Bunu öğrendikten sonra bil ki en
büyük âhiret nimet ve lezzeti Yüce Allah'ın yüzünü seyretmek, sözünü kendinden
dinlemek ve yakınında olmaktır.
Nitekim sahih bir hadiste:
"Vallahi Allah cennetliklere, O'na
bakmaktan daha büyük bir ihsanda bulunmamıştır", başka bir hadiste:
"Yüce Allah
onlara göründüğünde ve O'nu gördüklerinde içinde bulundukları nimet ve
lezzetleri unutuverirler." buyurulmuştur.
Neseî ve Müsned-i Ahmed'de geçen
ve Ammar b. Yasir'in (r.a.) rivayet ettiği hadise göre Rasûlullah duasında:
"Senden, bana o yüce yüzüne bakma zevkini yaşatmanı ve sana ulaşma iştiyakında
olma şuurunu vermeni istiyorum" derdi.
Ahmed b. Hanbel'in oğlu
Abdullah'ın Müsned'inde Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şu hadisi geçer:
"İnsanlar, kıyamet
günü Kur'an'ı Rahman olan Allah'tan işittiklerinde, sanki onu daha önce hiç
işitmemiş gibi olurlar."
Bunu da öğrendikten sonra bil
ki:
Bu lezzeti elde etmeye vesile olacak en büyük sebepler dünyaya da mutlak
anlamda en büyük lezzetlerdir. O da Yüce Allah'ı tanıma ve O'nu sevme
lezzetidir. Çünkü dünyanın cenneti ve yüce nimeti budur. Dünyanın fânî
lezzetleri onun yanında denizdeki bir damla gibidir. Zira ruh, kalp ve beden
asıl bunun için yaratılmıştır.
Öyle olunca dünyadaki en hoş ve tatlı şey O'nu
sevmek ve tanımak, cenneteki en lezzetli nimet de O'na bakmak, seyretmektir.
Onu sevmek ve tanımak gözlerin
aydınlığı, ruhların hazzı kalplerin sevinci dünyanın nimeti ve sevincidir. Hatta
bunlardan kopuk dünya lezzetleri acı ve işkenceye dönüşür, sahibini sıkıntılı
bir yaşam içinde bırakır...
Hoş ve mutlu yaşam ancak
Allah iledir.
Allah âşıklarından biri zaman
zaman "Cennet ehli böyle bir nimet içerisinde olsalar dahi ne hoş bir yaşam
içindedirler demektir" derdi. Bu daha önce geçti. Bir başkası da şöyle derdi:
"Krallar ve prensler bizim
içinde bulunduğumuz hali (mutluluğu) bilselerdi, onu almak için bizimle
kılıçlarıyla savaşırlardı."
Sahibinin kalbine işkence olan
batıl aşk sahipleri şöyle söylerlerse kalplerin hayatı ve ruhların gıdası olan
sevgi nice olur? Nitekim onlardan biri şöyle der:
"İnsanlar ancak sevdâlı âşık
kimselerdir. Sevmeyen, aşık olmayanda hayır yoktur."
Başkası şöyle der.
"Kahrolsun bu dünya kahrolsun
kahrolsun Sen hiç sevmemiş, sevilmemişsen."
Bir şair de şöyle der:
Dünyada da nimetlerinde de
hiçbir hayır yoktur.
Eğer sen tek ve yalnızsan, aşık
olmamışsan
Başka bir şair şöyle der:
Sevgisiyle hazlanacağım bir
teselli gerek
Geçti yıllar, sen ise hâlâ
yalnızsın.
Şairin biri de şöyle der:
Meçhul aşklardan yakındı ve
dedi ki,
Keşke karşılaştıkları
zorlukları, kendim tek başıma göğüslenseydim.
Tüm aşkların lezzetini ben
tadsaydım da
Önce de sonra onu benden gayrisi
yaşamasaydı.
Evet...
Onlar dünyevî aşk için bunları
söylüyorlarsa, acaba kalplerin hayatı ve ruhların gıdası olan sevgiye ne demeli?
Kalbin lezzeti, zevki kurtuluşu
ve hayatı ancak o sevgiyledir. Kalp onu kaybettiğinde;
- görme yetisini kaybettiğindeki
gözün duyduğu,
- işitme yetisini
kaybettiğindeki kulağın hissettiği,
- koklama yetisini
kaybettiğindeki burnun duyduğu,
- konuşma yetisini
kaybettiğindeki dilin çektiği acıdan daha çok acı çeker.
Hatta kendisini
yaratan, yoktan var eden ve hak ilâh olan yüce zatın sevgisinden boş kaldığında
kalbin uğradığı bozukluk ve fesat ruhdan yoksun kaldığında bedenin uğradığı
bozulmadan daha büyüktür. Buna ancak kendisinde hayat bulunan kimse inanır. Zira
"ölünün yarası ona acı vermez."
Anlatmak istediğimiz özetle
şudur:
En büyük dünyevî lezzetler, en
büyük uhrevî lezzetlere ulaştıran lezzetlerdir.
Dünyevî lezzetler de üç
çeşittir:
En büyüğü ve mükemmeli âhiret
lezzetine ulaştıran lezzettir.
İnsan bu lezzetten dolayı en büyük ödüllerle
mükâfatlandırılır. O yüzden mü'mine Allah rızasını niyetlenerek yaptığı yeme,
içme, giyme, cinsel ilişkiye girme, Allah'ın ve kendisinin düşmanlarını mağlup
etmek suretiyle kinin yatıştırmasında sevap verilir. Bunlara dahi sevap varken
Allah'a olan iman ve sevgi lezzetinin, onu bilme, buluşma iştiyakı içinde olma
ve O'nu cennette görme ümidinin lezzeti ve zevkine nasıl sevap verilir, sen
düşün.
İkinci tür lezzet:
Bu da âhiret
lezzetini engelleyen, kendinden daha büyük acılar bırakan lezzettir. Buna örnek
Allah'tan başka ilah edinip Allah'ı severcesine onları sevenlerin ve
birbirlerinden menfaaletleri sevgisidir. Nitekim bunlar ahirette Rabbleriyle
buluştuklarında şöyle diyecekler:
"Rabbimiz, birbirimizden
yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık." (Allah da) buyurur
ki: "Durağınız ateştir. Allah'ın, dile (yip affet) mesi hariç, orada ebedi kalacaksınız. "Şüphesiz Rabbin
hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. İşte kazandıkları (günahlan) ndan ötürü
zalimleri birbirin peşine nasıl takarız." (En'âm, 128, 129).
Bu lezzet fuhuş, zulüm,
yeryüzünde taşkınlık ve zorba, haksız yere büyüklük yapanların lezzetidir.
Bu lezzetler hakikatte Allah'tan
birer tuzaktır. Böylece onlara en büyük acılan yaşatır, en mükemmel lezzetlerden
mahrum bırakır. Bu içinde öldürücü zehir bulunan nefis bir yemeği birine sunmaya
benzer. Yüce Allah:
"Onları hiç bilmeyecekleri yerden yavaş yavaş helake
yaklaştıracağız. Onlara mühlet veriyorum; şüphesiz benim tuzağım sağlamdır."
(A'râf,
182, 183) buyurur.
Seleften bir zat: "Kendilerine,
yapılan uyarılan unutunca, üzerlerine her şeyin kapılarını açıverdik" âyetini
"Her yeni günah türettiklerinde yeni bir nimet bahşettik" şeklinde tefsir
etmiştir. Âyetin gerisi şöyledir:
"Kendilerine verilenle
sevince daldıkları
sırada da ansızın onları yakaladık, birdenbire bütün umutlarını yitirdiler.
Böylece zulmeden milletin ardı kesildi. Âlemlerin Rabb'i Allah'a hamdolsun"
(En'âm,
44, 45)
Yüce Allah bu lezzet bağımlıları
hakkında şöyle buyurmuştur:
"Onlar sanıyorlar mı ki
kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile, onların iyiliklerine koşuyoruz.
Hayır, onlar (bunun bir imtihan olduğunun) farkında değiller." (Mü'minûn, 55, 56).
Yine onların hakkında şöyle
buyurmuştur:
"Onların ne malları ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah
bunlarla onlara dünya hayatında azab etmeyi ve kâfir olarak canlarının çakmasını
istiyor." (Tevbe, 55)
Bu lezzet sonunda en büyük acı
ve ızdıraba dönüşür. Şairin söylediği gibi:
Dünyada sahipleri için bir azap
olan arzular şehvetler
öte dünyada onlar için yine azap
oldu.
Üçüncü çeşit lezzet ise: ahirette
kişiye lezzet ve acı bırakmaz. Ahiret yurdunun lezzetlerini elde etmeye engel
olmasa da onun tam olmasını engeller. Bu âhiret lezzetine ulaşma yolunda
yardımına başvurulmayan lezzettir. Bu geçici bir zevktir ve mutlaka daha faydalı
ve hayırlıdan meşgul eder.
Rasûlullah'm şu hadisinde
buyurduğu bu tür lezzettendir:
"Kişinin
oynaş edindiği her oyun batıldır, boştur. Ancak ok atması, atını eğitmesi ve
hanımıyla oynaşması müstesna; bunlar haktır."
Öyleyse kazanılması gereken
hakiki lezzete yardımcı olan lezzetler hak, yardımcı olmayan lezzetler batıldır.