Hassu'l - Havassın Firarı

 

Menazil müellifi şöyle der:

"Hâssu'l- havassın firarı Cenab-ı Hakk'ın aşağısında olanlardan Cenab-ı Hakk'a firar etmek, sonra bu firarı müşahede etmekten Hakk'a firar etmek, en sonunda bu firarı müşahede etmekten de firar etmektir".

Bu da müellifin müşahededen de fena bulmayı saliklerin varacakları son nokta olarak görme prensibine dayanmaktadır.

Burada da salik önce halktan Hakk'a firar eder. Bu firarla, kendisine kaçtığı zatın eşsizliğini müşahade eder. Geriye O'ndan başka bir tek şey kalmıştır; o da firarını müşahede etmektir. Onu bütün mahlukatı müşahade etmekle bir tutar.

Ve ikinci adım olarak o firarını müşahede etmekten de firar eder. Bu ikinci firarla kendisiyle bütün mahlukat arasındaki bağlar kopar. Artık bir tek şeyi vardır; firarını müşahade ettiğinden firarını müşahede etmesi.

Üçüncü bir adım daha atar ve firarını müşahede etmekten de firar eder. Ve işte o zaman Allah'tan başka her şeyle bağlarını koparmış olur.

Daha önce firar konusunda bir takım açıklamalar yapmış bulunuyoruz. Orada da belirttiğimiz üzere hassu'l- havassın bu mertebesi mertebe ve makamların en yükseği ve kemalin son noktası değildir. Onun üstünde, ondan daha yüksek, daha şerefli bir makam ve mertebe vardır. O da salikin kendi firarını, kendisinin Allah ile, O'ndan ve O'na doğru olduğunu müşahede etmesidir. Müşahede ettiği her şeyle kulluk vazifesini eda etmesi; O'nunla O'ndan ve O'na firar ettiğini müşahade etmesidir. Bu makam ise kamillerin makamıdır.

Allah Müstean'dır.

 

İÇİNDEKİLER