Bu sure, bütün peygamberlerin üzerinde birleştikleri
üç tevhid çeşidini de ihtiva etmektedir.
Tevhid iki nevidir.
1 - İlimde ve itikadda tevhid,
2 - İrade ve amaçda tevhiddir.
Birinciye ilmi, ikinciye kasdi- iradi tevhid denir.
Çünkü birincisi haber verme ve marifetle ilgilidir, ikincisi kasd ve irade ile
ilgilidir. Bu ikinci kısım tevhid de iki nevidir. Rububiyette tevhid, uluhiyette
tevhiddir. İşte tevhidin üç türü budur.
İlimde olan tevhide gelince, bu tevhidin dayanağı
Allah’ın kemal sıfatlarını isbat etmek, teşbih ve misali nefyetmek, kusur ve
eksikliklerden tenzih etmektir. Mücmel ve Mufassal olmak üzere iki şey bu tür
tevhide delalet eder.
Mücmel olan, hamdin Allah Teala’ya isbat
edilmesidir.
Mufassal olan ise, Allah’ın İlahlık, Rablık, Rahmet ve
Meliklik
sıfatlarıdır. Bütün isim ve sıfatlarının medarı da bu dört sıfattır.
Hamdin ihtiva ettiği Hususlara gelince:
Hamd;
Kemal ve Celal sıfatlarıyla övülmüş olan Allah’ın medhini ifade eder. O’nu
sevmek, O’ndan razı olmak ve O’na boyun eğmek yanında övülmüş olan sıfatlarını
inkar eden, O’nu sevmekten veya O’ndan haşyet duymaktan yüz çeviren kimse gerçek
manada ona hamdetmiş olmaz.
Hamdolunanın kemal sıfatları ne kadar çok olursa,
ona hamd etmek de o kadar mükemmel olur. Kemal sıfatları azaldıkça o oranda ona
hamd etmek de azalır. İşte bundan dolayı, Allah’dan başka kimsenin sayamayacağı
kadar çok olan bütün hamdlar Allah’a aittir, sıfatlarının kemali ve çokluğundan
dolayı bu böyledir. Bundan dolayıdır ki mahlukatından hiç biri O’nun övgüsünü
sayamaz, çünkü o’nun kemal ve celal sıfatlarının sayısı da, kendisinden
başkasının sayamayacağı kadar çoktur. Bu sebeple Allah Teala kafirlerin
ilahlarını yermiş, onlardan kemal sıfatlarını kaldırmak suretiyle onları
ayıplamıştır. Bu ilahları işitmemek, görmemek, hidayete erdirememek, fayda ve
zarar verememekle ayıplamıştır.
İşte bunlar, Cehmiyye’nin ilahının sıfatları olup
Allah putları bunlarla ayıplamış, fakat aynısını Cehmiyye Allah’a da nisbet
etmişlerdir. Allah Teala, zalimlerin, inkarcıların söyledikleri şeylerden yüce
ve münezzehtir. Allah Teala halili İbrahim (a.s)’ın babasına hüccet getirişini
hikaye ederek şöyle buyurur:
“Ey babacığım, niçin işitmeyen, görmeyen, sana
hiçbir fayda vermeyen şeylere tapıyorsun”
(Meryem, 42).
Eğer İbrahim’in İlahıda da bu vasıfda ve seviyede olsaydı,
babası Azer ona, senin ilahın da böyledir, nasıl olur da benimkini inkar
ediyorsun? derdi. Fakat Azer, müşrik olmakla beraber Allah’ı Cehmiyye’den daha
iyi tanıyordu. Aynı şekilde Kureyş kafirleri de müşrik olmakla beraber Allah’ın
sıfatlarını ve yaratıklardan üstün oluşunu kabul ediyorlardı.
Yine Allah Teala
şöyle buyuruyor:
“Musa Kavmi, Musa gittikten sonra süs eşyalarından böğürerek
ses çıkaran mücessem bir buzağı heykeli yaptılar, onu tanrı edindiler. Sanki
onlar o buzağının kendileriyle konuşup onları doğru yola iletmeyeceğini
bilmiyorlar mı? Fakat o buzağı heykelini ilah edindiler ve zalim oldular”.
(Araf, 148)
Eğer mahlukatın ilahı da böyle
olsaydı, onların bu konuda inkarlarına ve ilahlarının bu şekilde batıl olduğuna
istidlale gerek kalmazdı.
Eğer, Allah Teala kullarıyla konuşmaz, denilecek
olursa deriz ki, hayır şüphesiz Allah kullarıyla konuşmuştur. Kullarının bir
kısmıyla perde arkasında konuştu, bir kısmıyla da Musa (a.s)’da olduğu gibi
vasıtasız konuştu. Allah bazı kullarıyla melek olan elçisinin lisanıyla konuştu.
Bunlar nebilerdir. Allah Teala diğer insanlarla da rasullerin lisanıyla konuştu.
Allah, Rasullerin diliyle olan kendi konuşmasını kelamını, rasulleri aracılığı
ile kullarına iletti. Rasullerde insanlara “Bu Allah’ın konuştuğu ve bizim size
tebliğ etmemizi emrettiği kelamıdır” derler.
Bundan dolayı selef (r.a):
“Kim Allah’ın mütekellim olduğunu inkar ederse o rasullerin hepsinin risaletini inkar etmiş olur. Çünkü risaletin esası Allah’ın
kelamını kullarına tebliğ etmekten ibarettir. Allah’ın kelamı inkar edildiği
zaman risalet de nefyedilmiş olur” demişlerdir.
Samiri hakkında Taha Suresi’nde Allah Teala:
“Onlar için böğürtüsü olan bir buzağı heykeli
yaptı, onlar da ‘sizin ve Musa’nın ilahı budur, fakat onu unuttu’ dediler. Onlar
bu buzağının kendilerine bir söz yöneltmeyeceğini, ne bir fayda ne de bir zarar
veremeyeceğini sanki bilmiyorlar mı? (elbette biliyorlar)” (Taha, 88) buyurur.
Bu ayette geçen sözün rücu etmesi (döndürülmesi) konuşmaktır. Allahu Teala:
“Allah şu iki adamı da örnek verir: birisi dilsiz hiçbir şeye muktedir değildir
ve efendisinin üzerinde bir yüktür. Onu nereye gönderse, hiç bir hayır getirmez.
Bu dilsiz adamla adaleti emreden ve sırat-ı müstakim üzerinde olan insan bir
midir? “ (Nahl, 76) buyurur.
Görüldüğü gibi kelam sıfatının inkarı, ilahlığın da
batıl olmasını gerektirmektedir. Fıtraten, aklı selimle ve semavi kitablarla
sabittirki kemal sıfatlarını kaybeden ilah, müdebbir ve Rabb olamaz. O, yerilmiş
kusurlu ve noksandır, onun ne dünyada ve ne de ahirette kendisine hamdedilmeye
hakkı yoktur. Dünya ve Ahirette hamd, ancak kemal ve celal sıfatlarıyla
hamdedilmeye layık olana aittir.
Bu sebeple selef alimleri, ehl-i sünnetin
görüşleri Rabb Teala’nın sıfatları, mahlukundan yüce oluşu ve kelamı konusunda
tasnif ettikleri kitablara tevhid adını vermişlerdir. Çünkü bu sıfatların
inkarı,Sanii, yaratıcıyı inkar ve reddetmektir.
Allah’ın tevhidi, O’nun kemal sıfatlarını isbat
etmekle olur.
Muattıla (Mutezile) sıfatları inkar etmeyi ve Sani’den soyutlamayı
Tevhid saymışlardır. Bunların Allah’a isnadını teşbih, tecsim ve terkib olarak
kabul etmişlerdir. Halbuki böylece rağbet sağlamak, nifaklarını yaldızlı
göstermek için batıla Hakk adını vermişlerdir. Hakk’tan uzaklaştırmak için ona
da batıl ismini vermişlerdir.
İnsanların çoğu paranın zahirine bakar. Onlarda
sarrafların hakkı batıldan ayıran ölçüleri yoktur.
“Allah kime hidayet ederse
o hidayet bulmuştur. Allah’ın sapıttığı kimse için de asla bir veli bulamazsın”
(Kehf, 17).
Övülen kesinlike yokluğu veya
suskunluğundan ötürü övülmez. Ancak ayıplar ve noksanlıklar kaldırıldığı zaman
övgü söz konusu olur ki bu noksanlıkların zıddı olan müsbet kemal sıfatlarının
varlığını da ifade eder. Aksi takdirde salt bir soyutlamanın hamd, medh ve kemal
diye bir vasfı yoktur.
Allah Teala’nın, herşeyin kendisine muhtaç olduğu (Samediyyet),
gani ve melik oluşu, her şeyin kendisinin kölesi olduğu hususundaki kemalini
ihtiva eden çocuk edinmeme özelliği ile kendini övmesi de böyledir. Çocuk sahibi
olmak bu hakikatlere ters düşer. Allah Teala bir ayette şöyle buyurur:
“Onlar,
Allah çocuk edindi, dediler. Allah çocuk edinmekten münezzehtir. O Ganidir,
göklerdeki ve yerdekiler O’nundur.” (Yunus, 67)
Allah’ın kendisini, ortağının bulunmaması yönüyle övmesi ,
Uluhiyet ve Rububiyette tek oluşunun, kendisinden başka bir varlığın sahip olup da ortak
olamayacağı kemal sıfatları bulunuşunun bir ifadesidir.
Eğer bu sıfatlar yok
sayılacak olursa, varolan herşey ondan daha mükemmel olur. Çünkü mevcut,
madumdan daha mükemmeldir. Bu sebeple Allah sübhanehu kendisini yoklukla övmez.
Ancak menfilikle övülmesi, kemalinin ifadesi olursa bu müstesnadır.
Nitekim mükemmel bir şekilde hayatta oluşunu ifade
ettiğinden dolayı kendisini ölmemekle övmüş ve nitelemiştir.
Kayyum oluşunun
kemalini ifade ettiğinden dolayı kendisini uyku veya uyuklama tutmamasıyla
hamdetmiştir.
Allah’ın kendisini, yerde ve gökte zerre miktarı, daha büyük ve
daha küçük bir şeyin bilgisinin dışında kalmamasıyla Övmesi, ilminin, kemalinin
ve genişliğinin ifadesidir.
Hiç kimseye asla zulmetmemekle kendisini övmesi
adalet ve ihsanının kemalini ifade eder.
Gözlerin O’nu idrak edememesi
azametinin kemalindendir.
O görülür fakat idrak olunamaz. Nitekim O bilinebilir
fakat bilgice kuşatılamaz. Sadece Allah’ın görülmesini kaldırmak kemal ifadesi
değildir. Çünkü görülmeyen yok demektir. Bir varlığın görülmüyor olması
kesinlikle kemal değildir. Asıl şudur ki Allah görülür, fakat azametinden ve
mahlukatın kendisini idrakten aciz ve onlardan yüce (müteal) olduğundan dolayı,
görüş ve idrakçe kuşatılıp kavranamaz. Aynı şekilde Allah, ilmini kemalinden
dolayı, nisyan ve gafletinin olmaması ile de kendisini övmüştür.
Kur’an’da Allah’ın kendini övdüğü her olumsuz vasıf
Allah’ın bu olumsuz vasfın zıddına sahib olduğunu ve zıddının kemalini
içerdiğini ifade eder.
Görüldüğü gibi hamdin esası kemal sıfatlarının varlığına
tabiidir.
Bu sıfatların inkarı Allah’ın hamdinin inkarı anlamına gelir, inkarı
da zıddının varlığını kabul etmek demektir.
|