بســـم الله الرحمن الرحيم

 

4. Bölüm Fasıl.18

 

Bu konuyla ilgili beş mesele zikredeceğiz.

 

Birincisi: "özlem" Allah için kullanmak caiz midir? Böyle bir mana Kur'an'da veya sünnette açık lafızla varid olmamıştır. "Menazil'us -Sâirin" yazarı derki:

Bunun sebebi özlemin gaibe (hazır olmayana) yönelik bir duygu olmasındandır. Bu taifenin mezhebi i müşahede üzerine kâimdir. Bu sebepte onlara göre ne Allah için ne de kul için özlemi kullanmak söz konusu değildir.  

Bir grup da özlemi hem kul hem de Allah için kullanmayı caiz görmüşlerdir. Bu hususta şöyle bir "eser" rivayet etmişlerdir.

"Ebrar (iyilik yapanların) benimle konuşmaya özlemi artmıştır. Ben de onlarla buluşmayı çok özledim"

Diyorlar ki:

Hakikatin gerektirdiği de budur. Her ne kadar hakkında sarih bir lafız varid olmasa da manası doğrudur. Çünkü her seven, sevdiğiyle buluşmaya özlem duyar. Şunu da söylemekteler:

"Özlem gaib olan yönelik bir duygudur. Allahu Teala da hiçbir şekilde kullarından gaib olmaz, kullarda ona gaib olamazlar. Buradaki hazır olma ilmiyle hazır olmadır. Buluşmak ve yakınlık ise başka bir durumdur. Özlem ikinci itibarla söz konusudur. Bu da sevgilinin yakınlığı ve onunla buluşmaktır. Bunun ise belirli bir vadesi vardır ve o zamandan önce elde edilemez.

Allah'u Teala buyuruyor ki:

"Kim Allah'a kavuşmayı umut ediyorsa (bilsinki) muhakkak ki Allah'la buluşma (zaman) gelecektir. " (Ankebut5)

Ebu Osman el-Hayri diyor ki:

"Bu özlem duyanlara bir tesellidir" manası şudur:

"Ben bana özleminizin büyük olduğunu biliyorum. Sizinle buluşmak içinde bir zaman belirledim. Çok yakında özlediğiniz kimseye ulaşacak ve kavuşacaksınız."

Doğrusu ise şudur:

Bunu kullanmak duymaya (rivayete) bağlıdır. Ve bu varid olmamıştır. Bu sebeple kullanımı doğru değildir. Bu aynen "aşk" lafzı gibidir. Hakkında rivayet mevcut değildir. Bu sebeple "aşk" Allah için kullanmak doğru değildir. Allah'u Teala'nın kendi için kullandığı lafız bu lafızdan daha tamam ve daha yücedir. Bu da "sevgi" lafzıdır. Çünkü Allah'u Teala kemal sıfatlarından en kâmil, en yüce ve en üstün olanıyla nitelenir. İrade'nin ekmel olanı O'na aittir. İrade hikmet ve her istediğinin hasıl olmasıdır.

Allah'u Teala buyuruyor ki:

"Her dilediğini yapandır" (Buruc 16)

Kolaylığı ister zorluğu istemez.

Allah'u Teala buyuruyor ki:

"Allah'u (Teala) sizin kolaylığınızı ister, sizin için zorluğu istemez" (Bakara 185)

Kullar için ihsan ve üzerlerine nimetlerini tamamlama iradesi, Allah'u Teala buyuruyor ki:

"Allah size tevbe etmek ister. (Halbuki) Hevalarına tabi olanlar sizin (açık bir şekilde) sapmanızı isterler" (Nisa 27)

Tevbe iradesi Allah'ın "sapma" iradesi arzularına (hevalarına) tabi olanların iradesidir.

Allah'u Teala şöyle buyuruyor:

"Allah sizlere güçlük çıkarmak istemez. Fakat sizi iyice temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. Ta ki (nimetlerine) şükredesiniz." (Maide 6)

- Kelâm'ın da en yüce şekilleriyle kendini vasıflar. Örneğin sıdk (doğruluk ), adalet, hakk, gibi.

- Fiillerinde en yücesiyle ve kâmiliyle kendini vasıflar. Adalet, hikmet, maslahat ve nimet v.b.  

Sevgi de işte bunlar gibidir. Sevginin en yücesi ve en şanlısıyla kendini vasıflamıştır. Şöyle buyurmaktadır:

"(Allah) Onları sever, Onlar da (Allahı )severler " (Maide 45)

"Tevbe edenleri ve temizlenenleri (arınanları) sever" (Bakara 222)

"ihsan edenleri sever" (Bakara 195)

"Sabredenleri sever" (Âli İmran 146)

Bunun dışındaki gönül bağı, meyi, aşk, tutku gibi sıfatlarla ise kendini vasfetmemiştir. Çünkü sevgi bu tür sıfatlardan yüce ve ekmeldir. Bu tür sıfatların da bir takım mana ve gerekleri vardır ki Allah bu sıfatlardan münezzehtir.

Allah'u Tealanın zâtı için kullandığı bütün vasıflar kullanmadıklarından hem lafzen hem manen daha yüce ve mükemmeldir.

- ve Habîr fakih ve arif vasıflarından üstündür.

- Kerim ve Cevâd, cömert (sahiyy) isminden mükemmeldir.

- Rahim ve racif şefik (şefkatli) isminden efdaldir.

O açıdan bize düşen Allah'u tealanın kendi için kullandığı vasıflarla yetinmek ve onları geçmemektir. İsim ve sıfatlarına mana itibariyle uymadığı müddetçe O'nun kullanmadığı isim ve sıfatları kullanmaktan kaçınmak gerekir. Böyle olunca manada ki mutabakattan dolayı kullanılır. 

Özellikle eğer kullanılan isim veya sıfat, mücmel (manası kapalı) veya övgü ve yergi ifade eden kısımlara ayrılıyorsa böyle bir  vasıf ancak mukayyet olarak kullanılır.

Örneğin Fail, Sâni isimleri gibi. Bu gibi isimler el-esma'ul-hüsnâ'da ancak mukayyed olarak kullanılır.

Allah'u Teala buyuruyor ki:

"(O), Dilediğini yapandır (failidir)." (Buruc, 16)

"Allah dilediğini yapar" (İbrahim, 27)

"Allah'ım! her şeyi sapasağlam yapan sun'una (yaratmasına) bak!" (Neml, 88),

Fail (yapan) ve Sâni' (yaratan) isimlerinin manaları iki kısımdır. Övüleni vardır bir de yerileni -Allah en iyisini bilir- lakin el-Esma'ul Hüsnâ içinde bu manadan dolayı el-Mürid, el-Mütekellim, el- âmir en-Nâhi gibi isimler gelmemiştir. Çünkü manaları iki türlüdür.

Fakat Allah'u Teala kendini isimlerin ve sıfatların en mükemmeli ve yücesiyle isimlendirmiş ve vasfetmiştir. Bu izah esas alındığında bazı müteahhir alimlerin yapmış olduğu, Allah'ın kendinden haber verdiği her fiilden bir isim türetip bunu el-esmâ'ul hüsna'ya katmanın ne derece fahiş bir hata olduğu anlaşılacaktır. O'na mâkir (tuzak kuran) Hadi' (aldatan) Fâtin (imtihan eden) Mudil (sapıtan) Kâtip (Yazıcı)... gibi isimler koymuşlardır.

Allah'u Teala'nın şu buyruklarından yola çıkarak bu isimleri koymuşlardır.:

"Ve Allah'da (kendilerine) tuzak kurar" (Enfal, 30)

"Allah onları aldatır" (Nisa 142)

"Kendilerini imtihan edelim diye ..." (Taha, 131)

"(Allah) Dilediğini saptırır" (Ra'd, 27)

"(Allah) ben ve rasullerim muhakkak galip geleceğiz (diye) yazmıştır" (Mücadele, 21)

Böyle bir şey ise büyük bir hatadır. Çünkü Allah bu tür sıfatları kendi için ancak mukayyed olarak kullanmıştır. O andan bunları mutlak olarak kullanmak caiz değildir.

 

İÇİNDEKİLER

4. Bölüm