O yüzden kul Allah'tan kendisini
doğru yola itmesini istemelidir, hatta buna mecburdur. Kul bu dua kadar hiçbir
şeye muhtaç değildir ve ona bundan faydalı başka bir şey yoktur.
Çünkü "Doğru Yol" belli
bilgiler, kararlar, her vakit yapılan bir takım zahirî ve batınî ameller ve
terkler içerir.
- Kul, Doğru Yol'un detaylarını bilir veya bilmez, bilse de
bilmediği daha çok olabilir.
- Bildiğine bazen güç yetirir, bazen yetirmez.
- Gücünün yettiği şeyi isteyebilir veya tembellikten ve gevşeklikten veya bir
engelden dolayı istemeyebilir.
- İsteyip karar verdiğini yapabilir de yapmayabilir
de.
- Yaptığını ihlasla da yapabilir. İhlassız da.
- İhlasla yaptığını sünnete
tamamen uygun da yapabilir, yapamayabilir de.
- Sünnet üzere yaptığı üzerinde
sebat da edebilir, kalbi onu o amelden çevirebilir de.
- Bunların tümü insanlarda
vardır. Bazılarında çok, bazılarında azdır.
Kulun yapısında bunlara ulaşma
gücü yoktur. Bilakis nefsine terkedildiğinde nefsi onu bunlardan engeller.
Allah'ın günahlarından dolayı münafıklara verdiği "körelme" budur. Onları
doğalarına, nefislerinde, yaratılıştan gelen cehalet ve zulme terketmiştir.
Yüce Rabb, kazasında ve kaderinde, emrinde ve yasağında hep doğru yol üzeredir.
Lütfuyla ve rahmetiyle ve hidayeti lâyık olduğu yere vermesiyle dilediğini doğru
yola iletir. Dilediğini de adaletiyle, kişinin onu kabul etmeye kabil olmadığı
bilgi ve hikmetiyle doğru yoldan çevirir. Bu Yüce Allah'ın üzerinde bulunduğu
Doğru Yol'un gereğidir.
Kıyamet günü de kulları için
onları kendisine ulaştıracak bir Doğru Yol (=Sırat köprüsü) koyacak. Zira O
doğru yol üzeredir.
Yüce Allah kullarının önüne Doğru bir yol koymuş hepsini
adaleti, ihsanı, fazlı keremi ile ve onlara karşı hüccet olması için ona
çağırmıştır. Bu adaleti ve lütfuyla onları kendisinin üzerinde bulunduğu doğru
yoldan çıkarmamıştır.
Kıyamet günü olduğunda da kulları için onları
cennete ulaştıracak bir yol (koyar) Sonra dünyada doğru yolundan ayrılanları
orada da o yoldan ayırır.
Dünyada doğru yol üzerinde tuttuğu kimseyi o günde de
o yol üzerinde tutar. Haşr gününün o karanlığında onlara önlerinde ve sağlarında
açık bir nur, aydınlık verir.
Onlar kendisine ulaşıncaya kadar
ona imanlarını korudukları gibi O da o yolu kat'etmeleri için nurlarını korur.
Münafıkların nurunu da, onu dünyada kalplerinden sildiği gibi en çok ihtiyaç
duydukları o vakitte söndürür.
Asilerin amellerini kancalar ve
dikenler şeklinde yolun (sıratın) etrafına diker. Bunlar, dünyada onu Allah'a
giden yoldan kaptıkları gibi, oradan kapıverirler. Yürüyüşlerinin hızını ve
canlılığını onların dünyada kendine giden yoldaki hızları ve canlılıkları kadar
yapar. Müminler için bir de havz (havuz, yani havz-ı kevser) koyar. Onlar da
ondan dünyada şeriatından içtikleri kadar içerler. Burada şeriatından ve
dininden kana kana içmekten mahrum kalanlar ise ondan içmekten mahrum
kalacaklar.
Şimdi ahirete, onu
görüyormuşçasına bak ve Yüce Allah'ın her iki dünyadaki hikmetim tefekkür et. O
vakit şüphe duymaksızın yakînen şunu bilirsin:
Dünya ahiretin tarlası, adresi ve
numunesidir. İnsanların oradaki mutluluk ve bedbahtlıktan nasipleri bu
dünyadaki iman, salih amel ve bunların zıtlarındaki nasiplerine göre olur.
Muvaffakiyet ancak Allah iledir.
Acaba günahların cezaları
arasında, dünya ve ahirette doğru yoldan çıkmak kadar büyük bir cezası var
mıdır?