Günahların
kalplere zararı zehirin bedenlere zararı gibidir.
Daha önceki bahse; devam ettiği
takdirde kulun dünya ve ahiretini mahveden hastalığın devası konusuna tekrar
dönelim.
Bilinmesi gereken bir husus da
mâsiyetlerin zarar verdiği, zararının da zehirlerin bedenlere zararı gibi olduğu
hususudur. Dünya ve ahiretteki her türlü şer ve hastalığın sebebi günah ve
mâsiyetlerden başka nedir ki?
Ebeveynimiz Adem ile Havva'yı
lezzet, nimet, güzellik ve mutluluk yurdundan çıkarıp, acılar, hüzünler ve
musibetler diyarına götüren ne idi?
İblisi semâ âleminden meleklerin
arasından çıkarıp uzaklaştıran ve lânetli kılan, içiyle dışıyla apayrı bir canlı
yapan, şeklini son derece çirkin, iç alemini daha da çirkin ve iğrenç hâle
getiren ne idi? Onu, yakınlığını uzaklıkla, rahmeti lanetle, güzelliği
çirkinlikle, cenneti cehennem'e imanı küfürle değiştirten ne idi?
Samimi
dostluğu düşmanlık ve kinle, tesbih, takdis ve tevhid nidalarını küfür, şirk,
yalan, iftira ve sövme nidalarıyla, iman elbisesini fasıklık ve isyan
elbiseleriyle değiştirten ne idi?
Böylece Allah katındaki değerini
bitiren, gözünden düşüren, Allah'ın gazabını çekip kendini uçuruma sürükleyen,
öfkesini kazanıp kendisini mahvettiren ne idi?
Onu her fasık ve mücrimin önderi yapan,
ibadet ve tâatte önder iken kötülükte önder olmaya razı olmasına yol açan
masiyetlerden başka ne idi?
Allahım! emirlerine aykırı hareket etmekten ve
yasaklarını işlemekten sana sığınırım!
Suyun Nuh zamanında dağların
üzerine çıkacak kadar yükselerek yeryüzündeki tüm insanları boğmasına sebep ne
idi?
Kasırgayı, Âd kavmine musallat
edip onları yere boş hurma kötülükleri gibi cansız halde atıp savuran; evlerini,
tarlalarını, bahçelerini hayvanlarını helak eden ve kıyamete kadar insanlar için
ibret yapan ne idi?
Semûd kavminin üzerine, kalpleri
parçalanacak şiddette çığlık gönderilip son fertlerine kadar öldürülmelerine
sebep ne idi?
Lut kavminin kasabalarının ta
gökyüzüne kaldırılıp -ki melekler köpeklerinin seslerin işitmişlerdi- sonra ters
çevrilip altüst edilmesine ve insanların helak edilmelerine, sonra gökyüzünden
taş yağmasına, başka hiçbir millete verilmemiş türlü türlü azabın inmesine yol
açan ne idi? Ki bu azaplar aynısını yapan başka milletlere de inecektir. Bunlar
zalimlerden pek uzak değildir! Şuayb'ın kavmine bir bulut gönderilip üzerlerine
geldiğinde ondan ateş yağmuru yağdırılmasına neden olan şey ne idi?
Firavun ve kavminin denizde
boğulmasına, sonra ruhların cehenneme gönderilmesine, bedenlerin boğulup
ruhların yanmasına yol açan ne idi?
Karun'u, onun evini, malını ve
aile efradını yerin dibine ne geçirdi?
Nuh'tan sonra nice nesilleri
çeşit çeşit azaplarla helak eden, tamamen yok eden şey ne idi?
Yasin sûresinde geçenlerin
korkunç bir çığlıkla son ferdine kadar yok edilmelerine yol açan ne idi?
İsrailoğullarına güçlü kuvvetli
kulların gönderilmesine, bunların evlerin aralarına girip onları araştırarak
erkekleri öldürmelerine, kadınları ve çocukları esir almalarına, evleri yıkıp
malları gasbetmelerine yol açan, sonra bunların üzerine ikinci kez zalimlerin
gönderilmesine, onların da yok ettiklerini yok edip ele geçirdiklerini
mahvetmelerine sebep olan ne idi?
İsrailoğulları üzerine türlü türlü
cezalar, bazen öldürülme, esir alınma ve yurtlarının harap edilmesi, bazen
krallarının zulmüne maruz kalma, bazen maymunlara ve domuzlara dönüştürülme gibi
cezaların gönderilmesine, son defa Allah'ın yeminle "Elbette tâ kıyamet gününe
kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderilecektir" demesine yol
açan şey ne idi?
Ahmed b. Hanbel der ki:
Bize Velid b. Müslim, ona Safvan b. Amr, ona Abdurrahman b. Cübeyr b. Nüfey, ona
babası şöyle anlattı:
"Kıbrıs fethedildiğinde halk ikiye ayrıldı ve her iki kesimdekiler
diğerlerinden ayrıldığı için ağladı. Ebû Derda'yı tek başına, ağlarken gördüm.
"Ey Ebû Derdâ, Allah'ın İslâmı ve müslümanları aziz ve galip eylediği bir günde
seni ağlatan nedir?" dedim.
"Yazıklar olsun sana ey Cübeyr!
Emrini yerine getirmediklerinde, insanlar Allah (c.c.) nezdinde ne kadar değersiz olurlar. Bu
ümmet güçlü ve galip bir ümmet iken Allah'ın emrini terkettiler ve şu gördüğün
hale geldiler" dedi.
Ali b. Ca'd der ki:
Bize Şu'be,
ona Amr b. Mürre, ona Ebû Buhturî, şöyle anlattı:
Rasûlullah'tan işitenler bana,
O'nun şöyle buyurduğunu rivayet ettiler:
"İnsanlar
ancak mazeretleri tükenince helak edilirler."
Ahmed b. Hanbel Müsned'de Ümmü
Seleme'den (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Rasûlullah: "Ümmetimde günahlar
yaygınlaştığında Allah onların tümünü katından bir azapla azaplandırır" buyurdu.
Ben: "Ya Rasûlullah O gün, aralarında salih
insanlar olmayacak mı?" dedim.
"Evet"
buyurdu.
"Peki onlara ne
yapılacak?" dedim.
"Diğer
insanların başına gelen onların da başına gelecek, sonra Allah'ın bağışlamasına
ve rızasına kavuşacaklar" buyurdu.
Hasan-ı Basrî'nin mürsel olarak
rivayet ettiği hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Bu ümmet, âlimleri zalim
yöneticileri desteklemediği, salihleri günahkârları övüp temize çıkarmadığı
sürece Allah'ın koruması altında olur. Onlar böyle yaparlarsa Allah (c.c.)
desteğini onlardan çeker. Sonra onlara zorba ve zalimlerini musallat eder.
Bunlar ümmete azabın en kötüsünü tattırırlar. Allah sonra onlara yoksulluk ve
fakirlik damgası vurur."
Müsned'de, Sevban'ın rivayetiyle
zikredilen hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
" Hakikaten
kişi yaptığı günahtan dolayı kaderinde belirlenmiş rızıktan bile mahrum bırakılır."
Yine Müsned'de, Sevban'ın
rivayetiyle zikredilen hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Milletlerin,
köpeklerin kemiklere saldırması gibi, üzerinize dört bir yandan saldırması
yakındır."
Ona Yâ Rasûlallah! O gün az olduğumuzdan dolayı mı öyle olacak?
dedik.
"Siz o gün çok, ancak sel köpüğü gibi olacaksınız; düşmanlarınızın
kalbindeki heybet ve korku giderilecek ve sizin kalbinize vehn konulacak."
buyurdu.
"Vehn nedir ey Allah Rasûlü?"
dedik.
"Yaşamı çok
sevme ve ölümden hoşlanmamakdır." buyurdu.
Müsned'de, Enes'ten yapılan
rivayette Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Miraç gecesinde bakırdan tırnakları
bulunan insanların yanından geçtim. Tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini
tırmalıyorlardı. "Bunlar kim ey Cebrail?" dedim. "Bunlar insanların etini yiyen,
namuslarını kirleten kimseler" dedi.
Tirmizî'nin Câmi'inde Ebû Hureyre'nin
rivayetiyle zikredilen hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Ahir zamanda
din karşılığı dünyayı satın alan, çok yumuşak giysiler giyen kimseler türeyecek.
Dilleri şekerden tatlı, kalpleri kurtların kalbi gibidir. Yüce Allah "Benim
hakkımda aldanıyorlar mı? Bana karşı cür'etkarca mı davranıyorlar? Kendime and
ederim ki onlara halim-selim ve sakin kişiyi dahi şaşkın bırakacak dehşetli bir
fitne göndereceğim!"
İbn Ebiddünya; Cafer b. Muhammed'in babasından, onun
dedesinden, onun Hz. Ali'den şu rivayetini zikreder:
"Öyle bir zaman gelecek ki
İslâm'ın ve Kur'an'ın sadece yazısı kalacak. O gün camiler yapı itibariyle
mamur, hidayet yönünden harabe olacak. Âlimler gökyüzü altında (yeryüzünde)
yaşayanların en şerlileri olacak; fitne onlardan başlayacak, yine onlara
dönecek."
İbn Ebiddünya, Semmâk b. Harb'in
Abdurrahman b. Abdullah b. Mes'ud'dan, onun da, babası ibn Mes'ud'dan rivayet
ettiği şu sözü zikretmiştir.
"Bir şehirde zina ile faiz yaygınlaştığında Allah
orasının helâkına izin verir."
Hasan-ı Basrî mürsel olarak
Rasûlullah'tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivayet etmiştir:
"insanlar
bilgiye önem verip ameli zayi ettikleri, dilleriyle birbirlerini sevip
gönülleriyle birbirlerine nefret besledikleri ve akraba ilişkilerini kestikleri
vakit, Allah onlara lanet eder ve onları sağır, kör kimseler haline getirir."
İbn Mace, Sünen'inde Abdullah b.
Ömer'den şöyle rivayet etmiştir:
Rasûlullah'ın yanında bulunan on
kişiden biriydim. Yüzünü bize çevirdi ve şöyle buyurdu:
"Ey
muhacirler! Sizin şu beş hâle yetişmenizden ve yaşamanızdan Allah'a sığınıyorum.
Bir millette
fuhuş yaygınlaşır ve onu açıktan yaparlarsa Allah onlara önceki milletlerde
bulunmayan hastalıklar ve ağrılar verir.
Bir millet
ölçü ve tartıyı eksik yaparsa, kıtlık, dar geçim ve yönetici zulmü gibi
musibetlere maruz kalır.
Bir millet
mallarının zekâtını vermezse gökten inecek bir damla sudan mahrum bırakılır,
masum hayvanlar olmasa yağmur yüzü görmezlerdi.
Bir millet
ahdi bozarsa Allah onlara başka milletlerden düşman musallat eder. Onlar da
ellerindekini alırlar.
Yöneticileri
Allah'ın kitabında indirdiği hükümlerle hükmetmezse Allah onları birbirine
düşürür."
Müsned ve Sünen kitaplarında
geçen ve Amr b. Mürre'nin Salim b. Ebi Ca'd'den, onun Ebû Ubeyde b. Abdullah b.
Mes'ud'dan onun da babası İbn Mes'ud'dan yaptığı rivayette Rasûlullah şöyle
buyurmuştur:
"Sizden öncekilerde biri günah işlediğinde diğeri gelip onu bundan nehyeder, azarlardı. Ertesi günü de sanki onu dün günah işlerken görmemişçesine
onunla oturur, birlikte yer, içerdi. Bunu gören Allah bunların kalplerini
birbirine benzetti. Sonra onlara Davudun (a.s.) ve İsa'nın (a.s.) diliyle lanet
etti.
"Bu onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları sebebiyleydi"
(Maide, 178)
Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin ederim ki ya iyiliği emreder,
kötülükten nehyeder, sefih ve zalimin zulmünü engeller ve onu hakka çevirir, hak
üzerinde durdurursunuz, ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra sizi
de onları (israiloğullarını) lanetlediği gibi lanetler."
İbn Ebiddünya, İbrahim b. Amr
San'ânî'den şu sözünü rivayet etmiştir:
"Allah Yuşa b. Nun'a "Ben kavminin en
faziletlisinden kırk bin, en şerlisinden altmış bin kişiyi helak edeceğim" diye
vahyetti. O "Ey Rabbim! Bunlar kötüler... İyilerin suçu ne?" dedi. Allah
(c.c.) "Onlar benim
kızdıklarıma kızmıyor, kötülerle birlikte yeyip içiyorlar" buyurdu.
Ebû Amr b. Abdülber, Ebû
İmran'dan şöyle rivayet etmiştir:
"Yüce Allah bir kasabaya iki melek gönderdi ve
kasabayı içindekilerle birlikte alt üst et!" diye emretti. Melekler orada,
camide namaz kılan birini gördüler. "Ey Rabbımız, orada şu kulun namaz kılıyor"
dediler Allah (c.c.) "Kasabayı da, onlarla birlikte onu da helak et; çünkü onun
yüzü bunca kötülüğe karşı hiç ekşimedi" buyurdu.
Humeydî; Süfyan b. Uveyne'den, o
Süfyan b. Saîd'den, o da Mis'ar'dan şöyle rivayet etti:
"Bir meleğe, bir kasabayı
yerin dibine geçirmesi emredildi; melek "Ey Rabbim! Orada filan âbid kulun var"
dedi. Allah önce ondan başla; zira onun bir kez olsun yüzü ekşimedi diye
vahyetti."
İbn Ebiddünya şöyle zikrediyor:
Enes b. Mâlik, adamın biriyle Aişe'nin
yanına gitti.
Adam ona: "Bize depremden
bahset" dedi.
Aişe (r.a.): "İnsanlar zinayı helâl saydıkları, içki içtikleri ve
fütursuzca çalgı çaldıkları vakit Yüce Allah bundan rahatsız olur ve yeryüzüne
"Onları sars" diye emreder. Tevbe edip bunları terkederlerse ne âlâ. Yoksa yeri
üzerlerine yıkar!" dedi.
Adam: "Ey mü'minlerin anası! onlara azap olarak mı?"
dedi.
Aişe (r.a.):
"Bilakis, mü'minler için nasihat ve rahmet, kâfirler için ceza,
azap ve kızgınlık olarak" dedi.
Enes (r.a.) der ki:
"Rasûlullah'ın vefatından
sonra, bu kadar sevindiğim başka bir hadis işitmedim."
İbn Ebiddünya mürsel senedle
şöyle rivayet eder:
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve
sellem) zamanında yer sarsıldı. O elini yere koydu
ve:
"Dur, henüz vaktin gelmedi"
dedi.
Sonra sahabilere dönerek:
"Rabbiniz sizi
azarlayıp uyarıyor, hissenize düşen nasihatinizi alın" dedi.
Sonra Hz. Ömer
(r.a.)
döneminde bir deprem daha oldu. Ömer:
"Ey insanlar! bu deprem mutlaka
türettiğiniz bir takım bidatlerden dolayıdır. Canımı elinde tutan Allah'a yemin
ederim ki, bir daha deprem olursa kesinlikle sizinle, birlikte oturmam" dedi.
Ka'b şöyle demiştir:
"Yeryüzü, ancak orada günahlar
işlendiğinde sarsılır. Allah'ın üzerinde yapılanlardan haberdar olması
korkusuyla gürler, (böylece deprem olur.)"
Ömer b. Abdülaziz vilayetlere şu
mektubu gönderdi:
"Bu sarsıntı Allah'ın kullarına bir uyarısıdır. Vilayetlere
filan ayın filan gününde çıkmalarını ve Allah'a yakarmalarını emrettim. Yanında
bir şey bulunan onu sadaka olarak versin. Zira yüce Allah "Şüphesiz arınan ve
Allah'ın adını anıp namaz kılan kurtulmuştur." (A'lâ, 14, 15) buyurmuştur.
Âdem'in dediğini deyin:
"Adem ile Havva dedi ki:
Rabbimiz! Nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz, bize
merhamet etmezsen gerçekten zarara uğrayanlardan oluruz"
(A'râf, 23)
Nuh'un söylediğini söyleyin
"Beni bağışlamaz, bana merhamet etmezsen ziyana
uğrayanlardan olurum" (Hûd, 47)
Yûnus'un dediğini deyin:
"Senden başka ibadete layık
ilâh yoktur. Seni tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Ben zalimlerden oldum."
(Enbiya, 87)
Ahmed b. Hanbel der ki:
Bize Esved b. Âmir, ona Ebû Bekir, ona A'meş, ona Atâ b. Ebî Rebâh, ona da İbn Ömer
şöyle anlattı:
Rasûlullah'ı (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyururken işittim:
"İnsanlar dinar ve
dirhemde cimrilik yaptıkları, ayne
(Hileli bir faiz
alışverişi (müt)
türü alış-verişte bulundukları,
ineklerin kuyruklarını kestikleri ve cihadı terkettikleri vakit Allah onlara
belâ ve musibetler verir ve dinine dönmedikleri sürece onları kaldırmaz." Bunu Ebû Davud, Hasen bir senetle rivayet etmiştir.
İbn Ebiddünya İbn Ömer'den
(r.a.)
şöyle rivayet etmiştir:
Biz, hiç kimsenin dinarına ve dirhemine müslüman
kardeşinden daha layık olmadığı ilkesini gördük, yaşadık. Zira Rasûlullah'ı
şöyle buyururken işittim:
"İnsanlar dinar ve dirhemlerde cimrilik yaptıkları, "ayne"
alışverişinde bulundukları, Allah (c.c.) yolunda cihadı terkettikleri, ineklerin
kuyruklarını kestikleri vakit Allah (c.c.) onlara bir belâ gönderir ve dinlerine
tekrar dönmedikçe onu kaldırmaz."
Hasan der ki:
"Fitne ve kargaşa Allah'ın
insanlara verdiği bir cezadır."
İsrailoğullarının bir
peygamberi, zalim hükümdar Buhtunnasır'ın onlara yaptıklarına bakarak:
"Kendi ellerimizle yaptıklarımızdan dolayı, seni
tanımayan ve bize acımayanları başımıza musallat ettin." dedi.
Buhtunnasır, Peygamber Danyal'a
"Beni, senin milletine musallat kılan nedir?" dedi.
Danyal "Senin azgınlığın ve
milletimin nefsine zulmetmeleri" dedi.
İbn Ebiddünyâ, Ammar b. Yasir ve
Huzeyfe'nin Rasûlullah'tan rivayet ettikleri şu hadisi zikretmiştir:
"Yüce Allah
bir milletten intikam almak istediğinde çocuklarını vefat ettirir, hanımlarını
kısır eder. Sonra içlerinde merhamete layık hiç kimse kalmayınca onlara azabını
gönderir."
İbn Ebiddünyâ Malik b. Dinar'dan
şöyle rivayet etmektedir:
"Hikmet" kitabında okudum, şöyle yazılıydı. Ben
hükümdarlar hükümdarı Allah'ım. Hükümdarların kalpleri benim elimdedir; bana kim
itaat ederse hükümdarlarını onlara rahmet kaynağı kılarım. Kim de bana isyan
ederse hükümdarları onlara belâ kılarım. O yüzden kendinizi hükümdarlara
sövmekle oyalamayın; bilakis bana tevbe edin, ben de onları size karşı şefkatli
yapayım."
Hasan-ı Basrî'nin mürsel
rivayetlerinin birinde şöyle geçmektedir:
''Allah bir millet için hayır dilerse;
yönetimlerini yumuşak tabiatlı ve merhametli kimselerin, hazinelerini basiretli
cömertlerine eline verir. Bir millet için de kötülük dilerse; yönetimlerini
sefih ve zalimlerin, hazinelerini cimrilerin eline verir."
İmam Ahmed ve diğer muhaddisler
Katâde'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Musa (a.s.) "Ey
Rabbim sen göktesin biz ise yerdeyiz senin o gazabının ve rızanın alametleri
nedir?" diye sordu.
Allah (c.c.)
"Başınıza en hayırlılarınız yönetici yapmışsam, bu sizden hoşnut halde olduğumun
alâmetidir. Başınıza en şerlilerinizi yönetici yapmışsam, bu da sizden
hoşnutsuzluğumun alâmetidir."
İbn Ebiddünyâ, Fudayl b.
İyaz'dan şöyle rivayet etmiştir:
Allah bir peygamberine şöyle vahyetti:
"Beni tanıyan
biri bana isyan ederse, ona beni tanımayanı musallat ederim."
İbn Ebiddünyâ'nın, İbn Ömer
kanalıyla rivayet ettiği bir hadiste Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur:
"Canımı
elinde bulunduran Allah'a andolsun ki, Allah yalancı hükümdarlar, günahkâr vezirler, hain memurlar,
zalim askerler ve ruhban şimali ama leşten pis kalpli, çeşit çeşit zevk ve
alışkanlıkları bulunan fasık din adamları göndermedikçe kıyamet kopmaz. Allah bu
din adamlarına karanlık ve bulanık bir fitne kapısı açar ve ona kapılıp
giderler. Muhammed'in hayatını elinde bulunduran Allah'a andolsun ki,
İslâm bağ bağ çözülecek sonunda "Allah Allah" diyen kalmayacak. Ya iyiliği
emredip kötülükten sakındırırsınız, ya da Allah size en şerlilerinizi musallat
eder; onlar da size azabın en kötüsünü tattırırlar. Sonra en hayırlılarınız dua
ederler de duaları kabul olunmaz! Ya iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız,
ya da Allah size küçüklerinize merhamet etmeyen, büyüklerinize saygı
göstermeyenleri yönetici olarak gönderir."
Taberânî'nin "Mu'cem" inde ve
diğer hadis kitaplarında geçen, Saîd b. Cübeyr'in İbn Abbas'tan, onun da
Rasûlullah'tan nakliyle gelen hadiste O (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Herhangi bir
millet ölçüyü hileli tartıyı eksik yaparsa Allah onları bir damla yağmur
suyundan bile mahrum bırakır.
Bir millette zina açıktan ve çok yapılırsa, ölüm
çoğalır.
Bir millette faiz yaygınlaşırsa onlarda delilik artar.
Bir toplumda
öldürme çoğalır, insanlar birbirlerini öldürürlerse Allah (c.c.) onlara
düşmanlarını musallat eder.
Bir toplumda Lût kavminin yaptığı lûtilik
yaygınlaşırsa onlarda yerin dibine geçirilme (deprem) çoğalır!
Bir millet
iyiliği emretmeyi kötülükten men'etmeyi terkederse, hiçbir ameli Allah katına
yükseltilmez hiçbir duaları kabul olunmaz."
Müsned ve diğer hadis
kitaplarında, Urve'nin Aişe'den yaptığı şu rivayet geçmektedir:
"Rasûlullah bir
şeyden etkilenmiş halde yanıma girdi. Bir şeyden etkilendiği, bir şey yapmaya
niyetlendiği yüzünden belliydi. Hiç konuşmadı. Abdest alıp dışarı çıktı. Taşı
bağlayıp minbere çıktı. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra şöyle buyurdu:
"Ey
insanlar! Allah (c.c.) size şöyle buyuruyor: İyiliği emredin, kötülükten men'edin.
Yoksa bana dua ettiğinizde kabul
etmem, yardım istediğinizde yardım etmem, benden bir şey istediğinizde onu
vermem."
Amrî Zâhid şöyle
demektedir:
"Kendinden
habersiz olmanın ve Allah'tan yüz çevirmenin alameti; Allah'ın sevmediği bir
olayı görüp kendine dahi bir fayda ve zarar vermeyen kimselerden korkarak ses çıkarmaman, hiç
bir emir ve nehiyde bulunmamandır... "
Amrî yine şöyle der:
"Her kim insanlardan
korktuğundan ötürü iyiliği emir ve kötülükten nehyi terkederse, ondan "itaat
edilme" özelliği kaldırılır; çocuğuna veya kölesine bir emir verse onlar emrini
kâle almazlar."
Ahmed Müsned'de, Kays b. Ebî
Hâzim'den Ebû Bekir'in şu sözünü rivayet etmiştir:
"Ey insanlar! Siz şu âyeti
okuyor ve onu hatalı yorumluyorsunuz:
"Ey insanlar! kendinize bakın: siz doğru
yolu bulduğunuzda sapanlar size bir zarar vermez."
(Mâide, 105)
Ben Rasûlullah'ı
(Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle derken işittim:
"İnsanlar zalimi görürler de onun ellerinden
tutmazlarsa kötülüğü görürler de onu değiştirmezlerse yakın bir süre sonra Allah
onları katından bir azapla kuşatır."
Evzâî, Yahya b. Ebî Kesîr'den, o
Ebû Seleme'den, o da Ebû Hureyre'den Rasûlullah'ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu
rivayet etti:
"Günah gizli yapıldığında sedece sahibine zarar verir, açıktan
yapıldığında ve buna engel olunmadığında ise bütün halka zarar verir."
İmam Ahmed Ömer b. Hattab'tan
şöyle rivayet etmiştir:
"Kasabaların mâ'mûrken harap olması yakındır." Ona
"Mâmur iken nasıl harap olur?" denildiğinde, "Kasabanın kötüleri iyileri
üzerinde hakim olduğunda, kabileyi münafıkları yönettiğinde öyle olur!"
Evzâî, Hasan b. Atiyye'den, o da
Rasûlullah'tan (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle rivayet etti:
"Ümmetimin en şerlileri en
hayırlıları üzerinde galip ve hakim olacak. Öyle ki, bugün münafıkların aramızda
gizlendikleri gibi, o gün mümin kişi onlar arasında gizlenir.
İbn Ebiddünyâ, İbn Abbas'tan
şöyle rivayet etti:
Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Öyle bir zaman gelecek ki, mü'minin
kalbi onda tuzun suda eriyişi gibi eriyecek" buyurdu.
"O nedendir ey Allah Rasûlü?"
diye sorulduğunda Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Kötülüğü görüp onu değiştirmeye güç
yetirememesinden!" dedi.
İmam Ahmed, Cerîr'den,
Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu Rivayet etti:
"Herhangi bir toplumda günahlar
işlenir, işlemeyenler daha çok ve daha güçlü oldukları halde onu engellemezlerse
Allah (c.c.) onları azabıyla kuşatır."
Sahîh-i Buhârî'de geçen ve Üsame
b. Zeyd'den rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet
gününde bir kimse getirilip Cehennem'e atılır; bağırsakları karnından dışarı
fırlar ve o halinde değirmen çeviren merkep gibi döner. Cehennemdekiler onun
yanına toplanırlar ve:
"Ey filan, bu ne hâl? Bize iyiliği emir ve bizi kötülükten nehyeden sen değil mi idin? Derler. O da:
"Evet iyiliği emrederdim; ama onu
yapmazdım. Kötülükten nehyederdim de onu kendim yapardım" der.
İmam Ahmed, Mâlik b. Dinar'dan
şöyle rivayet etmiştir:
"İsrailoğullarından bir âlim erkekleri ve kadınları evine
toplayıp onlara vaaz ve nasihatte bulunur. Allah'ın azabını hatırlatırdı. Bir
gün oğlunun birinin göz ucuyla bir kadına baktığını gördü ve "Yavaş ey oğlum"
dedi. Sonra yataktan düştü ve boynu kırıldı; ardından hanımı çocuk düşürdü ve
çocukları öldürüldü. Bunun üzerine Yüce Allah israiloğullarının peygamberine şöyle
vahyetti:
"O âlime
haber ver ki: Benim için kızgınlığın sana sadece "Yavaş ey
oğlum" dedirtiyor öyle mi? Artık senin neslinden hiçbir sıddık çıkarmayacağım"
dedi."
İmam Ahmed, Abdullah b. Mes'ud'dan, Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Küçük günahlardan
sakının; zira bunlar bir araya toplanıp kişiyi helak ederler.
-Rasûlullah
onlara şu misali verdi-:
"Bu, açık
arazide konaklayan şu kimselerin durumuna benzer: bunlardan biri gidip bir odun
getirir, sonra başkası gidip başka bir odun getirir. Böylece bir odun yığını
oluştururlar. Sonra ateş yakıp topladıklarını yakarlar."
Buhârî Enes b. Malik'ten şöyle
rivayet etmiştir.
"Siz öyle ameller yapıyorsunuz
ki bunlar sizin gözünüzde arpadan daha küçük. Oysa biz onu Rasûlullah zamanında
helak edici günahlardan sayardık."
Buhârî ve Müslim'in Abdullah b.
Ömer'den yaptığı bir rivayette Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kadının biri
bir kedi sebebiyle azap gördü: onu ölene kadar hapsetmişti, cehenneme girdi. Ona
ne yedirip içirde, ne de haşerat vs. yemesi için onu serbest bıraktı."
Ebû Nuaym, Hilye'de şöyle
demektedir:
Huzeyfe'ye "İsrailoğulları dinlerini bir günde mi bıraktılar" diye
soruldu. O "Hayır! Ancak bir şeyle
emrolunsalar yapmazlar, bir şeyden men'edilseler ondan kaçınmazlardı. Sonunda,
kişinin gömleğinden sıyrılışı gibi dinlerinden sıyrıldılar."
Bu yüzden selef-i salihinden
bazıları şöyle demişlerdi:
"Günahlar küfrün postacısı,
öpücük cimanın
postacısı,
şarkı zinanın
postacısı,
bakmak aşkın
postacısı,
hastalık da
ölümün postacısı dır."
"Hilye" de, İbn Abbas'tan şöyle
rivayet edilmiştir:
"Ey günah
işleyen!
Bir günah
işledikten sonra onun kötü sonucundan ve cezasından korkmaksızın güven içinde
ikinci kez yapman günah işlemenden daha büyük bir cürümdür.
Günah işlerken
sağında ve solunda bulunan meleklerden utanmaman günahından daha büyük bir
cürümdür.
Allah'ın günahından dolayı sana ne yapacağını bilmediğin halde gülmen,
yaptığın günahtan daha büyük bir cürümdür.
Günahı işleyebilmeye güç
yetirdiğinden dolayı sevincin daha büyük bir günahtır.
Günahı kaçırıp işleyemediğinde üzülmen, onu işlemenden daha büyük
bir suçtur.
Günah işlerken kapının örtüsünü açan rüzgardan korkman ve Allah'ın
sana bakışından kalbinin titremeyişi daha büyük bir günahtır.
Yazıklar olsun
sana! Eyyûb'un günahı ne idi de Allah ona hastalık verdi ve malını elinden aldı,
biliyor musun?
Bir zavallı, zalimi engellemesi için ondan yardım istemişti de, o
yardım etmemiş o zalimi zulmünden men'etmemişdi. Allah da ona belâ ve musibet
vermişti..."
İmam Ahmed der ki:
Bize Velid,
ona Evzâî şöyle anlattı: Bilal b. Sa'd'ı şöyle derken işittim:
"Günahın
küçüklüğüne bakma, isyan ettiğinin kim olduğuna bak"
Fudayl b. İyaz der ki:
"Günah senin
gözünde ne kadar küçükse Allah katında o kadar büyük, gözün de ne kadar büyükse
Allah katında o kadar küçük olur."
Denilir ki: Allah Musa'ya şöyle
vahyetti:
"Ey Musa!
kullarımdan ilk ölen İblis'tir. Bu onun bana isyan etmesinden dolayıdır. Zira
ben bana âsi olanları ölülerden sayarım."
Müsned'de ve Tirmizî'nin
el-Cami'inde geçen ve Ebû Salih'in Ebû Hureyre'den onun da Rasûlullah'tan
rivayetiyle gelen hadiste O şöyle buyurmuştur:
"Mü'min
bir günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Eğer tevbe edip günahı
bırakır ve Allah'tan mağfiret dilerse kalbi cilalanır. Eğer günahına günah
eklerse siyah noktalar çoğalır ve sonunda kalbini kaplar. Yüce Allah'ın "Hayır,
onların işleyip kazandıkları şeyler, kalplerinin üzerine pas olmuştur."
(Mutaffıfin,
14) âyetinde bahsettiği pas işte budur.
" Tirmizî: "Bu hasen-sahih bir hadistir"
demiştir.
Huzeyfe der ki:
"Kul bir günah
işlediğinde kalbinde siyah bir nokta oluşur. Sonunda kalbi gezgin (dolayısıyla
her pisliğe bulaşmış) koyun gibi olur."
İmam Ahmed der ki:
Bize Yâkup,
ona babası, ona Salih, ona İbn Şihâb, ona Ubeydullah b. Utbe, ona da İbn Mesud,
Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu haber verdi:
"Ey Kureyşliler, siz Allah'a asi
olmadığınız sürece bu işe yani yöneticiliğe ehilsiniz. Eğer ona isyan ederseniz
Allah sizi bir dalın diğerini yontusu gibi yontar." Rasûlullah sonra dalın
kabuğunu yonttu ve dalı çıplak hale getirdi.
Ahmed, Vehb'den şöyle
rivayet etti:
"Yüce Allah'ın İsrail
oğullarının bir peygamberine söyledikleri arasında bu vardı:
"Ben, bana itaat
edildiğinde razı olurum, razı olduğumda bereket veririm ve bereketimin sonu
yoktur. Bana isyan edildiğinde de kızarım, kızınca lanet ederim, lanetim ise
yedinci toruna kadar ulaşır."
Ahmed, Veki'den, o Zekeriyya'dan,
o da Âmir'den şöyle rivayet etmiştir:
Âişe Muaviye'ye (r.a.) şöyle
yazdı:
"Kul Allah'ın
emirlerine aykırı hareket ettiğinde sevenleri onu yermeye başlarlar."
Ebû Nuaym, Salim b. Ebî Ca'd"dan
şöyle rivayet etti:
Ebû Derdâ:
"Kişi, farkında olmadan, mü'minlerin kalplerinin
kendisine lanet etmesinden sakınsın" dedi.
Sonra: "Bunun nereden kaynaklandığını
biliyor musun?" diye sordu.
Ben: "Hayır" dedim.
Ebû Derdâ:
"Kul daha günahlarla başbaşa kalıp yaparken Allah mü'minlerin kalplerine ona karşı nefret duygusu
yerleştirir ve o bunun farkına hiç varmaz."
Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah
babasının Zühd kitabında şunu zikreder:
Muhammed b. Şirin girdiği bir
borçtan dolayı kederlendi ve:
"Ben bu
olayın kırk yıl önce yaptığım bir günahtan dolayı olduğunu biliyorum" dedi.