"Tevbe onu bu cezadan kurtarmaz"
diyenler, onun dünyada ödenmemiş bir kul hakkı olduğunu, katilin bu dünyadan onu
ödemeksizin ayrıldığım, dolayısıyla bu hakkın "adalet günü" nde alınmasının
kaçınılmaz olduğunu söylemişlerdir.
Bunlar derler ki:
Maktulün (öldürülenin)
varislerinin aldıkları ise, Allah'ın (c.c.) almak ve affetmek arasında serbest
bıraktığı varise has bir haktır ve varisin kendi hakkım katilden alması maktule
bir fayda sağlamaz. Varisinin aldığı şey maktulun hangi yarasına merhem olur,
hangi zararını telafi eder ki!
Bu görüş İmam Ahmed'in
görüşlerinden en sahih olanıdır. Yani maktulün hakkı, katilin varislere
haklarını ödemesiyle ortadan kalkmaz. Hanbelî ve Şafiî mezhebi âlimleri ve başka
âlimlerin de bu konuda farklı görüşleri bulunmaktadır.
Bazıları ise öldürmenin sebep
olduğu "kul hakkı" nın tevbe ve varislere ödemeyle ortadan kalkacağını
söylemişlerdir. Çünkü tevbe, öncesindeki günahları yok eder ve yapılan günahın
cezası zaten dünyada görülmüştür.
Bunlar şöyle derler:
Tevbe
öldürmeden daha büyük günahlar olan küfür ve sihrin dahi etkilerini ortadan
kaldırırken, öldürmenin etkisini / izini yok etmeye nasıl yeterli olmayabilir?
Yüce Allah dostlarını öldüren kâfirlerin dahi tevbesini kabul etmiş, onları en
hayırlı kullarından eylemiş, dostlarını yakan ve onlara zulmedenleri dinlerini
bırakıp tevbe etmeye davet etmiştir. Yüce Allah şöyle buyurur:
"(Benim adıma onlara)
De ki: Ey nefislerine karşı
(zulümde) aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah
bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
(Zumer, 53)
Bu âyet tevbe eden hakkındadır ve
küfrü de daha küçüğünü de kapsamaktadır.
Derler ki:
Kulun hem tevbe
etmesi, hem de tevbesinden sonra azap görmesi nasıl mümkün olur?
Bu, Allah'ın
şeriatında ve cezalandırmasında imkansızlığı bilinen bir şeydir.
Yine derler ki:
Bu günahkârın tevbesi, kendisini, öldürdüğü kimseye teslim etmesidir. Bu ise mümkün değildir.
O yüzden yüce Allah öldürülenin yakınlarını öldüren yerine koymuş, kişinin
kendisin onlara teslim etmesini öldürülene teslim etmesi gibi kabul etmiştir. Bu
kişinin bir kimseye borcunu o öldükten sonra varisine vermesi gibidir. Zira bu,
bizzat ölene teslim etme yerine geçer.
Meselenin aslı ve gerçeği bizce
şöyledir:
Öldürmekle üç kişinin hakkı çiğnenir, dolayısıyla onların hakkı kalır.
Bunlar Allah hakkı, öldürülenin hakkı ve öldürülenin akrabalarının hakkı. Katil
yaptığına pişman olup Allah'tan korkarak O'na bir daha işlememek üzere tevbe
eder ve kendini isteyerek ölünün akrabalarına teslim ederse, tevbe ile Allah'ın
hakkı ve "dünyevî cezasını çekmek veya sulhetmek ya da ölünün akrabaları
tarafından affedilmek" suretiyle akrabaların hakkı düşer.
Geride ölünün hakkı kalır. Yüce
Allah kıyamet günü onun hakkını, tevbekâr ve takva ehli mümin kulunun yerine
kendisi gider, onları barıştırır. Böylece
ölünün hakkı da öldürenin tevbesi de heba olmaz.