Kalp tezekkürden sarılma (i'tisam)
mertebesine geçer. Bu da iki çeşittir,
Bir, Allah'a sarılmak,
İki, Allah'ın ipine sarılmak.
AllahTeala şöyle buyurur:
"Topluca Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, ayrılığa düşmeyin."
(Al-i İmran, 103),
"Allah'a sarılın; sahibiniz O'dur. O ne
güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır." (Hacc, 78)
Bu ayetlerde zikredilen "i'tisam"
(sarılma) kelimesi "ismet" kökünden iftial kalıbında türetilmiş olan bir
kelimedir, i'tisam, kişinin kendisini koruyan, sakınılması ve korunulması
gereken şeyden uzak tutan bir şeye tutunmak manasına gelir,
İsmet koruma, i'tisam ise korunmadır.
Nitekim Araplar muhafaza edip koruduğu için kalelere
"asime" demişlerdir.
Dünya ve ahiret mutluluğu
Allah'a ve Allah'ın ipine sarılmaya bağlıdır. Bu iki koruyucuya sarılmadan hiç
kimse kurtuluşa nail olamaz.
Allah'ın ipine sarılmak kişiyi dalaletten korur.
Allah'a sarılmak ise kulu helak olmaktan muhafaza
eder.
Çünkü Allah'a doğru yol alan insan, hedefine doğru
yürümekte olan birine benzer. Böyle bir kimse doğru yolda yürümeye ve yolunun
selamette olmasına ihtiyaç duyar. Kul, amacına ancak bu iki hususu elde ettikten
sonra ulaşabilir.
Dolayısıyla bu delil (O'na sarılma delili), kulu
yolunu şaşırmaktan korumayı, onu hedefine ulaştırmayı, yol kesici ve düşmanların
şerrinden kurtulmasını sağlayıcı olan hazırlık, güç ve silahı temin etmeyi
tekeffül etmektedir.
Allah'ın ipine sarılmak hidayet
ve delile uymayı doğurur.
Allah'a sarılmak ise güç, erzak ve silahı, kulun yolda
işine yarayacak maddeyi sağlar.
Selef ulemasının hepsi bu manaya işaret
ettikleri halde "Allah'ın ipine sarılma" nın manası konusunda farklı tefsirler
yapmışlardır.
İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir:
"Allah'ın ipine sarılın" demek "O'nun
dinine sarılın demektir" demiştir.
İbn Mesud (r.a):
"Allah'ın ipi cemaat demektir. Cemaatten ayrılmayınız. Çünkü o, Allah'ın
sarılmayı emrettiği ipidir. Cemaat ve taatte bulunan hoşlanmadığınız şeyler
ayrılıkta bulunan hoşlandığınız şeylerden daha hayırlıdır."
Mücahid ve Ata:
"Allah'ın ipi
O'nun ahdidir " demişlerdir.
Katade, Süddi ve birçok müfessir de Allah'ın ipinin
"Kur'an" olduğunu söylemişlerdir.
Ayrıca İbn Mes'ud Hz.
Peygamber'in (s.a.v) bu hususa ışık tutan şu hadisini rivayet eder:
"Şüphesiz bu Kur'an Allah'ın ipidir. Kur'an apaçık bir nur, fayda veren bir şifa, kendisine
sarılanı koruyan, kendisine tabi olanı da kurtaran bir kitaptır."
(Darimi,
Fedailu'l- Kur'an,1)
Hz. Ali (r.a)'de Rasulullah (s.a.v)'ın bu konudaki şu
hadisini rivayet etmiştir:
"Kur'an Allah'ın sağlam ipidir, hikmetli zikir ve
doğru yoldur. Ona sarılan gönüller sapıtmaz onu konuşan, diller şaşırmaz, tekrar
edilmekle eskimez. Alimler ona doymazlar." (Tirmizi, Fedailu'l- Kur'an, 14;
Darimi, Fedailu'l- Kur'an,1)
Ayetin tefsiri konusunda
Mukatil şöyle demiştir:
"Allah'ın emir ve taatine sarılın. Yahudi ve
Hıristiyanların ayrıldığı gibi ayrılmayın."
Malik'in Muvatta'ında Süheyl b.
Ebi Salih, onun babası ve Ebu Hureyre senediyle Rasulullah'tan rivayet edilen
bir hadiste şöyle buyurulmaktadır:
"Cenab-ı Allah sizin üç şeyinizden razı
olur ve üç şeyinizden de hoşlanmaz. O'na ibadet edip kendisine herhangi bir şeyi
ortak koşmamanızdan, topluca O'nun ipine sarılmanızdan ve Allah'ın sizin
başınıza idareci kıldığı kimseye doğru yolu göstermenizden razı olur. Dedikodu
yapmanızdan, malı zayi etmenizden ve çok sual sormanızdan da hoşlanmaz."
Bunu
Sahih'inde Müslim de rivayet etmiştir. (Müslim, Akdiye,14 Müsned, II, 367)
Menazil müellifi şöyle
demiştir:
"Allah'ın ipine sarılmak, emrini gözetmek, devamlı O'na itaat
etmektir." Burada söz konusu edilen "emrini gözetmek" ten maksat sadece adet veya
emre uymaktan başka bir sebepten dolayı değil, Allah emrettiği ve razı olduğu
için O'na itaat etmektir.
Nitekim Talk b. Habib takvayı anlatırken, şöyle
demiştir:
"Takva Allah'tan gelen bir nur ile O'nun mükafatını
umarak O'na itaat etmek ve yine O'ndan gelen bir nurla O'nun cezasından korkarak
O'na isyan etmemektir."
İşte Hz. Peygamber'in (s.a.v) şu
hadislerinde zikredilen iman ve ihtisab, mükafatını yalnız Allah'tan bekleyerek
yapılan amellerdir:
"Kim inanarak sevabını Allah'tan umarak (ihtisab) Ramazan
orucunu tutarsa, yine kim Kadir gecesini inanarak ve sevabını Allah'tan umarak
ihya ederse, günahları bağışlanır." (Buhari,Fad-lu Leyleti'l- Kadr, 1; Müslim,
Salatu'l- Müsafırin, 175)
Burada zikredilen oruç tutmak ve ihya etmekten maksat, taat, imandan kasıt ise emri gözetmektir. Niyetin halis olması başka hiçbir şey
olmaksızın, sadece imanın emri olduğu için yapmak, ihtisab ise mükafatını
Allah'tan ummaktır.
Allah'ın ipine sarılmak kulu
bid'atten ve işlerin afetlerinden korur. Allah daha iyi bilir.
Allah'a sarılmak. O'na tevekkül
etmek, O'nunla güç kazanmak, korunmak; O'ndan kulunu korumasını niyaz etmektir.
Çünkü Allah'a sığınmanın neticesi O'nun kulunu korumasıdır. Zira Allah iman
edenleri korur. Kendisine sarılan mümin kulunu, onu kötülüğe götürecek olan her
şeyden korur, şüphe ve şehvetlerden , açık ve gizli düşmanlarının hilelerinden
ve nefsinin şerrinden korur. Cenab-ı Allah kulunun kendisine
sarılmasının derecesine göre, kulunu, kötülüklerin sebepleri bir araya geldikten
sonra, o sebeplerin sonuçlarından korur; onun hakkındaki felaket sebeplerini yok
eder; kendi şerefiyle onun şerefini, kendi iradesiyle onun iradesini ve kendi
zatıyla onun nefsini korur, savunur.
Menazil müellifi ayrıca bu konuda şöyle demiştir:
"Allah'a sarılmak bütün vehimlerden (mevhum)
kurtulup Allah'a yükselmektir."
Müellif bu cümledeki "mevhum"
sözüyle Allah'ın dışında olan şeyleri kasdetmektedir. "Yükselmek"
ise O'nun
dışındaki şeylerin yarar ve zararım, nimetlerini nimetsizliklerini ve tesirlerim
görerek Allah'a yükselmektir. Bu fena bulmaya işarettir. Yani masivayı (Allah'ın
dışındaki şeyleri) müşahade etmekten, masiva ile uğraşmaktan çıkıp Allah'a
yükselmektir. Bu hususta en yüksek kemal mertebesi ise masivanın iradesinden
Allah'ın iradesine yükselmektir.
İttihadiye (vahdet-i vücut)
mezhebinden olan kimseler Allah'a yükselmeyi O'nun dışında hiçbir şeye asla
varlık tanımamak, her bir mevcudun varlığını O'nun varlığı olarak görmek
tarzında tefsir ederler. Bunlara göre Allah'tan başka varlıkların varlığı ancak
bir yalan ve vehimden ibarettir.
Müellif şöyle devam eder:
"Allah'a sarılmak üç derecedir.
Birincisi avamın inanmak ve boyun eğmek
suretiyle, vaad ve vaidi tasdik ederek, emir ve nehye saygı göstererek yakin ve
adalet üzere yaşamak suretiyle habere sarılmasıdır."
Yani avam müslümanlar
tartışmaksızın, tam bir iman ve boyun eğmeyle Allah'tan gelen habere sarılırlar,
emir ve neyhe saygı gösterip onlara boyun eğerler, davranışlarını şek ve
tereddüde, ihtiyat esasına değil, yakin üzerine bina ederler "demektedir.
Nitekim şairin biri şöyle demiştir.
Müneccim ve tabibin ikisi de
insanların ahirette haşrolmayacağını iddia ettiler.
Ben size şöyle derim: Pekala,
Eğer sizin dediğiniz doğru ise
ben birşey kaybetmem.
Ama benim sözüm doğru çıkarsa,
asıl hüsrana uğrayan siz olursunuz.
Ancak bu tutum, bir ihtiyat
olarak emir ve neyhe uyan şüphecilerin tutumudur. Bu suretle yapılan ibadet,
insanı Allah'ın azabından kurtarmaz, kişiye mutluluk sağlamaz, onu güvenliğe
götürmez.
Avam müslümanların davranışları
üzerine bina ettikleri adalet esasına gelince bu, hem Allah'a ve hem de O'nun
kullarına karşı olan davranışlarda söz konusu olur.
Allah'a karşı davranışlarda
adalet esasına uymak, kulluğun hakkını vermek, kula yakışmayan ve gerekmeyen
gurur, kibir ve üstünlük gibi ilahi sıfatlarda rabbine ortaklık taslamamaktır.
Allah'ın vermiş olduğu nimetlere karşılık O'nu unutup başkasına teşekkür
etmemek, o nimetleri O'na karşı günah işlemede kullanmamak, O'ndan başkasına
kulluk etmemektir.
Nitekim bir kudsi hadiste şöyle buyurulur:
"Ben, cinler ve
insanlar arasında büyük bir hadise vardır:
Ben yaratırım, ancak benden başkasına
ibadet olunur;
Ben rızık veririm, oysa benden başkasına teşekkür edilir."
Bir
başka kudsi hadiste ise şöyle buyurulur:
"Ey Ademoğlu, bana karşı adaletli
davranmadın. Ben sana hayır indiriyorum, sen bana şer yükseltiyorsun. Ben sana
ihtiyacım olmamasına rağmen, nimetlerle kendimi sana sevdirmek istiyorum, sen ise bana ihtiyacın olduğu halde
günahlarla beni kendinden soğutuyorsun. Hala değerli melekler bana senin çirkin
amellerini getiriyorlar."
Bir başka kudsi hadiste de şöyle buyurulur:
"Ey
Ademoğlu, her yeni gün benden sana yeni bir rızık gider. Senden ise melekler kötü
amel getirirler. Benim verdiğim rızkı yiyor, bana isyan ediyorsun. Bana dua
ediyorsun, duana icabet ediyorum; benden istiyorsun, sana veriyorum. Ben seni
cennetime davet ediyorum. Sen ise icabet etmiyorsun. Bu adaletli bir şey
değildir."
Kul hakkıyla ilgili adalet ise,
onlara kendisine nasıl davranmasını istiyorsa o şekilde muamele etmektir.
Burada şu hususu ifade edelim
ki, müellifin avamın sarılması olarak zikretmiş olduğu bu davranış, gerçekte en
üst düzeydeki havassın sarılmasıdır. Ne var ki, üstat fena bayrağını çekmiş, o
uğurda koşmaktadır. Kendisi bu uğurda hiçbir kınamaya aldırmamakta, ondan daha
büyük bir makam da tanımamaktadır.
|