Eğer denilirse ki:
“Allah sevgisini taşıyanlara
diğerlerine gösterilmeyen müsamaha gösterilecek, başkalarına yapılmayan af
Allah’ın dostlarına yapılacak” dediniz. Aynı durum alimler için de geçerlidir.
Cahile yapılmayan mağfiret ona yapılacaktır.
Nitekim Taberani’nin sağlam bir
isnadla ve merfu olarak rivayet ettiği bir hadiste Rasulullah (s.a.v):
“Yüce Allah bütün
insanları kıyamet gününde bir yerde topladığı zaman alimlere şöyle der:
“Şüphesiz bana sizin fetvalarınıza göre ibadet edildi. İnsanların yaptığı gibi
(iyi ve kötüyü) karıştırdığınızı da biliyorum. Ancak size azab vermek isterken
ilmimi sizinle beraber bırakmam. Haydi gidiniz, hepiniz affedildiniz”
(Taberani) buyurmuştur.
Hadisin manası budur, hadis müsned ve mürsel olarak
rivayet edilmiştir. Buna ne dersiniz?
Ben derim ki, zikrettiğiniz şey doğrudur. Allah’ın
hikmeti, cömertik ve ihsanının gereği de budur. Ancak, istenmeyen şeyleri
yaptıkları takdirde bu kişilerin tehdit edildikleri kat kat cezalar hakkında ne
diyorsunuz?
Allah Teala:
“Ey peygamberin hanımları! Sizlerden biri açık
bir hayasızlık yapacak olursa, onun azabı iki kat olur.”
(Ahzab, 30)
“Ey Muhammed, eğer sana sebat
vermemiş olsaydık, andolsun ki, az daha onlara meyledecektin. O takdirde sana
hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı
bulumazdın.” (İsra, 74-75)
Yani eğer sana verdiğimiz azim olmasaydı bazı
şeylerde onlara kayardın. Şayet böyle yapsaydın hayatın ve ölümün kat kat
azabını tattırırdık. Yani dünya ve ahiretteki azabını kat kat arttırırdık.
Yine Yüce Allah:
“ Eğer Muhammed, bize karşı ona bazı sözler
katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarım koparırdık”
(Hakka, 44-45) buyurur.
Yani eğer kendinden bir şey getirseydi, onu kuvvetle
yakalar, kalbinin damarını koparır, onu helak ederdik. Allah, bir zerre kadar da
olsa kalben düşmanlarına meyletmekten ve kendinden, Allah adına konuşmaktan Hz.
Peygamberi sakındırmaktadır. Düşmanlarına meyleden ve kendinden bazı sözler
söyleyen birçok kişi var ki Allah onlara mühlet vermiş ve pek önemsememiştir.
Allah’ın isim, sıfat ve dini konusunda sözler sarfeden bütün bid’at mensupları
böyledir.
Soru: Yunus kıssasında zikrettiğiniz şey de
bu türdendir. Çünkü kızmasına göz yumulmamış, bu yüzden balığın karnında
hapsedilmiştir. Ebu’l- Beşer (Adem (a.s.)) ‘in durumu misal olarak yeterlidir.
Bir lokma yemesine musamaha edilmedi ve bu, cennetten kovulmasına sebeb oldu.
Buna ne dersiniz?
Cevap: Bu da aynı şekilde doğrudur. İki durum
arasında çelişki yoktur. Çünkü birine Allah’ın nimeti had safhada verilir,
başkasına verilmeyen şeyler kendisine verilmek suretiyle nimetler ona tahsis
edilir, kendisine ihsan edilerek sevilir, ikram ve kurbiyyette ayrıcalık
tanınır, Allah’ın dost ve habibi derecesine çıkartılırsa, davranışlarıyla
velayet, kurbiyyet ve ihtisas mertebelerini koruması, derecesine halel getirecek
ve onu mevkiinden uzaklaştıracak şeylere karşı hassas olması gerekir. Çünkü
kendisine büyük itina gösterilmiş,yakınlık ihsan edilmiş, Allah’ın has kulu
kılınmış ve başkaları arasından seçilmiş kişidir. Dolayısıyla efendisinin kölesi
üzerindeki hakkı daha fazladır. Kendisinden istenen başkasından fazla olmalıdır.
Bu kişi eğer gafil olur ve derecesine halel getirirse. Allah’a uzak ve yabancı
birinden daha sert bir şekilde uyan ve ikaza muhatap olur. Buna karşılık uzak
kişiye gösterilmeyen müsamaha da kendisine gösterilir, işte bu şekilde iki durum
kendisinde biraraya gelir.
Bu iki durumun nasıl birarada bulunup da çelişki
teşkil etmediğini öğrenmek istiyorsan realiteye bak. Mesela bir padişah yakın
çevresine ve arkadaşlarına gösterdiği hoşgörü başkasına göstermez, bunun yanında
başkasından beklemedeği sorumluluğu onlardan bekler ve gerektiğinde azarlar. Bu
iki durumun örneklerini verdik:
İki tane hizmetçinin, iki tane çocuğun veya iki tane
hanımın bulunduğunun düşünelim. Bunlardan biri size diğerinden daha çok sevimli,
daha yakın ve daha değerli geliyorsa bu iki uygulamayı sen de yapar, yakınlığı,
sevgisi ve değeri ölçüsünde iki tür muameleyi ona gösterirsin. Yani ona yaptığın
sonsuz iyilikleri ve eksiksiz nimetleri düşündüğün zaman uyan ve disiplin
açısından başkasına göstermediğin dikkati ona göstermen gerekir. Onun sana karşı
davranışlarını, sevgisini, hizmetini, itaatini ve samimiyetini düşündüğün zaman
da, ona müsamaha gösterir, başkasına yapmadığın merhameti ona gösterirsin.
Farklı iki muamele sendeki ve ondaki durumdan kaynaklanmaktadır.
Bu yaklaşım şeriatta da kendini göstermektedir.
Mesela, kendisine evlilik nimeti verilen, bu imkana sahip olan birisi zina
yaptığı takdirde “recm” cezası, bu nimete sahip olmayan bekarlar şayet
bunu yaparsa “dayak” cezası verilir. Aynı şekilde had cezası, iradesini
kullanabilen, kendisine büyük nimet verilen, köle olmayan hür insanlara tam;
kendisine hürriyet nimeti verilmeyen, kölelik nedeniyle eksik olan kişiye yarım
uygulanır.
Yaratıklarıyla olan münasebetlerinde, işlerinde ve
verdiği cezalardaki hikmetinden dolayı akıllan hayrette bırakan Allah ne
yücedir! Ben şehadet ederim ki o hakimlerin en hakimidir.
Şiir:
Her inceliğin altında Allah’ın bir sırrı vardır.
Öyleyse ey basiret sahibi, o incelikleri bulmaya
çalış.
|