Haram kılınan fiillerin en şiddetlisi, günahı en
büyük olanı şüphesiz ki Allah hakkında bilmeden söz söylemektir. Onun içindir ki
şeriat ve dinlerin üzerinde ittifak ettikleri haramların içinde dördüncü sırada
zikredilmiştir. Bu fiil, bazı hallerde helal olan murdar et, kan ve domuz etinin
durumuna benzemez; hiç bir suretle mubah olmaz, daima haram olur.
Haramlar esas itibarıyla iki türdür: Asla mubah
olmayan ve zatı itibariyle haram olan; bazen mubah olmayan arızî durumlardan
dolayı haram olan fiiller. Cenabı Allah zatı itibariyle haram olan fiilleri:
“De ki: Rabbim ancak gerek açık ve gerekse gizli bütün kötülük ve çirkinlikleri
haram kıldı, “ buyurarak saymaya başlamış, sonra ondan bir derece daha büyük
olan harama geçerek “günahı ve haksız yere saldırmayı” zikretmiştir. Daha
sonra bundan da büyüğüne intikal ederek “hakkında hiçbir delil indirmediği bir
şeyi Allah’a ortak koşmayı” saymış en sonunda en büyük harama geçerek :
“Allah
hakkında bilmediğiniz şeyler söylemeyi” zikretmiştir.
(A’raf,33)
Görüldüğü gibi Allah hakkında bilmeden söz söylemek,
O’nun katında haramların en büyüğü ve azabı en çetin olanıdır.
Çünkü bu günah:
- Allah’a iftira etmeyi,
- O’nun zatına layık olmayan
şeyleri nisbet etmeyi,
- Dinini değiştirip başka bir şeye dönüştürmeyi,
- O’nun isbat ettiğini nefy, nefyettiğini de isbat
etmeyi,
- Batıl kıldığını hak, hak kıldığını ise batıl
kılmayı,
- Dost olduğuna düşman, düşman olduğuna dost olmayı,
- Buğzettiğini sevmeyi, sevdiğine buğzetmeyi,
- O’nu zatı sıfatları, sözleri ve fiilleri konusunda
layık olmadığı hususlarla vasıflandırmak gibi manaları ihtiva etmektedir.
Allah katında O’nun hakkında bilmeden söz
söylemekten daha büyük bir günah yoktur.
Şirk ve küfrün esası bu günahtır.
Bid’at ve sapıklıklar onun üzerine bina edilir. Dolayısıyla dindeki her bid’at
ve dalaletin temel esası Allah hakkında bilmeden söz söylemektir. Onun içindir
ki selef ve büyük imamlar O’na şiddetle karşı çıkmış, nerde olursa olsun bu
günahı işleyenlerden üzüntü duymuş, halkı onların fitnelerinden şiddetle
sakındırmış; bu hususta kötülük, zulüm ve saldırı günahları karşısında
takındıkları tavırdan çok daha ileri gitmişlerdir. Çünkü bid’atlerin dine
verdiği zarar ve yıkım diğerlerinden çok daha korkunçtur. Nitekim Cenab-ı Allah,
kendi aklına dayanarak, Allah katında bir delile istinad etmeksizin, herhangi
bir şeyi helal veya haram olarak dine sokan kimseleri azarlamış ve:
“Dillerinizin yalan olarak nitelendiği şeyler hakkında, şu helaldir, su
haramdır, demeyin sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz”
(Nahl, 116) buyurarak ikaz etmiştir.
Sırf kendi aklına dayanarak şu helaldir bu haramdır
demek bu denli günah olursa; Allah’ın sıfatlarına, O’nun kendi zatına
vasıflandırmadığı bir sıfatı ilave etmenin veya O’nun kendini vasıflandırdığı
bir sıfatı inkar etmenin günahını artık siz düşünün.
Bazı selef alimleri şöyle demişlerdir:
Sizden
biriniz Allah ve Rasulünden gelen bir delile dayanmaksızın sırf kendi aklıyla
hareket ederek, Allah şunu helal, bunu haram kıldı, demesin. Allah (c.c) :
“Yalan
söylüyorsun. Ben O’nu helal, bunu da haram kılmış değilim” diye o kimseyi tekzib
eder.
Şirk ve küfrün esası: Allah hakkında bilmeden söz
söylemektir. Çünkü Allah’a şirk koşan (müşrik) kimse Allah’tan başka ilah
olarak kabul ettiği şeyin kendisini Allah’a yaklaştıracağını, O’nun katında
kendisi için şefaatçi olacağını, krallar nezdindeki aracılar gibi O’nun
aracılığıyla ihtiyaçlarını gidereceğini sanır. Dolayısıyla her müşrik Allah
hakkında bilmeden söz söylemekledir.
Fakat O’nun hakkında bilmeden söz söyleyen
herkes müşrik değildir. Çünkü Allah hakkında bilmeden söz söylemek bazen
sıfatların ta’tilini ve Allah’ın dinine bi’datler sokmayı da içerir. O halde
Allah hakkında bilmeden söz söylemek şirkten daha genel bir lafızdır. Şirk
içeriğinde bulunan manalardan biridir.
Allah hakkında bilmeden söz söylemek bu derece büyük
bir günah olduğu içindir ki Rasulullah’a (s.a.v) onun söylemediği bir sözü isnad
etmek, iftirada bulunmak cehenneme girmeye, orada bir yeri kendine yurt olarak
hazırlamaya sebep olmuştur, ki onun için iftiracının gireceği bu cehennem yurdu
girenin asla çıkamayacağı bir yurttur. Çünkü peygambere iftira Allah’a iftira
etmektir. Zira elçiye nisbet edilen şey O’nu gönderene de nisbet edilmiş olur.
Allah hakkında bilmeden söz söylemek de O’na açıkça iftira etmek demektir.
“Allah’a iftira edenden daha zalim kim vardır.” (Ankebul,68)
Bid’atçıların bütün günahları Allah’a iftira, O’nun
hakkında bilmeden söz söyleme günahı çeşidine girer. Bid’atlerden tevbe
etmedikçe günahlarından tevbe etmiş olmazlar.
Aslında fiilinin bid’at dahi olduğunu bilmeyen Veya
O’nu sünnet sanan insanları O’na çağırıp O’nu işlemeye teşvik eden bir insan
onlardan nasıl tevbe edebilir? Böyle kimseler sünnete dönüp O’na yeterince
muttali olmadıkça, onu arayıp kollamadıkça tevbe etmesi vacip olan günahlarının
farkında bile olmazlar. Bunu başaran bir bid’atçı görmek mümkün değildir.
Sünnet bid’atı öldürür, ona hayat hakkı tanımaz.
Kulun kalbinde sünnet güneşi doğduğu zaman oradaki her türlü bid’at sisini
dağıtır, dalalet karanlığını ortadan kaldırır. Çünkü güneşin egemen olduğu yerde
karanlık barınamaz.
Kul ancak sünnete uymak; her zaman kalbiyle Allah’a, yardım
dileme, ihlas ve O’na sığınma ile hicret etmek; sözlerine, amellerine ve
sünnetine ulaşma konusunda hırs göstermek suretiyle peygambere hicret etmek ile
sünnetle bidati birbirinden ayırabilir, bid’atın karanlığından çıkıp sünnetin
nuruna kavuşabilir.
“Kim Allah’a ve Rasulüne hicret ederse onun hicreti
Allah’a ve Rasulünedir.” (Buhari, Bed’u’l-vahy,l;
İman,41; Müslim, İmare, 155; Tirmizi, Fedailü’l- cihad, 16; Ebu Davut, Talak,
11)
Kim onlardan başkasına hicret ederse dünya ve ahirette nasibi o olur.
|