Bunlar bilindikten sonra
anlaşılır ki her canlının kendine göre bir iradesi, sevgisi ve eylemi / hareketi vardır.
Hareket eden her şeyin
hareketinin aslı sevgi ve iradedir.
Varlıkların iflahı ancak
hareketlerinin (iradelerinin) ve sevgilerinin sadece yaratıcılarına ve
yoktan var edicilerine ait kılınmasıyla mümkündür.
Nitekim onların hayatta olmaları
da sadece, O'nun (c.c.) yoktan var etmesiyle olmuştur.
O yüzden yüce Allah:
"Şayet
onlarda (yer ve gökte) Allah dışında bir takım ilâhlar bulunsaydı onlar
(yer ve
gökler) bozulur, ifsad olurdu." (Enbiya, 21)
buyurmuştur.
Yüce Allah:
"Yer ve
gökler varlık aleminde olmaz yok olurlardı" dememiş, "Onlar yok olup giderlerdi"
de dememiştir.
Çünkü yüce Allah onları bozuk
halleri üzere hayatta tutmaya kadirdir. Ancak, onların iyi hâl üzere olmaları
sadece, ilâhın sadece Allah olmasıyla mümkündür.
Kainatta iki ilâh bulunsaydı
nizamı tamamen bozulurdu. Çünkü her bir ilâh diğerine galebe çalmaya, üstün
gelmeye, tek ilâh olmaya çalışırdı. Bu, şu değil sadece üstün gelen ilâh
sayılırdı. Hiçbiri diğerine üstün gelmezse her birinin acizliği ortaya çıkar,
tam ilâhlığı olmazdı. Bu durumda da bunların üstünde, bunlar üzerinde hakim ve
galip başka hakiki bir ilâh bulunması icap ederdi. Aksi taktirde her biri
yarattığı mahlûkât üzerinde hâkimiyet kurar, diğer ilâha karşı üstünlük
sağlamaya çalışırdı. Bu durumda ise yer, gök ve bunlardakiler mahvolur, altüst
olurlardı.
Nitekim iki kralın hükmettiği
bir ülkenin, harap olduğu iki kocanın sahip olduğu bir kadının, iki erkeği
bulunan bir dişi hayvanın mahvolduğu ezildiği görülür.
Yeryüzündeki fesadın aslı da
kralların ve halifelerin ihtilaf etmelerinden kaynaklanmaktadır. O yüzden İslâm
düşmanları müslümanlara hiçbir zaman göz dikememiş, ancak müslümanların
hükümdarlarının birden çok olduğu, bunların ihtilaf ettikleri, her birini bir
ülkeye hükmetme diğerinden güçlü ve üstün olup ona galebe çalma çabasında olduğu
vakitlerde onları yenme ümidine kapılmışlardır.
İşte o yüzden göklerin ve yerin
iyi ve düzgün olması, yaratıkların her işlerinin son derece mükemmel ve düzenli
oluşu Allah'dan başka ibadete layık bir ilâh
bulunmadığının, ortağının bulunmadığının, tüm varlıkların tek sahibi olduğunun,
övgü ve senayı ancak O'nun hak ettiğinin, yaratıp öldürdüğünün, her şeye kadir
olduğunun ve arşından yeryüzünün dibine kadar olan bölgede kendisine kulluk
edilen ilahların hepsinin asılsız olduğunun tek kulluk edilecek zatın kendisi
olduğunun apaçık göstergelerindendir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
"Allah çocuk edinmemiştir.
O'nunla beraber hiçbir ilah yoktur. Öyle olsaydı her ilah, kendi yarattığını
(alıp) götürürdü, (her ilah kendi yarattığına sahip çıkar, kendi mülkünü
ötekinin mülkünden ayırmaya kalkardı) ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe
çalışırdı. Allah, onların koştukları vasıflardan uzaktır. O, görünmeyeni ve
görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir." (Müminin,
91-92)
"Yoksa (o müşrikler), birtakım
ilahlar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecek? Eğer yerde, gökte Allah'tan
başka ilahlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Arş'ın sahibi
Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir. O, yaptığından sorulmaz, ama onlar
sorulurlar." (Enbiya, 21-23)
"De ki: Eğer dedikleri gibi
O'nunla beraber (başka) ilahlar olsaydı o zaman onlar Arşın sahibine
gitmenin yolunu ararlardı." (İsra, 42)
Bu âyetin tefsirinde şöyle
denmiştir:
Hükümdarların birbirlerine
yaptıkları gibi kendi aralarında ve aynı zamanda Allah'a karşı üstün gelmeye,
üzerinde hakim olmaya çalışırlardı. Şu ayette de bu manaya delalet edilir:
"Her biri diğerinden güçlü ve
üzerinde hakim olmaya çalışırdı."
Hocamız İbn Teymiye şöyle
demiştir:
En doğrusu anlamın şöyle
olmasıdır:
"Şayet öyle
olsaydı diğer ilâhlar da Yüce Allah'a itaat ve kulluk etmek suretiyle O'na
yakınlaşmaya çalışırlardı. Hâl böyleyken siz nasıl olur da Allah'ı bırakıp
onlara kulluk ediyorsunuz. Halbuki onlar müşriklerin dediği gibi ilâh olsalardı
bile Yüce Allah'ın kulu olurlardı."
Hocamız devamla söyle demiştir:
Bu tefsiri destekleyen
delillerden bazıları şunlardır:
1 - Yüce Allah başka bir âyette:
"O yalvardıkları varlıklar da Rabbe yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun
merhametini umarlar, azabından korkarlar" (İsra,
5) yani benden başka kulluk ettikleriniz, sizin kullarım olduğunuz gibi
kullarımdırlar. Rahmetimi umar, azabımdan korkarlar. Hâl böyleyken niçin beni
bırakıp onlara kulluk ediyorsunuz?
2 - Yüce Allah burada
"alâ"
(üzerinde, O'na karşı) edatını değil "ilâ" (ona doğru, ona) edatını
kullanmıştır, "ilâ" edatı ise sadece yaklaşmada kullanılır. Nitekim yüce Allah mü'minlere hitaben:
"Allah'tan sakının ve O'na yaklaşma vesilelerine başvurun."
(Mâide, 35) buyurmuştur:
"Alâ" ise şu ayetlerde
olduğu gibi karşı tarafa hakim olma, ona kötü elini uzatma anlamı ifade
edilirken kullanılır:
"Şayet (dik başlılık
yapan hanımlarınız) size itaat ederlerse onlara karşı bir yol aramayın."
(Nisa, 34)
3 - Müşrikler kendi
ilâhlarının yüce Allah'a galip ve O'nun üzerinde olacaklarını söylememişlerdir.
Yüce Allah da:
"De ki: Şayet -onların söyledikleri gibi- O'nunla birlikte ilâhlar
bulunsaydı..." buyurmuştur.
Onların söyledikleri ise
ilâhlarının Allah'a yaklaşmaya çalıştıklarını, kendilerini de O'na
yakınlaştırdıklarını söylüyordu. Bunun üzerine onlara şöyle dendi:
Durum sizin dediğiniz gibi
olsaydı o ilâhlar Allah'ın kulları olurlardı. Öyle olunca da ne diye O'nu
bırakıp kullarına kulluk ediyor, onlara tapıyorsunuz?