Bir şeyi ummak ve arzulamak şu
üç şeyi gerekli kılar.
Birincisi: umduğunu sevmek, istemek
İkincisi: Onu kaçırmaktan
korkmak
Üçüncüsü: İmkan nisbetinde onu
elde etmeye gayret göstermek.
Bu üç husustan hiçbirinin
bulunmadığı bir ümitlenme, boş kuruntudan sayılır. Ümitlenme ayrıdır,
kuruntulanma ayrıdır. Her ümitli aynı zamanda korkar. Yolda giden kişi hedefe
zamanında ulaşamama korkusuyla hızlı yürür.
Tirmizîde Ebû Hureyre'nin
rivayetiyle geçen bir hadiste Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:
"Korkan
yola girer. Yolagiren hedefe ulaşır. Dikkat! Allah'ın ödülü pahalıdır. Dikkat!
Allah'ın ödülü cennettir."
Yüce Allah ümidi salih amel
sahiplerinin vasfı olarak zikrettiği gibi korkuyu da onların vasfı olarak
zikretmiştir. Böylece, fayda veren ümit ve korkunun, amelle birlikte olduğu
bilinmiş olur.
Yüce Allah şöyle buyurur:
"Onlar ki Rablerinin korkusundan
titrerler. Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar. Ve onlar ki Rablerine
ortak koşmazlar. Verdiklerini, Rabblerinin huzuruna dönecekleri düşüncesiyle
kalpleri korkudan ürpererek verirler. İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve
onlar hayır için önde giderler." (Mü'minûn, 57-61).
Tirmizî Âişe'den (r.a.) şöyle
rivayet etmiştir:
"Rasûlullah'a bu âyetten sorarak "Onlar içki içen, zina eden
ve hırsızlık yapan kimseler mi?" dedim. Buyurdu ki:
"Hayır ey Sıddık'ın kızı!
Bilakis onlar oruç tutan, namaz kılan ve sadaka veren, bunların kendilerinden
kabul edilmemesinden korkan kimselerdir. Onlar hayırda yarışan kimselerdir".
Bunun benzeri bir hadis de Ebû Hureyre'den rivayet edilmiştir. Yüce Allah saadet
ehlinin korku içinde iyilik yapmakla, bedbahtları ise güven içerisinde kötülük
yapmakla nitelendirmiştir.