Tevbe ve İstiğfar

 

İstiğfara gelince, o iki türlüdür:

Yalnız ve tevbe ile bitişik.

Yalnız istiğfar tıpkı, Nuh (a.s)’ın kavmine söylediği şu sözde olduğu gibidir:

“...Rabbinizin mağfiretini isteyin. Çünkü O, çok bağışlayıcıdır. Size, bol yağmuru salsın.” (Nuh, 10-11)

Salih (a.s) kavmine şöyle demiştir:

“Keşke Allah’dan mağfiret dileseydiniz, belki merhamet olunurdunuz.” (Neml, 46),

“Allah’dan mağfiret dileyin, çünkü O, çok bağışlayan ve rahmet edendir.” (Bakara, 119),

“Sen aralarındayken Allah onlara azap edecek değildir. Onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.” (Enfal, 33)

Tevbe ile bitişik istiğfar içinse şu ayetleri gösterebiliriz:

“Rabbinizden mağfıret dileyin, sonra ona tevbe edin de sizi belli bir süreye kadar güzel bir meta ile eğlesin ve her lütuf sahibine, lütfunu versin.” (Hud, 3)

Hud (a.s), kavmine :

“Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin de size bol yağmur salsın.” (Hud, 52)

Salih (a.s) kavmine:

”.. sizi topraktan O meydana getirdi ve sizi orada ömür geçirmeye memur etti. Bu sebepten O’nun mağfiretini isteyin. Sonra O’na tevbe edin. Şüphesiz Rabbim yakındır, dualarınızı kabul eder” (Hud, 61), buyurmuştur

Şuayb (a.s) da dedi ki:

“Rabbinizden mağfiret isteyin. Sonra O’na tevbe ile dönün. Şüphe yok ki benim Rabbim çok merhametlidir. Çok sevendir.” (Hud. 90)

Yalnız istiğfar, tevbe gibidir. Hatta o, tevbenindir. Allah’tan bağışlanma isteğiyle birlikte olması, günahın ortadan kaldırılması, eserinin silinerek şerrinden korunulmasıdır. Bazılarının zannetikleri gibi istiğfar, perde (örtü) değildir.

(İstiğfar: Bağışlanma ve mağfiret isteğidir. Ve o, örtü, ayıp ve zararlı kusurların örtülmesidir. insanın en büyük ayıbı ve kusuru, cahillik ve haksızlığıdır. Cehalet ve haksızlıkla düşmanı onu, helaka ve alçalmaya itebilir. Bunların örtülüp gizlenmesi ancak, Rabbinin verdiği, ilim, adalet ve ihsan nimetlerinden yararlanmaya çalışarak uyanık kalmakla olabilir. Kul, insani değerini her unutuşunda hayvanların toprağına sürülür, cehalet ve zulmü artar, kendini rezil eder. insanlığına önem verdiği ve onu Allah’ın ayetleri ve kevni sünnetleri üzerinde düşünerek beslediğinde ise, Allah onun, eksik ye ayıplarını bağışlayarak gizler. Böylelikle Allah’ın Rasulü’ne buyurduğu şu sözü anlaşılabilir: Bu suretle Allah, senin günahından geçmişini ve geleceğini bağışlayacak, üzerindeki nimetim tamamlıyacaktır ancak ve seni dosdoğru bir yola iletecektir” (Fetih, 2) Allah Rasulü, asla bir günah işlememiş,Rabbine isyan etmemiş, O’nun emri konusunda fıska düşmemiştir. Bu ancak beşeri ayıplarının ve fıtri kusurlarının kendisine verilen hidayet ve ilimle örtülüp gizlenmesidir.)

Allah, bağışladığını da, bağışlamadığını da örter. Ama örtme, onun manasının kapsamına girer. O’nun buna delaleti, ya içerme suretiyle veya gereklilik suretiyle olur.

Bunun hakikati; günahın kötülüğünden kaçınmadır. Örneğin, kafayı darbelerden koruyan “miğfer” de bu fiilden türemiştir. Gizleyip örtme de bu mananın beraberinde gelmektedir. Şayet böyle olmasaydı, sarık, şapka gibi şeyler de miğfer diye adlandırılmazdı ki bunlar aynı zamanda başı örtmektedir. “Miğfer” lafzında, koruma anlamının varlığı şarttır. İşte kulu da azaptan koruyan bu, istiğfar; mağfiret dilemedir:

“Onlar mağfiret dilerken, Allah kendilerine azap edecek değildir.” (Enfal, 33)

Allah, istiğfar edene asla azap etmez. Ama günahta ısrar ederek, Allah’dan sürekli mağfiret talebinde bulunana gelince bununki, mutlak istiğfar değildir. Dolayısıyla azaba mani değildir. İstiğfar, tevbeyi, tevbe de istiğfarı içerir. İkisi de aynı manada kullanılabilirler.

Ama birarada zikredildiklerinde, istiğfar; geçen bir şeyin şerrinden korunma; tevbe ise, dönüş ve gelecekteki kötü amellerin korktuğu şerrinden korunma isteğidir. Burada iki günah söz konusudur. Bunlardan biri geçmiş bir günahtır ki, istiğfar bunun içindir. Diğeri yapılmasından korkulan bir günahtır ki, tevbe ile bunun yapılmaması için azmetmektir.

Allah’a dönmek her iki türü de içine alır; olmuş bir şeyin şerrinden korunmak için O’na dönüş; ilerde olabilecek bir kötülüğün şerrinden korunmak üzere O’na dönüş.

Aynı şekilde günahkar, kendisini helake götürecek bir yola çıkmış kişi gibidir. O, onu maksadına ulaştırmaz. Zira o, bu yolcuyu engellemekle emrolunmuştur. Sonuçta, kurtuluşunun gizli olduğu yola döner de, o kendisini maksadına ulaştırır. Orada felah bulur.

Burada zikredilmesi gereken iki husus vardır:

İlki, birşeyin terki,

İkincisi başka birşeye dönüştür.

Tevbe, dönüş, istiğfar ise terketmeye tahsis edilmiştir.

İkisinden biri yalnız zikredildiğinde bu iki hususu da yerine getirir. Bu yüzdendir ki Yüce Allah:

“Rabbinizden mağfiret isteyin, sonra O’na tevbe edin” buyurmuştur ki bu, batılın terkinden sonra doğru yola dönüş demektir.

Yine istiğfar, zararın giderilmesi, tevbe ise, menfaatin celbi babından değerlendirilebilmektedir.

Mağfiret, kişiyi günahın kötülüğünden korurken, tevbe ona bu korumadan sonra istediğine ulaşmayı sağlar. Yalnız kaldıklarında herbiri diğerini gerektirir.

Allah, en iyi bilendir.

 

İÇİNDEKİLER