Risaleti Tebliğ Etmesi, Allah'ın Kuluna Karşı Delilidir

 

Menazil müellifinin "İkincisi: Allah'ın kuluna karşı, adil davrandığını göstermek için, bunun delil olmasını istemesidir. Çünkü bu, kulunu cezalandıracağı zaman delil teşkil edecektir " sözüne gelince:

İster itaat etsin, veya isterse isyan etsin, Allah'ın delilinin kendisine karşı mevcut olduğunu kulun itiraf etmesi, imanın gereklerindendir.

Çünkü, peygamber göndermek, kitap indirmek ve bu kitabın kula ulaşması ve bu kitaptan öğrensin veya öğrenmesin bilgi edinmesine imkan bulması, bütün bunlar kula karşı Allah'ın nezdinde delil teşkil eder.

Allah'ın emir ve nehiyleri hakkında bilgi edinmeye imkan bulduğu halde bunu terkedip öğrenmeyen kimseye karşı Allah'ın delili gerçekleşmiştir.

Allah Teala delilini ortaya koymadıkça hiç kimseye azap etmez. Eğer günahından dolayı o kişiye azap ederse, o kişinin zulmüne karşı ortaya koyduğu delilinden dolayı onu cezalandırır. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

"Biz bir peygamber göndermeden hiç kimseye azap edecek değiliz." (İsra, 15)

"Onlardan her grup (cehennemin) içine atıldıkça kendilerine bekçiler sordular:"-Size, (bu azab ile) korkutan bir peygamber gelmedi mi? Onlar: "Evet, dediler. Gerçekten bize, (bu) azab ile korkutan peygamber gelmişti. Fakat biz (onları) yalanladık ve Allah hiç bir şey indirmemiştir, dedik" (Mülk, 8-9).

"Senin Rabbin -halkı (hem nefislerini, hem diğerlerini) ıslah edip dururken- o memleketleri zulmen helak edecek değildir" (Hud, 117)

Bu ayet hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: Allah, kulların işlediği zulümden dolayı onları helak etmez.

İkincisi: Allah, kendi zulmünden dolayı onları helak etmez.

Birinci manaya göre ayetin manası şöyledir: Allah onları,şimdi durumlarını ıslah etmişken daha önce işledikleri zulümlerinden dolayı helak etmez. Yani, onlar iyi ameller işleyip tevbe ettikten sonra, Allah onları, geçmişte işledikleri zulümlerinden dolayı helak etmez.

İkinci görüşe göre mana şudur: Allah, onları helak etme konusunda zalim değildir. Onlar hallerini düzeltip iyi ameller işlerken Allah onları helak etmez. Ancak zulmeden kimseler işte Allah onları helak eder. Onlar, Allah'a muhalefetlerinden dolayı zalim hükmüne girerler. Bu takdirde, Allah onları helak ettiğinde adildir, el-En'am süresindeki şu ayet hakkında da iki görüş vardır:

 "Bu durum, halkı gafil iken zulümleri yüzünden Rabbinin memleketleri helak etmemesi sebebiyledir" (En'am, 131)

İlk görüş şöyledir: İnsanlar, O'nun azabıyle uyarılmadıkları, kendilerine bir peygamber gelmediğinden gaflet içinde bulunmaları sebebiyle işledikleri zulüm ve şirkden dolayı Allah onları helak etmez.

İkinci görüş: Allah onlara peygamber göndermek suretiyle ikazda bulunmadan önce onları helak etmez. Yoksa onlara zulüm yapmış olur. Allah Teala bir kimseyi ancak işlediği günahdan dolayı hesaba çeker ve onu cezalandırır. Ancak O'nun emir ve nehyine muhalefet ettiğinde günahkar olur. Emir ve nehiyleri ise ancak peygamberle bilmek mümkündür.

Kul, işlediği günaha sevkeden kaderi müşahede ettiğinde bilir ki, Allah Teala bu kaderi, ceza vermesini gerektiren bir sebeb olarak takdir etmiştir. Nitekim itaati de, sevap vermesini gerektirici bir sebep olarak takdir etmiştir. Diğer hayır ve şer sebeblerinin takdiri de böyledir. Zehiri ölüme, ateşi yanmaya, suyu boğulmaya sebep olarak takdir ettiği gibi, bunlar da böyledir.

Kul helak sebebi olduğunu bile bile o sebebi işleyip helak olursa itiraza hakkı olmaz ve hesaba çekilmesi gerekir. Mesela, ateşin yakıcı olduğunu bildiği halde kendisini ona atması, günahı bildiği halde onu işlemesi gibidir. Bu noktada artık ilahi hükmü düşünmesi kendisine fayda vermez. Fiili işlediğinde, kendisine Allah'ın delili gösterildiğinde kulun, O'nun takdirini değil de emrini düşünmesi, idrak etmesi gerekir.

Menazil müellifi bu ince hususun, günah ve hükmün gözetilmesinden, hatta günah ve O'nun emrinin tasavvur edilmesinden kaynaklandığını açıkça belirtmez. Onun kasdına göre, ilahi takdir sırrı şuradadır: Ağaç, hem meyveler ve hem de diken gibi nesneleri ihtiva etmektedir. Nasıl ki diken ve çalı-çırpı ancak ateş yakmak için uygun şeyler ise, Cenab-ı Hak da bu kulun ancak yakılmaya uygun bir varlık olduğunu bilmiştir. Allah Teala'nın adaleti, bu kulu kendisine en uygun hale ve adaletin delilini onun üzerinde gerçekleştirmeye kaçınılmaz olarak sevketmiştir. O kula günahı takdir ettiğinde onu işler ve tabii olarak yakılmaya layık olur. Allah Teala şöyle buyurmuştur:

"Biz ona (Hz. Muhammed) şiir öğretmedik. Bu ona yakışmaz da. O (kitap) bir öğütten ve (hükümleri) açıklayan bir Kur'an'dan başka birşey değildir. (Bu da) hayat sahibi olan kimselere (gelecek tehlikeleri) haber vermek ve kafirlere o sözü (azab) gerçekleştirmek içindir". (Yasin, 69-70)

Cenab-ı Hak insanların iki bölüm olduklarını haber vermiştir: Bir bölümü diri, istifade etmeye müsait, ilahi uyarıyı kabul eden ve bundan faydalanabilen kimselerdir. Diğerleri ise, ölü, ilahi uyarıyı kabul etmeyen ve bundan istifade etmeyen kimselerdir. Çünkü onun toprağı elverişli toprak değildir ve kesinlikle hayrı kabule müsait değildir. Böylece o kişiye azap vadi hak olur. Bu kişinin cezası, Allah'ın delili ortaya çıktıktan sonra tahakkuk eder, yoksa mücerret olarak, o kişinin hidayeti ve imanı kabule müsait olmaması nedeniyle değildir. Çünkü henüz o kimse bunu ne kabul edecek ve ne de yapacak durumdadır. Peygamber vasıtasıyla Allah'ın delili tahakkuk ettikten sonra ancak o kişinin bunu kabule yanaşıp yanaşmıyacağı ortaya çıkar. Henüz kabul etmemezlik yapmazdan önce Allah ona azap edecek olsaydı o şöyle derdi: Eğer peygamberin bana gelseydi onun emrini yerine getirirdim. Bundan dolayı Allah ona elçisini gönderdi, ona emretti ve nehiyde bulundu. O ise hidayeti kabul etmemek suretiyle isyan etti. O'nun emrini yerine getirmediğinden dolayı cezalandırıldı. Böylece o azap vadi tahakkuk etmiştir ki, çünkü peygamber gelse de o kişi iman etmiyor.

Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:

"Hak yoldan çıkıp sapmışlara karşı Rabbinin onların iman etmiyeceğine dair sözü gerçekleşmiştir" (Yunus, 33).

Bu kul üzerine azap hak olmuştur.

"Kafirlere karşı Rabbinin, onların muhakkak ateş yaranı oldukları hakkındaki sözü işte böylece gerçekleşmiştir". (Mü'min, 6)

"Gerçekleşmiştir" (hakkat) sözü iki sözün tahakkukunu ifade eder: "Saptırmak" ve "azab".

Allah Teala:

"Fakat azab kelimesi kafirlerin üzerine hak oldu" (Zümer, 71)

buyurmuş ve de inkarlarından dolayı O'nun sözü, azab ile tahakkuk etmiştir. Böylece O'nun delil kelimesi adalet sözü gerçekleşmiş olur.

Bütün bunların neticesi şudur:

Allah Teala kullarına nefislerinin arzularını değil de O'nun dini emir ve yasaklarına riayet etmelerini emretmiştir. O'na itaat edenler Allah'ı ve O'nun arzusunu, kendi arzularına tercih etmişlerdir. Bundan dolayı O'nun ikramına layık olurlar. O'na isyan edenler ise, kendi arzularını, O'nun arzusuna tecih etmişlerdir. Allah Teala elbette bu isyankarların O'nun arzusunu tercih etmediklerini bilmektedir. Onlar ancak kendi hevalarını ve arzularını tercih etmişlerdir. Allah onlara bazı şeyleri emretmiş, bazılarını da yasaklamıştır. O'nun bu emir ve nehyi sonucu, kendilerine takdir olunan, nefislerinin istediklerini seçişleri ve kendi arzularını Rablerinin rıza ve arzusuna tercih edişleri ortaya çıkmıştır, isyanlarının neticesi olarak O'nun adeletinin delili tahakkuk etmiş ve zulümlerinden dolayı onları cezalandırmıştır.

 

İÇİNDEKİLER