Allah’dan yardım isteriz. Güç ve kudret yalnız
Yüce ve Aziz olan Allah’ın yardımıyladır.
Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur, akibet
müttakilerindir ve düşmanlık sadece zalimlerin üzerinedir. Allah’tan başka
ibadete layık ilah
bulunmadığına onun şeriksiz alemlerin Rabbi, peygamberlerin ilahı, semaların ve
yerlerin Kayyumu olduğuna şehadet ederim.
Ben, Muhammed (s.a.v)’in O’nun kulu ve apaçık kitap
ile gönderilen rasulü olduğuna şehadet ederim.
O kitap, hidayetle dalaleti,
adaletle zulmü, şekkle yakini birbirinden ayıran kitaptır.
Allah bu kitabı,
düşünerek okumamız, araştırarak teemmül etmemiz, tezekkür ederek mutluluğa
ermemiz, onu en güzel vücuh ve manalar hamletmemiz , söylediklerini doğru kabul
edip, emrettiği ve yasakladığı şeyler doğrultusunda, çalışmamız için indirdi.
Biz, Kur’an’ın ağaçlarından Allah’a ulaştırıcı faydalı ilimleri toplar, onun
bahçesindeki çiçeklerden hikmet incilerini devşiririz.
Bu, Allah’ı bilmek
isteyene onu gösteren Allah’ın kitabı, Salikini (yoluna gireni) Allah’a
ulaştıran Allah’ın yolu, salik için karanlıkları aydınlatan Allah’ın nurudur.
Bütün yaratıkların mutluluğunu sağlayacak hidayet ve rahmettir.
Bütün sebepler
kesintiye uğrayıp ortadan kalktığında kulları Allah’a ulaştıran, kullarla Allah
arasındaki tek sebepdir.
Bu kitab girilebilecek en büyük kapıdır, bütün kapılar
kapansa bu kapı asla kapanmaz.
O, düşünceleri sağa sola meylettirmeyen dosdoğru
yoldur, arzuları saptırmayan Zikr-i Hakimdir; alimlerin kendisine bir türlü
doyamadığı semavi bir kitaptır.
Onun mucizeleri asla son bulmaz. Bu kitabın
bulutları gitmez, ayetleri bitmez, bilgileri çelişmez. Onun üzerinde düşünme ve
teemmül artınca, bilgi ve hidayet de artar, çoğalır.
Bu kitabın ırmağı coştukça,
ondan hikmetler fışkırır; hikmet menbaları çıkar; o, gözlerin nuru, gönüllerin
şifası, kalblerin hayası, nefislerin lezzeti, kalblerin bahçesidir.
Ruhları sevinç diyarına götürendir. Sabah- akşam” Ey
kurtuluş ehli! Haydin kurtuluşa” diye çağırandır. O, sırat-ı müstakimin başında
durup imana çağırandır.
“Ey
kavmimiz! Sizi Allah’a çağırana icabet ediniz ve Allah’a inanınız; o zaman Allah
sizin günahlarınızı bağışlar ve sizi can yakıcı azabdan korur”
(Ahkaf, 31)
Keşke bu çağrı, duyup - dinleyen ezberleyen
kulaklara, fesad düşüncelerden uzaklaşıp, anlayan kalblere rastlasaydı. Fakat
gönülleri heva rüzgarları doldurdu ve kalbin kandillerini söndürdü. Gönüllere
beşeri düşünceler yerleşti ve onun kapılarını kapadı ve gönül kapısının
anahtarları zayi oldu. Yabancı düşünceler kazanmak gönülleri paslandırdı da,
Kur’an’ın hakikatleri kalplere girip, nufuz edemedi. Kalblerde, gönüllerde
cehalet hastalıkları yerleşti de, salih amel onlara fayda sağlamadı.
Yazık bu gönüllere! Nasıl oldu da faydasız ve
doyurucu olmayan fikirlerle beslendiler, Rabbü’l - alemin’in kelamı ile nebisinin
hadislerine kulak verip onlarla beslenmediler. Nasıl oluyor da, doğru ile
yanlışı Kur’an ve Sünnetin aydınlığında ayıramıyorlar da, görüşlerin
karanlığında çözmeye çalışıyorlar?
Hayret! Bu gönüller sağlam fikirlerle çürük
fikirlerin, kabul edilenle reddedilenin, tercih edilenle terkedilenin arasını
nasıl olup da temyiz edebiliyorlar?
Halbuki onlar, başında ve sonunda batıl bir şey
getirmeyenin kelamından ilim ve hidayeti telakki etmedeki acizliklerini de
itiraf etmişlerdir.
Halbuki onun kelamı hakkı en açık bir şekilde açıklama
garantisi veriyor. Kim bunlar kendisine Cevamiu’l- Kelim verilenin kelamını
almadıklarını söyledikleri halde gerçeği nasıl temyiz ediyorlar? Halbuki onun
sözleri de en geniş açıklamaları ihtiva etmektedir.
Hayır,bilakis Allah’a andolsun ki bu fikirler
kalbleri hidayete ve rüşde ulaşmaktan alıkoyan bir fitnedir. Akıllar, amaçlarına
giden yollarda şüpheye düşmüştür. Çocuklar bu fitne ortamında büyüyor, büyükler
bu ortamda ihtiyarlıyor.
Işıktan rahatsız olan yarasa gözlüler, bu fikirleri
insanların ulaşmak için yarıştıkları bir gaye ve varmak istedikleri son nokta
zannediyorlar ve bunlar için bir sürü zahmete katlanıyorlar.
Fakat heyhat!
Kuşluk güneşi nerede?
Süha yıldızı nerede?
Yeryüzü nerede, Cevza’ yıldızı
nerede?
Söyleyenin doğruluğu basit bir delille de olsa garanti edilemeyenin sözü
nerede, masumluğu tasdik edilmiş olan peygamberlerin sözleri nerede?
En yüksek
dereceyi iltibası caiz denebilen sözler nerede, anlaşmazlık anında her müslümanın, öne alması,hakem olmasını ve huzurunda muhakeme olunmayı kabul
etmesi üzerine vacib olan nasslar nerede?
Bizzat söyleyenleri tarafından taklidi
yasaklanan görüşler nerede, her kulun ibret ve öğüt alması farz kılınan naslâr
nerede?
Mensubları ve sahihleri öldüğü zaman, kendisi de yokluğa karışan
mezhebler nerede, yer ve gökler yıkılsa bile yok olmayan nasslar nerede?
|