Kaderin kader ile giderilmesi
iki çeşittir:
Birincisi:
Meydana gelmeden sebebleri oluşmuş kaderin, mukabil diğer takdir sebebleri ile giderilmesidir. Bu
sebebler ile giderildiğinde o kaderin meydana gelmesi önlenmiş olur. Düşmanı
muharebe ile gidermek gibi. Sıcak, soğuk vb. şeyler de zıtlarıyla giderilir.
İkincisi:
Meydana gelmiş ve bir
süre devam etmiş kaderin, onu giderici ve yok edici bir diğer kader ile
giderilmesidir. Hastalık kaderinin tedavi kaderi ile, günah kaderinin tevbe
kaderi ile, kötülük işleme kaderinin iyilik yapma kaderi ile giderilmesi bu tür
giderme çeşitlerindendir.
İşte ariflerin kader
karşısındaki tavırları böyledir. Kadere dayanıp da hareketi ve çare aramayı
terketmek yoktur. Çünkü bu aczdir. Allah Teala acziyeti kınamaktadır. Kul ancak mağlub olup, çaresiz ve mecalsiz kaldığında, kadere teslim olmuş ve ölü
yıkayıcısının elinde dilediği gibi evirip çevirdiği bir ölü durumuna gelmiş
olur. Bu durumun ilim, hal ve müşahede bakımından kaderde yok olmaya (fena) faydası vardır. Fakat gücü
yerinde ve sebeblere tevessül imkanı varken kadere sığınmak doğru değildir. Bu
halde iken gereken fena şudur:
Allah'ın hükmünden dolayı insanlardan, O'nun
emrinden dolayı arzularından, Allah'ın iradesi ve sevgisinden dolayı kendi irade
ve sevgisinden, O'nun güç, kuvvet ve yardımından dolayı kendi güç ve kuvvetinden
fani olmaktır.
İşte, "Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım isteriz"
ayetinin ilim ve hal açısından ortaya koyduğu gerçek budur.
Allah müsteandır.
|