"Bunun önündeki her şeyin (onun)
kesilmesine sebep olacağına inanırlar" sözüne gelince; Onun önündekiler ancak şu zaman kesintiye sebep olur. Kul bununla yetinir, iradesi ona bağlı olur ve sadece onu istemekle yetinirse olur. Ancak bunu Allah'a ulaşmaya bir yol ve vesile kabul ederse o zaman ne kesintiye sebep olur ne de örtü teşkil eder.
Allah'u Teala'nın:
"Deki: Kimin şahitliği en büyüktür. Deki Allah(ın)"
(Enam, 19) ayetine gelince bunun manası şudur:
Allah'u Teala'nın rasulünü risaletinde tasdik için şahitlik etmesidir. Çünkü müşrikler Rasulullah,
(sallallahu aleyhi ve sellem)'e:
"Sana dediklerinde kim şahitlik eder?" demişlerdi.
Bunun üzerine Allah'u Teala, kendisinin, meleklerinin ve ehli kitab alimlerinin şahitlik ettiğini ifade eden ayetleri indirmiştir. Allah'u Teala buyuruyor ki:
"De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Ve yanlarında kitab ilmi olanlar"
(Ra'd, 43) yani yanında kitab ilmi olanlar benim için şahitlikte bulunurlar. Şahitlikleri de makbuldür çünkü bilgiye dayalı bir şahitliktir.
Allah'u Teala buyuruyor ki:
"Fakat Allah'u Teala sana indirdiklerine şahitlik eder. O'nu ilmiyle indirmiştir. Meleklerde şahitlik ederler.
(Ancak) ve Allah şahid olarak yeter." (Nisa, 66)
"Deki: Kimin şahitliği en büyüktür? Deki: Allah
(in) benimle sizin aranızda şâhiddir" (Enam, 19)
Allahu Teala bu yerlerde Peygamberi için şahitlik ettiğini haber vermiştir. Onun
sıdkının ispatı için Allah'ın şahitliği yeter ve Allah şahid olarak yeter. Denilse ki:
"Rasulü için şahitliği nedir? Denilir ki:
Şahidliği, Rasulünün sadık olduğunu ispat için ikame etmiş olduğu deliller ve ayetlerdir. Bunlann rasulullah'ın sıdkına delaletleri her türlü delilden ve şahitlikten kuvvetlidir. Allah'u Tealanın rasulünün sıdkına şahitlik etmesi en büyük en doğru ve iddiayı ispat eden en delâletli şahitliktir.
Bu bir yorumdur. Bir yorum daha var:
Allahu Teala sözüyle onu tasdik etmiş ve haber verdiği hususlarda sadık olduğuna katı deliller ikame etmiştir. Sözüyle ona şahitlik ettiğini haber veriyorsa bu zarureten haber verdiklerinde sadık olmasını gerektirir. Buna dair şahitlikte kesinlikle sahihtir.
Ayetin manası budur ve onun istidlalinden uzaktır. Bunun bir benzeri de Allah'u Teala'nın şu ayetiyle istişhad etmeleridir:
"(Üstelik) sizin de atalarınızında
bilmediğiniz şeyler size öğretilmiştir. Allah'dır de! Sonra onları bırak... "
(En'am, 91)
Öyleki bazıları bu ayete binaen "Allah" Allah" diyerek zikretmeyi
"Subhanallah, Elhamdülillah, Lâilahe illellah, Allahu Ekber" diyerek zikir yapmaktan efdal saymışlardır. Bu da fasiddir ve fasid üzerine bina edilmiştir. Çünkü müfred isimle zikir yapmak meşru değildir. Hiçbir mana ifade etmemektedir. Aslında bu kelam da değildir. Hiçbir övgü tazimede etmemektedir. Buna iman'da taalluk etmez, sevabı da olmaz. Bu sözü söylemekle de kişi İslam dinine girmez.
Kafir insan hayatının başından sonuna kadar "Allah" "Allah"
dese, zikretmiş olmak veya afdal olan zikri yapmak bir tarafa bununla Müslüman dahi olamaz.
Bazılar da aşırı giderek şunu da söylemiştir:
"zamir'le zikir yapmak zahir isimle zikir yapmaktan efdaldir.
"Hu, hu" diyerek zikir "Allah, Allah" diyerek zikir yapmaktan faziletlidir."
Bunların hepsi türlü dalaletlere yol açan saçmalık ve boş boş hayallerdir.
Üzerine bina edilen mananın bozukluğuna gelince
onlar:
"Allah de! Sözünün manasının şöyle olduğunu
zannetmişlerdir:
"Yani "bu ismi söyle "Allah, Allah" de. Bu onların
Allah'ın kitabını anlamamalarından kaynaklanmaktadır. Çünkü burada Allah ismi şu
buyruğunun cevabıdır.
"... De ki: "Musa'nın insanlar için bir nur ve hidâyet olmak üzere getirdiği ve sizin onu parça parça kağıtlar haline koyup kimini açıklayıp çoğunu da gizlediğiniz kitabı kim indirdi? Üstelik sizinde atalarınızın da bilmediği şeyler size öğretilmiştir. "Allah de!"...
(En'am, 91)
Yani: Allah onu indirdi de! Çünkü soru cevapta tekrar edilmiştir, cevap da soruyu içerdiği için havfedilmiştir.
Nitekim şöyle denilir:
"Yerleri ve gökleri kim yarattı? Cevaben, Allah
dersin. Manası Allah yarattı demektir. Soru buna işaret ettiği için fiil hazf
edilmiştir.
|