CENNET, CEHENNEM VE İÇİNDEKİLER BAHSİ......399

Cennet'te Allah'ı Görmek......415

TAHRİC

 

 

CENNET, CEHENNEM VE İÇİNDEKİLER BAHSİ

10048- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Allah cenneti yarattığı zaman Cibril'e: "Haydi git ona bak!" emrini verdi. O da gitti baktı ve şöyle dedi:

"İzzetin ve celâlin hakkı için bunu duyan herkes hemen oraya girer."

Sonra orasının etrafını (nefsin hoşlanma­dığı) zorluklarla döşedi ve: "Haydi şimdi git, bak!" buyurdu. Gitti, baktı ve şöyle dedi: "iz­zetin hakkı için, onu duyan kimse asla oraya girmez."

Allah cehennemi yarattığı zaman Cibril'e "Haydi git ona bak!" emrini verdi. O da gitti baktı ve şöyle dedi: "izzetin ve celâlin hakkı için bunu duyan hiç kimse oraya giremez."

Sonra onun çevresini (nefsin hoşuna gi­den) şehvetlerle döşedi ve şöyle buyurdu: "Haydi git şimdi bak!" Gitti baktı, döndü, şöyle dedi: "izzetin hakkı için korkarım on­dan hiç kimse geri kalıp kurtulamaz, mutlaka oraya girer." |Ebü Dâvud. Tirmizî ve Nesâî.]

10049- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem şehvetlerle donatıldı, cennet

ise (nefsin hoşlanmadığı) zorluklarla donatıl­dı."

[Buhâri ile Müslim.]

10050- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet birinize pabucunuzun bağından daha yakındır. Cehennem de öyle."

[Buhârî.]

10051- Enes radiyallahu anlı'dan: "Cehenneme sürekli insanlar atılacak. O devamlı olarak şöyle diyecek:

"Daha var mı?" Nihayet Rabbu'l-İzzet ona ayağını basıp iki yakasını birleştirmesine kadar bu durum devam edecek. "Artık yeter, artık yeter! İzzetin ve keremin hakkı içini" di­yecek. Cennette ise daima bos yer bulunacak. Nihayet Allah başka insanlar da yaratıp cen­netten artan yere yerleştirecektir."

10052- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennetle cehennem tartıştılar. Cehen­nem: böbürlenen ve zorba kimselerle, cennet ise insanların güçsüzleri ve insanlar nazarın­da değersiz olan kimselerle doldurulduklarını ileri sürecekler. Bunun üzerine Allah cennete şöyle diyecek.

"Sen benim rahmetimsin. Seninle ben kul­larımdan dilediğime rahmetimi ulaştırırım."

Cehenneme de: "Sen benim azabımstn. Seninle ben kullarımdan istediğime azab ede­rim. Her ikiniz de dolacaksınız." Cehennem dolmak ve doymak bilmedi. Nihayet Allah ayağını ona koydu ve cehennem de:

"Artık hiç alacak yerim kalmadı, hiç ala­cak yerim kalmadı" dedi. (Çünkü Allah aya­ğım koyduğunda) Cehennemin ağzı birbirine kavuştu. Allah yarattıklarından hiç kimseye zulmetmez.

Cennetten boş kalan yerler için ise Allah başka insanlar yaratacaktır."

[Buhârî, Müslim ve Tİrmizî]

10053- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"(Hakikî) Cehennem ehli cehennemde ne ölürler, ne de yaşarlar. Ancak (küfür ve sirk yüzünden değil de) günahları ya da hataları yüzünden cehenneme girenleri, cehennem ateşi öldürecek, kömür haline geldiklerinde, onlara şefaat etme izni çıkacak, grup grup ge-

tirilip cennet nehirlerine atılacaklar. Sonra cennet ehline: "Haydi onların üzerine su dö­kün!" denilecek. Böylece onlar selin yatağın­da biten daneler gibi biteceklerdir." Cemaat­ten bir adam dedi ki: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem (bunu anlatırken) sanki çöl­de yaşamış birini andırıyordu." |Mü.siimJ

10054- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Müminler cehennemden kurtarılıp cen­netle cehennem arasında bir köprü üzerinde (bir müddet) durdurulacaklar. Dünyada yap­tıkları haksızlıkların davası orada görülüp herkes hakkını haksızlık yapandan alacak. Böylece günahlardan arındırıldıktan sonra cennete girmelerine İzin verilecektir. Muham-med'in canı elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onların biri, cennetteki yerini, dünyadaki evinden daha iyi tanıyıp (yeıieşecek)tir."

[Buhârî]

10055- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bir gurup insan ateşten şefaat sayesinde seârîr şeklinde çıkacaklardır." Dedik ki:

"Seârîr nedir?" "Dağâbts (bir tür salata­lıktır" buyurdu. lBuhârî ile Müslim.|

10056- Ebû Hureyre radiyallahu anh'daıı: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehenneme girenlerden iki adam avazla­rı çıktığı kadar feryad edecekler. Allah: "On­ları çıkartın!" buyuracak. Nihayet çıkartıla­caklar ve (Allah) onlara soracak:

"Neden bu kadar şiddetli feryad ediyorsu­nuz?"

"Bize acıyasın diye böyle yaptık."

"Benim size acımam, tekrar cehenneme girip yerlerinize atlamanızdır."

Onlardan biri gidip cehennemdeki yerine atlamak üzereyken orasını selametti ve ılık bir yere dönüşmüş olarak görecek. Diğeri ise gidip kendini o cehennemdeki yerine atmaktan çeki­necek. Allah ona soracak: "Sen neden kendini oradaki yerine atmadın?" Cevabı şu olacak:

"Rabbim, beni oradan çıkardıktan sonra tekrar oraya göndermemeni umuyorum." Al­lah şöyle buyuracak: "Sen de umduğuna nail oldun."

Bunun üzerine her ikisi de Allah'ın rah-metiyle cennete gireceklerdir." [Tirmizî]

10057-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ateş ehlinden dünya nimetlerini en çok tatmış olan kişi getirilecek. Cehenneme bir kere daldırılacak. Sonra şöyle denecek: "Ey Âdemoğlu! Hiç (dünyadayken) iyilik gördün mü? Hiç bir nimete erdin mi?"

"Hayır vallahi, ya Rabbi!" diyecek.

"Cennet ehlinden dünyada en çok sıkıntı çekmiş olan getirilecek. Cennete bir kere dal­dırılacak. Sonra ona sorulacak: "Ey Âde­moğlu! Hiç (dünyadayken) sıkıntı çektin mi? Başından hiç şiddet ve yoksulluk geçti mi!" O da şu cevabı verecek: "Hayır vallah' i ya Rab-bi!" [Müslim]

10058- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Ben en son cehennemden çıkacak ve en son cennete girecek olanı biliyorum. Kişi sü­rünerek cehennemden çıkacak. Allah ona şöy­le buyuracak: "Haydi git, cennete gir!" Cen­nete girmek için vardığında orasının dolu ol­duğu kendisine hayal ettirilecek. Dönüp gele­cek ve şöyle diyecek: "Ya Rabbi! Gittim, ora­sını dolu buldum."

Allah: "Haydi tekrar git ve cennete gir!" emrini verecek. Gidecek; ona tekrar oranın dolu olduğu gösterilecek. Dönüp: "Ya Rabbi! Onu dolu buldum" diyecek.

Allah yine: "Haydi git, senin için orada dünya ve on misli kadar yer vardır -ya da~ dünyanın on misli dünya kadar orada senin için yer vardır" diyecek.

Kul: "Sen Meliksin, beni aşağılıyor mu­sun? Yoksa benimle alay mı ediyorsun" di­yecek."

(Râvi dedi ki:) Bunu anlatırken Allah Re­sulü sallallahu aleyhi ve sellem'in azı dişleri görünecek derecede güldüğünü gördüm. As-hâb arasında: "İşte cennet ehlinin en aşağı menzü sahibi bu kimsedir" denilirdi.

|Buhârî, Müslim ve Tirmizi|

10059- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"En son cennete girecek kimse, kâh yürü­yerek, kah yüzü üstü sürünerek, kâh da ateş yüzünü yaiıyarak geçecek. Ateşi geçtiği za­man geriye dönüp ona şöyle diyecek: "Beni senden kurtaran Allah ne yücedir! Bana Allah evvelkilerden ve sonrakilerden kimseye ver­mediğini vermiştir." Derken önüne bir ağaç çıkartılacak. Bunun üzerine şöyle diyecek: "Ya Rabbi! Beni o ağaca yaklaştır da gölge­sinde gölgeleneyim, altından fışkıran suyun­dan içeyim." Allah da şöyle buyuracak:

"Bunu sana verirsem, benden daha baş­kasını istemezsin değil mi?"

"Hayır ya Rabbi, istemem!" deyip, başka­sını istemiyeceğine dair söz verecek. Allah da onun sabrı olmadığını gördüğü ve bildiği için onu mazur görecek. Nihayet o ağaca onu yak­laştıracak, gölgesinde gölgelenip suyundan da içtikten sonra, ona ondan daha iyi bir ağaç gösterilecek, bu defa: "Ya Rabbi! Beni o ağaca yaklaştır da gölgesinde gölgeleneyim, suyundan da içeyim, ondan başka senden bir şey istemem" diyecek.

Allah şöyle buyuracak: "Ey Ademoğlu! Daha önce evvelkinden başkasını istemeyece­ğine dair bana söz vermemiş miydin? Halbu­ki şimdi başkasını istiyorsun. Onu sana verir­sem belki bir başkasını isteyeceksin." Ona, ondan başkasını istemiyeceğine dair söz verir.

Allah onun sabredemiyeceğini bildiği için onu mazur görecektir. Nihayet ağacı ona yak­laştıracak. Gölgesinde gölgelenecek ve su­yundan da içecek.

Sonra ona tam cennetin kapısının yanında ilk ikisinden daha güzel olan bir ağaç göste­rilecek. Bunun üzerine: "Ya Rabbi! Beni bu ağaca yaklaştır da onun gölgesinde gölgele­neyim, suyundan da içeyim, artık ondan başkasını senden istemem" diyecek. Bunun üzeri­ne Allah:

"Ey Âdemoğlu! Daha evvel de böyle söy­lemiştin. Şimdi yine istekte bulunuyorsun" diyecek.

"Evet Rabbim! Sana bundan başkasını İs-temiyeceğime dair söz vermiştim. Ancak sab­redemiyorum, senden bunu da isliyorum. Ar­tık bu son, bundan başka istemiyeceğ'un" di­yecek. Onun sabredemiyeceğini gördüğü için Rabbi onu mazur görecek ve onu o ağaca yak­laştıracak. Onu oraya yaklaştırınca, cennet ehlinin seslerini duyacak. "Ey Rabbim, ne olur beni oraya (cennete) koy!" diye yalvara­cak. Allah şöyle buyuracak:

"Ey Ademoğlu! Beni senden kurtaracak olan nedir? Dünya ve bir mislini de sana ver­sem hoşnut olur musun?"

"Rabbim! Sen Âlemlerin Rabbisin halde benimle alay mı ediyorsun?" diyecek." Tamo sırada İbn Mes'ûd güldü ve dedi ki: "Bana ne­den güldüğümü sormayacak mısınız?"

"Evet neden güldün?" diye sorduklarında, şöyle dedi: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem de burada gülmüş ve kendisine: "Ne­den güldün, ey Allah'ın Resulü?" diye sor­muşlardı da o şu cevabı vermişti:

"Kul: "Ey Rabbiın! Sen Alemlerin Rab-bisin benimle alay mı ediyorsun!" dediği; Al­lah da ona: "Seninle alay etmiyorum, lâkin ben dilediğimi yapmaya kadirim" diyerek gülmüştü, İşte ben de bunun için gülüyorum."

[Müslim]

10060- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Bu yaktığınız ateş, cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parçadır."

"Vallahi, bu ateş de yeterlidir, ey Allah'ın Resulü!" dediler

Şöyle buyurdu: "Cehennem ateşi, öbü­ründen altmış dokuz parça fazladır. Her bir parçanın sıcaklığı, bunun (dünya ateşi) ka­dardır." [Mâlik, Müslim ve Tirmizî]

10061- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennemin ateşi bin sene yakıldı, niha­yet kıpkırmızı kesildi. Bin sene daha yakıldı, bembeyaz kesildi. Bin sene daha yakıldı, sim­siyah oluverdi. Şimdi o, simsiyah kapkaran­lıktır." |Mâlik ve lafzıyla Tirmizî.J

10062- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'le beraberdik, bir düşme sesi duydu ve sordu: "Bu nedir, biliyor musunuz?"

"Allah ve O'nun Resulü daha iyi bilir" de­dik. Şöyle buyurdu: "Bu, cehenneme atılan bir taştır. Yetmiş sene önce cehenneme atıl­mış, henüz şimdi düşüyor. Ancak dibine ulaşa­bildi." [Müslim]

10063-   İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

-Kafatası gibi bir şeye işaret ederek-" Bunun gibi bir kurşun (kitle) eğer gökten ye­re gönderilse -ki aralan beşyüzyıllık mesafe­dir- akşam olmadan yere ulaşır.

Aynı kurşun, cehennemliklerin bağlanaca­ğı zincirin (Hakka, 69, 32) baş tarafından atıl­sa, köküne veya sonuna varmadan, geceli-gündüzlü kırk sonbahar seyretmesi gerekir."

|Tirmizî|

10064- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem çardakları her birinin kalınlı­ğı kırk yıllık mesafe olmak üzere sıkı yapılmış dört duvardan ibarettir." |Tîrmizî|

10065- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Veyi, cehennemde bir vadidir ki, kâfir ora­ya atıldığı zaman, kırk sonbahar sene aşağıya doğru gider de ancak dibine ulaşır." [Tirmizî]

10066- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem irininden dünyaya bir kova akıtılsa onun pis kokusu tüm dünya ehlini sa­rar." [Tirmizî]

10067- İbn Abbâs radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, 'Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öyle korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün!" mealindeki âyeti (Bakara, 132) okudu ve son­ra şöyle buyurdu:

"Eğer zakkumdan dünyaya bir damla dam-latüsa, dünya halkının yaşantısını mahv eder. Ya onun yiyenlerin hali nice olur?" [Tirmizî.1

10068- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennemde "Hebheb" adında bir vadi vardır, her cebbarı (zorbayı) içine alacaktır. Sen sakın onlardan olmayasın!"

[Dârimî zayıf bir senedle.J

10069- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem Rabbine: "Bir kısmım, bir kısmımı yemektedir" diye şikâyet etti. Bunun üzerine Allah ona biri kısın, diğeri yazın ol­mak üzere iki nefes (almasına) müsaade etti. O (nefes), karşılaştığınız sıcak ile, soğuğun en şiddetlisidir." |Buhârî, Müslim veTirmizî|

10070- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde, gören iki gözü, duyan iki kulağı, konuşan bir dili bulunan bir boyun (cehennemden) çıkacak ve söyle diyecektir: "Ben su üç kimseyi içime çekmekle görevlendi­rildim: Allah'la beraber başka bir ilah edinen­ler, zorba zalimler ve resim yapanlar." |Tirmizî|

10071-Rezîn:

"Kim (benim demediğimi dedi) diyerek bana yalan isnad ederse cehennemin iki gözü arasındaki yerine hazırlansın." Denildi ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Onun iki gözü mü var?" Şöyle buyurdu:

"Siz Allah'ın: "Bu ateş onlara, uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler" kavli celîlini (Furkân, 12) duymadınız mı?" Cehennemden, gören iki gö­zü bulunan bir boyun uzanıp çıkacaktır." Benzerini nakletti.

10072- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"O gün cehennem, her birini yetmiş bin meleğin çektiği bin yularla çekilerek getirile­cektir." [Müslim ve Tirmizî.l

10073- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem ehlinin göreceği azabın en hafifi, kişiye ateşten iki pabuç giydirilip onla­rın sıcağından beyninin kaynaması şeklinde olacaktır." [Müslim]

10074- Semure radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem onlardan kimini Ökçelerine, kimini beline, kimini de köprücük kemiğine kadar yakalayacak," (İkisi de Müslim'e aittir.]

10075- Ebû'd-Derdâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennem ehli acıkacak. Açlıkları onlara yapılan azap seviyesine ulaşınca: "Açız" diye imdad isteyecekler. Onlara besleyici olmayan, açlıklarını da gidermeyen kötü kokulu diken verilecek. Yine "Açız, itndâd!" diye feryad edecekler. Bu sefer onlara boğazı tıkayan bir yiyecek verilecek. Böyle bir yiyeceği dünya­dayken boğazlarından ancak içecek ile geçir­diklerini hatırlayacaklar ve içecek isteyecek­ler. Bu defa onlara demir çengeller ile kayna­tılmış su sunulacak. Yüzlerine yaklaştırddığı zaman yüzlerini kavuracak; karınlarına girdi­ği zaman ise karınlarım parçalayacak. Diye­cekler ki: "Haydi cehennem bekçilerini çağı­rın, belki bu azabımızı hafifletirler!" Çağıra­caklar, fakat onlar gelince şöyle diyecekler:

"Size peygamberleriniz deliller ve belge­ler getirmediler mi?"

"Evet" diye cevab verecekler. "Öyleyse is­tediğiniz kadar dua edin, duanız da nafile. Çünkü kâfirlerin duası burada boşa çıkar." (Gâfir, 50) "Öyleyse haydi (cehennem görev­lisi) Mâlik'i çağırın!" diyecekler ve onlar da: "Ey Mâlik! Haydi Rabbin bizi öldürsün!"

Mâlik ise: "Siz burada (ebediyen canlı) kalıcılarsınız" diyecek."

-(Râvi) el-A'meş dedi ki: "Onların Mâ-lik'i çağırmaları ile onun cevab vermesi ara­sında tam bin yıllık süre olduğu bana haber verildi.-

"Haydi Rabbinize dua edin, zira ondan başkasının size bir faydası olmaz" dediklerin­de, onlar Rablerine şöyle dua edecekler:

"Ey Rabbimiz! Azgınlığımız bizi altetti; biz bir sapıklar topluluğu idik. Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkart! Tekrar günaha dönersek belli ki biz zalim insanlarız." Rableri onlara şu cevabı verecek: "Yıkılın oraya, benimle konuşmayın!" (Mü'mİnûn, 106-9)

İste o zaman her şeyden umutlarını kese­cekler, daha da pişman, umutsuzlukla elim aza­bın içinde feryad edip kıvranacaklar." [Tirmizî]

10076- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kaynar su başlarına dökülecek. Bu su içlerine nüfuz edecek, içindekileri yakıp erite­rek ayaklarından çıkacak, işte bu hâdise ilgi­li âyette (Hacc, 20) geçen "Sahr" (eritme) hadisesidir. Sonra (eriyen cesed) tekrar eski haline dönüşecek." [İkisi de Tirmizî'nin.]

10077- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kâfirin (cehennemdeki) dişi ya da azı di­şi Uhud büyüklüğündedir. Derisinin kalınlığı üç günlük mesafedir." (Müslim]

10078-  Tirmizî: "Kıyamet gününde kâfi­rin dişi Uhud gibidir. Uyluğu ise Beydâ dağı büyüklüğündedir. Cehennemdeki oturacak ye­ri (Medine'den) Rebze'ye kadar üç günlük mesafedir." Beydâ, bir dağ adıdır. Bazılarına göre o, Mağrib'de bir şehirdir.

10079- Onun diğer rivayeti:

"Kâfirin derisinin kalınlığı, kırk iki arşın­dır. Dişi, Uhud dağı gibidir. Cehennemde otur­duğu yer Mekke ile Medine arası kadardır."

10080- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kâfirin cehennemde iki omuzamsı, hızlı bir süvari gidişiyle üç günlük mesafeyi kap­sar." [Müslim]

10081- tbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kâfir dilini bir ya da iki fersah kadar sü­rükleyecek. İnsanlar üzerinden geçip onu çiğ­neyecekler." |Tirmizî.|

10082- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"İbrahim aleyhisselâm babasını. Kıyamet gününde tozlanmış ve yüzü karalara bürünmüş olarak görecek de: "Ben sana bana âsi gelme dememiş miydim?" diyecek.

Babası: "Bugün sana asla âsi gelmem" diye cevap verdiğinde, İbrahim Allah'a şöyle diyecek: "Ya Rabbil Sen bana Kıyamet günü beni rüsvay etmeyeceğini va'd etmiştin. Şu anda babamın rezilliğinden hangi rezillik da­im büyüktür?"

Allah şöyle buyuracak: "Ben cenneti kâ­firlere haram kıldım." Sonra şöyle buyura­cak: "Ey İbrahim! Ayaklarının altında ne var bir bak bakalım."

Bakacak ve kana bulanmış bir sırtlan gö­recek. İşte (Azer'in dönüştürüldüğü bu çirkin suretti hayvan) derhal alınıp ateşe atılacak."

| Buharı. |

10083-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Güneş ve Ay, cehennemde yaralı iki öküzdür."

[Ebû Ya'lâ teyyin bir senedle]

10084-  Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sineklerin ömrü kırk gecedir. Arı hariç sineklerin hepsi cehennemliktir." |Ebü Ya'la]

10085- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer bu mescidde yüzbin ya da daha faz­la kişi ve burada cehennemden bir adam bu­lunup bir soluk alsaydı; onun soluğundan mescidde bulunanların hepsi mescidle birlik­te yanıp kül olurdu."

[İkisi de Ebû Ya'lâ'ya aittir]

10086- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cehennemin bir demir sopası yeryüzüne konulsaydı, insanlar ve cinlerin tümü bir ara­ya gelse onu yerden kaldıramazlardı."

[Ahrneıl ve Ebû Ya'lâ leyyin bir senedle.|

10087- Ömer radiyallahu anh'dan:

Cibril, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e beklenmedik bir zamanda gelmişti. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ayağa kalkarak: "Ey Cibril! Rengi­nin neden böyle soluk? diye sordu.

"Allah, Cehennem anahtarlarını emredİn-ceye kadar sana gelmedim." diye cevap verdi.

"Ey Cibril! Bana ateşi anlat ve cehenne­mi vasfet!" deyince, Cibrîl şöyle dedi: "Al­lah, emir buyurdu, cehennemin üzerinde bin sene ateş yakıldı ve bembeyaz oldu. Bin sene daha tutuşturuldu, bu defa kıpkırmızı kesildi. Emretti; bin sene daha tutuşturuldu, simsiyah kesildi. Şu anda o, simsiyah kapkaranlıktır. Ne kıvılcımları aydınlatır, ne de alevi söner. Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, Ce­hennemden iğne kadar bir yer açılsa, onun sı­caklığından, yeryüzündekilerin hepsi ölür. Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, eğer Cehennem bekçilerinden biri dünya eh­line görünse ve dünya ehli ona baksaydı yü-

zünün çirkinliğinden ve pis kokusundan tüm dünya ehli ölürdü. Seni Hak ile gönderene yemin ederim ki, eğer Allah'ın Kitab'ında vasf ettiği cehennem ehlinin zincirinden bir halka dünya dağlarına konulsaydı, hepsi par­çalanır ve yerin en dibine çökerdi." Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sel­lem şöyle buyurdu:

"Bu kadar yeter, daha anlatma! Nerdeyse kalbim parçalanıp öleceğim."

Sonra ağladı. Cibril'e şöyle bir bakınca onun da ağladığını gördü ve sordu:

"Ey Cibrîl! Allah katındaki mevkiine rağ­men sen de mi ağlıyorsun?"

"Neden ağlamayayım? Kim bilir belki ben Allah'ın ilminde şimdiki durumumdan başka bir durumda olurum. Kim bilir benimde başı­ma İblis'in başına gelen şeyler gelebilir. Zira (başlangıçta) o da meleklerdendi.

Kim bilir Hârut'la Mârufun uğradığı âki-bete ben de uğrayabilirim" deyince ikisi de ağlamağa devam ettiler.

Nihayet kendilerine şöyle bir ses geldi: "Ey Cibrîl ve ey Muhammedi AUah-u Teala kendine âsi gelmekten sizi emin kıldı."

Bunun üzerine Cibrîl yukarıya doğru yük­selip gözden kayboldu. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de oradan çıkıp ayrıldı. Yol­dan geçerken, Ensâı'dan gülüp oynayan bir kavme rastladı ve onlara şöyle buyurdu: "Gü­lüyor musunuz, önünüzde cehennem vardır Eğer siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az gü­ler çok ağlardınız. Yemekten içmekten kesilir, yüksek yerlere çıkıp Allah'a yalvarırdınız." Derken şöyle bir ses duyuldu:

"Ey Muhammed! Kullarımı umutsuz et­me! Ben seni zorlaştırıcı olarak değil kolay­laştırıcı olarak gönderdim." Allah Resulü de sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Amellerinizde ifrata kaçmayın ve doğru yo­lu tutunuz!"

[Taberânî, Mu'cemu'l-Evsat'ta. zayıf bir senedle]

10088- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'e sordum:

"Ey Allah'ın Resulü! Yaratıklar neden ya­ratıldılar?"

"Su'dan."

"Cennetin yapısı nedir?"

"Bir kerpici gümüş, bir kerpici altın, har­cı keskin kokulu misk, döşemesi inci ve yakut, toprağı ise za'feran (safran) olup, oraya gi­ren mutlu otur, umudsuz olmaz, ebedî olur, öl­mez. Ne giydikleri eskir, ne de gençlikleri tü­kenir" buyurdu. [Tİrmizî uzun bir metinle. |

10089- Zeyd bin Erkam radiyallahu anh'­dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennetliklere yeme, İçme ve cinsi ilişki hususunda tam yüz kişinin gücü verilecektir." Yahudilerden bir adam dedi ki:

"Yiyen içenin helaya çıkma ihtiyacı olur."

"Derisinden bir ter boşanacak, böylece karnı dümdüz (sanki hiç bir şey yememiş gibi olacak" buyurdu. [Dârimî.]

10090- Ebû Mûsâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kapları ve içindekileri gümüş olan gü­müşten iki cennet, kaplan ve içindekiler altın olan iki de altın cenneti vardır. Adn cennetin­de insanlarla Rableri arasında, Rablerini gör­meyi engelleyen bir kibriyâ perdesi olacaktır."

[Buhârî, Müslim ve Tîrmizî]

10091- Ebû Mûşâ radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette mu minin yüksekliği altmış mil olan bir inci çadırı vardır."

10092- Diğer rivayet:

"Genişliği de öyle (yani altmış mildir). Orada mü'minin aileleri bulunacak. Mü'min onları bir bir dolaşacak (cinsî ilişkide bulu­nacak), fakat birbirlerini göremiyecekler."

[Buhârî, Müslim ve Tirmizî|

10093- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette bir ağaç vardır, bir süvari onun gölgesinde tam yüz yıl yürüse katedemiyecek-tir. İsterseniz Allah'in "Daimî (uzatılmış) göl­geler" kavlini (Vakıa 30) okuyun!"

Cennette birinizin yayı kadar bir yer, üze­rine Güneşin doğduğu ya da battığı şeylerden (dünyadan) daha hayırlıdır."

| Buhârî, Müslim ve Tirmizî.l

10094-  Ubâde bin es-Sâmit radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette her bir derecenin arası gökle yer arası kadar olan tam yüz derece vardır. Firdev.s bunların en üst derecesidir ki, dört nehir oradan fışkırıp akar. Arş ise onun üstün­dedir. Allah'dan dilekte bulunduğunuz zaman, Firdevs cennetini dileyin!" |Tirmizî|

10095- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Sabahleyin ya da öğleden sonra Allah yolunda yürümek, dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Birinizin Cennette yayı kadar ya da ovucu kadar olan yeri, dünya ve içinde-kilerden daha hayırlıdır. Eğer cennet ehli ka­dınlarından bir kadın yer ehline görünseydi, dünyayı ve içindekilerini aydınlığa boğar ve ikisinin arasını da güzel koku ile doldururdu. Onun başörtüsü dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır." |Tirmizî]

10096- Sa'd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer cennette olan şeylerden bir tırnak­lık miktar görünseydi yer ile gök arasını süse boğardı. Eğer cennet ehlinden bir adam görü­nüp bileziklerini gösterseydi, güneşin yıldızların ışıklarını bastırdığı gibi güneşin ziyası­nı bastırırdı," |Tirmizî|

10097- Beliz bin Hakîm'in dedesi Muâvi-ye'den: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette, bal denizi, şarap denizi, süt denizi ve su denizi bulunmaktadır. Diğer ne­hirler bunlardan çıkacaktır." [Tirmizî]

10098- Ebû Eyyûb radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

bir Bedevî gelip şöyle dedi:

"Ey Allah'ın Resulü! Ben atı severim, acaba cennette at var mıdır?"

"Cennete girersen, sana yakuttan İki ka­nadı bulunan bir at getirilecektir. Ona bindi­rileceksin, sonra onunla istediğin yere uça­caksın." ITirmizîl

10099- Ali radiyallahu anh'dan:

(Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette hurilerin toplanma yerleri var­dır. Seslerini yükseltecekler, yaratıklar onla­rın sesi kadar güzel bir sesi ö ana kadar hiç duymamış olacaklar ve onlar şöyle diyecek­ler: "Biz ebedîleriz, asla helak olmayız, biz mutlu kistleriz, asla bedbaht olmayız, biz hoş­nutlarız, asla kederlenmeyiz. Ne mutlu bizim için olan kişilere ve ne mutlu kendileri için ol­duğumuz kişilere!" [Tirmizî]

10100-    İbnü'l-Müseyyeb   radiyallahu anh'dan:

Ebû Hureyre'ye rastladım. Dedi ki: "Al­lah'a seninle cennet çarşısında buluşmak için niyaz ediyorum."

"Cennette çarşı var mıdır?" diye sordum.

"Evet. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle anlattı:

"Cennet ehli cennete girdiklerinde amel­lerinin derecelerine göre oraya yerleşecekler. Sonra onlara dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre Rablerini ziyaret etmelerine izin verilecek. Onlara Allah'ın Arş'ı gösteri­lecek. Onlara cennet bahçelerinden bir hah-

;ede gözükecektir. Onlara, nur minberleri, İn­si minberleri, yakut minberleri, zeberced min­berleri, altın minberleri ve gümüş minberleri kurulacak. En aşağı dereceli kişileri bile ~ki içlerinde aşağı dereceli kimse yoktur- misk yığını üzerinde oturacak. Kürsi sahiplerinin onlardan daha üstün meclisleri bulunduğunu görmezler." Dedim ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Rabbimizi görecek miyiz?"

"Evet. Siz Güneş'i görmekte birbirlerinizi iter misiniz, ya da mehtap gecesi dolunay görmekte birbirinizi itip sıkıntıya girer misi­niz?" buyurdu.

"Hayır" dedik. "Cennette de Rabbinizi görmekte de öyle birbirinizi itmeyecek, sıkın­tıya girmeden cemalini müşahede edeceksi­niz. O mecliste Allah' m yanında bulunup ona muhatab olmayacak hiç kimse olmayacaktır. Hatta onlardan bir adama: "Eyfülan oğlufü-lan, falan falan günde böyle böyle dediğini hatırlıyor musun?" deyip onun bazı yaramaz davranışlarını hatırlatacak. O adam da şöyle diyecek:

"Ey Rabbim! Sen beni bağışlamadın mı?"

"Evet, bağışladım; benim mağfiretimin bol oluşu sayesinde sen bu makama ulaştın" buyuracak. Onlar öyle karşılıklı sohbet eder­lerken, üzerlerinde bir bulut belirecek ve on­lara güzel bir koku yağdıracak. O zamana ka­dar koklamadıkları pek güzel bir koku. Rabbi-miz şöyle buyuracak:

"Haydi sizin için hazırladığım büyük ba­ğışa kalkın! Canınızın çektiğini alın!" Hemen meleklerin çepeçevre eyledikleri bir çarşıya gideceğiz. Oradan canımızın çektiği her şeyi alışveriş yapmaksızın alıp yükleneceğiz. Göz­lerin görmediği, kulakların işitmediği, insan aklının tahayyül edemediği güzel şeyler, lez­zetli nimetler. O çarşıda cennet ehli birbirine rastlayacaklar. Yüksek menzilinden aşağı doğru inerken kendinden daha aşağıda olan kimseye -ki gerçi orada aşağılık yoktur- rast­layacak. O kendi üstündeki göz kamaştıran elbiseyi görünce, dehşete kapılacak. Ancak

daha söz ve sohbetleri bitmeden ondan daha giizel elbise kendisine sunulacaktır. Çünkü orada mahzun olmak, üzülmek ve meraklan­mak yoktur. Sonra oradan evlerimize dönece­ğiz, hanımlarımız herbirimizi karşılayıp:

"Merhaba, hoş geldiniz! Bizi terkettiğin-deki güzelliğinden daha bir güzellik ve neşe ile geldin!" deyip hayret ve şaşkınlıklarım ifa­de edecekler ve biz de onlara şöyle diyeceğiz:

"Biz bugün Rabbimiz Cebbar'ı ziyaret et­tik. İşte (bundan dolayı) şimdiki gibi bir güzel­liğe bürünmüş olmayı hakkedyoruz. fTîrmirf]

10101- Ali radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette bir çarşı vardır; orada ne alış ne de satış vardır. Sadece kadınların ve erkek­lerin suretleri vardır. Kişinin hangi suret ho­şuna giderse o suretle girecektir. |Tirmizî.]

Tirmizî Ebû Eyyûb'un (no. 10098) hadisi hakkında zayıf hükmü verdi.

10102- Ebû Saîd radİyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehli üstlerindeki odalarda yaşa­yanları, gökyüzünde -aralarındaki üstünlük­ten dolayı- Maşrik'tan Mağrib'e kadar olan inci gibi yıldızları gördüğünüz gibi görecekler.

"Bunlar kimsenin ulaşamadığı peygam­berlerin menzilleri midir, ey Allah'ın Resu­lü?" diye sordular.

"Bilâkis! Nefsim kudret elinde olana ye­min ederim ki, odalarda kalanlar Allah'a iman edip, peygamberleri tasdik eden birta­kım adamlardır." |BuhârîiIe Müslim.]

10103- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete ilk girecek olan zümre, yüzleri mehtap gecesindeki Ay gibi olan insanlardır. Sonra bunları yüzleri semâdaki en parlak yıl­dız gibi parlayan kişiler takib ederler. Cennetlikler ne küçük, ne de büyük abdest bozarlar, ne tükürürler ve ne de sümkürürler. Tarakları altın, terlen misk, buhurdanlıkları Ödağacın-dan, hanımları hurilerden olacaktır. Yaradılış­ları bir tek adam; altmış arşın uzunluğundaki babaları Adem'in suretinde olacaklardır."

10104- Diğer rivayet:

"Onlardan her birinin iki eşi olacaktır, Güzelliklerinden dolayı baldırlarının içi dı­şından görünecektir. Aralarında en ufak çe­kişme ve düşmanlık olmayacaktır. Kalpleri tek kalp halindedir. Sabah-akşam Allah'ı teşbih edeceklerdir." (Buhârî, Müslim ve Tirmizî.]

10105- Câbir radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehli cennette yerler, içerler, tü-kürmezler, küçük ve büyük abdestlerini boz­mazlar, sümkürmezler." Dediler ki: "Peki ye­dikleri ne olacak?"

"Misk gibi kokan geğirme ve terleme ile giderilecek. Tıpkı soluk almak ilham edildiği gibi onlara teşbih ve tahmid etmek de ilham edilecek."

10106- Diğer rivayette "tahmid"'in yerine "hamd" geçmektedir.

10107-  Diğer rivayette (tahmid yerine) "tekbîr" geçmektedir.

[Ebû Dâvud ve aynı lafızla Müslim. |

10108- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehlinden kim Ölürse, küçük olsun büyük olsun cennete otuz yaşında olarak gire­cektir. Bu yaş ebediyyen değişmez." Dedi ki: "Üzerlerinde tadar vardır, onun bir incisi Doğu ile Batı arasını aydınlatacak kadar par­lar." |Tirmizî|

10109- Muâz radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehli cennete, otuz ya da otuzüç yaşında sakalsız, kılsız ve gözleri sürmeli ola­rak girecekler."

10110- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette mü'mine şu kadar güçte cima etmek gücü verilecektir."

"Denildi kî: "Ey Allah'ın Resulü! Buna lakat getirebilecek mi?"

"(Evet) ona yüz kişilik cinsel güç verile­cektir" buyurdu.

10111- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: "Mü'min cennette çocuk istediği zaman, hâmile kalması, doğurması ve büyümesi dile­diği şekilde bir anda husule gelecektir."

[Tirmizî.]

10112- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallalîahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete giren mutlu olacak, hiç Üzülme­yecek, ne elbisesi eskiyecek ve ne de gençliği tükenecek." |Müslim|

10113- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Kıyamet gününde yeryüzü tek bir ekmek olacak. Cebbar (Allah) onu eliyle birinizin sofrasına koyduğu gibi Cennet ehline ikram olarak sunacak." Yahudilerden bir adam gel­di ve şöyle dedi: "Ey Ebû'l-Kâsım! Rahman (olan Allah) sana bereket versin! Kıyamet gü­nü Cennet ehlinin ağırlanacağı şeyi sana ha­ber vereyim mi?"

"Evet" buyurdu. Yahudi:

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu­yurduğu gibi yeryüzü tek ekmek halinde ola­cak." dedi. Bunun üzerine Peygamber sallalla­hu aleyhi ve sel]em bize bakıp azı dişleri görü-nünceye kadar güldü. Sonra Yahudi: "Onların katıklarını da bildireyim mi?" diye sordu.

"Evet" buyurdu,

"Katıkları bâlâm ve nûndur."

"Nedir bu?" diye sordular.

"Öküz ve balıktır. Bunların ciğerlerinin artıklarını tam yetmişbin kişi yiyeceklerdir" dedi.

[Buharî ve Müslim]

10114- Ebû Saîd radiyallahu anh'dan:

"Cennet ehlinin en aşağı derecesinde bulunan kişinin seksen bin hizmetçisi, yetmiş iki eşi olacaktır. Ayrıca onun için inci, zeber-ced ve yakuttan yapılmış bir çadır dikilecek ve bunun uzunluğu Câbiye İle San a arası ka­dar olacaktır." |Tirmizî|

10115- İbn Ömer radiyallahu anh'dan:

"Cennet ehlinin en aşağı derecesinde olan kişi cennetlerine, hanımlarına, nimetlerine, hizmetçilerine ve yataklarına bakar. Bin sene­lik yoldan görüp bunları seyredebilecek. Allah katında olanların en kıymetlileri ise, sabah-akşam Allah'ın cemalini görebilendir." Sonra: "O gün bir takım yüzler parlak ve sevinçli olarak Rablerine bakıcıdır" mealindeki âyeti (Kıyamet, 22-3) okudu.

|İkisi de Tirmizî'ye ait]

10116- el-Muğîre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu;)

"Mûsâ, Rabbine: "Cennet ehlinin en aşa­ğı derecelisi kimdir?" diye sordu. Rabbi şöy­le buyurdu: "Cennet ehli cennete girdikten sonra bir adam gelir. Ona haydi sen de cen­nete gir!" denilir. O ise şöyle der:

"Ya Rabbi! Bu nasıl olur? Herkes girmiş ve oradaki yerini almış." Ona şöyle denilir: "Sana dünya krallarından bir kralın mülkü kadar mülk verilmesine razı mısın?"

"Ya Rabbi! Razı oldum."

"Sana bu verildi, onun misli bir daha, bîr misli daha, bîr misli daha verildi." Beşinci­sinde: "Ey Rabbim! Hoşnut oldum" diyecek. Allah şöyle buyuracak:

"Bu senindir. Onun on katı daha senindir. Canının çektiği, görüp hoşlandığın şeyler de senindir."

"Ey Rabbim! Hoşnut oldum. Rabbim, dere­ce bakımından onların en üstünü kimdir?" de­diğinde, O şöyle buyuracak: "Onlar, ikramları­nı bizzat kendi elimle hazırladığım kimselerdir ki, onlar için gözlerin görmediği, kulakların

duymadığı, insan aklının tahayyül edemediği nimetler vardır." Bunu doğrulayan Allah'ın ki­tabındaki şu âyettir: "Kişi onları memnun et­mek için kendilerine ne saklandığını bilemez." (Secde, 17)

[Tirmizî ve aynı lafızla Müslim.]

10117- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellern buyurdu:)

"Cennete kalbleri kuş kalbi gibi olan bir­takım insanlar girecektir." [Müsliml

10118- Harise bin Vehb radiyallahu anh'­dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennete ne katı sözlü ve huylu olanlar, ne de kibirlenenler girebilir."

Dedi ki "(Hadisin Arapça metninde ge­çen) cevvâz: Kaba konuşan kimsedir."

[Ebü Davud]

10119- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ko­nuşurken yanında çöl halkından bir adam var­dı. Buyurdu ki:

"Bir adam (cennette) ziraat yapmak için Rabbinden izin isteyecek. Rabbi ona diyecek ki: "Sen arzuladığın hâl üzere değil misin?" O da şöyle diyecek: "Evet. Fakat ben ziraati seviyorum" diyecek. Ona izin verilecek, he­men tohum ekecek bir anda ekin verecek, bü­yüyecek, harmanı yapılıp, dağlar gibi mahsûl yığılacak. Rab Teâlâ ona: "Ey Adem oğlu! Senin gözün doymaz ama al bakalım bunu!" buyuracak." Bunun üzerine Bedevi dedi kî:

"Böyle bir kimse ya Kureyş ya da En-sar'dan olabilir. Çünkü onlar çiftçidirler. Biz ise çiftçi değiliz." Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem azı dişleri görü-nünceye dek güldü.

[Buhârî]

10120- Selmân radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Hiç kimse elinde "BismillahirRahmanir-Rahîm. Allah tarafından, falan oğlu falana ih­san edilen yazıdır: "Onu meyveleri aşağıya sarkan yüksek cennete koyun!" belgesi bulun­madan cennete giremez.

[Taberânî, Mu'cemu'l-Kebîr ve'l-Evsat'ta]

10121- Ebû Umâme radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Huysuz devenin sahibine karşı gösterdi­ği isyankârlık gibi Allah'a karşı isyanda bu­lunmadıkça hepiniz cennete gireceksiniz."

|Ahmed.|

10122-   Taberânî,   Mu'cemu'l-Kebîr'de benzerini rivayet etti; onda şöyle geçmekte­dir: "Eğer beni tasdik etmiyorsanız, Allah Te-ûlânın şu buyruğuna bakın:

"Oraya (cehenneme) ancak yalanlayan ve sırt çeviren şakî (bedbaht) kişi girecektir." (Leyi 15)

10123- İbn Mes'ûd radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennette senin canın kuş isteyecek. He­men kızartılmış olarak önüne getirilip kona­caktır." [Bezzûr zayıf bir senedle]

10124-   İbn Amr bin el-Âs radiyallahu anh'dan:

Bir adam sordu: "Ey Allah'ın Resulü! Bi­ze cennet giysilerini anlat! O yaratılan bir şey mi olacak, yoksa örülen bir şey mi?" Cemaat­ten bazıları güldü. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu: "Neden gülüyor­sun, bir câhilin bir âlime sormasına mı? Ne­rede soruyu soran?"

"Buradayım, ey Allah'ın Resulü!" deyin­ce şöyle buyurdu: "Ondan cennet meyveleri meydana gelecektir." [Bezzar]

10125- Câbir radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e "Cennet ehli uyur mu?" diye sordular. Şöyle buyurdu: "Uyku, ölümün kardeşidir. Cennet ehli uyumazlar."

[Taberânî. Mu'cemu'l-Evsat'ta ve Bezzâr]

10126- İbn Ömer radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Eğer Allah cennet ehlinin ticâret yapma­larına izin verseydi, onlar bez ve güzel koku ti­câreti yaparlardı." ITaberânî, Mu'cı>rmt's-Sağîr't\z.\

10127-  Ebû Umâme radiyallahu anh'dan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e

"Cennet ehli, cinsî ilişkide bulunacak mı?" diye sordular. Şöyle buyurdu: "Evet, bezme­yen zeker, kesilmeyen bir şehvet ve oldukça şiddetle" buyurdu.

10128-  Diğer rivayette: "Ne erkeğin me­nisi olacak ve ne de kadının menisi" diye geç­mektedir. |Taberânî, Mtı'cermt'i-Kebîr'<\<i.\

 

CENNETTE ALLAH'I GÖRMEK

10129- Cerîr radiyallahu anh'dan: "Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in yarımdaydık. Mehtaplı bir gecede Ay'a bir baktı ve şöyle buyurdu:

"Siz Rabbinizi şu Ay'ı perdesiz ve birbir-İerinizi itip kakmadan gördüğünüz gibi ayan (beyan) olarak göreceksiniz. Güneş doğma­dan ve batmadan namaz kılmaya gücünüz ye­tiyorsa yapın!"

Sonra: "Güneş doğmadan ve batmadan önce Rabbini hamdiyle teşbih et" mealindeki âyeti (Tâhâ, 13) okudu.

IBuhârî, Müslim, Tirmi/îve Ebû Dâvud.|

10130- Suheyb radiyallahu anh'dan; (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cennet ehli cennete girdiği zaman, Allah Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyuracak: "Size ila­ve olarak yapmamı istediğiniz başka bir şey var mtdtr?"

"Sen bizim yüzlerimizi bembeyaz yapma­dın mı? Cehennemden kurtarıp bizi cennete sokmadın mı; (Bundan daha iyi ve fazla ne olabilir ki?)" diyecekler.

Bunun üzerine perde kaldırılacak, kendi­lerine Rableri Teâlâyı görmekten daha sevim­li bir şey verilmediğini anlayacaklar.

10131- Diğer bir rivayette §u ilave yer al­mıştır:

"Sonra şu âyeti okudu: "iyi davrananlara, daima daha iyisi ve üstünü verilir." (Yunus, 26)

[Müslim ve Tirmizî.l

10132- Enes radiyallahu anh'dan: (Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)

"Cibril bana, elinde içinde siyah bir nok­ta bulunan beyaz bir ayna ile geldi" Sordum:

"Bu nedir ey Cibril?"

"Bu Cuma'dır. Rabbin bunu sana ve sen­den sonra kavminin bayramı olsun diye sunu­yor. (Böylece) sen evvel olacaksın, Yahudi ve Hıristiyanlar senden sonra olacaklar. (Yani onların kutsal günleri seninkinden sonra ge­lecek)" dedi.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sordu:

"Peki onda ne gibi faydalar vardır?"

"Onda sizin için çok hayır ve fayda vardır. Onda öyle bir saat vardır ki, kim o saatte Rabbine hayır ile dua ederse ve o hayır onun için kısmet kılınmışsa (Allah) onu mutlaka ve­rir, şayet kısmet kılınmamışsa o istediğinden daha büyüğü onun için saklanır. Hakkında takdir edilen bir kötüden ona sığınırsa mutla­ka ondan onu kurtarır, şayet takdir edilme-nıişse ondan daha büyük bir serden onu kur­tarır' dedi.

"Peki içindeki bu siyah nokta nedir?"

"O Cuma gününün oluştuğu saattir. O bizde günlerin efendisidir. Biz ona âhirette "Yevmu'l-Mezîd" diyeceğiz."

"Neden "Yevmu'l-Mezîd" diyeceksiniz?"

"Çünkü Rabbin Teâlâ, Cennette miskten daha güzel kokan bembeyaz bir vadi edinmiş­tir. Cuma günü olduğu zaman, Allah Teâlâ İl-liyyîn'den Kürstsi üzerine inecek. Kürsî'nin etrafını nurdan minberler saracak. Peygam­berler gelip onların üzerinde oturacaklar. Sonra cennet ehli gelip miskten kum yığınla­rı üstünde oturacaklar. Rableri Teâlâ onlara tecelli edecek ve onlar O'nun cemalini müşâ-hade edecekler. Rableri de şöyle buyuracak: "İste ben vd dini yerine getiren, nimeti üzeri­nizde tamamlayan (Rabbinizim). Burası, size bolca vereceğim bir yerdir. İsteyin benden ne isterseniz!"

O'ndan hoşnutluk isteyecekler. O da şöyle buyuracak: "Zaten sizi buraya yerleştiren be­nim hoşnutluğumdur. Size daha bolca verece­ğim, isteyin!"

Arzuları bitinceye dek durmadan isteye­cekler. Tam o anda onlara gözlerin görmedi­ği, kulakların duyamadığı, insan aklının ta­hayyül edemediği şey açılacak. Bu durum, Cuma günü halkın ayrılıp dağılma zamanına kadar böyle devam edecek.

Sonra Rab Teâlâ Kürsî'sine çıkacak. O'nunla beraber şehidler ve sıddtklar da çı­kacaklar. -Sanırım şunları da söyledi:- Oda sahipleri olanlar da bembeyaz inci, ya da kıpkırmızı yakut, ya da yemyeşil zeberced-den olan odalarına dönecekler. Nehirleri akan, kapılan düzenli, meyveleri bol olan, içinde eşleri ve hizmetçileri bulunan muaz­zam odalarına.

Daha çok iyiliklere nail olabilmeleri, Al­lah'ı daha çok görebilmeleri için, Cuma'ya karşı besledikleri iştiyak kadar hiç bir iştiyak

ve hasretleri olmayacaktır. Bu nedenle işte (âhirette) o güne (Cumaya) Mezîd günü de­nilmiştir."

[Bezzâr, Taberanî, Mu'cemu'I-Kebîr ve't' Evsat'ta ve Ebû Ya'lâ.|

10133- Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan:

İnsanlar dediler ki:

"Ey Allah'ın Resulü! Rabbimizİ görecek miyiz?"

"Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Ay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?"

"Hayır/'

"Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet ve­rir misiniz?"

"Hayır."

"işte Rabbinizİ de öyle zahmetsiz ve sıkın­tısız, apaçık göreceksiniz.

Kıyamet gününde insanlar diriltilecekler. Allah buyuracak ki:

"Kim (dünyada iken) neye tapıyorsa onun peşine düşsün.'". Bunun üzerine kimisi Gü-

neş'e uyacak, kimisi Ay'a uyacak. Kimisi de putlara uyacaklar. Geride münafıkların da içinde olduğu halde bu ümmet kalacak. Allah onlara gelip: "Ben sizin Rabbinizim." buyu­racak. Onlar da söyle diyecekler:

"Rahbimiz buraya gelinceye kadar bizim yerimiz , burasıdır. Rabbimii geldiğinde biz onu tanırız." Allah onlara (bildikleri surette) gelip: "Ben sizin Rabbinizim" buyuracak. Ni­hayet onlar da: "Sen bizim Rabbimizsin" di­yecekler. Allah da onları çağıracak. Cehenne­min üstüne sırat kurulacak. Peygamberlerden ümmetiyle ilk geçen ben olacağım. Orada peygamberlerden başka hiç kimse konuşama­yacak. Peygamberlerin o günkü kelâmı: "Al-lahım! Selâmete erdir, selâmete erdir!" ola­cak. Cehennemde Sa'dân dikeni gibi çengel­ler olacak. "Siz sa'dân dikenini gördünüz mü?" (Ashâb:) "Evet" dediler. "İste o çengel­ler tıpkı sa'dân dikeni gibidir. Ancak büyüklü­ğünü Allah bilir, insanları işledikleri amelleri

sebebiyle kapacak. Onlardan kimi ameli sebe­biyle helak olacak, kimi de kurtarılıncaya ka­dar ceza görecek, sonra kurtulacak. Hatta Al­lah ateş ehlinden olanlardan merhamet etmek istediği kimseler için meleklerine, Allah'a ibadet edenleri oradan çıkartmalarını emre­decek. Secde izleriyle tanıyıp onları çıkara­caklar. Çünkü Allah ateşe secde izini yak­masını haram kılmıştır. Yanmış ve perişan ol­muş bir vaziyette onlar çıkacak. Sonra üzerle­rine (cennette) hayat suyu dökülecek. Selin taşıdığı (topraktaki) tanenin bitmesi gibi bite­cekler. Cennetle cehennem arasında bir adam kalacak, en son cennete girecek kişi odur. Yü­zü cehenneme doğru olacak. Şöyle diyecek:

"Rabbim, ne olur benim yüzümü ondan (cehennemden) çevir! Onun kokusu beni zehirleyip perişan ediyor, alevi de beni yakıp kavuruyor." Allah ise:

"Bunu yaparım ama benden başka bir şey istersin."

"İzzetin hakkı için hayır ya Rabbi/" diye­cek. Ondan sonra Allah ondan böyle bir söz aldıktan sonra onun yüzünü ateş tarafından beriye çevirecek. Cennete doğru yönelince, onun göz kamaştıran güzelliğini görecek, Al­lah'ın dilediği kadar sükût ettikten sonra ken­dini şöyle demekten alamayacak:

"Rabbim, beni cennete doğru yanaştır!"

"Sen bana benden başka bir şey istemiye-ceğine dair söz vermemiş miydin?"

"Evet, ey Rabbim! Ben senin en kötü ku­lun olmayayım."

"Cennetin kapısına yaklaştırırsam, belki sen benden ondan başka bir şey istersin."

"İzzetin hakkı için hayır yâ Rabbi!" diye­rek, Allah'a ahd-ü peymân verdikten sonra Allah onu cennetin kapısına yaklaştıracak."

O kapıdan içerdekilerin göz kamaştırıcı güzelliklerini, yeşilliklerini görünce, Allah'ın dilediği kadar sustuktan sonra şöyle demekten kendini alıkoyanuyacak: "Yâ Rabbİ! Ne olur beni cennete koy!" Allah şöyle buyuracak: "Yazık sana ey Ademoğlu! Amma da istiyor­sun ha! Benden, verdiklerimden başka bir şey istemiyeceğine dair söz vermemiş miydin?"

"Ne olur Atlattım! Beni mahlukatın içinde en bedbaht insan yapma!" derdemez, Allah gülecek. Sonra cennete girmesine izin verecek ve "Dile benden ne dilersen!" diyecek. O da isteyip temenni edecek. Temennileri bitince, Allah adım zikrederek şunu da şunu da iste diyecek. Bütün istedikleri ve temennileri sona erince, Allah buyuracak: "Bu ve onunla bera­ber bir misli daha senindir."

Ebû Saîd, Ebû Hureyre'ye dedi ki: Pey­gamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki:

"Allah Teûlâ ona: "Bu ve bununla bera­ber on katı daha senindir" buyurdu.

Ebû Hureyre dedi ki: "Bu ve beraberinde bir o kadarı da senindir" sözünden başkasını, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den ezberlemedim."

Ebu Saîd şöyle dedi: Ben ise, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den "Bu ve onun on katı daha senindir" sözünü duydum."

Ebû Hureyre dedi ki: "İşte cennete en son girecek olan adam budur."

[Buharı, Müslim ve Tirmizî.]

 

 

 

 

 

TAHRİC

==========================================

10048- Bu hadisi Ebû Dâvud (4744), Tirmizî (2560) ve Nesâî (eymân ve'n-nüzr 3, VII, 3), Muh. b. Amr an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

İsnâdı hakkında Tirmizî "hasen sahîh" hükmü verdi.

10049- Bu hadisi Buhârî (rikâk 28, VII, 186) ve Müslim (cennet 1, s. 2174), Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10050- Bu hadisi Buhârî (rikâk 29, VII, 186-7), Mûsâ b. Mes'ûd an Süfyân an Mansûr ve'l-A'meş an Ebî Vâil an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

10051- Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kâf 1, VI 47; eymân ve'n-nüzr 12, VII, 224-5; tevhîd 7/2, VIII, 167), Müslim (cennet 37-8, s. 2187) ve Tirmizî (3272), Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10052- Lafzı Müslim'e (cennet 36, s. 2186) aittir. Bu hadisi Buhârî (tefsîr Kâf 1/3, VI, 48; tevhîd 25, VIII, 186-7), Müslim (cennet 34-6, s. 2186-7) ve Tirmizî (2561), el-A'rec, İbn Sîrîn ve Hemmâm an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10053- Bu hadisi Müslim (îmân 306, s. 172-3), Nasr b. Alî an Bişr b. el-Mufaddal an Ebî Mesleme an Ebî Nadre an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

10054- Bu hadisi Buhârî (mazâlim 1, III, 97; rikâk 48/3, VII, 197), Katâde an Ebî'l-Mütevekkil en-Nâcî an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10055- Bu hadisi Buhârî (rikâk 51, VII, 201-2) ve Müslim (îmân 318, s. 178), Hammâd b. Zeyd an Amr b. Dînâr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler. Lafız Buhârî'ye aittir.

10056- Bu hadisi Tirmizî (2599), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an Rişdîn an İbn Nu'am an Ebî Osmân an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

10057- Bu hadisi Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 55, s. 2162), Amr en-Nâkıd an Yezîd b. Hârun an Hammâd b. Seleme an Sâbit el-Bünânî an Enes senedi ile tahrîc etti.

10058- Bu hadisi Buhârî (rikâk 51, VII, 204), Müslim (îmân 308, s. 173) ve Tirmizî (2595), Mansûr an İbrâhîm an Abîde an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10059- Bu hadisi Müslim (îmân 310, s. 174-5), İbn e. Şeybe an Affân b. Müslim an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Enes an İbn Mes'ûd senedi ile tahrîc etti.

10060- Bu hadisi Mâlik (cehennem 1, s. 994), Buhârî (bed'ul-halk 10, IV, 90) ve Müslim (cennet 30, s. 2184) Ebû'z-Zinâd ani'l-A'rec an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Tirmizî ise (2589, 2591), Hemmâm ve Ebû Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10061- Bu hadisi Mâlik (cehennem 2, s. 994), an ammihî Ebî Süheyl b. Mâlik an ebîhî an Ebî Hureyre ve Tirmizî (2591), Şerîk an Âsım b. Behdele an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

Tirmizî'ye göre bu rivayetin Ebû Hureyre'nin sözü olması daha sahîhtir.

10062- Bu hadisi Müslim (cennet 31, s. 2184), Yahyâ b. Eyyûb an Halef b. Halîfe an Yezîd b. Keysân an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10063- Bu hadisi Tirmizî (2588), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Saîd b. Yezîd an Ebî's-Semh an ësâ b. Hilâl an İbn Amr senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

10064- Bu hadisi Tirmizî (2584), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Rişdîn b. Sa'd an Amr b. el-Hâris an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

10065- Bu hadisi Tirmizî (3164), Abd b. Humeyd ani'l-Hasan b. Mûsâ an İbn Lehîa an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10066- Tirmizî (2584) bunu 10064 nolu rivayetin senedi ile tahrîc etti.

10067- Bu hadisi Tirmizî (2585), Mahmûd b. Gaylân an Ebî Dâvud an Şu'be ani'l-A'meş an Mücâhid an İbn Abbâs senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

10068- Bu hadisi Dârimî (II, 331), Yezîd b. Hârûn an Ezher b. Sinân an Muh. b. Vâsi' an Bilâl b. e. Bürde an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti.

10069- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 10, IV, 89) ve Müslim (mesâcid 185, s. 431-2), ez-Zührî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile; Tirmizî (2592), el-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre tarikiyle tahrîc ettiler.

10070- Bu hadisi Tirmizî (2574), Abdullah b. Muâviye an Abdilazîz b. Müslim ani'l-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb sahîh" hükmü verdi.

10072- Bu hadisi Müslim (cennet 29, s. 2184) ve Tirmizî (2573), Ömer b. Hafs b. Giyâs an ebîhî ani'l-Alâ b. Hâlid an Ebî Vâil an İbn Mes'ûd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10073- Bu hadisi Müslim (îmân 361, s. 195-6), İbn e. Şeybe an Yahyâ b. e. Bukeyr an Züheyr b. Muh. an Süheyl b. e. Sâlih ani'n-Nu'mân b. e. Ayyâş an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

10074- Bu hadisi Müslim (cennet 32-3, s. 2185), Katâde an Ebî Nadre an Semure asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10075- Bu hadisi Tirmizî (2586), ed-Dârimî an Âsım b. Yûsuf an Kutbe b. Abdirrahman ani'l-A'meş an Şimr b. Atiyye an Şehr b. Havşeb an Ümmi'd-Derdâ' an Ebî'd-Derdâ senedi ile tahrîc etti.

10076- Bu hadisi Tirmizî (2582), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Saîd b. Yezîd an Ebî's-Semh an İbn Huceyre an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

10077- Bu hadisi Müslim (cennet 44, s. 2189) ve Tirmizî (2579), Ebû Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10078- Bu hadisi Tirmizî (2578), Alî b. Hucr an Muh. b. Ammâr an Muh. b. Ammâr ceddihî ve Sâlih mevla't-Tev'eme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

10079- Bu hadisi Tirmizî (2577), Abbâs ed-Drî an Ubeydillah b. Mûsâ an Şeybân ani'l-A'meş an Ebî Sâlih an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh garîb" hükmü verdi.

10080- Bu hadisi Müslim (cennet 45, s. 2189-90), İbn Fudayl an ebîhî an Ebî Hâzım an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10081- Bu hadisi Tirmizî (2580), Hennâd an Alî b. Mushir ani'l-Fadl b. Yezîd an Ebî'l-Mahârik an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

10082- Bu hadisi Buhârî (enbiyâ 8/2, IV, 110; tefsîr Şuarâ 1, VI, 16), İbn ebî Zi'b an Saîd el-Makburî an ebîhî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10083- İhtilâflı râvilerin bulunduğu bir isnâd ile tahrîc olunmuştur (Mecma‘ î, 390). Bu hadis Yezîd er-Rakâşî sebebiyle zayıftır.

10084- Râvileri güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 390).

10085- Heysemî diyor ki: "Ebû Ya'lâ, bunu nisbesiz olarak adını verdiği "İshâk"tan tahrîc etti. Bu, şayet İbn Râheveyh ise râvileri Sahîh ricâlindendir. Eğer başkası ise onu tanımıyorum" (Mecma‘ î, 391).

10086- Bu hadisi Ahmed (III, 29), Hasan an İbn Lehîa an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti.

Heysemî'ye göre isnâdında aynı zamanda tevsîk olunan zayıf râviler mevcuttur (Mecma‘ î, 388).

10087- Râvilerinden Sellâm et-Tavîl, ittifâkla zayıftır (Mecma‘ î, 387).

10088- Bu hadisi Tirmizî (2526), Ebû Kureyb an Muh. b. Fudayl an Hamza ez-Zeyyât an Ziyâd et-Tâî an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

10089- Bu hadisi Dârimî (II, 334), Ca'fer b. Avn ani'l-A'meş an Sumâme b. Ukbe an Zeyd b. Erkam senedi ile tahrîc etti.

Râvileri güvenilir kimselerdir.

10090- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 8, IV, 86; tefsîr Rahman 1-2, VI, 56; tevhîd 24, VIII, 185), Müslim (cennet 23, s. 2182) ve Tirmizî (2528), Ebû İmrân el-Cevnî an Ebî Bekr b. e. Mûsâ an ebîhî asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10091-10092- Bu hadis, yukarıda zikri geçen kaynakların aynı yerlerinde kimisinde her iki metinde tek bir isnâda bağlı olarak aynı asl-ı senedle tahrîc olunmuştur.

10093- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 8, IV, 87; tefsîr Vâkıa 1, VI, 57), Müslim (cennet 6-7, s. 2175) ve Tirmizî (2523), Abdurrahman b. e. Amre, el-A'rec, Ebû Saîd el-Makburî an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10094- Bu hadisi Tirmizî (2531), Yezîd b. Hârun an Hemmâm an Zeyd b. Eslem an Atâ b. Yesâr an Ubâde asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Râvileri Sahîh ricâlindendir.

10095- Bu hadisi Buhârî (cihâd 6, III, 202-3), Abdullah b. Muh. an Muâviye b. Amr an Ebî İshâk an Humeyd an Enes senedi ile tahrîc etti.

10096- Bu hadisi Tirmizî (2538), Süveyd b. Nasr an İbni'l-Mübârek an İbn Lehîa an Yezîd an Yezîd b. e. Habîb an Dâvud b. Âmir b. Sa'd an ebîhî an ceddihî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

10097- Bu hadisi Tirmizî (2571), Muh. b. Beşşâr an Yezîd b. Hârûn ani'l-Cüreyrî an Hakîm b. Muâviye an ebîhî senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen sahîh" hükmü verdi.

10098- Bu hadisi Tirmizî (2544), Muh. b. İsm. b. Semure an Ebî Muâviye an Vâsıl b. es-Sâib an Ebî Sevre an Ebî Eyyûb senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında zayıf hükmü verdi.

10099- Bu hadisi Tirmizî (2564), Ebû Muâviye an Abdirrahman b. İshâk ani'n-Nu'mân b. Sa'd an Alî asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10100- Bu hadisi Tirmizî (2549), Muh. b. İsm. an Hişâm b. Ammâr an Abdilhamîd b. Habîb ani'l-Evzâî an Hassân b. Atiyye an Saîd b. el-Müseyyeb senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10101- Bu hadisi Tirmizî (2550), Ebû Muâviye an Abdirrahman b. İsh. ani'n-Nu'mân b. Sa'd an Alî asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "garîb" hükmü verdi.

10102- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 8, IV, 88) ve Müslim (cennet 11, s. 2177), Mâlik an Safvhan b. Süleym an Atâ b. Yesâr an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10103-10104- Bu hadisi Buhârî (bed'ul-halk 8/6-7, IV, 86; enbiyâ 1, IV, 102), Müslim (cennet 16, s. 2178-9) ve Tirmizî (2537), Hemmâm b. Münebbih, el-A'rec, Ebû Zür'a, Muh. b. Sîrîn ve Ebû Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10105- Bu hadisi Müslim (cennet 18, s. 2180-1) ve Tirmizî (4741), el-A'meş an Ebî Süfyân an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10106-10107- Her iki rivayeti de Müslim (cennet 19-20, s. 2181), İbn Cüreyc an Ebî'z-Zübeyr an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10108- Bu hadisi Tirmizî (2562), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Rişdîn b. Sa'd an Amr b. el-Hâris an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

10109- Bu hadisi Tirmizî (2545), Muh. b. Firâş an Ebî Dâvud an İmrân Ebî'l-Avvâm an Katâde an Şehr b. Havşeb an Abdirrahman b. Ganm an Muâz senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

10110- Bu hadisi Tirmizî (2536), et-Tayalisî an İmrân el-Kattân an Katâde an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında sahîh garîb hükmü verdi.

10111- Bu hadisi Tirmizî (2563), Bundâr an Muâz b. Hişâm an ebîhî an Âmir el-Ahvel an Ebî's-Sıddîk en-Nâcî an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında "hasen garîb" hükmü verdi.

10112- Bu hadisi Müslim (cennet 21, s. 2181), Züheyr b. Harb an İbn Mehdî an Hammâd b. Seleme an Sâbit an Ebî Râfi' an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10113- Bu hadisi Buhârî (rikâk 44, III, 194) ve Müslim (sıfâtu'l-münâfikîn 30, s. 2151), Leys b. Sa'd an Hâlid b. Yezîd an Saîd b. e. Hilâl an Zeyd b. Eslem an Atâ b. Yesâr an Ebî Saîd asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10114- Bu hadisi Tirmizî (2562), Süveyd an İbni'l-Mübârek an Rişdîn b. Sa'd an Amr b. el-Hâris an Derrâc an Ebî'l-Heysem an Ebî Saîd senedi ile tahrîc etti ve isnâdı hakkında garîb hükmü verdi.

10115- Bu hadisi Tirmizî (2553, 3330), Abd b. Humeyd an Şebâbe an İsrâîl an Süveyr an İbn. Ömer senedi ile tahrîc etti ve başka bir tarikten İbn Ömer'in sözü olarak ta rivâyet etti.

10116- Bu hadisi Müslim (îmân 312, s. 176) ve Tirmizî (3198), eş-Şa'bî ani'l-Muğîre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10117- Bu hadisi Müslim (cennet 27, s. 2183), Haccâc b. eş-Şâir an Hâşim b. el-Kâsım an İbr. b. Sa'd an ebîhî an Ebî Seleme an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10118- Bu hadisi Ebû Dâvud (4801), Vekî' ani's-Sevrî an Ma'bed b. Hâlid an Hârise asl-ı senedi ile tahrîc etti.

10119- Bu hadisi Buhârî (tevhîd 38/2, VIII, 206), Muh. b. Sinân an Fuleyh an Hilâl an Atâ b. Yesâr an Ebî Hureyre senedi ile tahrîc etti.

10120- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 4898), İsh. b. İbr. an Abdirrezzâk ani's-Sevrî an Abdirrahman b. Ziyâd b. En'am an Atâ b. Yesâr an Selmân senedi ile tahrîc etti.

Râvisi İbn Ziyâd sebebiyle isnâdı zayıftır.

10121- Bu hadisi Ahmed (V, 258), Kuteybe an Leys an Saîd b. e. Hilâl an Alî b. Hâlid an Ebî Umâme senedi ile tahrîc etti.

Güvenilir bir râvi olan Alî b. Hâlid dışındaki râvileri Sahîh ricâlindendir (Mecma‘ î, 403).

10122- Bunu Taberânî, sahâbînin sözü olarak, içlerinde ihtilâflı bir râvinin bulunduğu senedi ile tahrîc etti (Mecma‘ î, 403).

10123- Râvilerinden Humeyd b. Atâ el-A'rec zayıftır (Mecma‘ î, 414).

10124- Râvileri Heysemî'ye göre güvenilir kimselerdir (Mecma‘ î, 415).

10125- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 4875-6), es-Sevrî ve Yahyâ b. Saîd an Muh. b. el-Münkedir an Câbir asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî, Bezzâr'ın râvilerinin Sahîh ricâlinden olduğunu söylemiştir (Mecma‘ î, 415).

10126- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 4877), Abdüsselâm b. el-Abbâs an Abdirrahman b. Eyyûb an Attâf b. Hâlid an Nâfi' an İbn Ömer senedi ile tahrîc etti.

Râvilerinden Abdurrahman b. Eyyûb zayıftır (Mecma‘ î, 416).

10127-10128- Taberânî bunu birkaç senedle tahrîc etti. Bunlardan birisi, içinde yer alan ihtilâflı bir râvi ile beraber güvenilir kimselerden oluşan bir seneddir (Mecma‘ î, 416).

10129- Bu hadisi Buhârî (mevâkîtu's-salât 26, I, 143; tefsîr Kâf 4, VI, 48; tevhîd 24/1-2, VIII, 179), Müslim (mecâcid 211, s. 439), Ebû Dâvud (4729) ve Tirmizî (2551), İsmaîl b. e. Hâlid an Kays an Cerîr asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10130-10131- Bu hadisi Müslim (îmân 297-8, s. 163) ve Tirmizî (2552), Hammâd b. Seleme an Sâbit el-Bünânî an Abdirrahman b. e. Leylâ an Suheyb asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.

10132- Bu hadisi Taberânî (Mecma‘ul-bahreyn 4879-80), ayrı ayrı olarak Ebû İmrân el-Cevnî ve Sâlim b. Abdillah an Enes asl-ı senedi ile tahrîc etti.

Heysemî ise şu bilgileri vermektedir: "Ebû Ya'lâ'nın râvileri Sahîh ricâlindendir." Taberânî'nin isnâdlarından birisinin râvileri, ihtilâflı İbn Sevbân dışında Sahîh ricâlindendir. Bezzâr'ın isnâdı ise ihtilâflıdır" Mecma‘ î, 422).

10133- Bu hadisi Buhârî (ezân 129, I, 295; rikâk 52, VII, 205; tevhîd 24, VIII, 179), Müslim (îmân 299-300, s. 163-167) ve Tirmizî (2554), Atâ b. Yezîd, Saîd b. el-Müseyyeb ve Ebû Sâlih an Ebî Hureyre asl-ı senedi ile tahrîc ettiler.