Daha önce anlattığımız gibi kul
sevdiği ve arzuladığı bir şeyi terketmez. O ancak çok sevdiğinin hatırına az
sevdiğini terkeder veya hoşlanmadığı bir suçu, çok sevdiği bir şeyi elde etmek
veya daha çok hoşlanmadığı bir şeyden kurtulmak için işler. Yine daha aklın
arzulanan iki şeyin en üstününü, istenmeyen iki çirkinin en azını tercih
belirttik. Bunu akıl ancak şu iki şeyle gerçekleştirir:
İdrak, ile kalbin cesareti.
Akıl yukarıdaki tercihini
yapmamışsa veya zıddını / tersini yapmışsa bunun sebebi şu iki şeyden biridir. Ya
aklın anlayışı zayıftır ve iyi şeylerle hoş olmayan şeylerin derecelerini ve
mertebelerini idrak etmemektedir. Ya da nefsinde zaaf, kalbinde acziyet vardır
ve en faydalının ne olduğu bilgisine sahip olmadığından bunlara en yararlıyı
seçme hususunda laf dinletemez. Fakat anlayışı düzelir ve en yararlı ile,
(mecbur kaldığında) en az zararlıyı tercih hususunda nefsi güçlenir ve kalbi
cesaretlenirse, o durumda mutluluk vesilelerini yakalamış olur.
İnsanlardan kiminin şehvet gücü
akıl ve iman gücünden daha kuvvetlidir ve dolayısıyla güçlü zayıfı yenilgiye
uğratır. Kiminin de akıl ve imanı şehvetinden kuvvetlidir. Doktorlar çoğu hastaları zararlı şeylerden
alıkoydukları halde nefisleri onları kabul etmeyip alır, şehvetlerini
akıllarının önüne geçirirler. Doktorlar böyle kimseyi tutarsız ve sabırsız diye
isimlendirirler. Bunun gibi çoğu hasta kalpliler de şehvetlerinin güçlü ve azgın
olması nedeniyle hastalıklarını artıracak şeyleri tercih ederler.
Şu halde şerrin temeli idrakin,
nefsin zaafı ve alçaklığıdır. Hayırların temeli ise idrakin mükemmelliği, nefsin
şerefi ve cesaretidir. Sevgi ve irade de her hareketin temeli ve başlangıç
noktası, nefret ve buğuz her türlü terkin aslı ve başlangıcıdır. Kalpteki bu iki
güç kulun mutluluğunun ve bedbahtlığının aslı ve temelidir.
Zorlanmaksızın yapılan bir fiil
ancak sevme-isteme ve karar verme merhalelerinin meydana gelmesiyle ortaya
çıkar.
Yapmamak ise bazen sebebinin ve
ona yol açacak şeyin bulunmaması sebebiyle, bazen de ondan engelleyici sevmeme,
istememe, nefret etme duygularının bulunması sebebiyle olur. Şer'î emir ve
nehiyler de bu ikinci kısım için gelmiştir. "Keff geri durma, yapmama"
adı
verilen ve karşılığında sevap veya ceza bulunan "yapmama" da, bu kasten,
özellikle yapmamadır.
Böylece "terk etme"
nin pozitif
mi negatif mi hareket olduğu meselesindeki karmaşıklık giderilmiş olur. Zira en
doğrusu onun iki kısım olduğudur:
Bir fiili yapmayı gerektirecek sebebin
bulunmayışı sonucundaki "terk" bir negatif eylem, bir fiili yapmaya engel olucu
sebebe bağlı olarak ortaya çıkan "terk" ise bir pozitif eylemdir. Yani
birincisinde kişinin özel bir gayreti yoktur ve o bir eylem değildir.
İkincisinde ise insan karşısına çıktığı halde onu özellikle terkeder ve onda
insanın bir niyeti, gayreti ve eylemi vardır. Sevap ve ceza birincisi değil
ikincisi için vardır.