ışığında gördüm (dayanamadım.)"
"Allah'ın sana
emrettiğini yerine getirmedikçe ona yaklaşma!" buyurdu. [Sünen ashabı][72]
4437- Ebû Temîme
el-Hüceymî radiyallahu anh'dan:
"Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem, bir adamın karısına: «Ey kız kardeş!» dediğini
duydu. Bunu hoş görmeyip onu böyle söylemekten alıkoydu." [Ebû Dâvud][73]
4438- el-Kâsım bin
Muhammed radiyallahu anh'dan: Ona sordular:
"Bir adam, falan
kadınla evlenirsem hemen onu boşayacağım" derse hükmü nedir? O da şu
cevabı verdi: "Bir adam «eğer falan kadınla evlenirsem onu kendime
annemin sırtı gibi yapacağım» dediğinde (zıhar yaptığında), Ömer ona onunla
evlenebileceğini; ancak keffâretini verinceye kadar ona yaklaşamıyacağını
emretti." [Mâlik][74]
4439- Seleme bin Sahr
el-Beyâdî radiyallahu anh'dan:
"Ben cinsî ilişki
bakımından kadınlara kimsenin düşkün olamayacağı kadar çok düşkündüm. Ramazan
ayı girdi, hanımımla cinsî ilişki kurabilirim diye korktum. Bu nedenle Ramazan
ayı çıkıncaya kadar onu zıhâr ettim.
Derken bir gece o bana
hizmet ederken, bir tarafı açıldı; dayanamadım onunla cinsî temasta bulundum.
Sabah olunca kavmime bildirdim; «Haydi benimle beraber Allah Resulü sallallahu
aleyhi ve sellem'e yürüyün» dedim. «Vallahi olmaz!» dediler.
Bunun üzerine ben tek
başıma gittim ve durumu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bildirdim;
cevaben şöyle buyurdu:
«Ey Seleme! Sen bunu
yaptın mı?»
«Ey Allah'ın Resulü!
Ben bunu yaptım (iki kere). Allah'ın emrine razıyım ve ona tahammül edeceğim.
Allah'ın sana gösterdiği şeyin doğrultusunda hükmünü ver!» dedim. Şöyle
buyurdu:
«Bir ense (köle) azat
et!»
«Seni hak ile
gönderene yemin ederim ki ondan başka hiçbir kölem yoktur» dedim ve enseme
vurdum.
«Hiç aralıksız birbiri
ardınca iki ay oruç tut!" dedi.
"Bu benim başıma
oruç sebebiyle gelmedi mi?» dedim.
«Öyleyse bir vesak
hurmayı altmış yoksul arasında dağıt!»
«Seni Hak ile
gönderene yemin ederim ki, yemeksiz sabahladık. Hiçbir şeyimiz yoktur.»
«Haydi öyleyse
Züraykoğullarının zekât tahsildarına git te sana versin, ve ondan bir vesak
hurmayı altmış fakir arasında dağıt, kalanını da ailenle beraber sen ye»
buyurdu.
Kavmime dönüp, şöyle
dedim:
«Sizden sıkıntı ve
kötü düşünce gördüm, Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'de ise, genişlik
ve güzel düşünce gördüm. Sizin sadakalarınızın bana verilmesini emretti»."
[Tirmizî ve Ebû Dâvud.][75]
4440- Huveyle bint
Mâlik bin Sa'lebe ra-diyallahu anhâ'dan, dedi ki:
"Kocam, Evs bin
es-Sâmit zıhar yaptı (beni annesinin sırtına benzetti). Hemen Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'e şikayete geldim. Bunun üzerine o, benimle
tartışıyor ve şöyle diyordu:
«Allahtan kork! O
senin amcanın oğludur.» Yanından Kur'ân'dan şu âyetler ininceye dek
ayrılmadım: «Allah, kocası hakkında
seninle mücadele eden
(kadının) sözünü işitti.» —âyeti zıhânn keffâretini bildiren âyete kadar—.
(Sonra) şöyle buyurdu:
«Bir köle azat eder.»
Dedim ki:
«(Parasını) bulamaz.»
Dedi ki:
«İki ay oruç tutar.»
Dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü! O
yaşlı bir adamdır, takat getiremez.»
«Öyleyse altmış fakiri
doyursun» deyince, şöyle dedim:
«Onun tasadduk edecek
bir şeyi yok!»
«Öyleyse ben ona bir
zenbil hurma verip yardım edeyim.» Dedim ki:
«Ey Allah'ın Resulü!
Bir zenbil hurma da ben veririm.»
«iyi yaptın, haydi
şimdi git; bu iki zenbil hurmayı yoksullara dağıtıp yedir; sonra da amcanın
oğluna dön!» buyurdu."
(Bu hadisi nakleden
ravilerden Yahya bin Âdem), "Arak altmış sa'dır" dedi.[76]
4441- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan:
Hilâl bin Ümeyye,
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in huzurunda kansına iftira atarak onun
Şerîk bin Sehmâ ile cinsî ilişkide bulunduğunu iddia etti. Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem buyurdu ki:
"Ya şahit
getireceksin ya da sırtına kamçı yiyeceksin?"
"Birimiz
hanımının üstünde bir adam görürse şahit mi arayacak?" Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem tekrarladı:
"Ya şahit
bulacaksın, ya da sırtına kamçı yiyeceksin."
Bunun üzerine Hilâl
kendini şöyle demekten alamadı:
"Seni hak ile
gönderene yemin ederim ki, ben doğru söylüyorum. Allah muhakkak hakkımda,
sırtımı kamçıdan kurtaracak bir hüküm indirecektir."
Çok geçmeden
"Vellezîne yermûne ezvâcehum... -es-sâdıkîn'e kadar- (=Kanlarına zina
isnâd eden ve kendinden başka da şahitleri bulunmayan kimseler)" âyeti
nazil oldu.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem hemen haber gönderip onları getirtti. Hilâl şahitlik etti.
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah mutlaka birinizin
yalancı olduğunu söylüyor, içinizden tevbe edecek yok mu?"
Sonra kadın (Hilâl'in
karısı) ayağa kalkıp (dört kere) şehâdette bulundu; beşinci şehâdete gelince,
şöyle dedi:
"Eğer o (kocasını
kastediyor) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın azabı onun (kendisini
kastediyor) üzerine olsun" dedi. Kadına dediler ki: "Şayet yalancı
isen bu söz büyük azabı gerektirir." Bunun üzerine kadın durduğu yerde
şöyle sarsılıp sendeledi. Geriye döndü, döneceğini sandık, şöyle dedi:
"Ben kesinlikle kavmimi bir daha rezil etmem." Ondan sonra çekip
gitti (yalanına devam etti). Ardından Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:
"Dikkat edin
(kadını gözetin); eğer iki gözü sürmeli, poposunun iki tarafı da etli
(uylukları geniş), ayakları dolgun çocuk doğurursa anlayın ki o çocuk Şerîk
bin Semhâ'dandır."
Hakikaten de o
nitelikte bir çocuk doğurdu.
Bunun üzerine Allah
Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Allah'ın kitabında (Hân
yapanlara ceza verilmeyeceği hakkında) bir hüküm geçmemiş olsaydı, onunla
görülecek işim olacaktı (O kadına had tatbik ederdim."
[Buhârî, Tirmizî ve
aynı lafızla Ebû Dâvud.][77]
4442- Diğer rivayet:
"Allah'ın tevbelerini kabul ettiği üç kişiden biri olan Hilâl, akşamleyin
tarlasından geldi. Ailesinin yanında bir adam buldu, gözüyle gördü; kulakları
ile duydu. Sabaha kadar uyuyamadı. Sabah olunca soluğu Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında aldı, durumu bir bir anlatıp bildirdi.
Bu habere Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem pek üzüldü, hiç hoş karşılamadı ve (adama) kızdı.
Derken «Vellezîne yermûne ez-vâcehum (=Karılanna zina isnâd edenler» âyeti
indi. O, âyeti karı kocaya okudu, hükmünü bildirdi, onlara gereken öğüdü verip
âhiret azabının dünya azabından daha çetin olduğunu da bildirdi. Benzerini
nakletti.
Hadisin metninde
ayrıca şöyle geçer: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onları ayırdı.
Çocuğun herhangi bir babaya nisbet edilmemesine; çocuğa ve annesine zina suçla-
ması yapılmamasına
hükmetti. Kim kadına fahişe, çocuğuna piç derse ona had vurulacağını bildirdi.
Ayrıca karı koca talâksız ayrılmış olduklarından, kocanın ölümü ile de dul
kalmadığından karının iddet müddeti içinde geçiminin ve oturacağı evin erkek üzerine
lazım gelmeyeceğine de hükmetti.
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem sonra şöyle buyurdu:
«Eğer kadın, sarı
renkli hafif uyluklu, dar sırtlı, ince incikli bir çocuk doğurursa, çocuk
Hilâlindir. Eğer esmer, kıvırcık saçlı, azaları dolgun, incikleri yağlı, beşli,
oturakları büyük çocuk dünyaya getirirse, o isnâd edilen adamdandır.»
Hakikaten de adama
benzer bir çocuk dünyaya getirdi. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
«Eğer arada yaptıkları
yeminler olmasaydı, ben o kadına had tatbik ederdim»."
İkrime dedi ki:
"O kadının çocuğu daha sonra Mudar'a (kabilesine) emîr tayin edildi.
Babasına nisbet edilmezdi."[78]
4443- Müslim ve Nesâî,
Enes radiyallahu anh'dan:
"Hilâl karısına
iftira attı." Benzerini rivayet etti. Ayrıca onda şöyle geçer:
"İslâm'da liân
yapan ilk kişi o adamdır."
Yine onda şöyle
geçmektedir:
"Eğer beyaz
renkli, düz saçlı, gözleri bozuk çocuk doğurursa o Hilâl'indir; eğer gözü
sürmeli, kıvırcık saçlı, dolgun baldırlı çocuk doğurursa o Şerîk'indir."[79]
4444- Sehl bin Sa'd
es-Sâidî radiyallahu anh'dan:
"Uveymir
el-Aclanî, Asım bin Adiyy el-Ensârî'ye gelip şöyle dedi:
«Ne dersin, bir adam
karısını başka bir erkekle bulursa onu (adamı) öldürür mü? Siz onu öldürür
müsünüz? Yahut nasıl yapar acaba? Bunu Allah Resulü sallallahu aleyhi ve
sellem'e bir sorsanız?»
Âsim gitti ve ona
sordu. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hoş karşılamadı; üstelik bu
tür sorulardan dolayı onu ayıpladı. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve
sellem'den duydukları Âsım'ın ağırına gitti.
Doğru Uveymir'in
yanına gitti. Uveymir:
«Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem ne cevap verdi?» diye sorunca:
«Bana hayırla
gelmedin. Çünkü bu soruları Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hoş
karşılamadı» dedi.
«Vallahi ben ona gidip
mutlaka bu soruyu soracağım» dedi ve gitti. İnsanların ortasında soruyu
yöneltti:
«Ey Allah'ın Resulü!
Bir adam karısının yanında bir adam bulursa, onu öldürür mü? Siz onu öldürür
müsünüz, yoksa ne yapmalıdır?» Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
«Senin ve eşinin
hakkında âyet inmiştir. Haydi git eşini getir!»"
Sehl dedi ki:
"Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında insanlarla beraber
duruyorken o ikisi (kan-koca) lânetleştiler (mülâene yaptılar). Lânetleşmeyi
bitirdiklerinde, Uveymir:
«Ey Allah'ın Resulü!
Eğer ben onu (evimde) tutarsam yalan söylemiş ve iftira etmiş olurum» dedi ve
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem ona bunu emretmeden, kadını üç
talâkla boşadı."
İbn Şihâb ez-Zührî
dedi ki: "İşte bu boşanma, karşılıklı lânetleşenlerin sünneti (âdeti)
oldu." [Tirmizî hariç, Altı hadis imamı][80]
4445- Diğer rivayet:
"Kadın hamile kalmıştı, doğurduğu zaman (neseben) annesine nisbet edildi.
Allah'ın farz kıldığı miraslarda, o annesine, annesi de ona vâris oldu. Bu husustaki
miras sünneti, böyle câri oldu."[81]
4446- Diğer rivayet:
(Allah Resulü sallal-lahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Eğer yılan ebesi
gibi sarımtırak ve kısa çocuk doğurursa, kadın doğru söylemiş, koca ona yalan
söyleyip iftira etmiştir. Siyah gözlü ve dolgun kalçalı doğurursa, koca doğru
söylemiştir." Sonra kadın arzu edilmeyen özelliklere sahip bir çocuk
doğurdu.[82]
4447- Buhârî, Müslim
ve Nesâî, İbn Ab-bâs'dan Asım'ın olayını aynı şekilde rivayet ettiler; ayrıca
onda şöyle geçer:
Bir adam İbn Abbâs'a
dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in «Eğer şahitsiz
(delilsiz) recm etseydim bunu recmederdim» dediği kadın o mudur (yani
Uveymir'in karısı mıdır)?"
"Hayır (bu o
değildir) o kadın İslâm'ın yüz karası olan (başka bir) kadındır."[83]
4448- Nesâî'nin rivayeti:
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, birbirlerine Hânda bulunan (yani
yalan söyleyene dört sefer karşılıklı lanette bulunan) kan kocaya mülâeneyi
teklif ettiği zaman, beşinci yeminde, erkeğe elini ağzının üzerine koymasını
emretti ve «Bu (beşinci yemin Allah'ın azabını) gerektiren bir durumdur»
buyurdu."[84]
4449- Huzeyfe
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Ey Ebû Bekri
Ümmü Rûmân ile beraber bir adam bulursan ne yaparsın?" Şu cevabı verdi:
"Ona en kötü şeyi yaparım."
"Ey Ömer! Ya sen
(karınla beraber) bir adam bulursan, ne yaparsın?"
"Vallahi gözünün
yaşına bakmam, öldürürüm!" dedi.
"Ya sen ey Süheyl
bin Beydâ?" diye sorunca, şu cevabı verdi:
"Allah iftirada
bulunan adama lanet etti. Şu halde o habistir. Allah kötülük (zina) yapan
kadına lanet etti. Şu halde o da habisedir. Allah üçün birincisine lanet
etti." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "Ey İbn Beydâ!
Sen Kur'ân'ı «Vellezîne yermûne ezvâcehum (^Hanımlarına zina iftirasında
bulunanlar)» âyetini (Nûr 6) te'vil ettin."
[Taberânî, Mu'cemu'
l-Evsat'ta.][85]
4450- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: "Ensâr'dan bir adam, Bel'aclân'dan bir kadınla
evlendi; gerdeğe girdi, ancak onu kız olarak bulmadı. Durumu Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e aksettirdi. Bunun üzerine kızı çağırdı. Kız:
«Bilakis bakire idim» deyince; karşılıklı lânetleşmelerini emretti ve nihayet
ona (kadına) mehrini geri verdi." [Bezzâr][86]
4451- Ali ve İbn
Mes'ûd radiyallahu anh'dan: "Karısını boşadıktan sonra üzerinde ric'at (kadına
dönme) hakkı olduğu halde kişi, karısına iftira etmiş ise, lânetleşirler; eğer
karısını talâk-ı bâin ile kesin boşamış ise lânetleşmezler." [Taberânî,
Mu'cemu'l-Kebtr'de][87]
4452- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: "Utbe bin Ebî Vakkâs ölmeden önce kardeşi Sa'd'a dedi ki:
«Zem'a'nın cariyesinden doğan oğlu bendendir. Ona sahip çık!» Fetih yılı olunca
Sa'd onu alıp: «Bu benim kardeşimin oğludur, onu almamı bana vasiyet etti»
dedi.
Abd bin Zem'a ise:
«Hayır, o benim kardeşim ve babamın cariyesinin oğludur, çünkü o, onun
(Zem'a'nın) yatağında doğmuştur.» Bunun üzerine hemen davayı Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettiler. Sa'd şöyle dedi: «Ey Allah'ın Resulü!
O benim kardeşimin oğlu, bana kendisinin oğlu olduğunu söylemiş, almamı
tenbihlemişti. Bak, ona ne kadar da benziyor.»
Abd ise şöyle iddia
etti: «O benim kardeşimdir. Babamın cariyesinin oğludur; yatağında
doğmuştur.» Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bakıp
inceledi, Ut-be'ye bariz bir benzerlik gördü. (Ancak buna rağmen:) «Bu sana
aittir ey Abd bin Zem'a! Çocuk doğduğu yatağa aittir. Zina eden kadın için de
taş vardır» buyurdu.
Sonra Abd'in
kızkardeşi ve Ümmü'l-Mü'minîn olan Sevde'ye de şöyle dedi: «Sen bundan sonra bu
çocuğa gözükme!» Çünkü o Utbe'ye benziyordu. Utbe ölüp Allah'a kavuşuncaya dek
bir daha onu (Sevde'yi) göremedi." [Tirmizî hariç, Altı hadis imamı][88]
4453- Nesâî,
Ebu'z-Zübeyr'den: "Zem'a'nın cinsî ilişki kurduğu bir cariyesi vardı;
başka birisiyle ilgisi bulunduğunu da zannediyordu. O, zannettiği kişiye benzer
bir çocuk doğurdu. Cariye hamile iken Zem'a vefat etti.
Şevde bunu Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatınca, şöyle buyurdu: «Çocuk doğduğu yatağa
aittir. Sen bundan sonra bu çocuğa gözükme, artık o senin kardeşin değildir.»[89]
4454- Abdullah bin
Abdillah bin Ebî Ümeyye radiyallahu anh'dan:
"Kocası ölen bir
kadın dört ay on gün id-det bekledi. Süre dolunca evlendi. Evlendiği kocasının
yanında dörtbuçuk ay geçtikten sonra doğurdu.
Ömer'e gelip durumdan
haberdar etti. Ömer de Cahiliyeti idrak etmiş eski kadınları çağırdı ve bunun
durumunu sordu. Onlardan bir kadın şöyle dedi: «Ben sana durumu bildi-
reyim. Kocası bu kadın
hamile iken ölmüştür. Kadın o arada bir kanama geçirmiştir. Çocuk içerde güçsüz
kalmıştır, sonra ikinci adamla evlenip de onunla cinsî temas kurduğu zaman,
yeni adamın suyu (menisi) onu rahminde kımıldatmıştır ve çocuk karnında
büyümüştür.» Ömer kadının bu görüşünü doğruladı ve onları bir birlerinden
ayırdı. «Sizin hakkınızda bana gelen bilgi hayırlıdır» dedi ve çocuğu ilk
kocasına (nesebine) ilhak etti." IMâlik][90]
4455- Rebâh
radiyallahu anh'dan: "Ailem beni Bizans'lı bir cariyesiyle evlendirdi.
Onunla gerdeğe girdim. Siyah bir çocuk doğurdu. Adını Abdullah koydum. Tıpkı
benim gibi. Sonra onunla cinsî ilişki kurdum. Yine benim gibi siyah çocuk
doğurdu ve ona Ubeydullah ismini taktım.
Sonra Bizanslılardan
Yohanna adlı bir köle ile temas kurmuş olacak ki, nikâhlımın doğurduğu çocuk
bu sefer büyük kelerlerden bir kelere benziyordu. Ona: «Nedir bu?» diye sordum.
«Bu Yuhanna'nındır»
deyince, doğru Osman'a gidip durumu bildirdim. Her ikisini çağırıp sordu.
Onlar da (zinayı) itiraf ettiler. Onlara: «Size Allah Resulü sallallahu aleyhi
ve sellem'in verdiği hükmü vereyim mi? O, çocuğun doğduğu yatağın sahibine ait
olduğuna hükmetmiştir.» Bundan sonra Hz. Osman hem cariyeyi, hem de Yuhanna'yı
kamçılattı. Zira ikisi de köle idiler." [Ebû Dâvud][91]
4456- Ebû Hureyre
radiyallahu anhdan:
Bir adam Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip "Benim siyah bir çocuğum doğdu"
dedi. O çocuğun kendinden olmadığını iddia edip kendinden nefyetmek istiyordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de buna müsaade etmedi ve:
"Senin develerin
var mıdır?" diye sordu.
"Evet."
"Renkleri
nasıldır?"
"Kırmızı."
"Aralarında boz
renkli var mıdır?"
"Evet."
"Peki bu nereden
gelmiştir!" "Soyunda olan bir damara çekmiştir." "Kim bilir
belki senin bu siyah çocuğun da soyundaki bir damara çekmiştir" buyurdu.
[Mâlik hariç. Altı hadis imamı.][92]
4457- Amr bin
Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
Bir adam dedi ki:
"Ey Allah'ın Resulü! Falan kişi benim çocuğumdur. Cahiliyette annesiyle
zina etmiştim." Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İslâm'da
Cahiliyye davası yoktur. Cahi-liyet işi bitmiştir. Çvcuk (doğduğu) yatağa
aittir. Zina eden kadın ise çocuktan mahrum bırakılır (veya taşlanır)."
[Ebû Dâvud][93]
4458- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yüzünün her yanı gülerek büyük
bir sevinçle yanıma girdi ve dedi ki: "Mücezziz
el-Müdlir cî'yi görmedin mi, biraz önce bir örtü altında yatmakta olan Zeyd bin
Harise ile oğlu Üsâme bin Zeyd'e baktı ve şöyle dedi: «Şu ayaklar var ya
(birbirlerine öyle benziyorlar ki) sanki birbirlerinden hâsıl olmuşlar»."[94]
4459- Diğer rivayet:
"Mücezziz
el-Müdlicı'yi görmedin mi, yanıma girdi. Üsâme ile babası Zeyd'i gördü.
Üzerlerinde kadife bir örtü vardı, başlarını örtmüşler ayakları dışardaydı.
Dedi ki: «Bu ayaklar birbirinin aynıdır, sanki birbirlerinden
oluşmuşlar»." [Mâlik hariç, Altı hadis imamı.][95]
4460- Diğer rivayet:
"Üsâme zift gibi simsiyahtı. Zeyd ise pamuktan daha beyazdı."[96]
4461- Ömer radiyallahu
anh'dan:
"O, cahiliyette
doğan çocuklarını, İslâm'da kendisinin olduğunu iddia edenlerin nesebine
katıyordu. İki adam geldi; her ikisi de bir kadından doğma olan çocuğun
kendilerine ait olduğunu söylediler. Ömer, fizyolojik benzerlikleri
belirlemede uzman olan bir kâif çağırdı. Kâif dedi ki: «İkisinin de bunda
(çocukta) payı vardır, ortaktırlar.» Ömer ona (kâife) bastonla dürtüp: «Ne
biliyorsun?» dedi. Sonra kadını çağırıp: «Sen durumun iç yüzünü anlat bakalım!»
dedi. «Bu çocuk, bu iki adamdan birinindir. Ailemin develerini otlatırken,
bunlardan birisi ile ilişkim oldu. O ve ben hamile kaldığıma
kanaat getirdik. Sonra
adam ayrılıp gitti; o ara hayız oldum. Sonra diğeri geldi onunla temas kurdum,
çocuğun hangisinden olduğunu kestiremiyorum.» Kâif: «Allahü ekber!» diye bağırdı.
Bunun üzerine Ömer, çocuğa dönüp: «Bunlardan hangisini istersen ona git!»
dedi." [Mâliki][97]
4462- Ebû Osman
en-Nehdî radiyallahu anh'dan: Ziyâd babalık iddiasında bulununca, Ebû Bekre ile
karşılaştım ve dedim ki: "Bu yaptığınız şey nedir? Ben Sa'd bin Ebî
Vak-kâs'dan duydum, şöyle diyor:
«Kulağım Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'den dinledi; şöyle buyurdu: 'Kim İslâm'da kendi
babası olmadığını bildiği halde 'Bu benim babanıdır'diyerek başka bir adamın
kendi babası olduğunu iddia ederse, cennet ona haranı olur.'»" Ebû Bekre
de dedi ki:
"Ben de bunu
Ondan işittim."
[Buhârî, Müslim ve Ebû
Dâvud.][98]
4463- Ebû Zer
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kim bildiği
halde kendisini babasından başkasına nisbet ederse, kâfir olur. Kim kendisinin
olmayan bir şeyi (benimdir) diye iddia ederse, o kimse bizden değildir. Ateşteki
yerine hazırlansın. Kim bir adama kâfir ya da «Allah'ın düşmanı» derse, eğer
adam kâfir ya da Allah'ın düşmanı değilse, mutlaka bu söz dönüp dolaşır kendi
üzerine gelir." |Buhârî ve Müslim][99]
4464- Ebû Hureyre
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Bir kavme (gayr-i meşru elde ettiği için) o kavimden olmayan bir çocuğu
dahil eden bir kadının Allahf'ın dini) ile hiçbir alakası yoktur ve Allah onu
kesinlikle cennetine koymayacaktır. Bile bile çocuğunu kabul etmeyen bir
erkeği de Allah kendisinden uzaklaştıracak (kıyamet gününde) önceki ve sonraki
(ümmet)lerin gözü önünde kepaze edecektir." [Ebû Dâvud ve Nesâî][100]
4465- Amr bin
Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
"Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem, varisler tarafından babaya nisbeti talep edildiğinde,
(hayatmda inkâr etmediği için) babanın ölümünden sonra nesebe dahil edilen bu
çocuğun o babanın cinsî münasebet kurduğu gün
mülkünde bulunan
cariyeden doğmuş olması halinde, vârislere ilhak edilmesine hükmetti.
Fakat daha önce taksim
edilen mirasdan hiçbir şey alamaz. Ama henüz taksim edilmemiş mirasa yetişirse
o zaman nasibini alır. «Çocuk benden değildir» deyip inkâr ettiyse babasına
verilmez.
Çocuk eğer mâlik
olmadığı bir cariyeden doğma ise veya zina ettiği hür bir kadından doğma ise,
onun nesebine ilhak edilmeyeceği gibi çocuk varis de olamaz. «Falan adamdandır»
diye kendisine nisbet edildiğinde o da «Evet bendendir» deyip iddiayı kabul
ederse, çocuk cariyeden ya da hür kadından doğma olsun, fark etmez zina çocuğu
olur."[101]
4466- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"islâm'da
cariyelerle zina yoktur. Kim ca-hiliyette cariye ile zina etmiş ise, doğan
çocuk kendi asabesine (efendisine) katılırdı. (Fakat islâmiyet geldikten sonra)
kim meşru nikâhtan olmayan bir çocuğa bendendir diye iddia ederse, o çocuk ona
varis olmaz (kendisine de vâris olunmaz)." [İkisi de Ebû Davud'a aittir.][102]
4467- Zeyd bin Erkam
radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında
oturuyordum. Yemen'den bir adam gelip şöyle dedi: Yemen ehlinden üç kişi,
Ali'ye geldiler ve temiz halinde iken cinsî ilişki kurdukları bir kadından
doğan çocukta hak iddia ettiler ve her biri «Bu çocuk benimdir» dediler. O da
davalarını şöyle halletmeye çalıştı: Onlardan ikisine dedi ki: «Çocuğu buna
(üçüncü şahsa) helâl edin, hoş görün.» Bunun üzerine diğer ikisi yüksek sesle
bağrıştılar. Sonra bir diğer ikisine «Buna (başka üçüncüye) çocuğu helâl
edin, hoş görün!» dedi. Bunun üzerine o ikisi de yüksek sesle bağrıştılar.
Sonra ikisine: «Çocuğu buna (üçüncüye) helâl edin, hoş görün!» dedi. Onlar da
yüksek sesle bağrışmaya başladılar. Sonra Ali şöyle dedi: «Siz anlaşamayan ve
çekişen ortaklarsınız. Ben aranızda bir kur'a çekeceğim; kime çıkarsa çocuk
onun
olacaktır. Kur'a
kendisine çıkan da o iki arkadaşına üçte iki diyet ödeyecektir.» Hemen
aralarında kur'a çekti. Çocuğu kur'ada kazanana verdi. (Ali'nin verdiği bu
hüküm karşısında) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem azı ya da öndişleri
göriinünceye dek güldü." [Ebû Dâvud ve Nesâî][103]
4468- Enes radiyallahu
anh'dan:
(Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:) "Kim kendisini babasından başkasına
nisbet ederse, ya da kendisini azat edenlerden başkasına nisbet edilmeyi
isterse, kıyamete kadar birbiri ardınca Allah'ın laneti üzerine olur."
[Ebû Dâvud][104]
4469- Râfi' bin Sinan
radiyallahu anh'dan: "O, müslüman oldu, fakat hanımı müslüman olmaya
yanaşmadı. Kadın (yanında bir çocukla) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e
geldi ve:
"Bu benim sütten
ayrılmış kızımdır» dedi. Râf'i de: «Benim kızımdır» dedi. Bunun üzerine
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
«Sen şuraya otur!»
dedi; kadına da:
«Sende şuraya
otur!" dedi. Çocuğu alıp aralarına oturttu. İkisine de «Haydi çocuğu
çağırın!» dedi. (Çağırdılar) Çocuk annesine meyi etti. Bunun üzerine Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem:
«Allahım ona doğruyu
göster!» diye dua etti. Çocuk döndü doğru babasına yönelip geldi." [Nesâî
ve aynı lafızla Ebû Dâvud.][105]
4470- Ebû Cemile
radiyallahu anh'dan: "Ömer'in zamanında sokağa bırakılmış bir çocuk
buldum. Onu alıp getirdim. Ömer beni görünce dedi ki: «Bu işte bir bit yeniği
olabilir. Bu yavruyu niye aldın?»
«Onu (ölüme)
terkedilmiş olarak buldum; onun için aldım.» dedim. Fakat sanki beni itham
eder gibi bir durumu vardı; bunun üzerine beni tanıyan biri «Bu iyi bir
adamdır!» deyince Ömer de şöyle dedi: «Öyleyse haydi git! O hürdür, nafakası
bize aittir»." [Mâlik ve Buhârîbâb başlığında.][106]
4471- Rezîn şunu
ekledi: "Müslümanların valileri ona (bulunmuş çocuğa) vâris olurlar ve
(gerektiğinde) onun namına diyet verirler."
O, bunu "Belki bu
işte bir bit yeniği vardır" şeklindeki rivayette zikretmiştir.[107]
4472- Esma bint Yezîd
bin es-Seken el-Ensâriyye radiyallahu anhâ'dan:
"O, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sel-lem'in zamanında kocasından boşandı. Boşanan kadın
için o günlerde henüz iddet bekleme hükmü yoktu. Allah Teâla, boşanma üzerine
iddet hükmünü inzal buyurdu. Böylece talâk (boşanma) sebebiyle hakkında iddet
(hükmü) nazil olan ilk kadın o oldu." [Ebû Dâvud][108]
4473- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan, dedi ki: Allah şöyle buyurdu:
"Boşanan kadınlar
kocaya gitmeden, kendi kendilerine üç ay başı hali bitene kadar
beklerler." (Bakara, 228) Yine Allah Teâla şöyle buyurdu:
"Kadınlarınızı
içinden ay hali görmekten kesilenler hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki
onların iddet beklemesi üç aydır." (Talâk, 4) Sonra bunu neshedip şöyle
buyurdu:
"Eğer onları,
henüz temastan (cinsî ilişkide bulunmadan) önce boşarsanız onların üzerinizde
sizin sayacak idde tiniz yoktur." |Nesâî ve aynı lafızla Ebû Dâvud.][109]
4474- Urve radiyallahu
anh'dan:
Âişe, Abdurrahman bin
Ebî Bekr'in kızı Hafsa'yı, üçüncü hayıza girdiğinde (ailesinin evine) gönderdi.
İbn Şihâb dedi ki: Bu hâdise bana ulaşınca, Amre bint Abdirrahman'a anlattım.
"Urve doğru söylemiştir" dedi. Bunun üzerine bu hususta insanlar
onunla tartıştılar ve dediler ki: "Allah, Kitâb'ında üç kur' buyurdu."
Âişe bu tartışmadan haberdar olunca, şöyle dedi: "Doğru söylediniz. Siz
kur'un ne olduğunu biliyor musunuz? Kur' (kadının) temizlik halleridir (yoksa
hayız değil)". [Mâlik.]
Ayrıca şunu ilave
etti: İbn Şihâb şöyle dedi: "Ebû Bekr bin Abdirrahman'ın şöyle dediğini
duydum: "Fakihlerimizden kimi idrak ettim ise hepsi bu hususta, Âişe gibi
söylediler."[110]
4475- Ömer radiyallahu
anh'dan, dedi ki: "Hangi kadın, boşanıp bir veya iki hayız görürse, sonra
hayız görmemeye başlarsa, tam dokuz ay bekler. Hamileliği ortaya çıkarsa, ne
âlâ, çıkmazsa o dokuz aydan sonra üç ay daha bekler. Ancak ondan sonra evlenebilir."
|Mâlik][111]
4476- er-Rubeyyi «bint
Muavviz radiyallahu anhâ'dan:
"O, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'in zamanında (mal karşılığı) kendi talebi ile
kocasından ayrıldı.
Ona Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem bir hayız süresi iddet beklemesini emretti, ya da
o, bununla emrolundu.” [Nesâî ve aynı lafızla Tirmizî.][112]
4477- Mâlik, Nâfi'den:
"Rubeyyi', amcasıyla
birlikte İbn Ömer'e gelip, Osman'ın zamanında mal vermek suretiyle kocasından
ayrıldığım ve Osman'ın bunu duyduğu halde bir itirazda bulunmadığını söyledi.
İbn Ömer, ona şöyle dedi:
«Senin iddetin, normal
boşanmış kadının iddeti gibidir»."[113]
4478- Ebû Dâvud, İbn
Ömer'den:
"Mal karşılığı
kendi isteğiyle kocasından boşanan kadının iddeti, normal boşanan kadının
iddeti gibidir."[114]
4479- İbn Abbâs
radiyallahu anh'dan: "Sabit bin Kays bin Şemmâs'ın karısı,
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem zamanında hul' usûlü (mal karşılığı kendi isteğiyle)
kocasından ayrıldı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona bir hayzla iddet
beklemesini emretti."
[Ebû Dâvud ve aynı
lafızla Tırmizî.][115]
4480- Ümmü Seleme radiyallahu an-hâ'dan:
"Eşlem
kabilesinden Subey'a adında bir kadın, kocasının nikâhı altındaydı. Kocası, o
hamile iken öldü. Ebu's-Senâbil bin Ba'kik onu istedi. Onunla evlenmeyi kabul
etmedi. Dedi ki: «Vallahi benimle iki sürenin (vefat ve doğum iddetinin) en
uzununu bekleyince-ye dek evlenmen doğru olmaz.» On güne yakın bir süre
bekledikten sonra Paygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi. (Durumu bildirdi)
O da ona: «Haydi evlen!» buyurdu."
[Altı hadis imamı.][116]
4481- Onun rivayeti
erindendir:
Ebû Seleme bin
Abdirrahman ile İbn Abbâs, kocasının vefatından birkaç gün sonra ni-fas gören
(doğuran) kadın hakkında tartıştılar. İbn Abbâs dedi ki: "Onun iddeti iki
sürenin (vefat ve doğum iddetinin) en son olanıdır. Ebû Seleme ise:
"Tamam, süre (doğurmakla) bitmiştir, artık evlenebilir" dedi.
Ebû Hureyre ise ben
(Ebu Seleme'yi kastederek) "Kardeşimin oğlunun görüşünü paylaşıyorum"
dedi. Bunun üzerine hemen Ku-reyb'i Ümmü Seleme'ye gönderdiler. Ona meseleyi
sordu, cevabı şu oldu: "Sübey'atü'l-Eslemiyye, kocasının vefatından birkaç
gün sonra doğurdu. Bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatınca, onun
evlenmesini emretti."[117]
4482- Başka bir
rivayette: "Kocasının vefatından onbeş gün sonra doğurdu. Onu biri genç,
diğeri yaşlı iki adam istedi. Kadın gence meyledince, ihtiyar şöyle dedi:
«Henüz evlenmen helâl değildir.» O arada ehli (ana babası) da yoktu. Ana
babası geldiğinde kendisini tercih edeceklerini umuyordu. Kadın durumunu
öğrenmek için hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi; şöyle buyurdu:
«Artık serbest oldun, istediğinle evlenebilirsin»."[118]
4483- Başka
rivayetinde:
Ebû Seleme, İbn
Abbâs'a dedi ki: "Allah Teâlâ: «Hamilelerin, bekleme süreleri
(iddetleri), karnındaki çocuklarını doğurmaları ile biter» buyuruyor."
İbn Abbâs:
"Bu husus, talâk
sonucu olan ayrılmalar için sözkonusudur." Ebû Hureyre ise:
"Ben kardeşimin
oğlunun (Ebû Sele-me'nin) görüşündeyim" dedi. Benzerini nakletti. Ayrıca
onda şöyle geçmektedir:
"(Sübey'a)
kocasının ölümünden yirmi gün sonra doğurdu."[119]
4484- Başka rivayette:
"Sübey'a'nın
kocası öldürüldü. Ölümünden kırk gün sonra doğurdu. Birisi onu istedi,
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onu onunla evlendirdi."[120]
4485- Başka bir
rivayette: "Ebû Seleme dedi ki: Bana Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem'in ashabından bir adam bildirdi:
"Sübey'a, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip, kocası öldükten sonra henüz dört ay
dolmadan doğurduğunu söyledi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ona, evlenebileceğini
söyledi." Ebû Hureyre:
"Ben de buna
şahidim" dedi.[121]
4486- Başka bir
rivayette: Sübey'a'dan: "Kocası, Sa'd bin Havle, Veda haccında vefat etti.
Ondan sonra çocuğunu doğurdu. Lohusalık bittikten sonra evlenmek için süslendi,
püslendi. Ona Ebu's-Senâbil dedi ki: «Üstünden dört ay on gün geçmedikçe vallahi
sen evlenemezsin.» Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip
durumunu bildirdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem da ona, artık serbest
olup evlenebileceğine fetva verdi."
İbn Şihâb der ki:
"Çocuk doğurduğu zaman, henüz lohusa halinde evlenmesinde herhangi bir
beis görmüyorum; ancak temizlenene kadar evlendiği kocası ona
yaklaşamaz."[122]
4487- İbn Mes'ud'dan,
Sübey'a hakkında: "Siz onun hakkında ruhsatı bırakıp eziyet ediyorsunuz.
Halbuki kadınlarla ilgili kısa sûre (Talak sûresi), onlar hakkındaki uzun
sûreden (Bakara sûresi) sonra nazil olmuştur (yani vefat iddeti âyeti, doğum
iddeti âyeti ile nesholunmuştur)" dediği bildirilmiştir.[123]
4488- Diğer rivayet:
(İbn Mes'ûd dedi ki:) "Kim dilerse onunla iddialaşabilirim. «Hamile
olanların bekleme süreleri çocuklarını doğurmaları ile sona erer» mealindeki
âyet (Talâk 4), kocası ölen hakkındaki âyetten sonra nazil olmuştur. Bu nedenle
kocası ölen hamile kadın doğurduğu zaman serbesttir, evlenebilir."[124]
4489- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: Ona kocası öldüğünde hamile olan kadın hakkında sordular;
şu cevabı verdi: "Çocuk doğurduğu zaman, serbesttir." Yanındaki bir
adam dedi ki: "Ömer: «Daha kocası tabuttayken henüz gömülmeden önce bile
doğursa, kadın serbest olur» dedi." (Mâlik][125]
4490- Amr bin el-Âs
radiyallahu anh'dan: "Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in
sünnetinde bize karışıklık çıkarmayınız. Kocası ölen kadının bekleme süresi
dört ay on gündür." Ümmü'l-Veled'i (efendisinden çocuk dünyaya getiren
cariyeyi) kastediyor. [Ebû Dâvud][126]
4491- Mâlik, İbn
Ömer'den: "Ümmü veledin iddeti, efendisi öldüğünde, yalnız bir hayz
müddetidir."[127]
4492- Ebû Saîd
radiyallahu anh'dan: "Evtâs günü (ordu) evli kadınları (ganimet olarak)
ele geçirdiler, onlarla evlenmek hususunda endişeye kapıldılar. Bunun üzerine:
«Ve'l-Muhsanâtu mine'n-nisâi illâ mâ meleket eymâ-nüküm (=Savaşta esir olarak
elinize geçen cariyeler müstesna bütün evli kadınlarla nikahlen-manız da haram
kılınmıştır)» âyeti (Nisa 24) nazil oldu (yani evli olan esir kadınlar
iddetleri bittiği zaman onlara helâldir)."[128]
4493- Evtâs esirleri
hakkında merfû olarak rivayet edilen bir diğer hadiste şöyle buyurmuştur:
"(Esir olan) hamile kadınla, do-ğurmadıkça cinsî ilişki kurulmaz. Hamile
olmayanlarla da bir kere hayız oluncaya dek, Cİnsîİlişki kurulmaz."
[Müslim ve Sünen ashabı.][129]
4494- Ebu'd-Derdâ
radiyallahu anh'dan: "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, seferlerinin
birinde, bir çadırın kapısında doğumu yaklaşmış bir kadının durduğunu gördü ve
kim olduğunu sordu. Dediler ki: «O falan kimsenin cariyesidir.»
«Galiba adam onunla
(cinsel) temas kurmak istiyor» deyince: «Evet» dediler.
Bunun üzerine şöyle
buyurdu: "Onunla beraber kabre girecek bir lanetle ona lanet etmek
içimden geldi. Acaba bu adam, helal olmayan şeyi (karnındaki çocuğu) nasıl
kendisine mirasçı bırakacak. Ya da kendisine köle gibi kullanması helal
olmayanı (bebeği) nasıl kendisine hizmetçi kılacaktır?" [Müslim ve Ebû
Dâvud.][130]
4495- Mâlik
radiyallahu anh'dan, dedi ki: Bana ulaştığına göre:
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem cariyelerin istibrâsını (rahimlerinin boş olduğunu anlamak
için bekletilmesini), şayet hayız görenlerden ise bir hayız, hayız görmeyenlerin
ise üç ay beklemelerini emrederdi. Başkasının suyu ile sulanmasını
yasaklardı."[131]
4496- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: "Kendisiyle cinsî ilişkide bulunulan cariye, hibe
edildiği, yahut satıldığı ya da azat edildiği zaman, rahmini bir hayız (gördürerek)
istibrâ etsin. Bakire olan istibrâ edilmez."
[İkisi de Rezîn'e
aittir.][132]
4497- Fâtıma bint Kays radiyallahu an-hâ'dan:
Ebû Seleme bin Abdirrahman
dedi ki: "Ebu Amr bin Hafs, onu (Fâtıma'yı) gıyabında bâin talak ile
boşadı. Vekilini biraz arpa ile ona gönderdi. Gelen arpayı az bulunca vekîl
(Fâtıma'ya) şöyle dedi: «Vallahi senin üzerimizde bir (nafaka) hakkın yoktur.»
(Kadın) hemen Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip şikayette bulundu. Bunun üzerine Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem: «Bir nafaka hakkın yoktur. (Zira ta-lâk-ı bâin ile
boşsun)» buyurdu ve Ümmü Şe-rik'in evinde iddetini doldurmasını söyledi. Sonra
buyurdu ki: «O (Ümmü Şerik) ashabımın evine girip çıktığı bir kadındır. En
iyisi mi sen, İbn Ümmü Mektûm'un evinde iddetini doldur. O âmâ bir adamdır,
onun yanında rahatça soyunursun seni görmez. Süren dolunca bana bildir!»
Süresi dolunca, gelip
bildirdi. Muâviye ile Ebû Cehm'in kendisine talip olduklarını söyledi. Bunun
üzerine şu tavsiyede bulundu: «Ebu Cehm asasını omuzundan indirmez (ka-
dınlan çok döver).
Muaviye ise, malı olmayan bir fakirdir. En iyisi mi sen Üsâme bin Zeyd' le
evlen!» Fatıma önce kabul etmedi. Resûlullah tekrar Üsame ile evlenmesini
tevsiiye edince bu sefer kabul etti ve evlendi. Allah onda çok hayır kıldı; ben
de ona gıpta ettim." [Buhârî hariç, Altı hadis imamı][133]
4498- Rivayetlerindendir:
Ebu Hafs bin el-Muğîre onu üç kere boşadı. Sonra Yemen'e gitti. Ailesi ona
(Fatıma'ya): «Senin nafaka hakkın yoktur» dedi." Benzerini zikretti.[134]
4499- Başka rivayette:
"Ebû Amr bin Hafs
bin el-Muğîre, Ali ile beraber Yemen'e gitmek üzere yola çıktı. Karısı Fâtıma
bint Kays'a onu bir talâkla boşadı-ğma dair bir haber gönderdi."
Aynca o rivayette
kadının nafakasız evine taşındığı yer almaktadır. Bir de Mervân'ın şöyle dediği
geçmektedir: "Bu hadisi bir kadından başka kimseden işitmedik, buna karşılık
biz, insanları üzerinde bulduğumuz güvenilir ve sahih hususla amel
edeceğiz."
Fatıma'ya Mervân'ın bu
sözü ulaşınca, şöyle dedi: "Aramızda hakem olarak Kur'ân vardır. «Onları
evlerinden çıkartmayın!» bu-yurulmuştur." Dedi ki: "Bu, kendisinde
ric'at hakkı olanlar için bahis konusudur. Üç talâktan sonra ne olabilir ki!
Kadın hamile olmadığı zaman nasıl ona nafaka yoktur, diyorsunuz? Neden onu
hapsediyorsunuz?"[135]
4500- Rivayetlerindendir:
Onu (Fâtıma'yi) kocası bâin talak ile boşadı. Kadın dedi ki: "Bunun
üzerine davayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ilettim. Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem, benim ne mesken ve ne de nafaka hakkımın
bulunmadığını söyledi."[136]
4501- Şa'bî, Fâtıma
bint Kays hakkında Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in: "Ne
nafakası ve ne de meskeni vardır" hadisini nakledince, Esved bin Yezîd,
bir avuç taş alıp ona atarak şöyle dedi: "Yazık sana bu gibi hadisleri
revayet ediyorsun, halbuki Ömer bu hususta şöyle demiştir: «Biz, unutup unutmadığını
bilmediğimiz bir kadının sözünden dolayı Allah'ın Kitabını ve onun Resulünün
sünnetini bırakmayız. Onun (bu durumdaki bir kadının) mesken hakkı da vardır;
nafaka hakkı da vardır. Çünkü Allah Teâla şöyle buyurmuştur: 'Onları
evlerinden çıkartmayın, kendileri de çıkmasınlar'.» (Talâk, 1)"[137]
4502- "Ebû Amr
bin Hafs'ın yanındaydım. Necrân harbine gitti." Benzerini nakletti. Aynca
onda şöyle geçer: "Onunla (Üsâme ile) evlendim, Allah beni İbn Zeyd'le
müşerref kıldı. İbn Zeyd'le beni mükerrern kıldı."
[Buhârî hariç, Altı
hadis imamı][138]
4503- Âişe radiyallahu
anhâ'dan: "Yahya bin Saîd bin el-Âs, Abdurrahman bin el-Hakem'in kızını
boşadığı zaman, Abdurrahman onu (kızını) evine taşıdı. Bunun üzerine Âişe,
Medine valisi olan Mervan'a şu haberi gönderdi: «Allahtan kork, kadını evine
geri gönder»." Mervân'ın cevabı; "Abdurrahman bana üstün geldi."[139]
4504- Diğer rivayet:
(Kasım b. Muh.) Ona (Âişe'ye) dedi ki: "Sana Fâtıma bint Kays'ın durumu
ulaşmadı mı?" Hz. Âişe"Fâtıma'nın hadisini hatırlamanın sana bir
faydası yoktur" diye cevap verince, Mervân şöyle dedi: "Eğer Hz.
Fatıma'nın evinden çıkmasını gerektiren şer, sana malum olsaydı, Yahya ile
hanımı Amre arasında bulunan şer('in Amre'nin Yahya'nın evini terketmesini
meşru kılacak bir sebep teşkil ettiğini) sana anlatmaya yeterdi."[140]
4505- Diğer rivayet:
"Âişe, Fâtıma bint-i Kays'ın sözünü şiddetle reddetti ve: «Gerçekten
Fatıma ıssız bir yerde idi ve etrafından korkuluyordu. İşte bu nedenle
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, onun (İbn Ümmü Mek-tûm'un evine)
taşınmasına izin verdi» dedi."
4506- Diğer rivayet:
"Boşanan kadın kocasının evinde iddetini beklemek üzere kalmaktan
korkarsa veya (kaldığı o evde) ailesi aleyhine kötü sözler söylenir endişesi
taşıyorsa (böyle bir durumda boşandığı evden başka bir eve taşınabilir).
"[Buhârî, Müslim, Muvatta' ve Ebû Dâvud.][141]
4507- İbnü'l-Müseyyeb
radiyallahu anh'-dan:
Ona denildi ki: Fâtıma
bint Kays boşandı ve (iddeti bitmeden) evinden çıktı."
Saîd dedi ki: "O,
insanları fitneye sürükleyen bir kadındır. Fâtıma, diliyle etrafındaki-leri
inciten birisiydi de İbn Ümmi Mektûm'un evine emaneten kondu." [Ebû Dâvud][142]
4508- Câbir
radiyallahu anh'dan: "Teyzem üç talâkla boşandı. Teyzem daha sonra,
hurmalarının meyvesini devşirmek istedi. Ancak bir adam evden çıkmasına engel
oldu. Hemen Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve durumunu arzetti.
Resûlullah şöyle buyurdu: «Hurmalarını devşir, belki onu tasadduk edersin ya
da orhınla bir iyilik yaparsın»."
[Müslim, Nesâî ve
"teyzem üç talâkla boşandı" lafzıyla Ebû Dâvud.][143]
4509- Füray'a bint
Mâlik radiyallahu anh'dan:
"Kocası, işinde
çalıştırmak üzere, Acem işçiler aramaya gitmişti. Onu öldürdüler.
Bunu Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e anlattı ve dedi ki: «Kocamın kalacak bir evi
yok. Ondan bana geriye bir rızık ta kalmadı. Ailemin yanına dönüp kalabilir miyim?»
«Evet, olur» dedi.
Sonra sordu: «Nasıl demiştin?» sözünü ona tekrarlayınca şöyle buyurdu: «(Farz
olan) iddet müddeti doluncaya kadar (orada) bekle»." [Mâlik ve Sünen
ashabı][144]
4510- Mücâhid
radiyallahu anh'dan, dedi ki:
"Vellezîne
yüteveffevne minkum ezvâcen (=Içinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşler...)"
(Bakara 234) âyeti inince, kadının iddetini kocasının ev halkı' yanında
geçirmesi vacip oldu. Sonra Allah: "Vellezîne yutevefi fevne minküm ve
yezerûne ezvâcen vasiyyeten li-ezvâcihim metâen ile'l-havli gayre ihrâcin.
Fe-in harecne felâ cunâhe aleyküm fîmâ feal-ne fî enfusihinne min ma 'rûfin
(-Sizden ölüp de (dul) eşler bırakan kimseler, eşlerinin kendi evlerinden
çıkarılmayarak yılına kadar faydalanmasını vasiyet etsinler. Eğer onlar
kendiliklerinden çıkarlarsa, artık onların yaptıkları meşru işlerden dolayı
size bir sorumluluk yoktur" âyeti (Bakara 240) nazil olunca Allah senenin
tamamını yedi ay, yirmi gün olarak kadına kocası tartından yapılmış bir vasiyet
kabul etti. Kadın isterse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalır; isterse
çıkar. "Evlerinden çıkarılmayarak... eğer çıkarlarsa size bir sorumluluk
yoktur" âyetine göre bu (yedi ay yirmi günlük) iddet dahi olduğu gibi
kadına vaciptir.
İbn Abbâs dedi ki:
"Bu âyet kadının idde-tini kocasının yanında doldurması mecburiyetini
nesh etmiş, istediği yerde iddetini doldurabileceğine izin vermiştir."
Ata'nın görüşü:
"Dilerse kocasının yanında iddetini doldurur ve kendisi hakkında yapılmış
vasiyyete uygun olarak oturur. İsterse çıkar. Çünkü «Onların (kendi nefisleri
hakkında) yaptıklarında sizin üzerinize bir günah yoktur» buyurulmuştur.
Sonra miras âyeti
gelince, süknâyı yani koca evinde bekleme mecburiyetini nesh etti. O halde
artık kadın istediği yerde iddet bekler ve ona süknâ da yoktur."
[Buhârî, Ebû Dâvud ve
Nesâî]
(Müellif) derim ki:
Birinci görüşe göre, nesih yoktur. İlk âyet, önce geldiği için nesh edici
olamaz. Lâkin ayrı bir hüküm olmasını gerektirir. Bir sene faydalanmak hâlâ
meşrudur.
İkinci görüşe göre,
birinci âyet nüzul itibarıyla ikincidir. Böylece nesh edici olur. Buna göre
süknâ (evde bekleme mecburiyeti) nesh edilmiş olur.
Üçüncü görüşe göre,
süknâyı nesh eden "sekizde bir dörtte bir" hakkı bulunduğunu ifade
eden miras âyetidir. Demek ki ikincisinin ifadesine göre, kadını bir yıl
faydalandırmak lazım gelir. Bu da tabii hem nafakayı, hem süknâyı ve hem de
bir sene beklemeyi gerektirir. Birincisinin medlulü zamandır ki, buna göre
ancak bir seneyi nesh etmeye elverişli olur. Öyleyse süknânın neshi tıpkı
nafaka gibi Miras âyetiyle olmaktadır.[145]
4511- Ömer radiyallahu
anh'dan:
"O, kocaları
ölmüş olan kadınları Beydâ'dan geri çevirir ve hacca gitmelerini önlerdi."[146]
4512- İbn Ömer
radiyallahu anh'dan: "Kocası ölen bir kadın ona, geceleyin tarlalarında
kalıp kalamayacağını sordu. «Kalamazsın» cevabını verdi. Bu yüzden, evinden erkenden
çıkar, sabahleyin tarlalarında olurdu. Orada kalır, akşam olunca da evinde
gecelerdi."[147]
4513- İbnü'l-Müseyyeb
ve Süleyman bin Yesâr radiyallahu anh'dan:
"Tulayha
el-Esediyye, Reşîd es-Sakafî ile evliydi. Reşîd onu boşadı. Kadın, iddeti bitmeden
evlendi. Bunun üzerine Ömer ona ve yeni kocasına elindeki sopa ile birkaç kere
vurup onları ayırdı. Sonra şöyle dedi: «Herhangi bir kadın iddetinde evlenirse,
eğer evlendiği koca onunla zifafa girmemişse, kocasından ayrılır ve eski
kocasından olan iddeti-nin kalan kısmını tamamlar. Sonra isteyenlerden başka
bir talip onu isteyebilir.
Eğer onunla zifafa
girmiş ise, ayrılırlar. Birincisinin iddetini tamamlar; ayrıca ikinci kocasından
da iddetini doldurur, evlendiği o ikinci koca ile bir daha bir araya
gelemezler»."
İbnü'l-Müseyyeb der
ki: "(İkinci durumda) kendisinden yararlanıldığı için erkek, kadının
mehrini tam öder." [Mâlik][148]
4514- Zeyneb bint Ebî
Seleme, annesi Ümmü Seleme radiyallahu anhâ'dan:
"Bir kadının
kocası öldü, yakınları (ağlamaktan dolayı) gözlerinin rahatsızlığından
korktular. Peygamber sallallahu aleyhi ve sel-lem'e kadının sürme çekebilmesi
için izin istemeye geldiler.
«Hayır sürme çekme!
Cahiliyet devrinde sizden herhangi biriniz (kocası öldüğünde) en kötü
elbiseleri içinde (yahut); evinin en kötü yerinde (bir sene) beklerdi. Bir sene
tamam olup ta yanından bir köpek geçtiği zaman ona bir deve tezeği atardı (ve
böylece iddetinden çıkardı). Şimdi sen dört ay on gün geçinceye kadar sakın
gözüne sürme çekme!»"[149]
4515- Diğer rivayet:
"Kadının deve tezeği atması hakkında sordular. Zeynep şöyle dedi:
"Cahiliyye'de kocası ölen kadın, evin küçük ve karanlık bir köşesine
çekilir, en kötü elbiselerini giyerdi, bir sene geçinceye dek koku sürünmezdi.
Sonra eşek yahut koyun ya da
kuş gibi hayvanlar
getirilir (efsunlanır gibi) ona sürünürdü. Kadının böyle cildine sürte sürte
ezdiği hayvan yaşamaz ölürdü. Sonra çıkar, kendisine deve ya da koyun tezeği
verilirdi de onu atardı. Ondan sonra dilediği kokuyu sürünürdü."
Mâlik hadisin metninde
geçen: "teftad-du" kelimesini "kadın cildine sürer" olarak
tefsir etti.[150]
4516- Zeynep bint Ebî
Seleme radiyallahu anhâ'dan:
Ümmü Habîbe, babasının
(Ebû Süfyân'ın) ölüm haberini duyunca, koku getirtip kollarına sürdü ve şöyle
dedi:
"Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şöyle buyurduğunu duymasaydım koku sürmeğe hiç
ihtiyacım olmazdı:
«Allah'a ve âhiret
gününe inanan herhangi bir kadının, bir ölüye karşı üç günden fazla yas
tutması helâl olamaz, ancak kocası müstesna. Çünkü onun için dört ay on gün
bekleyip yas tutar»."[151]
4517- Ümmü Atiyye
radiyallahu anhâ'dan:
"Üç günden fazla
ölüye yas tutmaktan alı-konurduk, ancak koca hariç; onun için dört ay on gün matem
tutardık, sürme çekmezdik, ko-kulanamazdık. (Yemen yapımı) Asb elbisesinin
dışında boyanmış elbiseler giyemezdik. Hayızından birimiz yıkandığı zaman,
temiz haline girdiği zaman yaptığı yıkanmada bir nebze koku kullanmasına
müsaade edilirdi. Cenazelerin ardından gitmek de bize yasaklanırdı."
[Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî.][152]
4518- Ümmü Seleme
radiyallahu anhâ'dan:
(Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)
"Kocası ölen
kadın, sarı renkli ve kırmızı elbiseler giyemez, zînet kullanamaz, kına yakamaz
ve sürme çekemez." [Ebû Dâvud ve Nesâî][153]
4519- Mâlik'in
rivayeti: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, Ebû Seleme'nin yasını
tutarken Ümmü Seleme'nin yanına girdi. Gözlerinde sabır (bir nevi ot suyu)
vardı. «Ey Ümmü Seleme, bu nedir?» diye sorunca; «Ot suyudur, ey Allah'ın
Resulü» dedi. Bunun üzerine: «Gece sür, gündüz sil!» buyurdu."[154]
4520- Diğer bir
rivayet: "Kocasına yas tutan ve ağlamaktan dolayı gözlerinden rahatsızlanan
bir kadına şöyle buyurdu: «Has sürme ile sürmeleri, ancak gündüz onu
sil!"[155]
4521- Diğer rivayet:
(Ümmü Seleme dedi ki) "Yas tutan kadm başını sidr ve zeytin yağı ile
toplayabilir."[156]
4522- Ebû Hureyre
radiyallahu anh'dan: "Bir kadın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e
gelip şöyle dedi:
«Kocam, bana faydası
dokunan ve bana tatlı sular içiren oğlumu alıp götürmek istiyor.» Bunun
üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
«Aranızda kur'a
çekin!» buyurdu. Adam razı olmayıp:
«Benim çocuğumda kim
hak iddia edebilir?» Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem
çocuğa şöyle dedi:
«Bu senin babandır, bu
da annen. İstediğinin elinden tut!» Çocuk da hemen annesinin elinden tuttu,
annesi de onu alıp gitti." [Sünen ashabı][157]
4523- Amr bin
Şuayb'dan, o da babasından, o da dedesi radiyallahu anh'dan:
Bir kadın, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem'e gelip dedi ki: "İşte oğlum, karnım onun
yuvasıydı, memelerim ise emziği, kucağım barınağı idi. Babası beni boşadı,
şimdi çocuğu benden çekip almak istiyor." Peygamber sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
"Sen ona (çocuğa
yeniden) evlenmediğin müddetçe daha lâyık ve hak sahibisin!"[158]
4524- Ali radiyallahu
anh'dan:
Zeyd bin Harise,
Mekke'ye gitti ve Ham-za'nın (yetim kalan) kızını getirdi.
Ca'fer: "Onu ben
alacağım, çünkü o benim amcamın kızıdır. Onu almaya ben daha lâyığım ve daha
hak sahibiyim. Üstelik teyzesi de benim yanımdadır. Teyze (bir nevi) annedir"
dedi.
Ali de: "Ben ona
daha hak sahibiyim. O benim amcamın kızıdır. Benim yanımda Allah Resulünün
kızı vardır. O ona daha çok yakışır. Fâtıma, onda daha hak sahibidir"
dedi.
Zeyd ise şöyle dedi:
"Onu almaya benim daha çok hakkım vardır. O benim kardeşimin kızıdır. Onun
için bunca yolu tepip gittim. Onu getiren benim."
Peygamber sallallahu
aleyhi ve sellem, onun Ca'fer'e verilmesine hükmetti ve şöyle buyurdu:
"Teyze
annedir."
[İkisi de Ebû Davud'a
aittir.][159]
4525- el-Kâsım bin
Muhammed radiyallahu anh'dan:
"Ömer'in
nikâhında Ensâr'dan bir kadın vardı. Ona Âsım'ı doğurdu. Sonra boşandılar.
Ömer, Küba'ya geldi. Çocuğunu orada oynarken buldu, alıp onu hayvanının
üstünde önüne bindirdi. Çocuğun ninesi yetişip:
«Çocuğu ver!» dedi.
Tartışmaya başladılar; derken, mesele Ebû Bekr'e aksetti. Ebu Bekr Ömer'e dedi
ki:
«Çocuğu ona bırak!»
Ömer, ona karşı itiraz
etmedi." [Mâlik][160]
[1] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Hammâd b. Zeyd an
Eyyûb an İkrime an İbn Abbâs muallak senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281.
[2] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Hammâd b. Zeyd an
Eyyûb an İkrime an İbn Abbâs muallak senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281.
[3] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2197), Humeyd b. Mes'adt an
İsmail an Eyyûb an Abdillah b. Kesîr an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc
etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281.
[4] Muvattâ, talâk no. 2, s. 552.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281.
[5] Bu hadisi Nesâî (talâk 6, VI, 142), Sül. b. Dâvud an
İbn Vehb an Mahrame an ebîhî an Mahmûd senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281.
[6] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2206-8) ve Tirmizî (no.
1177), muhtelif tariklerle Rükâne'den tahrîc ettiler. Tirmizî, Buhârî'den
isnadının muzdan b olduğunu nakletmişsin.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/281-282.
[7] Muvattâ, talâk no. 5, s. 551.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[8] Muvattâ, talâk no. 7, s. 552.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[9] Muvattâ, talâk no. 6, s. 552.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[10] Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tahrîm 1, VI, 68; talâk 8,
VI, 166), Müslim (talâk 18-19, s. 1100) ve Nesâî (talâk 16, VI, 151), Yahya b.
e. Kesîr an Ya'lâ b. Hakîm an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc
ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[11] Bu hadisi Buhârî (tefsîr Tahrîm 1, VI, 68; talâk 8,
VI, 166), Müslim (talâk 18-19, s. 1100) ve Nesâî (talâk 16, VI, 151), Yahya b.
e. Kesîr an Ya'lâ b. Hakîm an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi ile tahrîc
ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[12] Bu hadisi Nesâî (talâk 15, VI. 151), Abdullah b.
Abdis-samed an Mahled an Süfyân an Salim an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs senedi
ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[13] Muvattâ, talâk no. 10, s. 553.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282.
[14] Muvattâ, talâk no. 11, s. 553.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/282-283.
[15] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2204), Tirmizî (no. 1178),
Nesâî (talâk 11/1, VI, 147), el-Hâkim (II, 205) ve Beyhakî (VII, 349), Hammâd
b. Zeyd'den tahrîc ettiler. Tirmizî "garîb", Nesâî "münker"
hükmü vermiştir. Mahfuz olan Ebû Hureyre'nin sözü olarak gelen mevkuf
rivayetidir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/283.
[16] Bu hadisi Buhârî (talâk 5, VI, 165-6), Müslim (talâk
no. 24-28, s. 1105-4), Ebû Dâvud (no. 2203), Tirmizî (no. 1179), Nesâî (nikâh
2/2-3, VI, 56) ve İbn Mâce (no. 2052), Mesrûk an Âise asl-ı senedi ile tahrîc
ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/283.
[17] Heysemî'ye göre râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma'
IV, 337).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/283.
[18] Bu hadis-i mevkufu Saîd b. Mansûr (Sünen no. 1693) ve
Taberânî (no. 9632-3), İbn e. Necîh an Mücâhid an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler. Râvileri güvenilir kimselerdir; ancak Mücâhid'le İbn Mes'ud
arasında kopukluk vardır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/283.
[19] Bu hadisi Müslim (talâk no. 17, s. 1099), Ebû Dâvud
(no. 2199-2200) ve Nesâî (talâk 8, VI, 145), an Tavus an İbn Abbâs asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/283.
[20] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/283.
[21] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/284.
[22] Muvattâ, talâk 73, s. 584.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/284.
[23] Mâlik (talâk no. 73, s. 585), bunu belâğan zikretti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/284.
[24] Lafız Ebû Davud'a aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no.
290), Tirmizî (no. 1181) ve İbn Mâce (no. 2047), Amr b. Şuayb'dan tahrîc
ettiler.
Tirmizî, isnadı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/284.
[25] Buhârî, bunu (talâk 9, VI, 168), isnâdsız olarak
zikretmiştir. Sözkonusu kimseler şunlardır: Alî, Saîd b. el-MUseyyeb, Urve,
Ebû Bekr b. Abdirrahman, Ubeydul-lah b. Abdillah b. Utbe, Ebân b. Osman, Alî b.
Hüseyn, Şüreyh, Saîd b. Cübeyr, el-Kâsım, Salim, Tavus, el-Ha-san, İkrime, Atâ,
Âmir b. Sa'd, Câbir b. Zeyd, Nâfi' b. CUbeyr, Muh. b. Ka'b, Sül. b. Yesâr, Mücâhid,
el-Kâsım b. Abdirrahman, Amr b. Herim ve Şa'bî.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/284.
[26] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî (talâk
1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile;
Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185),
Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096),
4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2,
VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII,
325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b.
Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13,
VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî
(no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an
ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve
Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/284.
[27] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî
(talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile;
Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185),
Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096),
4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2,
VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII,
325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b.
Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13,
VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî
(no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an
ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve
Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/285.
[28] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî
(talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile;
Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185),
Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096),
4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2,
VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII,
325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b.
Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13,
VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî
(no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an
ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve
Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/285.
[29] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî
(talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile;
Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185),
Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096),
4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2,
VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII,
325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b.
Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13,
VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî
(no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an
ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve
Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/285.
[30] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî
(talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile;
Tayâlisî (no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185),
Müslim (talâk no. 9-10, s. 1096),
4409-Ebû Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2,
VI, 141-2), İbn Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII,
325), Muh. b. Şîrîn an 4410-Yûnus b.
Cübeyr an İbn Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13,
VIII, 109), Müslim (talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî
(no. 1176) ve Nesâî (talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an
ebîhî aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve
Nesâî (talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/285.
[31] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 53, s. 576), Abdürrezzâk
(no. 10952), Şâfıî (Ümm V, 162, 191), Ahmed (II, 63), Dârimî (II, 160), Buhârî
(talâk 1, VI, 163; 44/3, VI, 184), Müslim (talâk 1-3, s. 1093), Ebû Dâvud (no.
2179-80), Nesâî (talâk 1/1, VI, 137-8; 3/1, VI, 140) ve Beyhakî (VII, 323; VII,
414), Nâfi' an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Buhârî (talâk 2, VI, 163) ve Müslim
(talâk 7-8, 11-12, s. 1095-7), Enes b. Şîrîn an İbn Ömer asl-ı senedi ile; Tayâlisî
(no. 1942), Ahmed (II, 51, 74, 43, 79), Buhârî (talâk 45. VI, 185), Müslim
(talâk no. 9-10, s. 1096), 4409-Ebû
Dâvud (no. 2183-4), Tirmizî (no. 1175), Nesâî (talâk 5/1-2, VI, 141-2), İbn
Mâce (no. 2022), Dârekutnî (III, 53; VI, 5) ve Beyhakî (VII, 325), Muh. b.
Şîrîn an 4410-Yûnus b. Cübeyr an İbn
Ömer asl-t senedi ile; Buhârî (tefsir Talâk 1, V, 67; ahkâm 13, VIII, 109), Müslim
(talâk no. 4-5, s. 1095), Ebû Dâvud (no. 2181-2), Tirmizî (no. 1176) ve Nesâî
(talâk 1/3, VI, 138; 3/2, VI, 4411-141), Salim b. Abdillah b. Ömer an ebîhî
aû-ı senedi ile; Müslim (talâk 14, s. 1098), Ebû Dâvud (no. 2185) ve Nesâî
(talâk 1/4, VI, 139), İbn Cüreyc an EMz-Zübeyr an ibn Ömer asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler. Lafızlar Müslim'e aittir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/285.
[32] Mâlik (talâk no. 1191), Muh. b. Abdila'lâ an Mervan b.
Muâviye el-Fezârî an Alâ b. Âdân an İkrime b. Halici an Ebî Hureyre senedi ile
tahrîc etti ve Atâ sebebiyle isnâdının zayıf olduğunu söyledi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[33] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/286.
[34] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2193) ve İbn Mâce (no. 2046),
Muh. b. İshâk an Sevr b. Yezîd arı (Muh. b.) Ubeyd b. e. Salih an Safıyye binti
Şeybe an Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[35] Buhârî, bu iki rivayeti (talâk 11, VI, 168), isnâdsız
olarak irâd etmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[36] Buhârî, bu iki rivayeti (talâk 11, VI, 168), isnâdsız
olarak irâd etmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[37] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2189), Tirmizî (no. 1182) ve
İbn Mâce (no. 2080), Müzahir ani'l-Kâsım b. Muh. An Âişe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Tirmizî, isnadı hakkında garîb; Ebû Dâvud ise mechûl hükmü vermiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[38] Mâlik (talâk no. 50, s. 574), bunu an Nâfi' an İbn
Ömer sahîh senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/286.
[39] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2187-8) ve Nesâî (talâk
19/1-2, VI, 154-5), Yahya b. e. Kesîr an Ömer b. Mu'allib an Ebfl-Hasan mevlâ
benîNevfel an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287.
[40] Muvattâ, talâk 51, s. 575.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287.
[41] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/287.
[42] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2237), Nesâî (talâk 28, VI,
161) ve İbn Mâce (no. 2532), Ubeydullah b. Abdirrahman b. Mevheb ani'l-Kâsım an
Âişe asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İbn Mevheb hakkında ihtilâf vardır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287.
[43] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/287.
[44] Bu hadisi Buhârî (ıtk 10, III, 120-1; ferâid 19, Vni,
9; 22/2, VIII, 10), Ebû Dâvud (no. 2235), Tirmizî (no. 4419-1155) ve Nesâî (talâk 30/1-2, VI,
163), İbrâhîm en-Ne-ha'îani'l-Esved an Âişe asl-ı senediyle; Mâlik (talâk no.
25, s. 562), Buhârî (nikâh 18, VI, 124; 14, VI, 171, lafız buraya aittir; afime
31, VI, 208), Müslim (ıtk 14, s. 1144; no. 10, 1143) ve Nesâî (talâk 29/1, VI,
162), RabVa b. e. Abdirrahman ani'l-Kâsım b. Muh. an Âişe asl-ı senedi ile;
Müslim (ıtk no. 5, s. 1141), Nâfi' an İbn Ömer an Âişe tarikiyle; Müslim (ıtk
8-9, s. 1142-3), Ebû Dâvud (no. 2233, 2236), Tirmizî (no. 1154) ve Nesâî (talâk
31/1, VI, 164), Hişâm b. Urve an ebîhî asl-ı senedi ile; Müslim (ıtk no. 10-12,
s.
1143-4), Ebû Dâvud (no.
2234) ve Nesâî (talâk 29/2, VI, 162; 31/3-4, VI, 165), Abdurrahman b. el-Kâsım
an ebîhî an Aişe senedi ile; Müslim (ıtk no. 13, s. 1144) ve Nesâî (talâk 31/2,
VI, 155), Ubeydullah b. Ömer an Yezîd b. Rûmân an Urve an Âişe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287.
[45] Buhârî'nin sözkonusu rivayeti (talâk 15/1, VI, 171),
Ebû'l-Velîd an Şu'be ve Hemmâm an Katâde an İkrime an İbn Abbâs senedi ile
gelmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287.
[46] Lafız Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Buhârî (talâk
15/2-3, 16, VI, 171-2), Ebû Dâvud (no. 2231-2), Tirmizî (no. 1156) ve Nesâî
(kudât 27, VIII, 245), an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/287-288.
[47] Bu hadisi Nesâî (talâk 2/1, VI, 140), Muh. b. Yahya b.
Eyyûb an Hafs b. Giyâs ani'l-A'meş an Ebî İshâk an Ebî'l-Ahvas an İbn Mes'ûd
senedi ile tahrîc etti. Râvileri güvenilir kimselerdir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[48] Bu mevkufu Mâlik (talâk no. 77, s. 586), Saîd b.
el-Mii-seyyeb ve Humeyd b. Abdirrahman b. Avfve Ubeydullah b. Utbe ve Süleyman
b. Yesâr hepsi de an Ebî Hureyre an Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[49] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2178), Kesîr b. Ubeyd an Muh.
b. Halıdan Muarrefb. Vâsıl an Muhârib b. Dinar an İbn Ömer senedi ile tahrîc
etti. Ayrıca yine Ebû Dâvud (no. 2177) bunu Ahmed b. Yûnus an Muarref an
Muhârib tarikiyle mürsel olarak da irâd etmiştir. Bu rivayetlerden mürsel
olanını Ebû Hatim, Dârekutnî ve Beyhakî sahîh olarak tercih ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[50] Bu hadisi Bezzâr (no. 1497-8), iki ayrı senedle Ebû
Te-mîme ve Abdullah b. İsâ ammen haddesehu an Ebî Musa asl-ı senedi ile tahrîc
etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[51] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2226), Tirmizî (no. 1187) ve
İbn Mâce (no. 2055), Eyyûb an EbîKilâbe an Ebî Esma an Sevbân asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında hasen hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[52] Bu hadisi Tirmizî (no. 1192), Kuteybe an Ya'lâ b.
Şebîb an Hişâm b. Urve an ebihîan Âişe senedi ile, sonra Ebû Kuıeyb an Abdillah
b. İdrîs an Hişâm an ebîhî senedi olarak Âişe'ye zikretmeksizin Urve'nin
mürseli olarak tahrîc etti. İkinci tarikin, ilkine göre daha sahîh olduğunu
söyledi. Mürsel tarik Muvattâ'da (talâk no. 80, s. 588) da yer almıştır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/288.
[53] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2186) ve İbn Mâce (no. 2025),
Ca'fer b. Süleyman an Yezîd er-Reşk an Mutarrif b. Abdillah an İmrân asl-ı
senedi ile tahrîc ettiler. İbn Hacer, Bulûğu'l-Merâm'da isnadının sahîh olduğunu
söyledi (Neyi VI, 268).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289.
[54] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/289.
[55] Bu hadisi Mâlik (kader no. 7, s. 900), Buhârî (kader
4, VII, 211) ve Ebû Dâvud (no. 2176), Mâlik an Ebî'z-Zi-nâd ani'l-A'rec an Ebî
Hureyre asl-ı senedi ile; Tirmizî (no. 1190) ve Nesâî (buyu' 19, 21/1-2, VII,
258-9), ez-Zührîan Saîd b. el-Müseyyeb an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Müslim
(nikâh 38-9, s. 1029-30), İbn Şîrîn an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Buhârî
(nikâh 53, VI, 138), Sa'd b. İbrâhîm an Ebî Seleme an Ebî Hureyre tarikiyle
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289.
[56] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2194), Tirmizî (no. 1184) ve
İbn Mâce (no. 2039), Abdurrahman b. Habîb b. Erdek an Atâ b. e. Rebâh an İbn
Mâhek an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî, isnadı hakkında
"hasen garîb" hükmü verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289.
[57] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/289.
[58] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2283), Nesâî (talâk 76, VII,
213) ve İbn Mâce (no. 2016), Yahya b. Zekeriyyâ b. e. Zaide an Salih b. Salih
an Seleme b. Kuheyl an Saîd b. Cübeyr an İbn Abbâs an Ömer asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289.
[59] Heysemî, râvilerinden Amr el-Hadremî'yi tanımadığını,
diğeri râvilerinin ise güvenilir kimseler olduğunu söylemiştir (Mecma' IV,
334).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289.
[60] Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma'
IV, 337).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/289-290.
[61] Bu hadisi İbn Mâce (no. 2038), Muh. b. Yahya an Amr b.
e. Seleme Ebî Hafs an Züheyr an İbn Cüreyc an Amr b. Şuayb senedi ile tahrîc
etti.
S'ınöî'ye göre isnadı saYûYı, râvıteri ûe Sahih ricaMır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[62] Bu hadisin lafzı, Tirmizî'ye aittir. Bunu Ebû Dâvud
(no. 2226) ve Tirmizî (no. 1187), Eyyûb an Ebî Kilâbe an Ebî Esma an Sevbân
asl-ı senedi ile; ayrıca Tirmizî (no. 1186), Ebû Kureyb an Muzâhim b. Zevvâd b.
Uley-ye an ebîhîan Leys an Ebî'l-Hattâb an EbîZür'a an Ebî İdrîs an Sevbân
senedi ile (lafız bu isnada aittir) tahrîc ettiler. Ancak bu ikinci isnadın
güçsüz olduğunu söyledi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[63] Bu hadisin lafzı, Tirmizî'ye aittir. Bunu Ebû Dâvud
(no. 2226) ve Tirmizî (no. 1187), Eyyûb an Ebî Kilâbe an Ebî Esma an Sevbân
asl-ı senedi ile; ayrıca Tirmizî (no. 1186), Ebû Kureyb an Muzâhim b. Zevvâd b.
Uley-ye an ebîhîan Leys an Ebî'l-Hattâb an EbîZür'a an Ebî İdrîs an Sevbân
senedi ile (lafız bu isnada aittir) tahrîc ettiler. Ancak bu ikinci isnadın
güçsüz olduğunu söyledi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[64] Lafız Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 12/1-3, VI,
170) ve Nesâî (talâk 34/3, VI, 169), İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[65] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2228), Muh. b. Ma'mer an Ebî
Amir Abdilmelik b. Amr an Ebî Amr es-Sedûsî an Abdillah b. e. Beki: b. Muh. b.
Amr b. Hazm an Amre an Âise senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[66] Bu hadisi Buhârî (nikâh 92/1, VI, 152), Müslim (siyam
no. 25, s. 764) ve İbn Mâce (no. 2061), İkrime b. Abdirrahman b. el-Hâris b.
Hişâm an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/290.
[67] Bu mevkuf hadisi Mâilk (talâk no. 18, s. 556) ve Buhârî
(talâk 21/3, VI, 174), Mâlik an Nâfi} an İbn Ömer asl-ı senedi ile tahrîc
ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[68] Bu rivayeti Buhârî (talâk 21/2, VI, 174), Kuleybe an
Leys an Nâfî' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[69] Muvattâ, talâk no. 19, s. 558.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[70] Bu hadisi Tirmizî (no. 1201), el-Hasan b. Kaza'a an
Mesleme b. Alkame an Dâvud b. Alî ani's-Şa bîan Mes-rûk an Âise senedi ile
tahrîc etti.
Şa'bî'den mürsel olarak gelen rivayetini daha sahîh addetmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[71] Katâde, tâbiûnun küçüklerindendir. Bu üç sahabeyi de
idrâk etmemiştir (Mecma' V, 11).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[72] Lafız Nesâî'ye aittir. Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2223,
2225), Tirmizî (no. 1199), Nesâî (talâk 33/1-3, VI, 167-8), İbn Mâce (no.
2065), İbnu'l-Cârûd (no. 342), Tabe-rânî (M. el-Kebîr no. 11599-600), el-Hâkim
(II, 204) ve Beyhakî (VII, 386), el-Hakem b. Ebân an İkrime an İbn Abbâs asl-ı
senedi ile tahrîc ettiler.
Müzâhere yahut zıhâr, kişinin karısının tümünü ya da bir azasını annesi
ya da diğer mahremlerinin tümüne ya da bir azasına benzetmesidir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[73] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2210-1), Hâlid el-Hazzâ an
Ebî Temime (an raculin min kavmihî) asl-ı senedi ile tahrîc etti. Ancak Ebû
Davud'un ifadesiyle bu: Hâlid an Ebî Osman an Ebî Temime ve Hâlid an raculin an
Ebî Temime talikleriyle de rivayet olunmuştur.
Görünen odur ki, bu hadis mürseldir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[74] Mâlik (talâk no. 20, s. 559), bu fetvayı an Saîd b.
Amr b. ani'l-Kâsım senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291.
[75] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2213) ve Tirmizî (no. 1200)
iki ayrı senedle Seleme b. Sahr'dan tahrîc ettiler. Tirmizî, kendi isnadı
hakkında hasen hükmü verdi.
Ancak İbnu'l-Cârûd, İbn Huzeyme ve el-Hâkim, Sahihlerinde irâd ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/291-292.
[76] Evs, Ubâde b. es-Sâmit'in kardeşidir. Ebû Dâvud (no.
2214), el-Hasan b. Alî an Yahya b. Adem an ibn İdrîs an Muh. b. İshâk an Ma'mer
b. Abdillah b. Hanzale an Yûsuf b. Abdillah b. Selâm an Huveyle senedi ile
tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/292.
[77] Bur WavetıBu\\ârHte{sırNûr3,VV4;ta\âk2,8,'Vl,m;
şehâdât 21), Ebû Dâvud (no. 2254-5) ve Tirmizî (no. 3178), Hişâm b. Hassan an
İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/293.
[78] Bu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2256), el-Hasan b. Alî an
Yezîd b. Hârûn an Abbâd b. Mansûr an İkrime an İbn Abbâs senedi ile tahrîc
etti.
Liân, karı ve koca tarafından yemin ve la'netle te'kidli olarak yapılan
dörder şehâdettir. Koca karısının zina yaptığı, kan da yapmadığı hususunda
yemin ve gazab ^fade eden ibarelerle şehâdette bulunur.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/293-294.
[79] Bu hadisi Müslim (liân no. 11, s. 1134) ve Nesâî
(talâk 37-38, VI, 171-2), Hişâm b. Hassan an Muh. b. Şîrîn an Enes asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/294.
[80] İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk
30) aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk 34, s. 566-7), Buhârî (tefsir S. Nûr 24/1, VI,
3-4; talâk 4/1, VI, 164-5; talâk 29-30, VI, 178-80), Müslim (liân 1-3, s.
1129-30), Ebû Dâvud (no. 2245-2251), İbn Mâce (no. 2066) ve Nesâî (talâk 35,
VI, 170-1), ez-Zührî an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/294-295.
[81] İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk
30) aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk 34, s. 566-7), Buhârî (tefsir S. Nûr 24/1, VI,
3-4; talâk 4/1, VI, 164-5; talâk 29-30, VI, 178-80), Müslim (liân 1-3, s.
1129-30), Ebû Dâvud (no. 2245-2251), İbn Mâce (no. 2066) ve Nesâî (talâk 35,
VI, 170-1), ez-Zührî an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[82] İlk iki lafız Buhârî'nin, üçüncüsü ise Buhârî'ye (talâk
30) aittir.
Bu hadisi Mâlik (talâk 34, s. 566-7), Buhârî (tefsir S. Nûr 24/1, VI,
3-4; talâk 4/1, VI, 164-5; talâk 29-30, VI, 178-80), Müslim (liân 1-3, s.
1129-30), Ebû Dâvud (no. 2245-2251), İbn Mâce (no. 2066) ve Nesâî (talâk 35,
VI, 170-1), ez-Zührî an Sehl asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[83] Bu rivayeti Buhârî (talâk 31, VI, 180), Müslim (liân
no. 12, s. 1134) ve Nesâî (talâk 39, VI, 173-4), Yahya b. Saîd an Abdirrahman
b. el-Kâsım ani'l-Kâsım an İbn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[84] Bu rivayeti Nesâî (talâk 40, VI, 175), Alî b. Meymûn
an Sü'fyân un Asım b. Küleyb an ebîhî an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[85] Heysemî'ye râvilerinden Mûsâ b. İshâk'ı tanımadığını
diğer râvilerin ise Sahîh ricalinden olduğunu söylemiştir (Mecma'V, 12).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[86] Heysemî'ye göre râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma'
V, 13).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[87] Râvileri Sahîh ricalinden ise de isnadında kopukluk
vardır (Mecma'V, 13).
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/295.
[88] Bu hadisi Mâlik (akdiye no. 20, s. 739), Ahmed (VI,
129-226), Buhârî (buyu' 3,100; ıtk 8; vasâyâ 4; mağâzî 53, V, 96; farâid 18,28;
husûmât 6; ahkâm 29), Müslim (radâ' 36, s. 1080), Ebû Dâvud (no. 2273), Nesâî
(talâk 48-49, VI, 180-1) ve İbn Mâce (no. 2004), ez-Zührî an Urve an Âişe asl-ı
senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/296.
[89] Bu hadisi Nesâî (talâk 48/4, VI, 180-1), İshâk b.
İbrahîm an Certr an Mansûr an Mücâhid an Yûsuf b. ez-Zü-beyr an Abdillah b.
ez-Zübeyr senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/296.
[90] Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye no. 21, s. 740), an
Yezîd b. Abdillah b. el-Hâd an Muh. b. İbr. b. el-Hâris et-Teymi an Süleyman b.
Yesâr an Abdillah b. e. Ümey-ye senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/296.
[91] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2275), Mûsâ b. İsmaîl an
Mehdi b. Meymûn an Muh. b. Abdillah b. e. Ya'kûb ani' l-Hasan b. Sa'd
mevlâ'l-Hasan b. Alî an Rebâh senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/296-297.
[92] Bu hadisi Buhârî (talâk 26, VI, 178), Müslim (Hân no.
18-19, s. 1137), Ebû Dâvud (no. 2260-1), Tirmizî (no. 2129), Nesâî (talâk
46/1-3, VI, 178-9) ve İbn Mâce (no. 2002), ez-Zührî an Saîd b. el-Müseyyeb an
Ebî Hureyre asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 20, s. 1137) ve Ebû Dâvud (no. 2262), ez-Zührî an Ebî
Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297.
[93] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2274), Züheyr b. Harb an
Ye-zld b. Harun an Hüseyn el-Muallim an Amr b. Şuayb senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297.
[94] İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a
aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI,
38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid
31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no.
2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an
Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Usâme ile babasının bu renk farklılıkları bazı dedikodulara sebep
oluyordu. Usâme'nin annesi de siyâhî idi. Bu dedikodular Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'i üzmekte idi. Mücezziz, fizyolojik benzerlikleri
tesbitte uzman birisi idi. Onun Usâme ile Zeyd'in ayakları arasındaki
benzerliğe işaret etmesi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevindirdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297.
[95] İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a
aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI,
38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid
31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no.
2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an
Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Usâme ile babasının bu renk farklılıkları bazı dedikodulara sebep
oluyordu. Usâme'nin annesi de siyâhî idi. Bu dedikodular Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'i üzmekte idi. Mücezziz, fizyolojik benzerlikleri
tesbitte uzman birisi idi. Onun Usâme ile Zeyd'in ayakları arasındaki
benzerliğe işaret etmesi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevindirdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297.
[96] İlk iki lafız Müslim'e, üçüncüsü ise Ebû Davud'a
aittir.
Bu hadisi Ahmed (VI,
38,226), Buhârî (fadâilu'l-Ashâb 17/2, IV, 213; menâkıb 23, IV, 166; farâid
31), Müslim (radâ' 38-40, s. 1081-2), Ebû Dâvud (no. 2267-8), Tirmizî (no.
2130), Nesâî (talâk 51, VI, 184) ve İbn Mâce (no. 2349), ez-Zührî an Urve an
Âise asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Usâme ile babasının bu renk farklılıkları bazı dedikodulara sebep
oluyordu. Usâme'nin annesi de siyâhî idi. Bu dedikodular Allah Resulü
sallallahu aleyhi ve sellem'i üzmekte idi. Mücezziz, fizyolojik benzerlikleri
tesbitte uzman birisi idi. Onun Usâme ile Zeyd'in ayakları arasındaki benzerliğe
işaret etmesi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i sevindirdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297.
[97] Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye no. 22, s. 740-1), an
* Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an
Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/297-298.
[98] Bu hadisi (mağâzî 56/4, V, 102-3), Müslim (îmân no.
114, s. 80) ve Ebû Dâvud (no. 5113), Şu'be an Âsim an Ebî Osman asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/298.
[99] Bu hadisi Buhârî (menâkıb 5, IV, 156) ve Müslim (îmân
112, s. 79-80), Abdülvâris ani'l-Hüseyn el-Muallim an Abdillah b. Büreyde an
Yahya b. Ya'mer an EbTI-Esved an Ebî Zerr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/298.
[100] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2263), Nesâî (talâk 47, VI,
179-80) ve İbn Mâce (no. 2743), İbnü'l-Hâd an Abdillah b. Yûnus an Saîd
el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/298.
[101] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2265-6), Muh. b. Râşid an
Süleyman b. Mûsâ an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/298.
[102] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2264), Ya'kûb b. İbr. an
Mu'temir an Selm b. ebî'z-Zinâd an ba'di ashâbihî an Saîd b. Cübeyr an İbn
Abbâs senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/298-299.
[103] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2269-2271) ve Nesâî (talâk
50/1-3, VI, 182-3), es-Şa'bîan Abdillah b. (ebr)t-Halîl an Zeyd b. Erkam asl-ı
senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/299.
[104] Ebû Dâvud (5115), bu hadisi Sül. b. Abdirrahman
ed-Dimaşkî an Ömer b. Abdilvâhid an Abdirrahman b. Yezîd b. Câbir an Saîd b. e.
Saîd an Enes senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/299.
[105] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2244) ve Nesâî (talâk 52, VI,
185), Abdülhamîd b. Ca'fer (yahut b. Seleme) an ebîhî an ceddihi Rafı' b. Sinan
asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. İsnadında ihtilâf vardır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/299.
[106] Bu hadis-i mevkufu Mâlik (akdiye 19, s. 738),
ani'z-Zührî an Süneyn Ebî Cemile senedi ile ve Buhârî (sehâ-dât 16, III, 158),
isnâdsız olarak tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/299.
[107] Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz
Yayıncılık: 2/299.
[108] Bu tadisi Ebû Dâvud (no. 2281), Süleyman b.
Abdilha-mîifdSehrânîan Yahya b. Salih an İsmaîl b. Ayyaş an Amr b. Muhacir an
ebîhî an Esma binti Yezîd senedi ile tahrîc etti.
\ddet: Boşanma veya
ölümden sonra geri kalan evlilikle ilgili izlerin ortadan kalkması için şer'an
belirlenen muayyen müddettir.
İstibrâ: Kadının rahminde bir hamilelik olup olmadığı anlaşılana kadar
cinsel ilişkide bulunulmamasıdır. İhdâd: Kocası ölen kadının, bu ölüme üzülmesi
ve bu üzüntüsünü hüzün elbisesi giyerek izhâr etmesi, matem tutmasıdır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/300.
[109] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2195, 2282) ve Nesâî (talâk
54, VI, 187; talâk 74, VI, 212), Alî b. el-Hüseyn b. Vâ-kıd an ebîhî an Yezîd
en-Nahvî an iklime an ibn Abbâs asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/300.
[110] Bu hadis-i mevkufu Mâlik (talâk no. 54-55; s. 576-7),
ani'z-Zührî an Urve senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/300.
[111] Bu mevkufu Mâlik (talâk 70, s. 582), an Yahya b. Saîd
ve an Yezîd b. Abdillah b. Kusayt el-Leysî an Saîd b. el-Müseyyeb an Ömer
senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/300.
[112] Bu hadisi Tirmîzî (no. 1185) ve Nesâî (talâk 53, V,
186), ayn ayrı tariklerden olmak üzere er-Rebî'den tahrîc ettiler.
Tirmizî'ye göre isnadı sahîhtir. Hu/' boşanması ya da muhâla'a, kadının
erkeğe bir karşılık ödeyerek elde ettiği boşanmadır.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/300.
[113] Muvattâ, talâk no. 33, s. 565.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[114] Bu hadis-i mevkufu Ebû Dâvud (no. 2230), el-Ka'nebî an
Mâlik an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[115] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2229) ve Tirmizî (no. 1185m),
Hişâm b. Yûsuf an Ma'mer an Amr b. Müslim an İkrime an İbn Abbâs asl-ı senedi
ile tahrîc ettiler. İsnadı hakkında Tirmizî "hasen garîb" hükmü
verdi.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[116] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[117] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[118] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti Nesâî
(talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301.
[119] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/301-302.
[120] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[121] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[122] Bu hadisin lafızları ile tahrîc edenler: 4478. nolu lafız
Buhârî'ye aittir. Bunu Buhârî (talâk 39/1, VI, 182; tefsîr Sûreti't-Talâk 2,
VI, 67-8), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Ümmi Seleme asl-ı senedi ile
tahrîc etti.
4479. nolu rivayeti
Müslim (talâk 57, s. 1122-3), Tirmizî (no. 1194) ve Nesâî (talâk 6, VI, 192-3),
Yahya b. Saîd an Süleyman b. Yesâr an Ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
4480. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/4, VI, 191),
Abdü-rabbih b. Saîd an Ebî Seleme tarikiyle tahrîc etti.
4481. nolu rivayeti
Nesâî (talâk 56/5, VI, 192) tahrîc etti.
4483. nolu rivayeti Nesâî (talâk 56/11, VI, 194)
tahrîc etti.
4484. nolu rivayeti Ebû Dâvud (no. 2306) ve Nesâî (talâk 56/12, VI,
194-5), Yûnus ani'z-Zührî an Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe asl-ı senedi ile
tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[123] Bu rivayeti Nesâî (talâk 56/15, VI, 196-7), Muh. b.
Ab-dila'lâ an Hâlid an İbn Avn an Muh. b. Şîrîn an lbn Mes'ûd senedi ile tahrîc
etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[124] Bu rivayeti Nesâî (talâk 56/16, VI, 197), Muh. b.
Ca'fer an İbn Şebremeti'l-Kûfîan İbrâhîm en-Neha'îan Alkame b. Kays an İbn
Mes'ûd senedi ile tahrtc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[125] Mâlik (talâk 84, s. 589-90), an Nâfi' an İbn Ömer senedi
ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[126] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2308), Saîd an Malar an Re-câ
b. Hayve an Kabîsa b. Zûeyb an Amr b. el-Âs senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[127] Bu mevkufu Mâlik (talâk no. 92, s. 593), an Nâfi' an
İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/302.
[128] Bu hadisi Müslim (radâ' 33-35, s. 1079-80), Ebû Dâvud
(no. 2155), Tirmizî (no. 3020) ve Nesâî (nikâh 59, VI, 110), Katâde an Salih
Ehî'l-Halîl an EbîAlkame el-Hâşimî un Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303.
[129] Bu hadisi Müslim (radâ' 33-35, s. 1079-80), Ebû Dâvud
(no. 2155), Tirmizî (no. 3020) ve Nesâî (nikâh 59, VI, 110), Katâde an Salih
Ehî'l-Halîl an EbîAlkame el-Hâşimî un Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303.
[130] Bu hadisi Müslim (nikâh no. 139, s. 1065) ve Ebû Dâvud
(no. 2156), Şu'be an Yezîd b. Humeyr an Abdirrah-man b. Ciibeyr b. Nufeyr an
ebîhî an Ebî'd-Derdâ asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303.
[131] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303.
[132] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303.
[133] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr b.
ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/303-304.
[134] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[135] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[136] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[137] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[138] İlk iki lafız Ebû Davud'un (no. 2284, 2285), diğer-:
leri ise Müslim'indir (talâk no. 42,46,49). Bu hadisi Mâlik (talâk no. 23, s.
580-1), Müslim (talâk 36, s. 1114), Ebû Dâvud (no. 2284) ve Nesâî (nikâh 22,
VI, 75-6), Mâlik an Abdillah b. Yezîd mevlâ'l-Esved b. Süfyân an Ebî Seleme an
E âtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no. 38, s. 1115) ve Ebû Dâvud (no.
2285-7), Yahya b. e. Kesîr an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no.
47-50, s. 1119-20), Tirmizî (no. 1135) ve Nesâî (talâk 72, VI, 210), Ebû Bekr
b. ebî'l-Cehm an Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 41,
s. 1117), Ebû Dâvud (no. 2290) ve Nesâî (talâk 73/1, VI, 210), ez-Zührî an
Ubeydillah b. Abdillah b. Utbe an Fâtime asl-ı senedi ile; Müslim (talâk no.
42-45, s. 1117-8), Ebû Dâvud (no. 2288) ve Nesâî (talâk 70/4-5, VI, 208),
es-Şa'bîan Fâtime asl-ı senedi ile;
Müslim (talâk no. 40, s. 1116) ve Nesâî (talâk 70/2, VI, 208), ez-Zührî
an Ebî Seleme an Fâtime asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[139] Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik
(talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295),
Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi
ile (4501-2 nolu rivayetler);
Buhârî (talâk 41/3, VI, \U)[îbn ebî'z-Zinâd an Hisâm an ebîhî (4503-4)
muallak senediyle tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304.
[140] Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik
(talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295),
Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi
ile (4501-2 nolu rivayetler);
Buhârî (talâk 41/3, VI, \U)[îbn ebî'z-Zinâd an Hisâm an ebîhî (4503-4)
muallak senediyle tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/304-305.
[141] Bu hadisin tüm lafızları Buhârî'ye aittir. Bunu Mâlik
(talâk 63, s. 579) ve Buhârî (talâk 41/1, VI, 183) ve Ebû Dâvud (no. 2295),
Mâlik an Yahya b. Saîd ani'l-Kâ-sım b. Muh. ve Süleyman b. Yesâr asl-ı senedi
ile (4501-2 nolu rivayetler);
Buhârî (talâk 41/3, VI, \U)[îbn ebî'z-Zinâd an Hisâm an ebîhî (4503-4)
muallak senediyle tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/305.
[142] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2296), Ah. b. Abdillah b. Yûnus
an Züheyr an Ca'fer b. Burkan an M"ymûn b. Mih-rân an Saîd senedi ile tahrîc
etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/305.
[143] Lafız Müslim'e aittir. Bu hadisi Müslim (talâk no. 55,
s. 1121), Ebû Dâvud (no. 2297), Nesâî (talâk 70, VI, 209) ve tbn Mâce (no.
2034), İbn Çijreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/305.
[144] Bu hadisi Mâlik (talâk no. 87, s. 591), E"bû
Dâvud (no. 2300), Tirmizî (no. 1204), Nesâî (talâk 60/1-3, VI, 199-200) ve İbn
Mâce (no. 2031), Saîd b. İshâk b. Ka'b b. Ucre an ammatihî Zeyneb binti Ka'b
Ucre ani'l-Fu-ray'a asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Nesâî'ye aittir.
Tirmizî'ye göre isnadı sahihtir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/305.
[145] Bu hadisi Buhârî (talâk 50/1, VI, 187; tefsîr Bakara
41, V, 160), Ebû Dâvud (no. 2301) ve Nesâî (talâk 60, VI, 200), ibn ebî Necîh
an Mücâhid asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/305-306.
[146] Bu mevkufu Mâlik (talâk 88, s. 591-2), an Humeyd b.
Kays el-Mekkî an Amr b. Şuayb an Saîd b. el-Müseyyeb an Ömer senedi ile tahrîc
etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/306.
[147] Mâlik (talâk no. 88/b, s. 592), an Yahya b. Saîd an
İbn Ömer senediyle ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/306.
[148] Mâlik (nikâh no. 27, s. 536), ani'z-Zührî an Saîd ve
Süleyman senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/306.
[149] Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Mâlik (talâk
101, s. 596-598), Buhârî (talâk 46-47, VI, 186), Müslim (talâk 58, s. 1123-4),
Ebû Dâvud (no. 2299), Tirmizî (no. 1195-7) ve Nesâî (61, VI, 201), Humeyd b.
Nâfi' an Zeyneb binti ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[150] Her iki lafız da Buhârî'ye aittir. Bu hadisi Mâlik (talâk
101, s. 596-598), Buhârî (talâk 46-47, VI, 186), Müslim (talâk 58, s. 1123-4),
Ebû Dâvud (no. 2299), Tirmizî (no. 1195-7) ve Nesâî (61, VI, 201), Humeyd b.
Nâfi' an Zeyneb binti ebî Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[151] Bu hadisin senedi yukardakinin aynıdır. Kaynakların
bir kısmında yukardaki metinle birlikte olarak gelmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[152] Bu hadisi Buhârî (hayd 12, I, 80; cenâiz 30-31, II,
78; talâk 47/2, VI, 186; 48, VI, 186), Müslim (cenâiz no. 34-5, s. 646; talâk
no. 66-7, s. 1127-8), Ebû Dâvud (no. 2302-3) ve Nesâî (talâk 63-64, VI, 203-4),
muhtelif tariklerle Ümmü Atiyye'den tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[153] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2304) ve Nesâî (talâk 55, VI,
203), Yahya b. e. Bukeyr an İbr. b. Tahmân an Büdeyl ani'l-Hasan b. Müslim an
Safiyye binti Şeybe an İlmmi Seleme asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[154] Mâlik bu rivayeti (talâk no. 105, s. 598), belâğan
îrâd ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/307.
[155] Mâlik bu rivayeti (talâk no. 105, s. 598), belâğan
îrâd ettiler.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.
[156] Bu rivayette (talâk no. 109, s. 600) belâğan
geçmiştir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.
[157] Bu hadisi Abdürrezzâk (no. 12612), Şafiî (Ümm V, 82),
Ahmed (II, 448), Dârimî (II, 170), Ebû Dâvud (no. 2277), Tirmizî (no. 1357),
Nesâî (talâk 52/2, VI, 185), İbn Mâce (no. 2351), el-Hâkim (IV, 97,
"isnadı sahihtir") ve Beyhakî (VIII, 3), Hilâl b. e. Usâme an Ebî
Meymûne an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Tirmizî'ye göre isnadı
sahihtir.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.
[158] Bu hadisi Ebû Dâvud (no. 2276), Mahmûd b. Hâlid
ani'l-Velîd an Ebî Amr el-Evzâî an Amr b. Şuayb asl-ı senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.
[159] Bu hadisi Ebû Dâvud- (no. 2278), el-Abbâs b. Abdilazîm
an Abdilmelik b. Amr an Abdilazîz b. Muh. an Yezîd b. el-Hâd an Muh. b. İbr. an
Nâfi' b. Uceyr an ebîhî an Alî senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.
[160] Bu hadis-i mevkufu Mâlik (vasiyyet no. 6, s. 767), an
Yahya b. Saîd ani'l-Kâsım senedi ile tahrîc etti.
Rudani,Büyük Hadis Külliyatı, Cem’ul-fevaid, İz Yayıncılık: 2/308.