بســـم الله الرحمن الرحيم

 

4. Bölüm Fasıl.14

 

Ebul-Abbas diyor ki:

Bazıları demiştir ki:

"Sevgi" yi hakikatiyle tam anlatan bir ibare yoktur. Kıskançlıkta sevginin özelliklerindendir. Kıskançlık ise örtünmeyi ve gizlenmeyi gerektirir. Sevgiyi anlatmaya, sırrını izah etmeye çalışan her kimsenin sevgiden payı yoktur. Bu ancak kokusunu almıştır. Ondan az da olsa bir tad almış olsaydı anlatmaktan ve şerhetmekten vaz geçerdi. Çünkü sevgi sevenin dilinden değil, halinden, hareketlerinden anlaşılır. Bunun gerçeğini de ancak sevilen anlar. Çünkü sırlar kalblerde çözülür."

 

Derim ki:

Her mananın onu anlatan bir ifadesi vardır. Özellikle herkes tarafından bilinen bir mana ise.

Fakat bazen ibare o manayı tamı-tamına izah eder. Bazen de mana ibarenin anlattığının üstünde olur. Manalar o kadar yüce ki lafızlar mahiyetini kamilen anlatamaz. Allahu Teala'nın isimleri, Kitab'ın isimlere gibi. "Sevgi" de böyledir. İsmi manasını (müsemma) tam ifade etmez. Bilakis manası çok daha yücedir. Özlem, aşk, ölüm, bela., kelimeleri de böyledir.

Bazen da mana lafızdan az olur. Lafız ise manadan çok yücedir. Bu da cevher-i ferd (atam): Her şeyin en küçüğünü en incesini anlatan kelimesi gibi. Manası lafzı kadar değildir. Buna göre onların:

"Sevgi" yi tam hakikatiyle anlatan bir ifade yoktur" sözlerinden kasıt, lafzı tam manasını ifade etmez, manası lafzından anlaşılandan çok fazladır.

 

"Kıskançlık sevginin özelliklerindendir. Bu ise örtünmeyi ve gizlenmeyi gerektirir." Sözüne gelince: bu sözler sevgi'nin hükmü ve gereği hakkındadır. Gerçeği ve manasıyla ilgili değildir. Sevenler ise bu hüküm noktasında birbirlerinden farklıdırlar. Bazıları kıskançlığı, sevginin gereği, varlığının ve kalbde yer ettiğinin alameti kabul eder. Kişinin bunu konuşmasını, anlatmasını da samimi olmadığının delili sayar. Böyle bir kişi -buna göre-sevginin sadece kokusunu almıştır. Gerçek sevgi ise gizlenmeyi ve örtünmeyi gerektirir.

Bu yüzden denilmiştir ki: Sevgi, istediğini gizlemek, muvafakati açıktan yapmaktır. Bu grup, kamil sevginin ancak gizlemekle var olacağını söylemişlerdir. Birkaç sebepten dolayı:

Birincisi: Sevgi ne kadar gizli olursa o kadar büyük olur, kalbin içine de o kadar hızlı sirayet eder ve yerleşir. Nitekim şöyle denmiştir: Sevginin en ölümsüzü en gizli olanıdır. Seven bunu açığa vurur, gösterir ve anlatırsa etkisi azalır ve yok olmakla karşı karşıya kalır.

İkincisi: Sevgi hazinelerden bir hazinedir. Bilakis sevgi, kulun içine ve kalbine yerleştirilmiş en büyük hazinedir. O yüzden hırsızlar ona yol bulamaz. Kişi bunu söylerse o zaman hırsızlara ve eşkiyalara yerini söylemiş olur. Böylece ondan çalınmasına sebep olur.

Çünkü insanlar kıskançtır. Sevdiğine başkalarının sevgide ortak olmasını kıskanır ve elinden çıkmasından korkar. Sâliklerden çoğu bu belaya maruz kalmıştır. Aslında bunlar Allah'a gidenlerin yolunu kesen eşkiyalardır. Nefisleri böyle bir davranışın kıskançlık olduğunu göstermiş onlara. Sevdiklerini dünyada nefisleri kirlenmiş olan kimseleri sevmekten kıskanmalardır. Nefisleri onlar Allah'ı kıskandıkları duygusuyla aldatmıştır. Böylece onlar o nefislere sevgi arasına girmişlerdir. Hem kıskanmışlar, hem kaldırmışlar, hemde çalıp-çırpmışlardır. Böyle bir sevgi -Allah'ın ihlaslı, ona çağıran velilerine göre Allah'a düşmanlıktır, şeytana yardımcı olmaktır. Sıratı müstakimde engel olarak oturmaktır. O açıdan bu eşkiyalara, - sevgiyi gizlemekte gören, zahirende çeşitli sebeplerden dolayı sevgiyi inkar eden -, bu hırsızlara karşı dikkatli olmak gerekir. Bu kıskançlık zannettikleri şey, şeytanın aldatması, tuzağı ve şaşırtmasından ibarettir. Allah'ı sevenin kıskançlığı (çekememesi), Allah'ın hudutlarının çiğnenmesini kaldıramamaktadır. Allah için kıskanır. Allah'ı kıskanmaz. Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Muhakkak Allah kıskanır, muhakkak ki mü'min de kıskanır. Allah'ın kıskanması ise kulunun haram kıldığı şeyleri işlemesidir." (Buhari, Feth 9/319, Müslim 2762, Tirmizi 1168)

Sevenin kıskançlığı sevdiğinin kıskançlığına muvafakat etmektir. Bu da sevdiğinin kıskandığı şeyleri kıskanmakla olur. Sevilen de şayet onu seviyorsa, bu da Allah'ın sevdiği şeylerden kıskanıyorsa o zaman bu hakikate sevdiğinin isteğine muhalif hareket etmektedir. Sevdiğinin sevdiği şeyleri de yok etmeye çalışmaktadır. O açıdan bu nerede Allah'ın sevdiği "kıskançlık" nerede?

Bu sadece Allah'ın ona verdiği nimetler sebebiyle Müslüman kardeşini kıskanmaktadır. Bu onu kıskanmaktır, Allah için kıskanmak değildir. Çünkü Allah için kıskançlık için özel bir bölüm ayıracağız orada mahiyetini ve kısımlarını anlatacağız.

Üçüncüsü: Tam sevgi, kalbin sevilenle meşgul olmasını ve şerhe ve anlatmaya zamanı olmamasını gerektirir. Sevgisinde sadık olsaydı ona dalar, anlatmaya da fırsatı olmazdı. Bunların metodu bu.

Bazıları da var ki, sevgiyi anlatmayı onunla övünmeyi,açığa vurmayı, sevginin onun her tarafını kuşattığının tamam ve güçlü bir sevgi olduğunun alameti kabul ederler. Sevgi onun sırrını yenmiş artık gizlemeye takati kalmamıştır derler. Nitekim en-Nûri diyor ki:

"Sevgi" perdeleri yırtmak ve sırları açığa vurmaktır. Nuri ve benzerlerinin durumu budur. Bunlara göre sevgiyi gizlemek, sevginin zayıf olduğunun alametidir. Halbuki gerçek sevgiyi, haline bırakmak gerekir.

Etkileri rahat bir şekilde bedende ve azalarda görülmelidir. Eğer bir hareket doğuruyorsa onu durdurmaz bir göz yaşma sebep olmuşsa onu tutmaz. Bir nefese sebep olmuşsa onu tutmaz. Bir fedakarlığa da sebep olmuşsa ondan geri durmaz. Bunlara göre gerçek sevgi, azaları, konuşmaları, hal ve hareketleri her şeyi sevdiğini göstermeli ve bunu hiçbir şekilde inkar etmeyecek derecede olmalıdır.

Ali b. Ubeyd diyor ki:

Yahya b. Muaz Ebu Yezid'e şunları yazıp gönderdi:

Onun sevgisinden içtiğim kadehlerin çoğunluğundan sarhoş oldum. Bunun üzerine Ebu Yezid şunları yazdı:

Başkaları yerler ve gökler kadar denizler içti ve doymadı. Dilini çıkarmış daha fazla varmı demekte. Bu iki arif hiçbir şekilde bunu gizlemeye ihtiyaç hissetmemişlerdir. Bu iki zâtın kim olduğuda biliniyor.

Bir adam da Abdullah b. El-Münâvil'e geldi ve şöyle dedi:

Rüyamda bir yıla kadar öldüğünü gördüm. Bunun üzerine Abdullah dedi ki:

Beni uzak bir zamana erteledin. Bir yıl daha mı yaşayacağım.

Şibli diyor ki:

Seven susarsa helak olur. Arif ise susmazsa helak olur. Bunun tahkiki şudur:

Bu sevgisinde mütekemekkin olanın halidir. O ki, büyük yerleşmiş dağlar yerinden oynar da kalbi sevgisinden dönmez, değişmez:

Birincisi ise başlangıçtaki müridin halidir. Sevgi ateşi henüz kalbine düşmüştür. Tam da alevlenmemiştir. Rüzgarların sevgi ateşini söndürmesinden korkmaktadır. Rüyalardan onu saklar ve örtmeye çalışır. Alevlerin tamamıyle kalbde yanmaya başlarsa rüzgarlar o zaman sadece ateşini artırır. Bu durum insanlara sevginin azlığına ve çokluğuna göre değişir.

 

Söylemek istediğimiz şu;

Sevgiyi anlatan, sırlarını ortaya döken kimsenin sevgi ehlinden biri olduğuna inanılır. Ancak bu kimse her haliyle onun özelliklerini taşıyan biri değildir. Çünkü: bir şeyi bilmek ile o vasfa sahip olmak arasında büyük fark vardır.

Sevgiyi bilmek ayrı, varlığını kalbde hissetmek ayrıdır. Kalbi sevgiyle dolu bir çok seven var ki, sevginin tarifi ona sorulsa onu ifade edecek söz bulamaz, onu anlatmaya güç yetiremez. Sevgi hakkında konuşanların çoğu ilim diliyle konuşmuşlardır, hâl diliyle değil.

Bazı şeyhlerin söylediklerinin manası da budur:

İnsanlardan Allah'tan en uzak olanlar ondan en çok bahsedenlerdir. Çünkü ondan payı sadece konuşmadır. Kalbin ona bağlılığı değildir. Aynen fakir insan gibidir. Tek yaptığı zenginlerden, hükümdarlardan, maldan, mülkten bahsetmektir. Fakat bunlardan hiçbir şeye sahip değildir. Şüphe yok ki sevginin kalb de var olması ve bilerek bunu konuşmamak, kalbde bir şey olmadığı halde bu meseleyi çok konuşmaktan hayırlıdır.

Sevginin tadıyla kalbi dolmuş olan, irşad ve talim maksadıyla bunu konuşan ise diğerlerinden daha hayırlıdır. İnsanlardan kâmil olanların hali budur.

 

"Sevgi, sevenin sözlerinden anlaşılmaz, bilakis hal ve hareketlerinden anlaşılır" sözüne gelince:

Bu söz haktır. Çünkü hâlin sevgiye delâleti sözlerin delâletlerinden daha büyüktür. Hatta gerçekte sevgiye işaret eden şey sözler değil hal ve hareketlerdir. Muhakkak ki hiçbir delil olmadan sana "seni seviyorum" diyen ile bütün hal ve hareketleri seni sevdiğini gösterdiği halde susup bunu söylemeyen arasında büyük fark vardır.

Özetle sevginin şahidi yalanlamayacak delili hal ve hareketlerdir. Sözlere gelince bu yalan da olur doğru da olur.

 

"Sevenden bunun gerçek mahiyeti ancak sevilen kişi anlar. Çünkü sırlar kalblerde çözülür." Sözüne gelince:

Yani, sevginin gerçeğini ve sırrını (seven kimse için) ancak sevilen kişi anlar. Kendisiyle sevdiği arasında bulunan gizli bağdan dolayı. Ruhu ona en yakın şeydir. Başkaları ise sevginin eserinden yola çıkarak onun sevdiğini bilseler de onlar, sevilenin kendisini sevenden idrak etmiş olduğu hakikat ve inceliği anlayamaz. Ruhları arasındaki yakınlık ve bağdan dolayı. Özellikle sevgi karşılıklı ise o zaman aralarındaki iltifat, duygu alışverişi, yakınma ve yakarmalar şaşılacak derecede olur. Halbuki onlar sükunetle oturuyorlar ve yanlarında bulunan hiçbir şeyin farkında değil.

 

İÇİNDEKİLER

4. Bölüm