Salikin Makamlarının Sıralanışı

 

Şunu bilmek gerekir ki bu makamların tertibi salikin bir makamı geçip onu terkettikten sonra ikinciye geçmesi itibariyle değildir, maddi yoluculuğun duraklarında olduğu gibi, bu durum manevi mertebeler için de muhaldir.

Görürsün ki “yakaza” hali her makamda salikle birliktedir. Basiret, irade, azim ve tevbenin durumu da böyledir. Bunlar ilk makamlar olduğu gibi, aynı şekilde sonlarında da bulunması gereken makamlardır; dahası bu hallerin herbir makamda bulunması gerekir. Bu sebeple Allah Teala bunları, has kullarının son makam ve mertebelerinden saymıştır. Nitekim Allah Teala sahabenin bütün vadileri aştığı, başlangıç ve son mertebeleri, halleri, yaşadıkları gazvelerin sonuncusu Tebük Gazası hakkında şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ki Allah o peygamberin ve içlerinden bir grubun kalbleri kaymak üzereyken zor zamanda peygambere tabi olan ensar ve muhacirlerin tevbesini kabul etmiştir. Allah sonra da onların tevbelerini kabul etmiştir. Şüphesiz Allah onlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 117).

Böylece Allah tevbeyi onların ilk ve son durumları olarak kabul etmiştir. Yine Allah Rasulullah (s.a.v)’in eceliyle ilgili ve son nazil olan surede buyurur ki:

“Allah’ın nusreti ve fethi gelince ve insanların Allah’ın dinine grub grub girdiğini görünce, Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan bağışlanma dile, zira o tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr Suresi)

Buhari ve Müslim’de (r.a) gelen hadise göre:

Rasulullah (s.a.v) bu sure nazil olduktan sonra kıldığı her namazın rüku ve secdelerinde:

“Ey Allah’ım Rabbimiz seni hamdinle tesbih ederiz, ey Allah’ım beni bağışla ve Kur’an’ın manalarını bana öğret” buyurmuştur. (Buhari, Tefsir,110; Müslim, Salat, 217)

Öyle ise tevbe her salikin ve her Allah dostunun ulaşacağı son makamdır. Tevbe Allah’ı ve Allah’a kul olmayı ve O’na ne yaraştığını bilen ariflerin ulaşmak için çalıştıkları son nokta ve gayedir. Allah Teala buyuruyor ki:

“Şüphesiz biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara sunduk, onlar emaneti yüklenmekten kaçındılar ve emanetten ürktüler, insan emaneti yüklendi doğrusu o çok zalim ve cahildir. Böylece Allah kadın-erkek münafık ve müşriklere azab etmek ve müminlerin tevbesini kabul etmek için bunu yaptı, Allah Gafur ve Rahimdir” (Ahzab, 72-73).

Dolayısıyla Allah Teala tevbeyi İcadın- erkek her müminin amacı kılmıştır.

Sabır da böyledir. Salik hiçbir makamda sabırdan vazgeçemez. Bu tertib, birbirinden ayrı bulunması düşünülemeyen şartına bağlı meşrut tertibidir.

Örneğin rıza, sabra bağlı olduğu için, sabır üzerine bina edilmiştir, rızanın sabırsız tahakkuku düşünülemez. Mutasavvıflar arasındaki ihtilafa göre, rıza makamı veya hali sabır makamından sonra gelen bir hal veya makam mıdır? denilecek olursa bu salikin sabırdan ayrılıp rızaya geçtiği anlamına gelmez, ancak sabır makamını kazanmadan önce rıza makamını kazanamayacağını gösterir. Kulluk makamlarındaki bu tertibi ve sıralanışı iyi düşünmelisin!

Durum böyle olunca anlaşılıyor ki, kasd ve azim mertebesi diğer mertebelerden öncedir ve sona bırakılmasının bir sebebi yoktur. Yine anlaşıldı ki, derece itibariyle muhasebe de tevbeden önce gelir.

Gerçek şu ki kul nefsini hesaba çekince kendi aleyhine olan şeyi terk eder, tevbenin özü ve gerçeği de zaten budur.

Tevekkül mertebesi, inabe (yönelme) mertebesinden öncedir. Çünkü kul inabenin hasıl olmasın için tevekkül eder, öyle ise tevekkül vesile, inabe gayedir.

 

Tevhid makamı başlanması gereken makamların en ilkidir.

Nitekim Rasulullah‘ın çağrısının ilki ve başlangıcı da, tevhiddir.

Rasulullah (s.a.v) Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şöyle dedi:

“Onları davet ettiğin ilk şey, Allah’dan başka ibadete layık ilah olmadığına şehadet etmek olsun”

Bir başka rivayette: “Allah’ı bilmeleri” olsun şeklindedir. Bu sebeple her makam ve her hal ancak tevhid ile sahih olur.

Dolayısıyla tevhidi son makam kabul etmek için hiç bir yol ve imkan yoktur.

Tevhid rasüllerin çağrısının anahtarıdır. Ve Allah’ın kullara kıldığı ilk farzdır. Bunun dışındaki görüşler yanlıştır.

Mesela, kulun ilk görevinin düşünmek veya düşünmeğe ve marifete yönelmek, düşünmeğe sevkedecek şüphelere dalmak olduğunu söyleyenler bu bakımdan hatalıdır.

Bunlardan birini ilk görev sayan bu görüşler hatalıdır, bilakis vaciblerin ilki ve birincisi Rasüllerin davetlerinin anahtar kelamıdır. O, rasüllerin başlangıcı olan Nuh (a.s)’ın davet ettiği ilk şeydir.

Ey kavmim, Allah’a tapınız, sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur” (Araf,59),

Rasüllerin sonuncusu Muhammed (s.a.v)’in çağırdığı ilk şey de budur.

 

Saliklerin makamların tertib ve sayısı konusunda pek çok ihtilaftarı vardır. Her birisi kendi seyrinin mertebe ve duraklarını ve sülukunun hallerini tavsif eder. Onların seyir ve mertebelerinin mahiyetiyle ilgili ihtilafları dalardır:

Bu mertebeler hallerin bir kısmı mıdır yoksa değil midir? diye ihtilaf edilmiştir. Hal ve makam arasındaki fark şudur ki, makamlar kesbi, haller vehbidir. Onların bir kısmı, haller makamların neticeleridir, makamlar amellerin neticeleridir, derler, dolayısıyla da ameli en salih olan onlara göre makamı en yüce olandır ve makamı en yüce olan da hali en büyük ve yüce olandır.

İhtilafa düştükleri konulardan birisi de rızadır:

Rıza hal midir, yoksa makam mıdır? Bu konuda Horasanlılarla Iraklılar arasında ihtilaf vardır. Şeyhlerden biri bunların arasını şöyle bulmuştur: Eğer bu mertebe çalışmakla elde edilmişse makamdır değilse haldir.

Bu konuda sahih olan şudur:

Mertebelerin ve varid olan şeylerin (varidat) halleri itibariyle çeşitli isimleri vardır. Bunlar ilk çıkış ve başlangıçlarında şimşeğin çakıp, aydınlatması gibi, lemalar, parıltılar aydınlanmalar şeklinde olur. Salikin başına bu haller gelir ve salik O’na bizzat mülaki olursa o zaman bunun adı haldir. Bunlar salikte yerleşir ve halden hale intikal etmeden sabit kalırsa bunlar da makamlardır. Bunlar başlangıcından aydınlanmalar, parıltılar, ortasında haller ve sonlarında da makamlar şeklinde tezahür eder. Dolayısıyla da parlayan şeyin kendisi hal ve hal olan şeyin kendisi de makam olur. Parlayan şeyin bu isimleri O’nun kalble ilişkisi, kalbe doğuşu ve kalbdeki sebatı ile ilgilidir.

Bazen salik elbisesinden sıyrılıp çıktığı gibi makamından sıyrılıp çıkar ve bulunduğu makamın altına iner sonra bazen o makama döner, bazen de dönemez.  

 

İÇİNDEKİLER