Akla gelip geçen fikirler (=haterât
vesveseler) ise (bakıştan) daha zordur. Bunlar hayır ve şerrin başlangıcıdırlar,
iradeler, kasıtlar, niyetler ve kararlar bundan doğar. Fikirlerine-vesveselerine
hakim olan kişi nefsinin dizginini eline almış ve hevâ-hevesini dize
getirmiştir. Her kime de fikirleri-vesveseleri galebe çalarsa, hevası ve nefsi
üzerinde daha hakim olur. Her kim fikir ve vesveselerini kale almazsa bunlar onu
helaka sürükler.
Fikirler kalbe sürekli gelip
durur, sonunda boş temenniler haline dönüşürler:
"(İnkar edenlerin
amelleri) düz arazideki serap gibidir. Susayan, onu su sanır, fakat yanına
gelince hiçbir şey olmadığım anlar ve yanında Allah'ı bulur; Allah onun hesabını
tam görür. O, hesabı çabuk görendir." (Nûr, 39)
İnsanların en düşük gayretlileri
ve en bayağı nefislileri gerçekler yerine asılsız temennilere razı olan, onlarla
avunmaya çalışan, bunları aklına getirmeye çalışandır. Vallahi bunlar iflas
etmişlerin sermayeleri, işsizlerin ticaret mallarıdır. Bunlar vuslat yerine
hayallerin zihnine uğramasıyla, hakikatler yerine yalancı ümitlerle avunun, boş
nefislerin gıdasıdır.
Şairin dediği gibi:
Su'dâ dan susuzluğu gideren
hayaller temenniler
Su'da bunlarla bizi soğuk suya
kandırdı.
Temenniler Hayaller... gerçek
olsa en güzel şeyler
Yoksa da... Onlarla tasasız bir
vakit yaşamış olduk.
Bu insana en zararlı şeydir.
Acizlik ve tembellik bundan doğar, tefrit, pişmanlık ve keder bundan neş'et
eder. Temennici kişi fiziksel olarak olayı gerçekleştiremeyince kadının
görüntüsünü kalbine koyar, onunla sarılır, onu okşar. Böylece fikrinin çizdiği
hayali ve vehmî bir fotoğrafı sürekli izler durur.
Bu ona hiç bir fayda vermez.
Onun hali, zihninde yiyecek ve içeceği, canlandıran ona yeyip içmeyen aç susuz
kişinin haline benzer.
Buna sığınmak ve bunu celp etmek
nefsin bayağılına ve iflasına delalet eder. Çünkü nefsin şerefi, zekâsı, paklığı
ve yüceliği gerçeği bulunmayan her hayali silmek ve onun aklına gelmesine razı
olmamak, ondan iğrenmekledir.
Sonra hayaller şu dört esas
etrafında döner:
1 - Dünyevi faydalar sağlayan
hayaller.
2 - O zararları def eden
hayaller,
3 - Uhrevî maslahat sağlayan
hayaller.
4 - Uhrevî zararları def eden
hayaller.
Öyleyse kul hayallerini
fikirlerini ve tasalarını bu dört kısımda sınıflandırsın. Bunlardan birini
yapabilecekken başkası hatırına terketmesin. Şayet hayaller ilintili oldukları
hususlarla ilgili birden çok olursa elden kaçmasından korkulan en önemlisi öne
alınsın, önemli olmayan ve elden kaçmasından korkulmayan ertelensin.
Geride iki kısım kaldı:
Bir: Önemli ve elden kaçmayacak
hayaller
İki: Önemsiz (çok önemli değil)
ancak elden kaçacak hayaller.
Bunların her birinde öne
alınmasını icap ettirecek noktalar var. İşte tereddüt ve şaşkınlık burada olur.
Çok önemli öne alınacak olsa daha az önemlisinin elden kaçırılmasından korkulur, az önemli öne alınsa onunla
iştigalden dolayı önemli olan elden gider. Yine bazen, bir araya getirilemeyen,
biri yapılırken diğeri elden kaçırılan iki şeyle birden karşılaşılabilir. İşte
burası akıl, fıkıh (anlayış) ve bilginin kullanılma yeridir. Yükselen buradan
yükselir, başaran da kaybeden de buradan başarır ve kaybeder. Aklını ve
bilgisini büyük gören nicelerinin elden kaçmayacak az önemliyi elden kaçacak çok
önemliye tercih ettiğini görürsün. Bundan selamette olanı göremezsin. Herkes az
veya çok buna düşer.
Bu konuda hakem; şeriat ve aklın
üzerine kurulduğu (Allah'ın) yaratmasında ve hüküm vermesinde temel olan şu
büyük kaidedir:
Daha büyük bir maslahat elde
etmek için daha azı terkedilir, daha büyük zarar ve belâyı defetmek için daha
azı işlenir.