Bakışlara gelince; o şehvetin
elçisi ve öncüsüdür. Onu korumak ırzı korumanın temelidir. Bakışlarını serbest
bırakan kişi kendisini helak uçurumlarının kenarına götürmüştür.
Rasûlullah:
"Bakışını, başka bir
bakış yaparak ikileme; sana sadece birincisi var, diğeri sana yok"
buyurmuştur.
Müsned'de geçen bir hadiste
Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Bakış iblisin oklarından zehirli bir oktur. Her
kim bakışını bir kadının güzelliklerin(e bakmak)dan engellerse Allah onu
kalbine, kendisiyle buluşana kadar devam edecek bir tatlılık-hoşluk bırakır."
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve
sellem):
"Gözlerinizi
engelleyin, ırzınızı koruyun" buyurmuştur. Yine:
"Yollarda oturmaktan kaçının"
buyurmuş, oradakiler:
"Yâ Rasûlallah!
oralar bizim oturduğumuz, sohbet ettiğimiz yerler, ona mecburuz"
deyince O :
"Mutlaka yapacaksanız yola hakkını verin" buyurmuş onlar:
"Yolun
hakkı nedir?" diye sorunca
"Bakışı
engellemek, eziyet etmemek ve selama karşılık vermek" buyurmuştur.
Bakmak insanın başına gelen
olayların ve belâların büyük çoğunluğunun kaynağıdır. Çünkü bakmak, zihinde
hayali doğurur. Hayal düşünceyi, düşünce şehveti, şehvet iradeyi doğurur. Sonra
irade güçlenir ve kesin karara dönüşür. Ardından -bir engel çıkmadıkça- hadise
mutlaka vuku bulur. Bu hususta şöyle denmiştir:
"Gözü bakıştan engelleme de
sabretmek, bakış sonrasındaki acıya sabretmekten daha kolaydır."
Şair der ki:
Tüm vukuatların başlangıcı
bakıştır.
Yangınların çoğu küçük
kıvılcımdandır.
Nice bakışlar sahibinin
kalbine
Yay ile kiriş arasındaki okun
yaptığını yapmıştır.
Kulun sürekli gözlere bakan
bir gözü oldukça
Hayalinde durdurulur o
bakışları ve düşüncesinde.
Bakışın zararlarından biri de
kişide iştiyaklar, arzular, iç çekmeler, iç yanmalar bırakmasıdır. Kul, gücünün
yetmediği, yapmamaya sabır ve tahammül
edemediği şeyi görür. Bu en büyük azaplardandır. Yani bazısına sabır ve tahammül
edemediğin bazısına da gücünün yetmediği şeye bakıp durman.
Şair der ki:
Bakışını bir gün öncü olarak
kalbine gönderdiğinde
Görüntüler seni yordu, bitirdi.
Gördün o vakit hepsine kaadir
olamadığın
Bazısına karşı da kendini
tutamadığın şeyleri.
Bu beyit biraz açıklamaya
gereksinim duymaktadır.
Şair diyor ki:
"Sen hiç bir şeyine
sabredemediğin hiç güç yetiremediğin şeyi görüyorsun." Çünkü "Hepsine kaadir
olamadığın" ifadesi "toplamına güç yetirme" nin olamadığını güç yetirilemediğini
anlatmaktadır ki, o da teker teker hepsine "güç yetirilemediğini" zorunlu kılar.
Yani anlamı "hiç birine güç yetiremediğin" dir.
Nice bakışlar daha yaydan
çıkmadan kişiyi ölü olarak yere düşürmüştür.
Şair der ki:
Ah o bakan! Bakışları yola çıkar
çıkmaz,
Bakışlar arasında ölü düşen
Benim de bir kaç dizem var buna
yakın:
Selamette olmaktan
bıkmışçasına gönderdi bakışlarını hızlıca
Durdu, güzel sandığı bir
harabe üzerinde,
Ardından bakışlar gönderdi.
Sonunda bakışlar arasında
cansız yere düştü.
İşin garibi; bakanın bakışı öyle
bir oktur ki, bakanın kalbinde bir yer ayarlamadıkça bakılana ulaşmaz. Bir
kasidemde şu dizeler yer alıyor:
Ey bakış oklarını atan, çaba
sarfeden.
Attığın okla ölen sensin; vurma
hedefi
Ey şifa arayan bakışlar
gönderen
Elçini gönderme ki sana helak
getirmesin.
Bundan daha garibi; bakış kalbi
iyice yaralar, sonra yara üzerine yara açar. Sonra yaranın acısı onun
tekrarlanmasını istemesine engel olmaz. Yine bu anlamda şu dizelerim var:
Bakış üzerine bakışa devam
ettin
Her güzelin her yakışıklının
ardından.
Onu yaranın merhemi
sanıyorsun.
Ama o gerçekte yara üzerine
yaradır.
Gözlerini bakışlarla ve
ağlamakla boğazladın.
Senin kalbin boğazlanmış, hem
nasıl boğazlanmış.
Nitekim "Bakışları zaptetmek
sürekli üzüntü yaşamaktan daha hafiftir" denmiştir.