Bazıları âyetleri ve hadisleri
kendilerinin ve benzerlerinin yanlış anlamalarıyla aldanır ve onlara güvenir,
dayanırlar.
Örneğin bazıları:
"Rabbın sana verecek ve sen razı olacaksın"
(Duhâ,
5) âyetine aldanırlar. Kişi cehennemde olmaya razı olmayacağına göre Allah da
(c.c.) onu cehenneme koymayacaktır.
Bu, cehaletin en çirkinlerinden
ve Allah'a karşı uydurulan en büyük yalanlardandır. Çünkü Rasûlullah (Sallallahu
aleyhi ve sellem)
Allah'ın razı olduğu şeye razı olur. Allah da (c.c.) zalimlere, fasıklara,
hainlere ve büyük günahlarda ısrar edenlere azap etmekten razıdır. Hâşâ...
Yüce Rabbının razı olduğu şeye Peygamberinin (Sallallahu aleyhi ve sellem) razı olmaması imkansızdır.
Bazısı "Şüphesiz Allah tüm
günahları affeder" (Zümer, 53) ayetine aldanır. Bu da cehaletin en
çirkinlerindendir. Çünkü bu âyetin kapsamında şirk de yer almaktadır. Şirk ise
günahların başı ve temelidir. O halde bu âyetin tevbe edenler hakkında olduğunda
hiçbir ihtilaf yoktur. Dolayısıyla Allah (c.c.) ancak, her türlü günahtan tevbe
eden tevbekârın günahını affeder. Şayet âyet tevbe etmeyenler hakkında olsaydı,
azab tehdidi içeren tüm âyet ve hadisler ile bazı muvahhidlerin şefaatle
cehennemden çıkacaklarını ifade eden hadisler geçersiz olurdu. Bunu söyleyen,
bilgisinin ve anlayışının kıtlığından söylemektedir. Çünkü Yüce Allah'ın
buradaki ifadesi genel ve mutlaktır. Böylece burada, tevbekârları kastettiği
anlaşılmaktadır. Çünkü Nisa sûresi 48. ayette bu meseleyi genel ve mutlak bir
lafızla değil, özel ve kayıtlı bir ifadeyle zikretmiş, böylece bu âyete açıklama
getirmiştir:
"Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Onun dışındaki
günahları ise 'dilediği kimse için' bağışlar!"
Yüce Allah şirki affetmeyeceğini
ve onun dışındakileri bağışlayacağını haber vermiştir. Şayet bu, tevbekârın
dışındaki kimse hakkında olsaydı şirk ile başka günahlar arasında böyle ayırım
yapılmazdı.
Bazı cahiller de:
"Ey insan! seni
kerem sahibi Rabbine karşı aldatan şey nedir?" (İnfitâr, 6)
âyetiyle aldanırlar.
"Allah affedicidir kerem sahibidir" derler.
Bunlardan bazıları:
"Allah bu âyette
gafillere delil sunmaktadır" derler. Bu bir cehalettir! Halbuki onu aldatan;
gururu, şeytanı, nefs-i emmâresi (=kötülüğü emredici nefsi), cehaleti ve hevâ
hevesidir. Yüce Allah burada "Kerim" lafzını kullanmıştır.
"Kerim" efendi, büyük,
kendisine itaat edilen ve hukukunun zayi edilmemesi gereken demektir.
Bu gafil
yanlış yerde oturmuş, kendisiyle muamelede en aldanılmaması gereken varlığa
karşı hatalı davranmış kısaca, kendisini aldatmıştır.
Bazısı yüce Allah'ın cehennem
hakkındaki:
"Onda ancak, bedbaht kimse pişer; o ki yalanladı ve döndü"
(Leyl, 15, 16) ve
"O cehennem kâfirler için
hazırlanmıştır." (Bakara, 24) gibi ayetlere
bakarak kendini kandırmıştır.
"Ben sizi alev saçan bir ateşe
karşı uyardım" (Leyl, 14) ayetinde bahsedilenin cehennemin tabakalarından biri
olduğunu bilmiyor. Cehennemin tümü kastedilmiş olsa bile âyette, girmek
anlamındaki "duhûl" değil, ateşte kızarma anlamındaki "siy"
kelimesi
kullanılmıştır.
Kişinin pişirilmeyeceğinin
söylenmesi cehenneme girmeyeceği anlamına gelmez. Çünkü "siy" "duhûl"
dan daha
özeldir. Özelin olmayacağının söylenmesi genelin de olmayacağı anlamına gelmez.
Sonra bu kimse bir sonraki âyeti ("Ondan uzak tutulur en çok sakınıp Allah'ın
azabından korunan!" (Leyl, 17) ) düşünseydi kendisinin hemen cehennemden
kurtulanlar diye anlatılan kimselerden olmadığını bilirdi.
Yüce Allah'ın cehennem için "O
kâfirler için hazırlanmıştır" âyetine gelince:
Allah (c.c.) cennet için de "Müttakîler
için hazırlanmıştır" buyurmuştur. (Âl-i İmran, 133) Cehennemin kâfirler için
hazırlanmış olması oraya fasıkların ve zalimlerin girmesine; cennetin müttakîler
için hazırlanmış olması oraya -hiçbir hayır yapmamış da olsa- kalbinde buğday
tanesi ağırlığında imanı bulunan kimsenin girmesine engel değildir.
Bazıları Aşure günü orucuyla
veya Arefe günü orucuyla aldanırlar. Hatta bazıları "Aşure orucu bir yıl işlenen
tüm günahları yok eder. Arefe günü orucu da kişiye fazladan sevap olarak kalır."
demişlerdir. Ancak bu kimse Ramazan orucunun ve beş vakit namazın Arefe günü ve
Aşure günü oruçlarından daha büyük ve faziletli olduğu halde, -büyük günahlardan
sakınıldığı takdirde- ancak aralarında yapılan günahları yok ettiğini bilmiyor
mu?
Bir gün tuttuğu nafile oruç nasıl olur da sürekli işlenen ve tevbe edip
bırakılmayan büyük günahlara kefaret olur?
Bu imkansızdır. Kaldı ki, Arefe ve
Aşure oruçları bir yıl boyunca yapılan tüm günahları yok ediyor olabilir, ama
bu, belli şartları bulunan ve gerçekleşmesine engel olabilecek belli engelleri
bulunan vaadlerden olabilir. Onun büyük günahlarda ısrarı da günahını yok
etmesine engel teşkil eden sebeplerden biri olabilir. Belki de büyük günahlarda
ısrar etmiş olmasaydı, tuttuğu oruçla beraber "günahta ısrar etmeyişi"
günahları silmede yardımlaşır,
birbirlerine destek olurlardı; Ramazan orucunun ve beş vakit namazın "büyük
günahlardan sakınmak" vasfiyla birlikte küçük günahları silmede birbirlerine
destek ve yardımcı olmaları gibi. Ki, zaten yüce Allah:
"Eğer siz nehyolunduğunuz
büyük günahlardan sakınırsanız küçük günahlarınızı sileriz"
(Nisa, 31) buyurmuştur. Böylece şu bilinmiş oldu:
Bir şeyin, günahların kefaretine
sebep kılınması, kefarette onun ve başka bir sebebin birbiriyle yardımlaşmasına
yani iki sebebin bir araya gelmesinin günahları silmede birinin tek başına
bulunmasından daha güçlü ve etkili olmasına engel değildir. Kefaret vesileleri
ne kadar güçlü olursa kefaret o kadar güçlü, tam ve kapsamlı olur.