Fatiha'nın Bedenlere Şifa Olması

 

Fatiha suresi’nin bedenlere şifa olması hususuna gelince bu konuda üzerinde duracağımız hususlar şunlardır:

Sünnette tıp prensiblerinin ortaya koyduğu gerçekler ve tecrübenin gösterdiği çareler.

Sünnetin gösterdiği şifa yolları: Ebu Mütevekkil Naci’nin Ebu Said Hudri’den rivayet ettiği sahih bir hadisde şöyle geçmektedir.

“Nebi (sav)’in ashabından bir grup, bir Arab kabilesine uğradılar. Bu kabile halkı ashabı ağırlayıp misafir etmediler. O sırada kabilenin reisini, yılan soktu. Bunun üzerine kabile sakinleri sahabeye gelerek, sizde bir ilaç veya tedavi yapan birisi var mı? diye, yardım istediler, Sahabe de evet, ama siz bizi misafir bile etmediniz; Bize birşeyler hazırlamadıkça size yardım etmeyiz, dediler. Bunun üzerine kabile sakinleri sahabeye bir miktar koyun eti hazırladılar. Sonra bizden birisi hasta üstüne Fatiha Suresi’ni okumaya başladı. Adam sanki kendisine hiçbirşey olmamış gibi derhal ayağa kalktı. Oradan ayrıldıktan sonra Nebi (sav)’e varıncaya kadar bunu yemeyelim dedik. Bilahere Nebi (sav)’e vardık ve olayı ona anlattık. Nebi (s.a.v) “Okuyana Fatihanın şifa olduğunu nereden biliyorsunuz? dedi, sonra da “yiyiniz ve bana da bir pay ayırınız,” buyurdu. (Buhari, İcare, 16;Müslim, Selam, 65).

Bu hadis-i şerif, Fatiha Suresi’nin yılan, akreb ve benzeri hayvanların sokmasına karşı okumakla şifa vereceğini ve ilaç kullanmaya ihtiyaç bırakmayacağını gösterir. Fatiha’nın şifası bazen ilacın ulaşamadığı seviyeye ulaşır.

Tıp kaidelerinin Fatiha Suresi’nin bedenlere şifa verdiğini doğrulaması şöyledir:

Biliyorsunuz ki sokma ve ısırma zehirli ve iğneli hayvanlardan meydana gelir. Bu hayvanlar gazab niteliğiyle özellik kazanmış habis ruhlu hayvanlar olup, ateşli bir zehir taşırlar ve bununla sokarlar. Bu zehirin derecesi habasetin şiddet ve derecesine göre farklılık arzeder. Bu hayvanların habis ruhları niteliği gazab ile birleşince, bu gazab keyfiyeti kendilerinde zehirli bir tabiat oluşturur.(Öyle ki, şerir insanlar şerlerini yerine ulaştırmadıkça rahat ve lezzet duymadıkları gibi, bu hayvanlar da zehirlerini bir yere boşaltmadıkları müddetçe lezzet ve rahat bulmazlar)

Nice insanlar vardır ki kendileri gibi insan olan birine eziyet etmedikleri bir gün mutsuz olurlar. Bu zehir ve şerri taşımak başkasına boşaltmadığı müddetçe kendilerine eziyet ve işkence gelir ve ancak zehiri başkasına taşıdığı zaman gazab söner, sakinleşir. Onun bu hali, cinsi münasebette bulunmayan, şehveti artmış birine benzer, ahlakı kötüleşir emeline ulaşmadıkça rahatlamaz. Şehvetin artmasında böyle olduğu gibi gadabın artmasından da böyledir.

Şüphesiz Allah teala gadabın nefislere karşı yüce hikmetiyle bir kontrol mekanizması kurmuştur. Eğer bu olmasaydı yer gök harab olur, bozulurdu.

“Eğer Allah insanları birbirleriyle defetmeseydi, yeryüzü fesada uğradı, fakat Allah Teala alemlere karşı çok lütufkardır.” (Bakara,251)

Allah Teala  lütuf ve merhametiyle bu nefislere keskinliklerini ve öfkelerini törpüleyecek köleler edinmeyi mubah kılmıştır.

Amaç: Bu gazablı nefslerin karşı tarafa temasları halinde oraya tesir etmeleridir. Bunlardan bazıları karşı tarafa temas etmese bile mücerred karşılaşmakla tesir ederler. Bazıları ise gözü kör eder, çocuğu düşürür.

Göz değmesi ve nazar bu tür tesirlerdendir. Nazarcı gözünü belli bir yere dikince nefsinde zehirli bir nitelik oluşur ve zehir, bakılan yerin mukavemetinin derecesine, bakışın tesir gücü ve bakanın kuvvetine göre tesir eder.

Bu tür nefislerden pek çoğu kendisine anlatıldığı ve tarif edildiği zaman, baktıkları nesneye tesir ederler. Nazar edenin nefsi nazar özelliği kazanır ve uzak olmasına rağmen nesneyi hedef alır ve o nesne etkilenir, bunu inkar eden insanların sayısı çok azdır. İnkar edenler de onu ancak şekil ve suret olarak inkar ederler yoksa meydana gelmiş olmasını inkar edemezler.

Hakk adına gadab ve hamiyeti bulunan arınmış, ulvi ve şerefli bir nefs, bu habis ve zehirli nefslerle karşılaştığı zaman Fatiha Suresi’nin ihtiva ettiği hakikatleri, sırları, manaları, tevhid, tevekkül, Allah’a övgü, Allah’ın esas isimlerinin zikredilmesi şerre karşı zikredilince şerri gideren, hayra karşı zikredilince hayrı arttıran isminin anılması gibi ihtiva ettiği inceliklerle bezendiği için, bu temiz nefs kazandığı bu güzel hasletlerle habis ve şeytani nefsin tesirlerini defeder. Böylece şifa hasıl olur.

Şifa ve iyileşmenin esası: bir şeyin zıddıyla defedilmesine dayanır. Bir şeyin korunması da kendi benzerleriyle olur. Sıhhat benzeriyle korunur, hastalık zıddıyla giderilir.

Gerek mahlukat ve gerekse emr aleminde Hakim ve Alim olan Allah’ın sonuçlarını kendilerine bağışladığı bir kısım sebepleri vardır, iyileşme de aktif nefsin gücü ve pasif tabiatın kabulüyle gerçekleşir. Eğer yılanın ısırdığı nefs rükyeden (okumadan) etkilenip rükyeyi kabul etmez ve rükye yapanın nefsi de tesir edecek güçte olmazsa, iyileşme meydana gelmez.

Burada üç husus vardır:

1 - İlacın hastalığa uygun gelmesi,

2 - Tabibin gayreti,

3 - Hastanın tabiatının ilacı kabul etmesidir.

Bunlardan birisi yerine getirilmezse şifa da meydana gelmez. Bu üç şey bir arada bulunursa, Allah Sübhanehu ve Teala’nın izniyle hasta mutlak şifa bulur.

Kim bunu gereği gibi bilirse rükyenin sırları kendisine açılır. Rükyenin faydalı ve zararlısını birbirinden ayırabilir.

Hastalığa uygun gelen rükyeyi okur ve anlar ki rükyenin iki unsuru vardır:

1 - Rükyeyi yapan ve

2 - Rükyeyi kabul eden.

Nitekim kılıcın durumunda da iki unsur vardır: Onu kullanan ve isabete mahal olan.

Bu kadarı güzelce düşünüp, bunun ötesinde araştırma yapıp derinleşmek isteyenlere aydınlatıcı bir işarettir.Allah en iyisini bilir.

Tecrübenin Fatiha Suresi’nin ihtiva ettiği şifayı doğrulamasına gelince: Bunun örneği sayılamayacak kadar çok, ve her zaman da mevcuttur. Ben bizzat kendim ve başkaları üzerinde pek garib ve acib şeyler tecrübe ettim.

Özellikle Mekke’de kaldığım sırada bana öyle kıvrandırıcı ağrı ve elemler geliyordu ki neredeyse hareket edemeyecek hale düşüyordum. Bu, tavafda veya başka ibadetler sırasında oluyordu. Bunun üzerine Fatiha Suresi’ni okumaya başlıyor, onunla acıyan yerleri ovuyordum. Arkasından taş düşer gibi sancı kesiliyordu. Bunu defalarca tecrübe ettim. Zemzemden bir bardak su alıyor, üzerine bir kaç defa Fatiha’yı okuyordum, sonra da o suyu içiyordum. Bu su ile benzerlerine rastlamadığım bir şifa, güç, buluyordum. Aslında hastalık bundan daha büyüktür, ama hasta inancının ve gücü yakin bilgisinin sıhhati ölçüsünde şifa bulur.

Yardım dilenecek olan Allah’dır.

 

İÇİNDEKİLER