Havassın Dinlemesi

 

Müellif şöyle der:

"Havasın dinlemesi de üç şeydedir:

1 - Her remizde maksud olanı müşahede etmek,

2 - Her an asıl gaye üzerinde olmak,

3 - Ayrılıkla lezzet almaktan kurtulmak."

"Her remizde maksud olan" Allah Teala'dır. Çünkü işitilen herşey O'nu, sıfatlarını, isimlerini, fiillerini, hükümlerini, va'd ve vaidini, emir ve nehyini, adelet ve ihsanını bildirir. Bunu müşahede etmeye ise Allah ile, Allah hakkında ve Allah' tan işitmekle nail olunabilir.

Allah için işitmek, içinde nefsinden hiçbir kırıntı bulunmaksızın işitmektir. Şayet kendisinde nefsinden bir kırıntı kalırsa, dinleyip işittiği şeye olan o tam alaka ve sevgi kaybolur. Böylece onun Allah'ın kayyum oluşuyla dinlemesi, kendi nefsine yönelmekten ibaret kalır.

Allah'ın dinlemek: Dinlemede nefsi, Allah'ın kendisinden istediklerine aykırı bütün iradelerden soyutlanmak, var gücüyle, Allah'ın işitmesini murad etmiş olduğu şeyleri tahsil etmeye çalışmaktır.

Allah hakkında dinlemek ise başka bir iştir. Bu Cenab-ı Hakk'ın işitilenlerden nisbet edilmesi uygun olmayan sıfat, nişan, nitelik veya fiili O'nun kemaline layık olanları birbirinden ayırıp kemaline layık olanları nisbet etmek, olmayanlardan ise O'nu tenzih etmektir.

Bu noktada, ancak ilim ve marifetullahda derinleşenler hidayete nail olabilirler, tahrif eden, inkar eden, teşbihe ve temsile sapardan Allah dalalete sevk eder:

"Allah kendi izniyle inananları, onların üzerinde ihtilaf ettikleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru yola iletir." (Bakara, 213)

Allah' tan dinlemek ise ancak bir vasıta ile mümkün olabilir. Bu mukayyed bir dinlemedir. Mutlak bir işitmeye, bu fena aleminde O'nun risalet ve kelamıyla tasdik ettiği kimseler hariç, hiç kimse nesib ve müyesser olamaz. Ancak, O'nun kelamını işitmek, ondan işitmek gibidir. Çünkü O'nun kelamı O'nun korumuş olduğu gerçek kelamıdır. Dolayısıyla, O'nu işiten kendini sanki O'nu doğrudan doğruya Allah' tan işitiyormuş gibi kabul etmelidir.

Bu doğrudan doğruya Allah' tan işitmek öyle bazı hayalperestlerin, muhal peşinde koşanların işitmesi türünden değildir. Sufilerden biri:

"Rabbim derunuma nida etti, bana seslendi, bana söyledi" demiştir. Acaba sana nida ve hitap eden kim ey aldanan?!

Onun şeytani bir nidamı, yoksa rahmani bir nidamı olduğunu nereden biliyorsun?

Sana hitap edenin Allah olduğuna dair delilin nedir?

Evet biz bir nida, hitap ve konuşma olduğunu inkar etmiyoruz. Ancak bütün mesele nida edenin, hitap eden ve konuşanın kim olduğu meselesidir. İşte asıl göz yaşı burada akıyor.

Özetle Kur'an ayetelerini dinleyen kimse kendini onları Allah'ın zatında işitiyormuş, Allah onlarla kendisine hitap ediyormuş gibi düşünmelidir. İnsan Allah ile Allah'ı, Allah hakkında ve Allah' tan iştimeyi başardığı zaman işitilenin mana, incelik ve sırları onun kalbine akar ve O'na yakın olur. Kalp onlardan hangisiyle başlarsa peşinden ilim, hikmet, marifet, basiret, hidayet ve gayret gibi neticeler gelir.

"Her an gaye üzerinde olmak" ise, işitilen şeyin, kendisi için bir vesile kılındığı asıl maksad olan gayeye, yani Allah Teala 'ya doğru yol almak, O'nu istemektir. Çünkü O, her arzunun son noktasıdır.

"Sonunda senin rabbine dönüp varılacaktır." (Necm, 42)

O'ndan daha ötede hedef yoktur. O'ndan beride bir durak da yoktur. İnsan O'ndan başkasıyla hiçbir zaman mutlu olamaz. O'ndan başka bütün arzu edilen şeyler kaybolan bir gölge, kayan bir hayaldir. Kişi onlara bağlanacak olsa bile, onlar bir aldanma metaından başka bir şey değildir.

" Ayrılık ile lezzet almaktan kurtulma" ya gelince, işitilen şeyin manalarında ayrılma ve kalbin onların menzillerinde dolaşması ona bir lezzet verir. İşte dinleyen kimse kalbinin payı olan o ayrılık lezzetinden kurtulmalı, bütünüyle O'nun, O'nun için ve O'ndan işitilen zata yönelmelidir.

Burada dikkatimizi çeken bir başka husus da üstadın "ayrılıktan kurtulmak" değil de "ayrılık ile lezzet almaktan kurtulmak" tabirini kullanmış olmasıdır. Çünkü işitilen şeyin manası, çeşitliliğinden dolayı, ancak ayrılık hali ile anlaşılabilir. Onun için dinleyen havas kimse ayrılmadan değil, onun lezzetinden kurtulacaktır ki, onun hazzı noktasında kalmasın. İşte bu husus, ihlasla dinleyen kimselerin en ince hallerinden biridir.

 

İÇİNDEKİLER