Allah'a Karşı Su-i Zan Beslemek

 

Bu husus anlaşıldığına göre burada meselenin sırrını çözecek önemli bir kaideyi zikredelim:

Allah (c.c.) nezdinde günahların en büyüğü O'na (c.c.) su-i zan beslemektir. Çünkü Allah'a kötü zan besleyen kişi O'nun hakkında mukaddes kemâlinin aksini düşünmüş, isimlerine ve sıfatlarına ters düşen bir zan beslemiştir. Bu yüzden Yüce Allah (c.c.), hakkında kötü zan besleyenlere, başka hiç kimseye vermediği tehditler vermiştir.

"Allah hakkında kötü zanda bulunan münafık erkekler ve münafık kadınlar... Kötü olaylar kendi başlarına gelsin. Allah, onlara gazab etmiş onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Orası da ne kötü bir yerdir." (Fetih, 6)

Yüce Allah sıfatlarından birini inkar edenlere şöyle seslenmiştir:

 "İşte Rabb'inize karşı beslediğiniz bu zannınız. Sizi helak etti, ziyana uğrayanlardan olup çıktınız" (Fussilet, 24)

Dostu İbrahim'in kavmine şöyle dediğini haber vermişti:

"Neye tapıyorsunuz? Allah'tan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz? Alemlerin Rabb'i hakkında zannınız nedir?" (Sâffât, 85-87)

- Yani siz O'ndan gayrisine ibadet etmiş iken, O'nunla buluştuğunuzda size nasıl bir karşılık vereceğini sanıyorsunuz?

- Onun hakkında ne zan beslediniz de tutup O'nunla birlikte başka şeylere de ibadet ettiniz?

- İsimleri, sıfatları ve Rabbliği hususunda O'nda ne eksiklikler gördünüz de başkasına ibadet etme ihtiyacı duydunuz?

O'nun hakkında lâyık olduğu şeyleri sansaydınız, düşünseydiniz;

- Onun her şeyi bildiğini,

- Her şeye kaadir olduğunu,

- Hiç kimseye muhtaç olmayıp her şeyin O'na muhtaç olduğunu,

- Tüm yaratıklarına adaletle muamele ettiğini,

- Yaratıklarının işlerini görme-ayarlama hususunda tek olup kimseyi kendine ortak etmediğini,

- Her şeyin tüm inceliklerini bildiğini,

- Yaratıklarından hiçbir şeyin O'na gizli kalmadığını,

- Tek başına onlara kâfî geldiğini ve hiçbir yardıma ihtiyacı olmadığını,

- Zati itibariyle Rahman olup rahmeti için birinin O'nun duygusunu kabartmasına gerek kalmadığını zannetseydiniz ya!

Evet...

Allah'ın (c.c.) merhameti kendindendir. Ancak krallar halkın ihtiyaçlarının gidermelerinde yardımcı olacak görevlilere merhamet ve şefkatlerini harekete geçirecek aracılara ihtiyaç duyarlar. Onlar muhtaç zayıf, aciz olmaları ve bilgilerinin kısırlılığı nedeniyle zorunlu olarak vasıtalara ihtiyaç duyarlar.

Her şeye gücü yeten, zatiyle her şeyden müstağni olan, her şeyi bilen, rahman, rahim olan ve rahmeti her şeyi kuşatan zat için ise O'nunla kulları arasına aracılar, vasıtalar sokmak O'nun (c.c.) Rabbliğinin, ilâhlığının, ve birliğinin değerini eksiltir. O'nun (c.c.) hakkında su-i zan olur. Bunu meşru kılması, izin vermesi müstahildir, akıl ve fıtrat bunu imkansız bir şey olarak görür. Akl-ı selimler bunun son derece çirkin olduğunu iyi idrak ederler.

 

Bunu şu husus iyice açıklar:

Kul, kulluk ettiğine tazim gösterir, onu ilâhlaştırır, önünde boyun eğer, zelil olur.

Tam tazimde bulunulma, yüceltilme, ıslah edinilme, boyun eğilme ve önünde zelil olunmayı hak eden de Yüce Allah'tır.

Bu sadece O'na ait bir haktır.

Haksızlığın en çirkini de O'nun bu hakkını başkasına vermek veya o hususta başkalarını- özellikle kulu ve kölesi olan birini- Allah'a (c.c.) ortak etmektir.

Nitekim Yüce Allah şöyle buyurur:

"Size kendinizden bir misal verdi: (Bakın) size verdiğimiz rızıklarda; sizin ellerinizin altında bulunan köleler, hizmetçilerden sizinle eşit derecede (yönetim hakkına sahip olan) birbirinizin hakkına dokunmak dan çekindiğiniz ortaklar var mı (ki tutup kendi mülkümüzde, saltanatımızda bize ortaklar atfediyorsunuz, kendi kullarımızı yarattıklarımızı bize eş koşuyorsunuz)? işte biz aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklıyoruz." (Rum, 28)

Yani siz kölenizin rızkınızda-malınızda size ortak olmasını kabul etmediğinize göre, nasıl olup da, sırf bana ait olan, benden başkasına yaraşmayan, benden başkasında mümkün olmayan şey, yani ilâhlık hususunda bana kullarımdan bir takım ortaklar ediniyorsunuz?

Her kim bunu sanırsa kadrimi kıymetimi hakkıyle bilmemiş, bana hakkiyle saygı göstermemiş, bende olup hiçbir kulumda olmayan şeyi bana halis kılmamış demektir.

 

İÇİNDEKİLER

2. GÜNAH VE ETKİSİ