Havassın Sarılması (İ'tisam)

 

Müellif sözüne şöyle devam eder:

"Havasın sarılması kopma ile olur. Bu da iradesini sıkıca korumak, halka karşı son derece ahlaklı olmak, düşünce olarak alakasını tamamen kesmektir. İşte kopmaz kulpa (el-urvetu'l- vuska) yapışmak budur."

Yani bu üç şey, nefsi arzularından koparmak, iradesini korumak, onu masivadan çekip kurtarmaktır.

Bu hal Ebu Yezid el - Bestami'nin kendisiyle ilgili bir soruya cevap verirken anlattığı şu hale benzemektedir:

Ona "ne istiyorsun?" diye sormuşlar; o da:

"Hiç bir şey istememeyi istiyorum" diye cevap vermiştir.

Müellifin havassın Allah'a sarılmasını tarif ederken bahsetmiş olduğu ikinci husus halka karşı son derece güzel ahlaklı davranmaktır. Tasavvufun esası da budur.

Nitekim Ebu Bekr el - Kettani bu hususta şöyle demiştir:

"Tasavvuf ahlaktan ibarettir. Kim senden daha iyi ahlaklı olursa, o senden tasavvufta daha ileri demektir."

Ahlak güzelliği ve ahlaki faziletlerle temizlenmiş nefis, kişinin kalbinin genişliğine, gönül zenginliği ve karakterine delalet eder. Bu vasıfta olan kişi ızdıraplardan korunur, acılara tahammül eder, rahat bulur. Sağ yüzüne bir tokat vurulursa sol yüzünü çevirir, gömleğini zorla alana cüppesini verir, bir mil kendisiyle alay edenle iki mil daha yürür. İşte bu hal onun nefsinin zevk ve arzularından kurtulduğunun bir alametidir.

Düşünce itibariyle alakayı tamamen kesmeye gelince bu, kişinin masiva ile alakalarını kesmeye tam bir kararlılık göstermesi, bu tür alakalan dış ve iç dünyasında terk etmesidir.

Gerçek şudur ki, bu noktada asıl olan iç dünyasındaki alakaları koparmaktır. İnsan bu iç alakalarını kestikten sonra dış dünyasındaki alakalar kendisine bir zarar vermez. Şayet dünya malı elinde olur da kalbinde bulunmazsa, çok dahi olsa, ondan bir zarar görmezsin. Ancak kalbinde mevcut olursa, elinde hiçbir dünya malı olmasa bile, ondan zarar görürsün.

Rivayete göre Ahmed b. Hanbel'e :

" İnsan elinde bin dinar parası olduğu halde zahit olabilir mi?" diye sorulmuş o da şu cevabı vermiştir.

" Evet bir şartla olur; arttığında sevinmez, eksildiğinde üzülmezse.."

(İmam Ahmed buradaki sevinmeyle taşkınlık ve şımarıklık tarzındaki sevinmeyi kasdetmiş olmalıdır. Yoksa müminin beğenmek tarzında ve Allah'ın sevdiği, razı olduğu yerlere harcamak suretiyle şükretmek biçimindeki sevincini Ahmed b. Hanbel'in nahoş karşılaması mümkün değildir. Nitekim sahabiler mal mülk sahibi olmalarına rağmen, bu ümmetin en zahid kimseleriydi.)

Keza Süfyan Sevri'ye:

"Mal mülk sahibi kimse zahit olur mu?" diye sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir:

"Evet, eğer malı mülkü artınca şükreder, eksilince yine şükür ve sabrederse..."

Zahiri manada mal mülkten alakayı kesme şu iki halde gerekli olur:

Birincisi dini bakımdan bir zarar görmesinden endişe edilirse,

İkincisi, önemli bir maslahat olmazsa. Burada önemli olan, kişinin ilerlemesine mani olan diken gibi, alakaları, şehvet ve şüphe dikenlerini söküp atmaktır. Bundan sonra kalbin alakaya duyduğu diğer şeyler herhangi bir zarar vermez.

 

İÇİNDEKİLER