Şunu iyi bil ki sevgilerin
mutlak anlamda en faydalı, en gerekli ve en yücesi:
Kalplerin sevgisi üzere
yaratıldığı, yaratıkların onu ilâh edinme fıtratıyla var edildiği, yerlerin ve
göklerin kendisiyle ayakta durduğu, mahlûkâtın üzerine yaratıldığı sevgidir.
"Lâilahe illallah" , "kelime-i tevhidinin" sırrı bu sevgidir. Çünkü:
"ilâh" ; kalplerin sevgi,
saygı, yüceltme ve kendisine boyun eğme suretiyle yücelttiği zâta verilen
isimdir. İbadet ancak ona yapılır.
"İbadet" de mükemmel bir sevgi
ile tamamen boyun eğme, önünde eğilip zelil olmaktan ibarettir.
Bu ibadete başkalarını ortak
etmek Allah'ın affetmediği en büyük zulümdür.
Yüce Allah zatı için ve tüm
yönleriyle sevilen tek zattır. Onun dışındakiler ise ancak ona bağlı olarak
sevilirler.
Allahı sevmenin vacip ve
zorunlu olduğuna indirilen tüm kutsal kitaplar, peygamberlerin davetleri
fıtratlar ve kendilerine yapılan, ihsan ve iyilikler delâlet eder. Çünkü kalpler
kendisine iyilik ve ihsanda bulunana sevgi besleme yapısında yaratılmışlardır.
Öyleyken, varlığını dahi ona ihsan etmiş ve yarattığı her şeyi ona bir iyilik ve
ihsan olan yüce zatın sevgisi nasıl olur?!
Yüce Allah'ın buyurduğu gibi:
"Sahip
olduğunuz her ne nimet varsa hepsi Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunsa
hemen ona sığınırsınız." (Nahl, 53)
Evet...
Kendisini en güzel isimleriyle ve
yüce sıfatlarıyla kullarına tanıtan, eserlerinin ve sanatının mükemmelliğine,
büyüklüğüne ve son derece yüceliğine delâlet ettiği yüceye sevgi nice olmalıdır?
Sevgiye iten iki etmen vardır:
1 - Güzellik ve
2 - Yücelik.
Yüce Rabb da bu ikisinin mutlak anlamda en mükemmeline
sahiptir. Zira o güzeldir, güzeli sever. Hatta her ne güzellik varsa ondandır.
Büyüklük-yücelik ona aittir. Dolayısıyla tüm yönleriyle ve zâtı için sevilmeyi
sadece o hak eder. Yüce Allah:
"De ki: Şayet Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki o
da sizi sevsin." (Âl-i İmran, 31) buyurmuştur.
Başka bir âyette de Allah şöyle
buyurmuştur:
"Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse
(bilsin ki) Allah,
yakında öyle bir toplum getirecek ki onları sever, onlar da onu severler. Mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah
yolunda cihat ederler, hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar. Bu, Allah'ın
bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah (ın lütfü) geniştir, (O), bilendir.
Sizin dostunuz, ancak Allah, O'nun elçisi ve namazlarını kılan, zekâtlarını
veren, rükûa varan mü'minlerdir. Kim Allah'ı, O'nun Elçisini ve mü'minleri dost
tutarsa (bilsin ki) galip gelecek olanlar, yalnız Allah'ın
taraftarlarıdır." (Mâide, 54-56).
Şu halde dostluğun temeli
sevgidir, dostluk ancak sevgiyle mümkündür. Bunun gibi düşmanlığın temelini de
nefret oluşturur.
Allah mü'minlerin, mü'minler de Allah'ın dostlarıdır. Onlar
Allah'la onu sevmekle dostluk yaparlar, o da onlarla onları sevmek suretiyle
dostluk yapar. Dolayısıyla Allah (c.c.) kuluyla, onun kendisini sevdiği kadar dost
olur.
O yüzden yüce Allah kendinden
başka dostlar edinenleri eleştirmiştir. Ancak onun dostlarını dost edinenleri
eleştirmemiştir. Çünkü aslında bunlara dost olmak, Allah'a dostluğu tamamlayan
şeylerdendir.
Yüce Allah sevgide kendisiyle
başkalarını bir tutanları da eleştirmiş, öyle yapan kimselerin Allah'tan başka,
onun kadar sevdikleri eşler edindiklerini açıklamış, şöyle buyurmuştur:
"İnsanlardan bazıları
Allah'tan başka ortaklar edinir, onları Allah'ı sevdikleri gibi severler. İman
edenler ise Allah'ı daha çok severler." (Bakara, 165)
Sevgide Allah ile başkalarını
denk tutanların cehennemde o taptıklarına şöyle diyeceklerini haber vermiştir:
"Vallahi sizleri âlemlerin Rabbi'ne denk tutarken apaçık bir sapıklık
içerisin-deymişiz" (Şuarâ, 97, 98)
Yüce Allah tüm peygamberlerini
bu sevgiyle göndermiş, tüm kitaplarını onunla indirmiş, baştan sona tüm
peygamberlerin davası onda ittifak etmiş, gökler, yer, cennet ve cehennem
cehennem ehline o sevgiyle tahsis edilmiştir.
Peygamber yemin ederek
"Kendisini çocuklarından, ana-babasından ve tüm insanlardan daha çok sevmedikçe
hiç bir kulun iman etmiş olamayacağını" haber vermişken, Yüce Rabb'i ne kadar
sevmemiz gerektiğini sen düşün!
Peygamber, "Kendim hariç seni herşeyden çok seviyorum"
diyen Ömer'e "Hayır, beni kendinden daha çok sevmedikçe
asla", yani "sevgin bu dereceye ulaşmadıkça asla iman etmiş olamazsın!"
demiştir.
Sevgi ve gerektirdikleri
hususunda Peygamberi kendimizden önde tutmamız gerekirse, mukaddes ve mübarek
isimlerin sahibi Yüce Allah'ı sevgi ve ibadet hususunda kendimizden önde
tutmamız elbette gerekir. O'ndan mü'min kuluna ulaşan her türlü ihsan ve iyilik
O'nu sevmesini gerekli kılar.
Evet...
- Allah'ın vermesi, vermemesi
- Afiyeti, belâsı,
- Bollaştırması, daraltması,
adaleti,
- Öldürmesi, diriltmesi,
- Lütfü, ihsanı, rahmeti,
iyiliği,
- Ayıpları gizlemesi, affetmesi
kuluna yumuşaklığı ve sabırlılığı,
- Duasına icabet etmesi,
üzüntüsünü gidermesi, imdadına yetişmesi, dert ve tasasından kurtarması,
- Bunları da ona ihtiyacı
olmadığı halde, hatta tüm yönlerden ondan müstağni olduğu halde yapması...
Tüm bunlar, kalpleri O'nu
ilâh edinmeye, sevmeye itici etmenlerdir.
- Hatta kulunu günah işlemeye
serbest bırakması,
- Yardım etmesi, işini görene
kadar gizlemesi, onu koruması, bekçiliğini yapması,
- Kulun arzularını O'na isyan
yollarla yerine getirmesine izin vermesi,
- Kulun günah işlerken O'ndan
(c.c.) yardım olması, nimetlerini o yolda kullanması...
Bunlar O'nu (c.c.) sevmeye iten en güçlü ve saiklerdir.
Herhangi bir yaratık bir başka
yaratığa bu derece hoşgörülü ve iyi davransa, yapılan onu sevmekten kendini
alamaz.
Peki, sürekli biçimde ona karşı
kötülük yapmakta iken sürekli olarak ve nefesleri sayısınca iyilik ve ihsanda
bulunan zatı nasıl sevmez kul?
O'ndan kula hep hayır inerken, kuldan O'na hep şer yükselir.
İhtiyacı olmadığı halde nimetleriyle kendini kula sevdirecek işler yaparken, kul
ona muhtaç olduğu halde günahlarıyla kendini ona sevimsizleştirir.
Ne Rabb'in
(c.c.) iyilik ihsan ve fazlı kulunu günahtan alıkor, ne de kulun günah işlemesi,
âdice hareketlerde bulunması Rabb'in iyiliklerini keser, sona erdirir.
Öyleyse adiliğin en adiliği
kalplerin böylesi bir zatı sevmeyi bırakıp, başkasının sevgisine tutulmasıdır.
Sevdiğin ve seni seven her şahıs
seni ancak kendisi ve menfati için sever. Yüce Allah ise senin için, sever,
ister.
Nitekim bir hadis-i kudsîde şöyle buyurur:
"Ey kulum!
Herkes seni kendisi için ister, ben ise kendin için isterim."
Peki Rabbi kendisi için böyle
düşündüğü halde kul nasıl olur da O'ndan yüz çevirip gayrisinin sevgisiyle
meşgul olur, kalbini başkasının sevgisinde boğdurur?
Yine...
İlişki içerisinde
olduğun bir insanın senden bir kazancı yok ise seninle ilişki içerisinde olmaz.
O'nun senden bir kazancı vardır. Rabb ise seninle ancak, sen en büyük ve en
üstün kazancı elde edesin diye muamele eder. Onda iyilik on, hatta yedi yüz,
hatta daha fazlası katıyla karşılık bulurken, kötülük aynı miktarda cezayla
karşılık bulur, üstelik kötülük en küçük vesilelerle, en basit iyiliklerle
siliniverir.
Yine...
Yüce Allah seni kendi
için, dünya ve âhiretteki her şeyi de senin için yaratmıştır. Öyleyken sevme ve
sevgisini kazanma yolunda her şeyimizi vermemize ve rızasına ulaşmada her türlü
çaba sarfetmemize O'ndan daha lâyık kimdir?
Yine...
- Senin isteklerin ve tüm
yaratıkların istek ve talepleri hep O'nun katındadır.
- O cömertlerin en cömerdi,
en büyük kerem sahibidir.
- Kuluna daha istemeden, umduğundan kat kat fazlasını
verir.
- Yapılan az bir iyiliğin karşılığını verir, onu verimli ve bereketli
kılarken, çok büyük de olsa günahları (dilerse) affeder, siler.
- Göktekiler ve
yerdekilerin tümü ondan ister.
- O hergün bir haldedir.
- Bir şeyi dinlemesi
başkasını dinlemekten alıkoymaz, karmaşık meseleler ve olaylar O'nu yanıltmaz
ısrarla isteyenlere kızmaz.
- Bilakis ısrarla duâ edenleri sever, kendinden
istenildiğinde hoşlanır istenilmediğinde kızar.
- Kul O'ndan haya etmediğinde dahi
O haya eder, kul yaptığı kötülüğü gizlemese dahi O onu örter.
- Kulun kendisine
merhamet etmediği durumlarda dahi O merhamet eder.
- Verdiği nimet, ihsan ve
iyilikleriyle rızasını kazanmaya çağırmış, başka
başka nimetlerini elde etmeye davet etmiş, ancak o bunu reddetmiştir. Bu
isteklerle elçilerini yollamış, onlarla birlikte ahit ve misakını göndermiş,
sonra da bizzat kendisi inerek ona:
"Benden kim (ne) istiyor,
vereyim. Benden kim bağışlanma diliyor, bağışlayayım!" diye seslenmiştir. O
yine şöyle der:
"Seni çağırıyorum, ama
birleşmeyi reddediyorsun. Peygamberler gönderiyorum. Bizzat yanına varıyor, ama
seni uykuda buluyorum."
Nasıl olur da kalpler iyilikleri
getiren tek, günahları silen, duaları kabul eden, hatalara göz yuman, günahları
bağışlayan, kusurları örten, dertlerden kurtaran, imdatlara koşan, talepleri
sahiplerine ulaştıran tek zatı, sevmez.
- O; zikredilmeye ve şükredilmeye,
kulluk edilmeye, ve hamdedilmeye en lâyık zattır.
- İsteyene en çok yardımcı,
- Padişahların en şefkatlisi,
- Kendisinden istenenlerin en
cömerdi verenlerin en eli bolu,
- Merhamet istenenlerin en
merhametlisi,
- Yönelenlerin en cömerdi,
- Sığınanların en azizi,
- Kulun dayanıp tevekkül
ettiklerinin en yeterli kuluna annenin çocuğuna şefkatinde daha şefkatli,
- Kulunun tevbesine acımasız çöl
ortasında yiyecek ve içecekleriyle dolu yüküyle yüklü devesini kaybedip hayattan
artık ümidini kesmişken birden onu buluveren kimseden daha çok sevinen zattır.
- O ortağı bulunmayan padişah, eşi
olmayan tektir.
- Sonunda herşey yok olacak, sadece o kalacaktır.
- İzni olmaksızın
ibadet edilmez, bilgisi dışında isyan vuku bulmaz.
- İtaat edilince karşılığını
verir. Oysa kendi yardımı ve nimetiyle itaat edilmiştir.
- İsyan edilir, ama O
affeder; bağışlar. Oysa hakkı en çok çiğnenendir.
- O şahitlerin en yakını,
kaybedenlerin en yücesi, ahdine en sâdıktır, en âdilidir.
- Canların bağı onun
elinde, alınlar onun avucundadır.
- Olacakları yazmış, ecelleri kaydetmiştir.
- Gizli O'nun yanında açık, sır alenî olur.
- Herkes O'na sığınır. Yüzler O'nun nuru önünde eğilir,
akıllar O'nu idrakten aciz kalır.
- Fıtrat ve deliller O'nun yüzünün nuruyla yok
olup, gök ve yerler O'nunla aydınlanır.
- Tüm yaratıklar O'nunla ıslah
olur.
- Uyumaz, uyumak O'na yakışmaz.
- Hak terazisini bastırır ve
kaldırır.
- Gündüz olmadan gece yapılan
ameller, gece olmadan gündüz yapılan ameller O'na ulaştırılır. Örtüsü nurdur;
açılacak olsa tüm yaratıklar yanıp kül olur.
- Sevgisini O'ndan (c.c.) gayrisine
sunan kimse kesinlikle.
- Tüm varlığa sahip de olsa, O'nun
yerini tutacak bir şey bulamaz.