6 - Tevhid bakışı

 

Bu açıdan bakan insan Allah’ın yaratma ve hükmetme bakımından tek olduğunu, O’nun istediği şeyin olup istemediğinin olmadığını, hiçbir zerrenin O’nun izni bulunmaksızın hareket etmediğini bilir. Bütün mahlukat onun egemenliği altındadır. Bütün kalpler O’nun parmakları arasında, kudreti dahilindedir, O’nu doğrultmak isterse doğrultur, saptırmak isterse saptırır. Kalpler O’nun elindedir. İstediği ve dilediği gibi onları değiştirir ve yönetir. Mü’minlere takvayı veren, hidayete erdirip temizleyen, kötülere kötülüğü ilham edip saptıran O’dur.

“Allah kime yol gösterirse işte yolu bulan O’dur. Kimi de saptırırsa ziyana uğrayanlarda onlardır.” (A’raf, 178)

Dilediğini lütuf ve rahmetiyle hidayete erdirir, dilediğini adalet ve hikmeti ile saptırır. Biri lütuf ve ihsanı, O’nun sonsuz lütfudur. Diğeri ise adaleti ve hükmüdür.

“O yaptığından sorulmaz, ama onlar sorulurlar.” ( Enbiya,23)

İbn Abbas (r.a) bu konuda şöyle demiştir:

“Kadere iman tevhid akidesinin esasıdır. Kim kaderi inkar ederse tevhid inancını bozmuş, kim kadere iman ederse tevhidi inancını doğrulamış ve doğrultmuş olur.”

Bu pencereden bakan kul hem ilim hem de hal olarak “İyyake na’budu ve iyyake nesta’in” (Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz) makamına çıkar.

Böylece rububiyet birliği (tevhid) inancında yerini sağlamlaştırdıktan sonra, uluhiyetin birliği inancına yükselir.

- Çünkü zarar-yarar, verme-alma, hidayet- dalalet, saadet- şekavet gibi şeylerin yalnız Allah’ın elinde olduğunu,

- Kalpleri çevirip dilediği gibi yönetenin O olduğunu,

- Sadece O’nun muvaffak kılıp yardım ettiği kimsenin muvaffak olduğunu ve

- Yalnız O’nun yardım etmediği ve yalnız bıraktığı kimsenin başarısız olduğunu yakinen bilen,

- Kalplerin en doğru ve en sağlam, en kurtulmuş, en latif, en temiz, korkusu en fazla ve en yumuşak olanının yalnız Allah’ı ilah ve mabud edinen kimse olduğunu ilme’l -yakin bilen insan;

- Allah’ı her şeyden daha çok sever,

- Her şeyden çok O’ndan korkar,

- Her şeyden daha çok ondan umar.

- Kalbindeki Allah sevgisi her türlü sevginin önüne geçer ve tıpkı ordunun hükümdarın peşinden hareket etmesi gibi diğer sevgiler onun peşinden gelir.

- Kalbindeki Allah korkusu ve ümidi (havf ve reca) da bütün korku ve ümitlerin önüne geçer. Diğer bütün korku ve ümitler onların peşinden gelir.

Bunlar kalpteki uluhiyet tevhidinin belirtileridir.

 Bu tevhide kendisinden girilen kapı ise rububiyet tevhididir. Yani uluhiyet tevhidinin kapısı rububiyet tevhididir. Çünkü kalp önce rububiyet tevhidine tutunur, sonra uluhiyet tevhidine yükselir.

Nitekim Allah (c.c) Kur’an’ında kullarını bu tür tevhidden öbürüne yükselmeye davet etmiş, insanların rububiyet tevhidi inancına sahip olduklarını esas alarak, bunu onlara delil getirmiş, bu inançlarını uluhiyet noktasında şirk koşmak suretiyle bozduklarını haber vermiştir.

Bu bakış sahibi insanlar “Yalnız sana ibadet ederiz” makamına yükselmiş olurlar.

Nitekim Cenab-ı Allah:

“Andolsun ki, onlara kendilerini kimin yarattığın sorsan elbette Allah, derler. O halde (haktan) nasıl çevriliyorlar? ” (Zuhruf, 87)

Yani Allah’tan başka bir rab ve yaratıcı olmadığını bildikleri halde, O’ndan başka bir ilah olmadığından ve sadece O’na ibadet etmekten nasıl geri kalıyorlar, buyurmuştur. Keza:

“De ki: Eğer gerçekten biliyorsanız söyleyin bu dünya ve içindekiler kimindir?, Cevaben Allah’ındır, diyecekler. De ki: Öyleyse düşünmüyor musunuz?” (Mü’minun, 84-85)

Yani böylece O’nun tek başına dünya ve içindekilerin sahibi, yaratıcısı, rab ve hükümdarı olduğunu bildiğinize göre, yine tek başına onların ilahı ve mabudu olduğunu, O’ndan başka rableri olmadığı gibi, ondan başka ilahları da olmadığını bilmiyor musunuz? buyurmuştur.

“Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın sahibi kimdir? “ diye sorsan, Allah’dır, diyecekler. Öyleyse korkmuyor musunuz?, de.” “Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekutu elinde olan, koruyup kollayan fakat kendisi korunup kollanmayan kimdir? diye sorsan, (Her şeyin yönetimi) Allah’a aittir, diyecekler. De ki: Öyleyse nasıl büyüleniyorsunuz?” (Mü’minun, 86-89) ve

“De ki: “Hamdolsun Allah’a ve selam olsun onun seçtiği kullarına. Allah mı hayırlı yoksa ortak koştukları şeyler mi? Gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten (kim) su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz, gönül açan bahçeler bitirdi? Allah ile beraber başka bir ilah mı? Hayır onlar (haktan) sapan bir kavimdir” (Nemi, 59-65) buyurmuştur.

Cenab-ı Allah zikrettiğimiz bu ayetler ve benzerlerinde bu kavimlere bütün bunları kim tek başına yapıyorsa onun onların yegane ilahları olduğunu söylüyor.

“Eğer O’ndan başka bir rab var ve bunlardan birini yapıyorsa ona ibadet edin. Şayet O’ndan başka bunları yapan bir rab yoksa nasıl O’ndan başka ilahlar, mabudlar ediniyorsunuz? “ diye delil getiriyor.

Burada delilin tam olması için ayetin “Allah ile beraber başka ilah mı?” kısmını “Allah ile beraber bunları yapan başka bir ilah mı var?” tarzında takdir etmek daha doğrudur. Bunun cevabı mutlaka “hayır” olacaktır. Soru:

“Onunla birlikte, O’nun gibi iş yapan başka bir ilah olmadığına göre O’ndan başka bir ilaha nasıl ibadet ediyorsunuz? ” biçimini alacaktır.

Böylece Allah (c.c):

“Kendi dilinizle O’ndan başka birinin rab olmadığını söylediğiniz gibi O’ndan başkasının ilah olamayacağını da itiraf etmeniz gerekir” şeklinde delil getirmektedir.

“Allah ile beraber başka bir ilah mı?” ayetinde “bunları yapan” kelimelerini takdir etmeden anlamak ve manalandırmak şeklindeki görüş iki açıdan zayıftır:

Birincisi, müşrikler Allah ile beraber başka ilahlar olduğunu kabul ediyor, inkar etmiyorlardı.

İkincisi ise böyle bir takdir yapılmadığı takdirde müşrikleri susturmak, onları ilzam etmek mümkün olmazdı. Yani :

“madem ki Allah ile beraber, O’nun yaptığı gibi iş yapan bir başka ilah olmadığını söylüyorsunuz, O’nunla beraber, hiç bir şey yaratmayan, aciz bir ilahın varlığına nasıl inanıyorsunuz?” denmelidirki ilzam edilebilsinler.

Nitekim:

Yoksa Allah’a O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar koştular da (ikisinin) yaratma (sı) birbirine benzer mi göründü? De ki: Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, tektir, kahreden (herşeye üstün gelen) dir.” (Ra’d, 16).

“İşte Allah’ın yarattıkları ortadadır. Gösterin bana O’ndan başka tanrı dedikleriniz ne yarattı?” (Lokman, 1),

“Hiç yaratanla yaratmayan bir olur mu?” (Nahl, 17),

“Müşriklerin Allah’ı bırakıp da kendilerine tapıp yakardıkları putlar hiçbir şey yaratamazlar, bilakis kendileri yaratılmışlardır.” (Nahl, 20)

“O’nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, aksine kendileri yaratılan birtakım ilahlar edindiler” (Furkan,3) gibi ayetlerde ve bu mealdeki birçok ayette bu husus görülmektedir.

Delil de ancak bu suretle tam olmaktadır.

Özetlersek, bu bakışa sahip olan insan suç ve günahların kendisi ve diğer insanların başına izzet ve hikmet sahibi olan Allah’ın takdiriyle geldiğini, Allah’ın gazabından ve O’na götüren sebeplerden ancak onun koruyabildiğini, ancak O’nun yardımıyla O’na itaat edilebildiğini, yalnız O’nun tevfikiyle O’nun rızasına nail olunabildiğini görür. Her şeyin kaynağının O olduğunu, herşeyin sonunun yine O’na varacağını bilir. Başarının her türlü anahtarının O’nun elinde bulunduğunu, insanlar için O’ndan başka yardım talep edilecek, itimat edilecek hiç kimse olmadığını müşahede eder. Tıpkı peygamberlerin hatibi olan Şuayb (a.s)’ın dediği gibi

“Başarım ancak Allah (ın yardımı) iledir. Yalnız O’na dayandım ve yalnız O’na yönelirim.” (Hud, 88)

 

İÇİNDEKİLER