Vacib olanlar:
- Kelime-i Şehadet getirmek,
- Kur’an’dan okunması lazım gelen kadarını okumak, (nitekim namazın sıhhati Kur’an
okumaya bağlıdır),
- Allah ve Rasulünün emrettiği zikirleri namazlarda telaffuz
etmek,
- Rükû ve secdelerdeki tesbihler,
- Rükûdan sonraki “Rabbena veleke’l-hamd”,
tahiyyat okumak ve tekbir getirmek gibi bazı emirler dilin namazda yapması
gereken görevleridir.
- Selamı iade etmek de dilin görevlerindendir. Selamın
başlangıcı konusunda iki görüş vardır.
- Dilin vaciblerinden diğer bazıları da iyiliği
emretmek, kötülüğü yasaklamak, cahile ilim öğretmek, sapıkları irşad etmek,
gerektiğinde şahidlik etmek ve doğru sözlü olmaktır.
Dilin müstehab olan amellerine gelince:
-
Kur’an okumak,
- Zikrullaha devam etmek,
- Faydalı ilim ve buna benzer konularda, müzakere
yapmaktır.
Dilin yapması haram olan şeyler:
- Allah ve
Rasulünü kızdıracak olan şeyleri konuşmak,
- Allah’ın rasülüyle gönderdiği dine
aykırı bid’at şeyleri söylemek,
- Bunlara davet etmek, desteklemek ve güzel
bulmak,
- Müslümanlara sövmek ve iftira etmek,
- Sözleriyle müslümanlara eziyet
etmek,
- Yalan söylemek,
- Yalancı şahidlik yapmak,
- Allah hakkında bilmeden konuşmak, en haram olanı da
budur.
Dilin yapması mekruh olan şeyler:
- Bir cezası
olmamakla birlikte terkedilmesi konuşulmasından daha hayırlı olanı konuşmaktır.
Dilin yapması mubah olan şeyler:
Selef alimleri dilin mubah yani konuşup konuşmaması
denk bir kelamının olup olmaması hususunda iki görüş üzere ihtilafa
düşmüşlerdir.
İbn Münzir ve diğer bazılarının naklettiği bu iki görüşün
birincisine göre kişinin konuştuğu herşey ya aleyhinde ya da lehindedir. Kişi
hakkında lehinde veya aleyhinde olmak dışında başka bir ihtimal yoktur.
Bu grup şu meşhur hadisi delil getirirler:
“Ademoğlunun bütün konuştuktan
aleyhindedir, lehine değildir, Allah’ı anması ve onunla beraber olması halindeki
konuşmaları bunun dışındadır”.
Yine bunlara göre: Kişinin bütün sözleri yazılır,
yazılanlar ya hayırdır ya da şerdir.
Diğer grub ise şöyle derler: Dilin konuştuktan mübahdır, organların hareketlerinde olduğu gibi ne lehinedir ne de aleyhinedir.
Bunlara göre, konuşmaların büyük çoğunluğu emir ya
da nehiyle ilgili olmayan şeylerdir, mubah da bu demektir.
Netice: Dilin konuşurken sarfettiği sözler
hayır ve şer yönüyle denk olamaz. Dil ya hayır yönünde, ya da şer yönünde
hareket eder. Dilin durumu diğer organların durumuna benzemez. Ademoğlu
sabahlayınca, bütün uzuvlar adeta şöyle diyerek uyanırlar:
“Allah’dan kork, biz
seninle birlikte bulunuyoruz, eğer sen doğru hareket edersen biz de doğru
oluruz, eğer eğri büğrü, hareket edersen biz de eğri büğrü hareket ederiz”
İnsanları cehenneme yüzüstü düşüren, çoğu zaman, dilleridir. Dilin teleffuz
ettiği herşey öncelikle Allah ve Rasulünün razı olduğu şeylerden olmalıdır. Eğer
böyle olursa bu makbul bir konuşmadır, eğer böyle değilse öyle konuşma makbul
değildir.
Dil bu yönüyle diğer azalardan ayrılır. Diğer azaların mubah olan
hususlar yönünde hareket etmesinde ve ahirette aleyhine bir zarar doğurmayan
şeyleri yapmasında kişinin menfaati vardır. Dilin fayda getirmeyecek doğrultuda
hareket etmesi ise, sahibine zarardan başka bir şey getirmez. Öyleyse bunlar
üzerinde düşün!
Denebilir ki: Eğer dil dünyevi bir menfaat bulunan
ve emir ya da nehiy kapsamına girmeyen mubah bir şeyi telaffuz ederse, bunun
hükmü o işi yapanın hükmü gibi olmaz mı? Buna şöyle cevab verilebilir:
Dilin böyle bir şeye ihtiyaç duyması halinde bunu
telaffuz etmesi hayırlı ve tercihe şayandır, ihtiyaç olmadığı zaman söylenmesi
ise manasız ve aleyhine bir iştir.
Eğer, fiil mubah olunca, dilin bu fiile vesile olan
hareketi de mübahdır, zira vesileler hükümce maksuda tabiidir, denilecek olursa,
cevaben bu lazım gelmez, birşey bazen mubah bilakis vacib olur da, bu şeyin
vesilesi mekruh olabilir, mesela nezrin yerine getirilmesi böyledir. Vesilesi
mekruh ve yasak olan bir nezrin kendisini ifa etmek vaciptir. Aynı şekilde
yerine getirilmesi veya kefaretinin verilmesi vacib olmakla birlikte kerih kabul
edilen bir yemin de mekruhtur. Yine halkın ihtiyaç anında soru sorması
mekruhtur. Oysa o meselenin halk için ortaya koyduğu şeyden halkın faydalanması
mübahdır, gerçekten bu tip şeyler çoktur. Dolayısıyla bazen vesile kendi
yapısından dolayı haram ya da mekruh olan müfsid bir şeyi ihtiva eder de bu
vesile olduğu şeyin kendisinin haram ya da mekruh olmasını gerektirmez.
|