Allah da (c.c.) Kitab'ında
yeryüzünde bozgunculuk yapana, akrabalık bağlarını koparana, kendisine ve
peygamberine eziyet edene lanet etmiştir.
Yüce Allah'ın indirdiği
açıklamaları ve doğru yolu gizleyip açığa vurmayana lanet etmiştir.
İffetli kadınlara fuhuş isnad
ederek iftira yapanlara lanet etmiştir.
Kâfirlerin yolunu müslümanların
yolundan daha doğru görene lanet etmiştir.
Rasûlullah kadın elbisesi giyen
erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet etmiştir.
Rüşvet alana, verene ve aracılık
yapana lanet etmiştir.
Rasûlullah başka şeyler için de lanet etmiştir.
Günahların tek zararı onları
işleyenin Allah'ın Rasûlü'nün ve meleklerin lanetini hak etmek olsaydı, bu
onları terke yeterli neden olurdu.
En büyük belâ Rasûlullah'm ve
meleklerin dualarından mahrum kalmaktır. Zira Yüce Allah peygamberine, mü'min
kadınlara ve erkeklere istiğfar etmesini emretmiş, melekler hakkında da şöyle
buyurmuştur:
"Arş'ı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar Rabblerini överek
tesbih ederler. O'na inanırlar ve mü'minler için mağfiret dilerler: "Rabbimiz
rahmet ve bilgi bakımından herşeyi kapladın. Tevbe edip senin yoluna uyanları
bağışla, onları cehennem azabından koru. Rabbimiz onları ve babalarından,
eşlerinden, çocuklarından iyi olan kimseleri onlara söz verdiğin Adn
cennetlerine sok. Şüphesiz, üstün olan, hikmet sahibi olan sensin sen! Onları
kötülüklerden koru. O gün sen, kimi kötülüklerden korursan ona rahmet
etmişsindir. İşte o büyük kurtuluş budur!" (Mü'min, 7-9)
Bu meleklerin Allah'ın kitabına
ve Rasûlünün sünnetine uyan ikisinin dışında üçüncü bir yol tanımayan ve tevbe
eden mü'minlere dualarıdır. Bunların dışındakiler, kendilerine dua edilenlerin
niteliklerine sahip olmadıklarından dolayı, bu duanın haklarında kabul edilmesi
ümidini besleyemezler.
Günah ve masiyetler yeryüzünde,
su, hava, tahıl, meyve gibi nimetlerin kirlenmesine ve obalarda türlü türlü
bozgunculuklar, fesadlar doğurur. Yüce Allah:
"İnsanların elleriyle kazandıkları
(günahları) yüzünden karada ve denizde fesad çıktı. Beki dönerler diye Allah
onlara yaptıklarının bir kısmım taddırıyor." (Rûm, 41)
buyurmuştur.
Mücahid şöyle demiştir:
"Zalim
biri yönetime gelip zulüm ve fesad yapınca bu yüzden Allah (c.c.) yağmuru keser,
böylece ekin de nesil de yok olur. Allah bozgunculuk yapanları sevmez. "
Mücahid sonra:
"İnsanların elleriyle kazandıkları
(günahları) yeryüzünden karada ve
denizde fesad çıktı. Belki dönerler diye Allah onlara, yaptıklarının bir kısmını
taddırıyor." (Rûm, 41) âyetini okumuş ve şöyle demiştir:
"Vallahi o şu deniz değildir
Bilakis her kasabadan bir nehir akar; işte
sözkonusu deniz odur."
İkrime de:
"Karada ve denizde fesad çıktı Vallahi ben
size "işte şu deniziniz" demiyorum. Bilakis her kasaba bir nehir üzere
kuruludur; işte oranın denizi de odur." demiştir.
Katâde ise:
"Buradaki karadan
kasıt şehirliler, denizden kasıt kasaba ve köylerdir" demiştir.
Ben derim ki:
Nitekim Yüce Allah
tatlı suyu da "deniz" olarak isimlendirmiş "İki deniz bir
olmaz; şu tatlı, susuzluğu keser, şu da tuzludur; (boğazı) yakar."
(Fatır, 12) buyurmuştur.
Zira dünyada durgun ve tatlı
hiçbir deniz yoktur. Dolayısıyla "tatlı deniz" diye ifade edilen akarsular,
"tuzlu deniz" diye ifade edilen de durgun deniz veya göldür.
Böylece bu âyetler akarsu
üzerine kurulu yerleşim birimlerine de o suyun adı verilmiştir.
İbn Zeyd:
"Karada ve denizde
fesad çıktı" daki fesattan kasdın günahlar olduğunu söylemiştir.
Ben derim ki:
Bununla günahların ortaya çıkan fesad ve bozgunculuklara sebep olduğu anlamını
kastetmiştir. Şayet "ortaya çıkan fesad" dan kasdın bizzat "günahlar" olduğunu
kastediyorsa, o durumda "liyuzîqahum: onlara taddırmak için" deki lâm âkibet
lamıdır. Yani bu fesadlarının neticesi Allah'ın belki dönerler diye onlara
yaptıklarının bir kısmını taddırmak olur.
Birinci görüşe; fesadı günahların
kendisi olarak almayan görüşe göre ise fesaddan maksad; Allah'ın dünyada
kullarının günahlarına karşılık verdiği yoksulluk, kötülük ve acılardır. Kullar
her günah işlediklerinde Allah onlara hemen bir ceza verir.
Nitekim seleften bir zât:
"Siz her
bir günah peyda edişiniz Allah (c.c.) kendi memleketinde yeni bir ceza peyda
etti." der.
Görünen o ki doğrusunu Allah
bilir fesaddan maksat günahlar ve günahlara yol açan şeylerdir. Bunu âyetin
sonundaki "yaptıklarının bir kısmını onlara taddırmak için" ifadesi
desteklemektedir. Şimdiki hâlimiz de budur zaten. Yüce Allah bize
yaptıklarımızın pek azını taddırmaktadır aslında. Eğer tüm yaptıklarımızın
cezasını taddıracak olsaydı yerküre üzerinde hiçbir hayvan kalmazdı.
Günahların yerküreye
tesirlerinden biri de sarsılması, bereketinin kalkmasıdır. Nitekim Rasûlullah
Semûd kavminin diyarından geçerken sahabileri
oradan ağlamaksızın geçmekten, onların sularından içmekten, kuyularından su
çekmekten men'etmiştir. Hatta sularıyla yapılan hamurların -günahın sudaki
uğursuzluğu nedeniyle- hayvanlara verilmesini emretmiştir.
Meyva vs. verimlerinin azlığı ve
diğer uğursuzluklar da günahların uğursuzluğudur.
Bana bir grup köy ağası eskiden
meyvaların şimdikinden daha büyük olduğunu, meyvaların bir çok hastalıklarının
önceden yok iken, yakında türediğini anlattı.
Günahların görüntü ve şekle
etkisine gelince;
Tirmizî Rasûlullah'tan şöyle
rivayet etmiştir:
"Allah Âdem'i
60 arşın boyunda yarattı. İnsanlar küçüle küçüle şimdiki hale geldiler."
Yüce Allah yeryüzünü
zalimlerden, facirlerden ve hainlerden kurtarmayı dilediği vakit kullarından,
peygamberlerinin soyundan gelme birisini çıkaracak ve o, zulümle dolan yeryüzünü
adaletle dolduracak; Mesih İsa yahudi ve hristiyanları öldürecektir. Allah'ın
peygamberine gönderdiği dini ikâme edecek, yeryüzü bereketini ortaya koyacak ve
önceki haline gelecek. Öyle ki bir salkım üzüm bir deve yükü büyüklüğünde
olacak, bir tane meyva koca bir topluluğa yetecek. Çünkü yeryüzü günahlardan
temizlenince günahların ve küfrün ortadan kaldırdığı bereket tekrar gelecek.
Şüphesiz Allah'ın yeryüzüne indirdiği cezaların etkisi orada kalmaya devam
etmiş, o topraklar milletlerin cürümlerinin benzeri günahlar talep etmişlerdir.
Günahlar o cürümlerin sonuçları
olduğu gibi, yeryüzündeki bu neticeler de cezaların neticelerindendir. Böylece
Allah'ın (c.c.) şer'i hükümleri ile ilâhî sünnetleri başta ve sonda birbirleriyle
uyuşmuşlardır; büyük ceza büyük cürüm, hafif ceza da basit cürüm için olmuştur.
Yüce Allah kullarına berzah aleminde de ahirette de böyle hükmedecektir.
Bir şeytanın arkadaşlığını,
yerini, yurdunu düşün; şeytan kulla arkadaş olup onun üzerinde hakimiyet kurunca
kulun ömründen, amelinden, sözünden ve rızkından bereket alınmıştır. Şeytana
itaat edilen her yer ve mekândan bereket sökülüp alınmıştır. Yurdu da öyle;
şeytanın yurdu cehennem olduğundan, onda ruh, rahmet ve bereketten eser yoktur.