İbadette şirk koşmak ise daha
basit, daha hafiftir.
Bu tür şirk Allah'tan başka ilâh bulunmadığına O'nun
(c.c.)
dışında hiçbir şeyin fayda ve zarar veremeyeceğine, verme ve engellemeyi ancak
O'nun yapacağına, O'ndan başka ilâh, ondan gayri Rabb olmadığına inanan kişiden
sâdır olur. Bu kişi bunlara inanmakla birlikte muamelesinde ve kulluğunda
yaptığını sırf Allah için yapmaz. Bilakis bazen nefsi, bazen dünyalık elde etmek
için, bazen insanları nezdinde şan, şöhret, makam, mevki elde etmek için yapar.
Amelinden ve gayretinden Allah'a
dar bir pay vardır, nefsine bir pay, hevâsına bir pay, şeytana bir pay,
insanlara bir pay vardır.
Bu, insanların çoğunun hâlidir.
İbn Hibban'ın Sahîhinde rivayet ettiği şu hadisteki şirk de bu tür şirktir.
Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Bu ümmette şirk karıncanın
yürümesinden daha hafiftir (hissedilmez)" buyurdu.
"Ondan nasıl kurtuluruz yâ
Rasûlallah?" dediler.
"De ki Allahım!
Bilerek, sana ortak koşmaktan sana sığınırım. Bilmediğim içinde senden mağfiret
dilerim" buyurdu.
Şu halde iki türlü riya şirktir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
"De
ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Ancak) Bana ilâhınızın tek bir ilâh
olduğu vahyedildik. Artık her kim Rabbine kavuşmayı arzu ediyorsa iyi amel
yapsın ve Rabb'ine (yaptığı) ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."
(Kehf, 110)
Yani yüce Allah tek ilâh olup, başka ilâh bulunmadığa gibi ibadetin de sadece
O'na yapılması gerekir.
O ilâhlık konusunda tek kabul
edildiği gibi, ibadet konusunda da tek kabul edilmeli, birlenmeli, başkası
karıştırılmamalıdır. Şu halde "salih amel" riyadan uzak ve sünnete uygun her
türlü ameldir.
Hz. Ömer'in bir duası da
şöyleydi:
"Allahım! amellerimin tümünü salih kıl, onları sadece senin rızan için
eyle ve senden başkası için onda hiçbir pay bıraktırma."
Bu tür şirk yapılan amelin
sevabını yok eder. Hatta yaptığı amel farz ise cezalandırılabilir. Çünkü riyayla
yapınca onu hiç yapmamış gibi olur ve farzı terkin cezasını alır. Çünkü Yüce
Allah kendisine ibadet edilirken ibadetin sadece O'na (c.c.) has kılınmasını
emretmiş, şöyle buyurmuştur:
"Oysa kendilerine, dini yalnız Allah'a hâlis kılıp
O'nu birleyerek Allah'a kulluk etmeleri... emredilmiştir."
(Beyyine, 5)
Dolayısıyla ibadetini sırf Allah için yapmayan kimse emredildiği şeyi yapmamış
olur. Bilakis yaptığı, emredildiğinden farklı bir şey olur ki, bunun da ondan
kabul edilmesi mümkün değildir.
Yüce Allah (kudsî bir hadiste belirtildiğine
göre) şöyle buyurur:
"Ben kendine
şirk koşulmamaya en layık, şirkten en müstağni kişiyim. O yüzden her kim bir
amel işler ve ona benimle birlikte başkasını ortak ederse, o ameli bana ortak
ettiği olur. Ben o amelinden uzağım."
Bu tür şirk; affedilir ve
affedilmez, büyük ve küçük şirk, ilki büyük ve en büyük şirk diye kısımlara
ayrılır.
En büyük şirkin hiçbiri
bağışlanmaz.
Sevgi ve saygıdan Allah'a başka
şeyleri ortak eden, başka bir yaratığı Allah (c.c.) kadar seven kimsenin şirki
bu tür bir şirktir. Bu Allah'ın (c.c.) bağışlamadığı şirktendir.
Yüce Allah bu şirki şöyle ifade
eder:
"İnsanlardan kimi
Allah'a eşler tutar, Allah'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok
Allah'ı severler" (Bakara, 165).
Cehennemde bir araya
getirildiklerinde bu şirkin sahipleri ilâhlarına şöyle diyecekler:
"Vallahi biz
apaçık bir sapıklık içinde imişiz. Çünkü sizi âlemlerin Rabb'ine eşit
tutuyorduk." (Şuara, 97, 98).
Bilindiği gibi bunlar eş koştuklarını yaratma, rızıklandırma,
öldürme, diriltme, mülkün sahibi olma, büyük kudrete sahip olma gibi hususlarda
Allah'la denk saymamışlardır.
Onlar eş koştuklarını: Allah'a sevgide, boyun
eğmede ve önünde zelîl olmada denk yapmışlardır. Bu ise cehaletin ve zulmün
doruğudur.
Toprak, Rabblerin Rabbiyle nasıl denk tutulur?
Kullar herşeyi gözetenle nasıl
bir tutulur?
Zâtiyle fakir, zati itibariyle
zayıf, zâtiyle aciz, zâtiyle muhtaç ve kendisine zâtından ancak "yokluk"
bulunan ile zati itibariyle zengin, zâtiyle güçlü ve zenginliği, kudreti gücü,
özgürlüğü, cömertliği, ihsanı bilgisi, rahmeti, mutlak ve tam kemâli zatının
gereklerinden, ayrılmaz parçalarından olan Zat nasıl bir tutulur?
Bundan daha çirkin zulüm, bundan
daha haksız hüküm var mıdır?
Zira kullarıyla hiçbir denkliği
ve yakınlığı bulunmayan Allah (c.c.) onlarla denk, eşit tutulmuştur. Nitekim
Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"Hamdolsun o Allah'a ki, gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve
aydınlığı var etti. Yine de inkarcılar, Rabblerine (başkalarını) denk
tutuyorlar." (En'am, 1)
Evet...
Müşrik gökleri ve yeri yaratan, karanlıktan ve
aydınlığı var edeni kendisi ve başkanı için yerde ve göklerde zerre kadar bir
şeye zahire olamayana denk tutmuştur.
En büyük ve en çirkin zulmü-haksızlığı
içeren bu "denk kabul etme" ne de garip!