Günahlar nimetlerin yok olup
yerine belâların gelmesine yol açar. Kuldan bir nimet ancak bir günahtan dolayı
gider ve ona bir belâ ancak bir günah sebebiyle gelir.
Nitekim Hz. Ali:
"Her belâ
ancak bir günahtan dolayı gelir ve ancak tevbeyle ortadan kalkar." demiştir.
Yüce Allah da:
"Başınıza hangi musibet gelmişse o kendi ellerinizin
kazandığındandır. Allah çoğunu da affeder"
(Şura, 30)
Yüce Allah başka bir ayette
şöyle buyurur:
"Bu; Allah'ın bir topluluğa ihsan ettiği nimeti, onlar
kendilerindekini değiştirmedikçe değiştirmeyeceğinden dolayıdır."
(Enfal, 53)
Yüce Allah bu âyette herhangi birine verdiği nimeti, o kendindekini
değiştirmedikçe; itaati isyana, şükrü nankörlüğe, rızasının vesilelerini gadabının vesilelerine değiştirmedikçe ortadan kaldırmayacağını haber
vermektedir. Onlar değiştirince yaptıklarına uygun ceza olarak Allah da
değiştirir. Rabbin kullarına karşı zâlim değildir. Eğer mâsiyet tâatle
değiştirilirse Allah da bunun karşılığını afiyet vermekle, zillet yerine izzeti
bahşetmekle verir. Yüce Allah:
"Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe
Allah onların durumlarım değiştirmez. Allah bir kavme kötülük istedi mi artık
onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O'ndan başka koruyup kollayanları da
yoktur." (Ra'd, 11)
Bir kudsî hadiste Allah (c.c.)
şöyle buyurur:
"İzzetime ve celâlime andolsun ki kullarımdan biri sevdiğim
halden hoşlanmadığım hâle geçtiğinde, mutlaka ben onunla muamelemde sevdiği
halden hoşlanmadığı hâle geçerim. Kullarımdan herhangi biri hoşlanmadığım hâl
üzereyken hoşlandığım hâle geçerse, mutlaka ben de onunla ilişkimde hoşlanmadığı
halden hoşlanacağı hâle geçerim."
Şair ne güzel söylemiş:
Bir nimet ve afiyet içindeysen
onu koru
Zira günahlar nimetleri yok
eder.
Onu Rabbine tâatinle kendine
yerleştir.
Çünkü Rabbi'nin intikamı
hızlıdır.
Elinden geldiğince zulümden
uzak dur.
Zulmün hazmı kullara pek
zordur.
Kalbinle dolaş, kalbinle gez
yeryüzünü,
Ta ki zalimlerden artakalan
kalıntıları göresin.
İşte ardlarında kalan evleri
Şahiddir aleyhlerine; sakın
şüpheyle bakma.
Onlar için zulümden zararlısı
yok idi.
Zaten bellerini kıran da o
oldu.
Nice bahçeler nice saraylar.
Nice sütunlar bıraktılar
ardlarında
Cehenneme konuldular, cenneti
kaçırdılar.
Ellerinden kalan ise bir
hülya idi.
Günahların bir cezası da Yüce
Allah'ın günahkârların kalbine koyduğu korku ve dehşettir. Onu hep korku ve
kaygı içerisinde görürsün.
Zira itaat Allah'ın en büyük
kalesidir; ona giren dünya ve ahiret cezalarından güvencede olup, ondan çıkanı
da dört bir yandan korkular kuşatır. Öyle olunca her kim Allah'a itaat ederse
kendisi hakkındaki korkulan güvene, her kim O'na âsî olursa güven hissi
korkulara dönüşür. Âsînin kalbi her zaman bir kuşun iki kanadı arasında gibidir:
Rüzgar kapıyı oynatsa "belâ geldi"
der, bir ayak sesi işitse onun helak sesi
olduğu korkusuna kapılır. Her çığlığın kendisine yapıldığını, her kötülüğün ona
doğru geldiğini sanar.
Allah'tan korkan kişiyi O her
şeyden güvende kılar, Allah'tan korkmayanı Allah her şeyden korkutur.
Yaratıldıklarından beri böyle hükmetti; Allah insanlar hakkında!
Korkular ve günahlar
arkadaştırlar daima.
Günahların bir cezası da kalpte
büyük bir yalnızlık bırakmasıdır. Günahkâr kendisini yapayalnız hisseder. Bu
yalnızlık ve soğukluk hem kendisiyle Rabbi arasında, hem de insanlarla
kendisi arasında olur. Günahlar
çoğaldığı oranda bu his de artar. En acı yaşam yalnızların ve korku içinde
olanların yaşamı, en hoş yaşamsa cana yakınların, insanlarla güzel ilişki içinde
olanların yaşamıdır. Akıllı kişi baksa ve mâsiyetin lezzetini, yol açtığı korku
ve yalnızlıkla karşılaştırsa; durumunun ne derece kötü, zararının ne kadar büyük
olduğunu bilirdi; çünkü kendisi tâatin sıcaklığını, güvenliğini ve tadını,
günahın soğukluğu, yol açtığı korku ve zararlarla değişmiştir.
Nitekim şair şöyle der:
Günahlar seni yalnız ve
yabanî yapmışsa Bırak onları artık ve gider yalnızlığını!
Meselenin sırrı şudur:
Tâat ve
ibadet yüce Rabb'a yaklaşmaya yol açar. O'na ne kadar yaklaşılırsa ünsiyet o
kadar güçlenir.
Mâsiyet de yüce Rabb'den uzaklaşmaya yol açar. Kişinin uzaklığı
ne kadar artarsa yalnızlık ve yabancılık hissi o kadar kuvvetlenir.
Bu yüzden kul, aralarındaki
uzaklık nedeniyle düşmanıyla arasında -onunla içli dışlı ve bedenen yakın olsa
bile- soğukluk ve yabancılık hisseder. Sevdiği kimse ile kendisi arasında ise
-ondan uzakta da olsa- bir yakınlık, aşinalık ve muhabbet hisseder.
Yalnızlığın ve yabanlığın sebebi
aradaki perdedir. O ne kadar kalın olursa yabanilik o kadar artar. Gaflet de
yabanlığa yol açar. Ondan daha şiddetlisi mâsiyet yabanlığı, daha şiddetlisi de
şirk ve küfür yabanlığıdır. Bunların birini yapan kimsede bunu yaptığı oranda
bir yabanilik hissedersin; Yabanilik onun yüzüne ve kalbine iner. Artık kendisi
yabanilik hisseder, insanlarda ona karşı yabanilik hisseder.
Günahlar kalbi sağlığından ve
düzgün yolundan ayırıp hastalığa ve sapmaya götürür. Artık kalp daima hasta ve
sakattır, hayatını ve sağlığını sağlayan gıdalardan hiç bir fayda görmez. Çünkü
günahların kalplere etkisi hastalıkların bedenlere etkisi gibidir.
Allah'a seyr-i sülük etmiş
herkes şunda ittifak etmiştir: Kalpler mevlâlarına ulaşmadıkça huzur bulmazlar,
sağlıklı ve düzgün olmadıkça mevlâlarına
ulaşamazlar, hastalığı ilâca dönüşmedikçe sağlıklı ve düzgün olamazlar. Bu da
ancak hevâ ve hevese muhalefetle olur. Hevâya hastalık, hevâya muhalefet
şifadır. Hastalık kalpte yerleşince onu öldürür veya en azından öldürmeye
yaklaşır.
Nefsini hevâ ve hevesine
uymaktan men'eden kimse ahirette cennette olduğu gibi bu dünyada da peşin bir
cennetledir. Bu cennetin nimetleri dünyadaki hiç bir nimete benzemez. Hatta iki
nimet arasındaki fark. dünya nimetleriyle ahiret nimetleri arasındaki fark
gibidir.
"İyiler hakikaten nimetler
içinde, kötüler hakikaten ateştedirler" (İnfitar, 13,14)
ayetinde
kastedilenlerin sadece ahiret nimetleri ve ateşiyle sınırlı olduğunu sanma!
Bilakis onlar üç devrede de -yani dünya yurdunda, berzah âleminde ve ahiret
yurdunda- bazıları nimetler içinde, bazıları ateş ve cehennemdedirler.
Nimetler
kalbin nimetlerinden başka nedir ki?
O korku, üzüntü keder, göğüs darlığı kalbin
Allah'tan (c.c.) ve ahiret yurdundan yüz çevirmesi, Allah'tan başkasına tutunup
Allah'la ilişkisini koparmasından daha çetin azap nedir ki?
Allah'tan gayrisini taparcasına
seven herkes bu dünyada üç defa azap görür:
- Evvelâ onu ele geçirmeden önce ele
geçirene kadar bir acı çeker.
- Eline geçtiğinde elinden
alınır ve ondan ayrılırım korkusuyla, türlü türlü azaplar görür.
- Üçüncü olarak da elinden
alındığında elemi, daha da şiddetlenir. İşte bu üç çeşit azap bu dünyada olan
azaptır.
Berzah âleminde ise; bir daha
buluşulamamanın verdiği elem, aksiyle iştigali nedeniyle bir çok nimetin elinden
kaçmasının acısı, Allah'tan perdeli olmanın elemi, kısaca hasretin elemi vardır.
Hüzün, keder ve düşünce onların ruhlarında kurt ve haşeratın bedende yaptığını
yapar. Hatta bunların ruhlara etkisi, Allah onları bedenlerine gönderinceye
kadar daimî ve süreklidir. O zaman ise daha dehşetli ve daha acı azaba
geçecektir. Bu kimsenin azabı nerede; sevinçten Rabbiyle birliktelikten, O'na
iştiyakından, sevgisiyle rahatlamasından, zikriyle huzur bulmasından kalbi
rakseden kimsenin içinde bulunduğu nimetleri nerede?
Bu bahtı açık kullardan biri:
"Dünyanın
zavallıları dünyadan, oradaki yaşam zevkini tatmadan, oradaki en tatlı şeyi
tatmadan ayrıldılar" diyor.
Bir başkası:
"Hükümdarlar ve prensler içinde bulunduğumuz huzuru bilselerdi bizlerle
savaşırlardı" diyor.
Diğeri:
"Dünyada bir cennet
vardır, ona giremeyen âhiret cennetine de giremez" diyor.
Yazık pahalı hissesini ucuza
satana, bu ticarette tamamen aldanana ve aldandığını da gözleriyle görene! Malın
fiyatı hakkında bir bilgin yoksa bari piyasada tecrübe sahibi kimselere sor!
Sendeki mal ne güzel! Alıcısı
Allah, fiyatı ebedi cennet, alış-verişte aracılık yapan ve alışının vereceği
paraya kefil olan kişi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)! Ama sen onu büyük bir zillet karşılığı satıverdin!
Şairin dediği gibi:
Kulun kendine yaptığı hareket
bu, lakin,
Artık ona bundan sonra kim ikram
edecek ?
"Allah her kimi zelil yapmışsa,
artık ona ikram edecek hiç kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar."
(Hacc,
18)
Günahların cezalarından biri de,
kalp gözünü körleştirmesi, nurunu söndürmesi, ilim yollarını tıkaması, hidayete
götüren şeyleri perdelemesidir.
Nitekim İmam Mâlik, Şafi'yle
karşılaşıp ondaki o üstün zeka ve tasavvur gücünü görünce:
"Ben Allah'ın sana bir nûr bıraktığını
görüyorum. Onu masiyet karanlığıyla söndürme!" demişti.
Zamanla bu nur zayıflar ve
sönükleşir, masiyet karanlığı ise güçlendikçe güçlenir, sonunda kalp zifiri gece
karanlığı gibi olur. Nice kimse görmediğinden düşmüş ve helak olmuştur. O adam,
gece vakti tehlikeli ve korkunç bir yola çıkan âmâ kimseye benzer. Selamette
kalmak ne zor, helak olmak ne kolaydır. Sonra bu karanlıklar güçlenir ve kalpten
organlara taşar. Yüzü -karanlığın yoğunluğu oranında- bir siyahlıkla kaplanır.
Eğer kişi öldüğünde bu karanlık hâlâ var ise berzah âleminde de ortaya çıkar ve
kabir onunla dolar.
Nitekim Rasûlullah:
"Bu
kabirler sahibi için karanlıkla
doludur. Ancak benim duamdan dolayı Allah onlara kabri aydınlatır." buyurmuştur.
Kıyamet günü gelip kullar mahşer yerine getirildiklerinde bu karanlık yüzlerini
kaplar ve onu herkes apaçık biçimde görür. Hatta yüzleri kömür gibi simsiyah
hâle dönüşür. Aah ne ceza bu! Başından sonuna tüm dünya zevkleri ve lezzetleri
kulun bir anlık yorgun, bitkin, hüzünlü, çekilmez ızdıraplı haliyle nasıl
karşılaştırılabilir?
Dünyadaki tüm zevkleri bir anlık rüyadan başka birşey
değildir ki! Yardım ancak Allah'tandır.
• Günahlar nefsi küçültür,
basitleştirir, zayıflatır ve yeteneklerini gömer. Öyle ki sonunda kişi küçük ve
basit şey oluverir. Bunun gibi tâat de onu geliştirir büyültür ve yüceltir.
Yüce Allah: "nefsini salih amelle
yücelten iflah olmuştur, onu alçaltan ziyana uğramıştır."
(Şems, 9,10)
buyurmuştur. Anlam şöyledir:
Allah'a itaat etmek suretiyle nefsini yücelten
iflah olmuş, Allah'a âsî olmak suretiyle nefsini küçülten, basitleştiren de
ziyana uğramıştır. Ayette geçen "tedsiye: alçaltmak" esasen gizleme anlamına
gelmektedir. Nitekim:
"...Yoksa onu toprağa mı gömecek?"
(Nahl, 59) âyetindeki "yedüssü:
gömüyor" fiili de aynı köktendir.
Âsî kişi kendini masiyete gömer,
yerini gizler ve yaptığı kötü şeyden dolayı insanlardan gizlenmeye çalışır.
Kendini nefsinin, Allah'ın ve insanların yanında tutar, içine kapanık biri olup
çıkar, tâat ve takva ise kişiyi yüceltir, aziz yapar. Sonunda kişi en şerefli,
en yüce kişi olur. Bununla birlikte kişi nefsini Allah (c.c.) katında en zelil, en
hakir ve en basit görür. Zaten nefis izzet, şeref ve olgunluğuna bu zilletle
ulaşmıştır. İşte nefisleri masiyet gibi hiç bir şey böyle küçültüp
basitleştirmemiş; Allah'a itaat kadar da hiç bir şey yükseltmemiş ve
şereflendirmemiştir.
• Günahların cezalarından biri
de günahkârın daima şeytanın esareti ve şehvetinin hapsinde kalması; hevâ
hevesinin bağıyla bağlı olmasıdır. İşte âsî esir, hapis ve bağlıdır. En azılı
düşman olan nefsinin elinde esir kimseden daha kötü halde hiç kimse yoktur. Heva
zindanından daha dar bir zindan, şehvet bağından daha zor bir bağ yoktur. Öyle
iken; esir mahpus ve bağlı bir kalp Allah'a (c.c.) ve ahiret yurduna doğru nasıl
yürüyebilir?
Bir adım olsun, nasıl atabilir?
Kalp bağlandığında âfetler dört
bir yanından üzerine üşüşürler. Kalp kuş gibidir; ne kadar yükselirse âfetlerden
o kadar uzak olur, ne kadar alçalırsa âfetler üzerine üşüşür, etrafını
kuşatırlar.
Bir hadiste
"Şeytan insanın
kurdudur" denmiştir. Koruması olmayan bir koyun kurtlar arasında olduğunda
kolaylıkla parçalanıp yok olacağı gibi, kul da, Allah tarafından bir koruyucusu
olmadığında kurdu tarafından mutlaka parçalanır. Allah tarafından gelen muhafızı
da takvadır. Takva onun koruyucusu olur, kurtla arasında sağlam bir kaledir.
Ayrıca dünya ve ahiret cezasıyla onun arasında da bir kalkandır. Koyun çobana ne
kadar yakın olursa kurttan o kadar selamette, ne kadar uzakta olursa o kadar
ölüme yakın olur. Öyleyse koyunun en güvenceli hali çobanın yakınında olduğu
vakittir. Kurt ancak sürüden ayrılanı, dolasıyısıyla çobandan en uzak olanı yer.
Meselenin aslı şudur:
Kalp Allah'tan ne kadar uzak
olursa afet ve musibetler ona o kadar yakın, Allah'a (c.c.) ne kadar yakın
olursa âfetler ona o kadar uzak olur.
Allah'tan uzaklık derece
derecedir.
- Gaflet kalbi Allah'tan uzaklaştırır.
- Günahın uzaklaştırması daha
büyüktür.
- Bid'atin uzaklaştırması daha büyüktür.
- Nifak ve şirkin uzaklaştırması
ise hepsinden daha büyüktür.