Dilin Beş İbadeti

 

Vacib olanlar:

- Kelime-i Şehadet getirmek,

- Kur’an’dan okunması lazım gelen kadarını okumak, (nitekim namazın sıhhati Kur’an okumaya bağlıdır),

- Allah ve Rasulünün emrettiği zikirleri namazlarda telaffuz etmek,

- Rükû ve secdelerdeki tesbihler,

- Rükûdan sonraki “Rabbena veleke’l-hamd”, tahiyyat okumak ve tekbir getirmek gibi bazı emirler dilin namazda yapması gereken görevleridir.

- Selamı iade etmek de dilin görevlerindendir. Selamın başlangıcı konusunda iki görüş vardır.

- Dilin vaciblerinden diğer bazıları da iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamak, cahile ilim öğretmek, sapıkları irşad etmek, gerektiğinde şahidlik etmek ve doğru sözlü olmaktır.

Dilin müstehab olan amellerine gelince:

- Kur’an okumak,

- Zikrullaha devam etmek,

- Faydalı ilim ve buna benzer konularda, müzakere yapmaktır.

Dilin yapması haram olan şeyler:

- Allah ve Rasulünü kızdıracak olan şeyleri konuşmak,

- Allah’ın rasülüyle gönderdiği dine aykırı bid’at şeyleri söylemek,

- Bunlara davet etmek, desteklemek ve güzel bulmak,

- Müslümanlara sövmek ve iftira etmek,

- Sözleriyle müslümanlara eziyet etmek,

- Yalan söylemek,

- Yalancı şahidlik yapmak,

- Allah hakkında bilmeden konuşmak, en haram olanı da budur.

Dilin yapması mekruh olan şeyler:

- Bir cezası olmamakla birlikte terkedilmesi konuşulmasından daha hayırlı olanı konuşmaktır.

Dilin yapması mubah olan şeyler:

Selef alimleri dilin mubah yani konuşup konuşmaması denk bir kelamının olup olmaması hususunda iki görüş üzere ihtilafa düşmüşlerdir.

İbn Münzir ve diğer bazılarının naklettiği bu iki görüşün birincisine göre kişinin konuştuğu herşey ya aleyhinde ya da lehindedir. Kişi hakkında lehinde veya aleyhinde olmak dışında başka bir ihtimal yoktur.

Bu grup şu meşhur hadisi delil getirirler:

“Ademoğlunun bütün konuştuktan aleyhindedir, lehine değildir, Allah’ı anması ve onunla beraber olması halindeki konuşmaları bunun dışındadır”.

Yine bunlara göre: Kişinin bütün sözleri yazılır, yazılanlar ya hayırdır ya da şerdir.

Diğer grub ise şöyle derler: Dilin konuştuktan mübahdır, organların hareketlerinde olduğu gibi ne lehinedir ne de aleyhinedir.

Bunlara göre, konuşmaların büyük çoğunluğu emir ya da nehiyle ilgili olmayan şeylerdir, mubah da bu demektir.

Netice: Dilin konuşurken sarfettiği sözler hayır ve şer yönüyle denk olamaz. Dil ya hayır yönünde, ya da şer yönünde hareket eder. Dilin durumu diğer organların durumuna benzemez. Ademoğlu sabahlayınca, bütün uzuvlar adeta şöyle diyerek uyanırlar:

“Allah’dan kork, biz seninle birlikte bulunuyoruz, eğer sen doğru hareket edersen biz de doğru oluruz, eğer eğri büğrü, hareket edersen biz de eğri büğrü hareket ederiz”

İnsanları cehenneme yüzüstü düşüren, çoğu zaman, dilleridir. Dilin teleffuz ettiği herşey öncelikle Allah ve Rasulünün razı olduğu şeylerden olmalıdır. Eğer böyle olursa bu makbul bir konuşmadır, eğer böyle değilse öyle konuşma makbul değildir.

Dil bu yönüyle diğer azalardan ayrılır. Diğer azaların mubah olan hususlar yönünde hareket etmesinde ve ahirette aleyhine bir zarar doğurmayan şeyleri yapmasında kişinin menfaati vardır. Dilin fayda getirmeyecek doğrultuda hareket etmesi ise, sahibine zarardan başka bir şey getirmez. Öyleyse bunlar üzerinde düşün!

Denebilir ki: Eğer dil dünyevi bir menfaat bulunan ve emir ya da nehiy kapsamına girmeyen mubah bir şeyi telaffuz ederse, bunun hükmü o işi yapanın hükmü gibi olmaz mı? Buna şöyle cevab verilebilir:

Dilin böyle bir şeye ihtiyaç duyması halinde bunu telaffuz etmesi hayırlı ve tercihe şayandır, ihtiyaç olmadığı zaman söylenmesi ise manasız ve aleyhine bir iştir.

Eğer, fiil mubah olunca, dilin bu fiile vesile olan hareketi de mübahdır, zira vesileler hükümce maksuda tabiidir, denilecek olursa, cevaben bu lazım gelmez, birşey bazen mubah bilakis vacib olur da, bu şeyin vesilesi mekruh olabilir, mesela nezrin yerine getirilmesi böyledir. Vesilesi mekruh ve yasak olan bir nezrin kendisini ifa etmek vaciptir. Aynı şekilde yerine getirilmesi veya kefaretinin verilmesi vacib olmakla birlikte kerih kabul edilen bir yemin de mekruhtur. Yine halkın ihtiyaç anında soru sorması mekruhtur. Oysa o meselenin halk için ortaya koyduğu şeyden halkın faydalanması mübahdır, gerçekten bu tip şeyler çoktur. Dolayısıyla bazen vesile kendi yapısından dolayı haram ya da mekruh olan müfsid bir şeyi ihtiva eder de bu vesile olduğu şeyin kendisinin haram ya da mekruh olmasını gerektirmez.  

 

İÇİNDEKİLER