بســـم الله الرحمن الرحيم

 

3. Bakış Açısı

 

Sadece kul ile kaim olan kesbi aklı müşahede eden ve bu aklın sadece kendisiyle kaim olduğunu ve kendi şahsından sudur ettiğini düşünen insanların bakış açısıdır. Bu insanlar, rabb'in meşietini ve O'nun kaderi hükmünün kendileri hakkında geçerli olduğunu, O'nun verdiği hükümlerde izzet sahibi olduğu ve emrinin geçerli olup kesinlikle yerine geleceğini müşahede etmemektedirler. Fakat bunlar, masiyet, günah ve işledikleri kötülükleri müşahede etmekle; Rabb'in ezeli kaderini ve geçerli olan meşietini müşahede edememektedirler.

Bunun sebebi iki şeyden biridir:

- Ya kalpleri kendi günahlarını, suçlarını ve yaptıkları fiillerini müşahede etmekle dolduğu için her iki hususu da görecek kadar geniş değildir. Ancak bununla beraber Rabb'in kaza ve kaderine, yaratıcısının meşieti olmadan kulun nefsi için her hangi bir şey yapamayacağına iman etmektedirler.

- Veya toptan kaza ve kaderi inkâr ederek, Rabb'in kul için bir şeyi takdir edip sonra da o şeyi yaptı diye kulu azarlamasından O'nu tenzih etmektedirler!

Birinci sebebe gelince; her ne kadar bu bakış açısı doğru ve faydalı olsada, kişi bundan dolayı kendi nefsini ayıplamaya ve günahları kendi nefsine nispet etmeye devam etse de, azaba ve cezaya müstahak olanın kendi nefsi olduğunu ve eğer kendisini cezalandıracak olursa Allah'ın adaletle davranmış olacağını itiraf etse de: ancak bu bakış açısının sahibi zayıf düşmüş ve nefsine mağlup olmuş, hatta nefsinin sultası altına girerek başarıdan mahrum kalmıştır. Çünkü bu kişi, Rabb'in "kaza"sında izzet sahibi olduğuna ve kevni emir ve meşietinin geçerli olduğuna; eğer dilerse kendisini koruyup muhafaza edebileceğine ve O'nun muhafaza ettiği kimselerden başka kimsenin korunamayacağına şehâdet etmemektedir.

Aynı şekilde bu kişi, kendisinin Allah'ın kaza ve kaderinin cereyan ettiği yer olduğuna, kaza ve kader hükümlerinin kendi irade ve arzuları zinciriyle kendisine sevk edildiği ve bu zincirin bir tarafının başkasının elinde olduğuna, o zincirle kendisini hem iyilik ve kurtuluşa, hem de bedbahtlık ve helâka sevk etmeye kadir olanın Allah olduğuna şehâdet etmemektedir.

İşte bu bakış açısının sahibi, bu şekilde şehâdette bulunmadığı, masiyet ve kendi kesbi olan fiillerini müşahede etme kalbine galip geldiği için; tevhidin hakkını verememiş ve rabb'ine hakkıyla sığınıp O'na boyun eğememiştir. Bundan dolayı da peygamber efendimizin şu sözünün sırrına vâkıf olamamıştır:

"Allahım! Senin gazabından rızana sığınıyor, azabından affına iltica ediyor ve senden yine sana sığınıyorum."

Bu şekilde kaza ve kaderi inkâr eden kimse, tevhide şehâdet etmekten alıkonulmuş, ilahi hikmeti müşahede etmekten engellenmiş ve tamamiyle kendi nefsine havale edilmiş bir kimsedir.

Aynı şekilde bu kimse, Rabb Teâlâ'nın kaza ve kader de tecelli eden izzetini, meşietinin kemâlini, hikmetinin her şeyde geçerli olduğunu müşahede edememiştir.

Yine böyle olan birisi, kendi acizliğini, muhtaç olduğunu ve Allah'tan başka kendisine basan verecek bir kimsenin olmadığını; Allah'ın kendisine yardım etmemesi takdirinde perişan olacağını ve Allah'ın kendisinde doğru olana azmetme hissini yaratıp onu doğru yola iletmemesi durumunda doğru yoldan alıkonulmuş olacağını hiç mi hiç düşünmez.

Böyle bir kimse ile Allah arasındaki perde oldukça kalındır. Çünkü Allah'a karşı iddiada bulunmaktan daha kalın bir perde ve devamlı Allah'a ihtiyaç hissedip O'na yönetmekten -O'na giden- daha yakın bir yol yoktur.

 

İÇİNDEKİLER

3. Bölüm