Sonra "teteyyüm" gelir. Bu
sevginin son mertebesidir. Bu sevenin sevdiğine tapınmasıdır.
"Teyyemehu'l-hubb"un
anlamı: "Onu sevgi kul köle etti"dir.
"Teymullah"
Allah'ın kulu "Abdullah" anlamındadır.
Kulluğun hakikati; sevilen şeye boyun eğme, önünde alçalma zelil
olmadır.
Örneğin:
"Tarîkun muabbed" terkibi "alçaltılmış, yürüne yürüne
düzletilmiş yol" anlamına gelir.
Kulu da sevgi ve sevdiğine boyun eğmekliği
alçaltır, zelil kılar.
O yüzden kulun en şerefli hâli ve makamı "kulluk
makamı"dır Ondan daha şerefli bir makam yoktur.
Zira Yüce Allah en sevgili ve
en değerli kulunu, peygamberi Muhammed'i, en şerefli makamlarda O'nu "kulluk"
vasfıyla anmıştır:
Rasûlullah'ın İslâm'a
davet makamında:
"Allah'ın kulu
(cinleri) O'na davet edince, onun üzerine üşüşüp nerdeyse keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi"
(Cin, 19);
Hz. Muhammed'in peyamberliğini savunup meydan okurken:
"Şayet kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, onun benzeri bir sûre getirin"
(Bakara, 23);
İsra gecesini anlatırken de:
"Eksiklikten
uzaktır o (Allah) ki geceleyin kulunu Mescid-i Haram'dan çevresini bereketli
kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya yürüttü" (İsra,1) buyurmuştur.
Şefaat hadisinde
Yüce Allah'ın kullara "Muhammed'e; gelmiş geçmiş tüm günahları affolunmuş kula
gidin" diyeceği ifade edilmiştir. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi
ve sellem) şefaat makamına mükemmel
kulluğu ve Allah'ın onu tamamen bağışlaması sayesinde ulaşmıştır.
Yüce Allah
kullarını sadece, hiç bir ortağı bulunmayan kendisine kulluk etsinler diye
yaratmıştır.
Kulluk ise: "sevginin" ve "boyun eğmekliğin"
zirvesi, son
derecesidir.
"Andolsun ki, biz İbrahim'i dünyada beğenip seçmiştik, âhirette de,
o iyilerdendir. Rabb'i ona: "İslâm ol" demişti, "Âlemlerin Rabbine teslim
oldum"dedi. İbrahim de bunu kendi oğullarına vasiyyet etti. Yakub da:
"Oğullarım, Allah, sizin için o dini seçti, bundan dolayı sadece müslümanlar
olarak ölünüz" (dedi). Yoksa siz, Yâkub'a ölüm (hâli) geldiği zaman orada mı
idiniz? O zaman (Yâkub) oğullarına "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?"
demişti. "Senin tanrın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'm tanrısı olan tek
Tanrıya kulluk edeceğiz, biz O'na teslim olanlarız' dediler"
(Bakara, 130-133)
O yüzden Allah katında en büyük
günah Allah'a ortak koşmaktır.
Allah'a ortak koşmanın temeli
ise başkalarını O'na sevgide ortak etmektir.
Yüce Allah:
"İnsanlardan kimi,
Allah'tan başka tanrılar tutar, Allah'ı sever gibi onları severler. İnananlar
ise Allah'ı daha çok severler" (Bakara, 165)
buyurmuştur:
Burada Yüce Allah bazı
insanların Allah'a bir takım eşler edinip Allah'ı sevdikleri gibi onları da
sevdiklerini, inananların Allah sevgisinin ise o müşriklerin ortak koştuklarına
sevgilerinden daha kuvvetli okluğunu haber vermiştir.
Denildi ki:
Bilakis anlam
"İnananlar Allah'ı müşriklerden daha çok severler" dir. Çünkü müşrikler Allah'ı
sevseler de, sevgilerine başkalarını da ortak ettiklerinden Allah'a eş koşmayan
mü'minler ise sevgilerini yalnızca Allah'a has kıldıklarından Allah sevgileri
müşriklerinkinden daha fazladır. İşte daha önce geçtiği gibi -Alemlerin Rabb'ine
bir şeyleri denk kılmak, O'nunla başka ortakları aynı yapmak "bu sevgi"
hususundadır.
Yüce Allah'ın kullarından
istediği bu sevginin yalnızca kendisine has kılınması olduğundan, kendinden
başka dost veya şefaatçi edinenleri son derece şiddetle tenkit etmiştir. Bazen
ikisini birlikte, bazen ise ayrı ayrı zikretmiştir.
İkisini birlikte şu âyetlerde
anmıştır:
"Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra
Arş'a istiva etti. Emrini icra eder (=yarattıklarını yönetir.) O'nun izni
olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb'iniz Allah budur. O'na kulluk edin,
düşünmüyor musunuz?" (Yûnus, 3).
"O ki gökleri, yeri ve bunlar arasında
bulunanları altı günde yarattı; sonra Arş'a istiva etti. Sizin O'ndan başka
dostunuz, şeffatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz?"
(Secde, 4)
Şu âyetlerde de bunların her
biri zikredilmiştir:
"Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki:
Onlar hiç bir şeye malik olmayan ve düşünmeyen şeyler olsalar da mı (onları
şefaatçi edineceksiniz?). De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır"
(Zümer, 43-44).
"Cehennem (onları beklemektedir. Ne dünyada kazandıkları ve ne de Allah'tan başka
edindikleri veliler kendilerinden hiç bir şey savmaz. Onlar için büyük bir azap
vardır." (Câsiye, 10)
Kul Rabbini dost edindiğinde, O,
kendisine şefaat edecek kimseler kılar ve onunla mü'min kulları arasında bir
dostluk bağı kurdurur. Böylece bunlar Allah yolunda dost olurlar. Ancak Allah
dışında bir mahluku dost edinenlerin durumu böyle olmaz. Bunlar farklı
şeylerdir.
Şirk bulaşmış batıl şefaatle,
ancak tevhidle ulaşılan hak ve sabit şefaat birbirinden farklı oldu. Bu, tevhid
ehli ile şirk ehli arasındaki ayrım noktasıdır. Allah dilediğini doğru yola
iletir.
Anlatmak istediğimiz özetle şu:
Kulluğun hakikati Allah'a sevgide ortak koşmayla gerçekleşmez. Ancak Allah için
sevmek öyle değildir. Zira Allah sevgisi kulluğun ayrılmaz parçalarındandır.
Peygamber sevgisi de imanın şartlarındandır. Çünkü peygamber sevgisi de Allah
sevgisindendir. Allah yolunda ve Allah için her türlü sevgi de böyledir.
Nitekim Buhâri ve Müslim'de geçen bir hadiste Rasûlullah:
"Şu üç haslet her kimde
bulunursa o imanın lezzetini tadar..." buyurmuştur.
Diğer bir rivayet aynen şöyledir:
"İmanın
tadını ancak kendinde şu üç haslet bulunan kimse duyar:
- Allah ve Rasûlünü
herkesten çok sevmesi,
- Sevdiğini
yalnız Allah için sevmesi ve
- Allah
kendisini kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmayı sevmediği gibi
sevmemesi"
Sünen kitaplarında geçen bu
hadiste de Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Her kim Allah için sever Allah için
nefret eder, Allah için verir, Allah için men'ederse onun imanı kemâle
ermiştir."
Çünkü bu sevgi Allah sevgisinin
ayrılmaz parçalarından ve sonuçlarındandır. Ne kadar güçlü olursa temel sevgi de
(Allah sevgisi) o kadar güçlü olur.