Vallahi, ilk müslümanların kalpleri münafıklık
korkusuyla tir tir titrerdi.
Çünkü onlar münafıklığı bütün teferruatıyla, tüm
tehlikeleri ve fitneleriyle biliyorlardı. Bu sebeple onların münafıklıkla ilgili
korkuları bazen kendi nefislerinden endişe duyma, kendilerinin münafık
olmasından korkmaya kadar varırdı.
Nitekim Hz. Ömer (r.a) Rasulullah’ın (s.a.v) kendisini
münafık listesinde zikredip etmediği hususunda Huzeyfe (r.a)’ye şöyle demiştir:
“Huzeyfe
Allah aşkına söyle, Rasulullah’ın (s.a.v) sana verdiği liste içinde ben de var
mıyım?”
Huzeyfe:
“Hayır ama senden başka kimseyi bu hususta tezkiye edemem” diye
cevap vermiştir.
İbn Ebu Müleyke de bu hususta şöyle demektedir:
“Rasulullah’ın
ashabından otuz kişiyle görüştüm. Hepsi de münafıklık konusunda nefsinden endişe
ediyordu. Hiç birisi imanının Cebrail ve Mikail’in (a.s) imanı gibi olduğunu
söylemiyordu.” Bunu Buhari nakleder.
Yine naklettiğine göre Hasan el-Basri şöyle
demiştir:
“Münafıklıktan ancak münafık endişe duymaz, ondan ancak mü’min
korkar.”
Sahabeden biri:
“Allahım münafık haşyetinden
sana sığınırım” diye dua edermiş.
Bunu duyan bazıları münafık haşyetinin ne manaya
geldiğini sorunca şu cevabı vermiş:
“Bedenin husulü görünmesi fakat kalbin huşu
duymamasıdır”.
Vallahi ilk müslümanların kalbi iman ve yakinle dolu
idi; münafıklıktan korkuları büyük, üzüntüleri ağırdı. Halbuki imanları
gırtlaklarından aşağı inmeyen, onlardan kat kat fazla sayıdaki kimseler ise
imanlarının Cebrail ve Mikail’in (a.s) imanı gibi olduğunu iddia ediyorlardı.
Nifak bitkisi iki başak çıkarır;
yalan ve riya.
Bunlar iki tomurcuktan doğarlar:
Basiret ve gayretsizlik.
Bu dört esas tamamlandığı zaman münafıklık bitkisi
ve binası yerleşmiş olur. Bu bitki korkunç bir uçurumun kenarında bulunan sel
derelerinden bitmiştir. Ancak gizlenen işlerin ortaya döküldüğü, sırların açığa
çıkarıldığı, kalplerde gizlenenler ortaya konduğu ve mezarda bulunanlar
diriltilip dışarı çıkarıldığı gün hakikat selini gördükleri zaman sermayesi
nifak olanlar, bütün kazançlarının seraptan ibaret olduğunu görürler. O serap
ki:
“Susuzluktan dili kuruyan onu gördüğünde
su sanır. Fakat yanına varınca hiçbir şey olmadığını görür. Orada bulduğu
Allah’tır. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk
görendir.” (Nur, 39)
Münafıklar kalblerinde hiçbir hayır bulunmadığı
halde, bedenleriyle hayırlara koşarlar.
Kötülük onların yollarında yaygındır.
Hakkı duyduklarında kalpleri onu duymamak için
katılaşır; batılı görüp yalanla karşılaştıklarında ise gözleri açılır, kulakları
dikkat kesilir, işte bunlar münafıklık alametleridir.
Ey kardeş seni ölüm bürümeden bundan sakın.
Bunlar
anlaşma yapsalar bozarlar,
Söz verseler yerine getirmezler,
Bir şey söyleseler doğruyu söylemezler,
Taate davet edilseler geri dururlar.
Onlara, Allah’ın
indirdiğine ve peygamberlere gelin, dense çekinirler.
Nefisleri onları
arzularına davet ettiği zaman ise onlara koşarak giderler.
Onları kendileri için
tercih ettikleri aşağılık, rezillik ve zararla başbaşa bırak.
Onların
anlaşmalarına güvenme, vaadlerine inanma çünkü onlar yalancıdırlar.
Allah’ın onlar hakkındaki şu ayetlerine kulak ver:
“Onlardan kimileri de, eğer Allah
lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka (ve zekat) vereceğiz ve elbette
biz salihlerden olacağız, diye Allah’a and içtiler. Allah lutfundan onlara
(zenginlik) verince ondan cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz çevirirek
sözlerinden döndüler. Nihayet, Allah’a verdikleri sözden döndükleri ve yalan
söyledikleri için Allah karşılaşacakları güne kadar kalplerine nifak (iki
yüzlülük) soktu.” (Tevbe, 75-77)
|