Kur'an'ın Misalleri

 

Kur'an, düşünenler için bu tür ayetlerle doludur:

"Allah size kendinizden bir örnek verir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde,size verdiğimiz azıklarda birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip) ortaklarınız var mı? İşte biz ayetlerimizi, aklını kullanacak bir topluluk için böylece açıklıyoruz." (er-Rum,28)

Cenab-ı Hak, insanların aklen çirkin gördüğü bir şeyi, kölenin efendisine ortak olmasını delil olarak getirmektedir.

"Sizlerden biri, kölesinin kendine ortak olmasını çirkin görüp buna razı olmadığı halde, nasıl olur da kullarımdan birini bana ortak koşar ve bana ibadet ettiğiniz gibi ona da ibadet edersiniz? " demektedir.

Bu, akıl ve fıtratça Allah'tan başkasına ibadet etmenin çirkinliğini göstermektedir. Nakil, daha önce potansiyel olarak mevcut olan bu bilgiyi tanımaları için aklı uyarıp irşad etmektedir.

Başka bir ayette de şöyle buyurulur.:

" Allah şunu misal verir: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allahındır. Doğrusu onların çoğu bilmiyorlar." (ez-Zümer,29)

Allah Teala, aralarında geçinemeyen ve kötü bir idarede bulanan efendilere ait bir köle ile tamamen teslim olduğu tek efendili bir kölenin halini misal vererek, aklen şirkin çirkinliğine delil getirmektedir. Akıl açısından bu iki kölenin eşit olması düşünülebilirmi?

Aynı şekilde bir müşrik ile kulluğu gerçek İlah'a teslim etmiş bir muvahhidin durumu eşit midir?

Bu ikisi eşit olamazlar.

Allah Teala başka bir ayette de (Bakara,264) amelleri boşa çıkaran bir kayaya benzetmiştir. Bu kaya, düz bir taş olup üzerinde, kendisine yapışmış toz toprak kırıntısı bulunan bir kayadır. Kayaya şiddetli bir yağmur isabet etmiş ve üzerindeki toprağı silip süpürerek kayayı çıplak bırakmıştır. Bu misal anlayan için son derece manalı bir misaldir. Ayetteki toprak ise, işlediği amel ve yaptığı sadakadan dolayı meydana gelen sevap eseridir. Bol sulu ve şiddetli su (vabil), yeryüzüne hayat veren sudur. Yumuşak bir yere rastladığında orayı yeşertir. Kaya ve yalçın taşlara tesadüf ettiğinde ise orada hiçbir şey bitirmez. İşte bu yağmur, bu kaya üzerindeki toprağa isabet etmiş ve onu silip süpürmüştür. Yağmur, bitki bitirmeye elverişli olmayan bir taşa tesadüf etmiştir.

Bu misal, sadakadan dolayı minnet ve eziyetin, riyanın çirkinliğinin akıllarda mevcut olduğuna delil teşkil etmektedir. Bundan dolayı Allah Teala, akılları örnek ve misallerle uyarmış, ikaz etmiştir.

Bu zikrettiğimiz misalin içeriği bakımından zıddı şu misaldir:

"Yalnızca Allah'ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki imanı kuvvetlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan sağanak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki, ona sağanak isabet etmese de bir çiselemesi yeter. Allah yapmakta olduklarınızı görendir" (Bakara, 265).

Yüksekçe bir yerde bulunan ve daima güneş ve rüzgar alan bu bahçe; çok yağmur yağdığında başka bahçenin verdiğinin iki katı ürün veriyor. Akıl ve müşahede bakımından bu bahçe nasıl güzel görünüyorsa, Allah rızası için, mahlukattan ne bir karşılık ve ne de bir teşekkür beklemeden, kendi isteğiyle, kuvvetli bir infak duygusuyla, malını ihsan etmek de öyle güzeldir. Fakat infakda bulunurken kalbi sarsılan, elleri titreyen, göğsü sıkışan ve takattan düşen kimsenin durumu, bunu arzu ve istekle yapan kimsenin haliyle bir değildir.

İşte insanlar infak konusunda iki kısma ayrılırlar. İhlas, arzu ve istekle infak edenler sağanak yağmur gibidirler. Diğer infak sahipleri ise gibidirler. Bu durum, infakın azlık veya çokluğu, ihlas istekle veya isteksizlikle yapılmasıyla doğru orantılıdır. Şimdi AllahTeala'nın aklı, birini güzel ve diğerini çirkin görmeye muktedir kılmasına dayanarak uyardığını görmüyor musun?

"Sizden biri arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve içinde her çeşit meyvadan bir miktar bulunan güzel bir bahçesi olsun, tam bu durumdayken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken içinde ateş bulunan bir kasırga, gelip bahçeyi yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse istemez) İşte bu şekilde Allah size ayetleri açıklar, umulur ki düşünür, gerçekleri anlarsınız" (Bakara,266).

Cenab-ı Hak akıl sahiplerini, iyiliklerin sevabını yok eden kötü amellerin çirkinliği konusunda uyarmıştır. Bu amelleri, zayıf çocukları olan yaşlı bir kimseye benzetmiştir. Bu yaşlı kimse çocuklarının ve kendisinin yok olmasından korkmaktadır. Bu yaşlının, kendisinin ve çocuklarının geçimini sağladığı bir bahçesi vardır. Bahçesinde hurma ağaçları, üzüm bağları ve her çeşit meyve vardır. Ateş bunları yakıp kül ettiğinde bu kişi, muhtaç ve çok zor bir durumda kalakalmıştır.

Cenab-ı Hak bu çirkin halin durumu gibi, ibadetleri boğup yok eden isyanların çirkinliği konusunda akıl sahiplerini uyarmıştır.

Hz. Ömer ve İbn Abbas (Allah her ikisinden de razı olsun) bu meyanda şöyle misal verirler:

"Zengin bir adam bir zaman ibadetler yapmış, Allah ona şeytanı musallat etmiş o da, o kadar günaha dalmış ki sonunda bütün amelleri mahvolup gitmiş" Bunu, Buhari Sahihi'nde kaydeder.

Şimdi Allah'ın, taaten sonra günah işlemenin çirkinliği konusunda akıl sahiplerine uyarıda bulunduğunu, buna misaller verdiğini görmüyor musun?

Olayların illetlerinin tespit edilmesinin sebeb ve hikmetlerinin bulunmasını fiillerin bizatihi güzel veya çirkin olabileceğini inkar edenler şöyle diyorlar:

Burada ilahi iradeden başka bir şey yoktur. Amellerden biri diğerini iptal etmez. Bizatihi hiç bir şey çirkin değildir, dolayısıyla başka bir çirkin şeye benzetilip kıyas edilemez. Zarar veya faydanın (mefsedet veya maslahat) bir kaynağı yoktur ki bunlara sebeb olsun. Ayrıca bunlara götürücü sebebler de (gai illetler) söz konusu değildir. Çirkinlik veya güzellik ancak ilahi dileme, irade, emir ve nehiyle ilgilidir.

 

İÇİNDEKİLER