Menazil müellifi şöyle devam
eder:
"Orta derecedekilerin tevbesi, kulun günahı küçümsemesinden tevbe
etmeleridir. Çünkü bu cür'etkarlığın ve meydan okumanın ta kendisidir. Sırf
müdafaaya bürünme, ayrılığa girişmedir."
Müellif şunu demek istiyor:
Taatı çok görmek günah olduğu gibi, bir günahı küçümsemek de günahtır. Arif
kişi, iyilikleri gözünde küçülen, günahları büyüyen kimsedir, iyilikler ne zaman
gözünde küçülürse, Allah katında büyür; ne zaman kalbinde büyürse Allah katında
o zaman azalır ve küçülür. Kötülüklerin de tersinden böyledir.
Allah'ı,O'nun
hakkını ve azamet ve şanına yakışan kulluğu bilenlerin gözünde iyilikler,
değersizleşir, gerçekten küçülür. Bilir ki, bunlar onu Allah'ın azabından
kurtaramaz, O'nun şanına yakışan ve O'na layık olan kulluk başka bir şeydir.
Kulluğunu arttırdıkça ibadetlerini küçümsemesi ve azımsaması da artar. Çünkü taat ve ibadetini arttırdıkça kendisine, Allah'ı bilme ve O'na yakın olma
kapıları açılır. Kalp Allah Teala'nın müşahede ettiği azameti karşısında bütün iş
ve amellerini küçük görür, İns ve cinler kadar amel işlese bile bunu az bulur.
Fakat gözünde yaptığı ibadetler çok görünür ve büyürse bu onun Allah'tan gafil
olduğunu, onu ve ona gereken ibadetleri tanımadığını gösterir. Kul bu bilgisi ve
nefsini tanıması ölçüsünde günahlarını çok görür ve gözünde büyür. Çünkü hakkı
ve ona layık olanı müşahede eder. Onu ifa etmede kusurlu olduğunu, her bakımdan
Rabbinin istediği ve razı olduğu biçimde yerine getiremediğini görür.
Dolayısıyla, kulun günahı
küçümsemesi Allah'a karşı tam bir cür'etkârlık ifade eder. Ayrıca bu O'na isyan
edenin akibet ve kaderim bilmemektir.Yine bu ancak bir meydan okumadır. Çünkü
kul günahı küçümsediği ve azımsadığı zaman, onu hafife almış, basite almış
demektir ki, bu da meydan okumanın bir türüdür.
"Sırf müdafaaya bürünme" sözüne
gelince, bununla nefsin savunulmasını ve suçsuz olduğunun iddia edilmesini kasdetmektedir.
Özellikle bu konuda hakikati müşahede ve kaderi öne sürme devreye girer.
Mesela bu kişi der ki:
"Benim ne günahım var? Beni günaha sevkeden başkası, bana iş yaptıran yine başkasıdır. Ben ancak, ölü yıkayıcısının
önündeki bir ölü gibiyim. Güç ve kuvveti olmayan nasıl bir şey yapabilir?"
İşte
bu ve benzeri sözlerle günahlar kadere yüklendiği zaman Allah'a karşı cür'etkârlık ve meydan okuma, nefsi müdafaa, isyan ve günahı küçük görme
sonucunu doğurur. Bu da kulu ayrılığa götürür, Allah'tan ayrılma ve kopma
noktasına getirir. Nefsi ve şeytanıyla birlikte Allah'ın düşmanı haline gelir,
işte günahlarını kadere yükleyenlerin durumu budur. Bunlar Allah'ın
düşmanıdırlar. Bunlar, Allah'a karşı nefis ve şeytanlarla birlik olanlardır,
işte bu Allah'tan kopmanın, huzurundan kovulup uzaklaşmanın son noktasıdır.
Soru:
Avamın tevbesi nasıl
taatlarını çok görmekten tevbe etmek oluyor da, onlardan daha has ve daha üst
mertebede bulunanlarınki günahı küçümsemekten tevbe etmek şeklinde tecelli
ediyor?
Bunun tam tersi olması gerekmez mi?
Cevap:
Nefis ve amellerin kusurlarını araştırma,
kusurlarını ortaya çıkarma hususunda daha ileri bir durumda
bulunan orta derecedekilere, avamın göremediği günah ve isyanların keşfi nasip
olur. Çünkü avam ibadet ve taatlerini arttırmakla uğraşırken amelleri gözlerinde
büyür. Bunlar ise nefislerini afetlerden kurtarmak ve amellerinin kusurlarını
araştırmakla meşguldürler. Dolayısıyla kötülükleri küçümsemek bunların afeti ve
yollarının engelidir, iyiliklerini çok görmek ve gözünde büyütmek de avamım
afeti ve yollarının engelidir. Bu sebeple her iki grupta yaygın olarak bulunana
tehlikeye işaret edilmiştir.
|