Hüzün için söylediği şeylerin izahı da daha önce
geçmişti.
Burada hüznü, kötülüğü emreden nefislerinden ümit
kesmeleri şeklindeki izahı açık değildir. Çünkü hüzün, bir sevileni kaybetme
veya kötü bir şeyin olmasından duyulan eseftir. Eğer bu geçmişte olursa hüzün,
gelecekle alakalı olursa korku ve endişe, vehim olur.
"Kötülüğü emreden nefisten ümidi kesmek"
hüzün değildir. Kastı suda olabilir, onlann hüznü nefs-i emmâre'den
kaynaklanır, nefsi mutmâinne'den değil. Çünkü mutmain nefis hüzün duymaz.
Hüzün duyan, sevdiğini kaybettiğinden dolayı nefsi emmâre (kötülüğü
emreden nefis)tir. Bu onun dediği gibi değil. Çünkü nefsi mutmaine, hakkı eda
ederken yaptığı taksiratlara, vaktini zayi etmeye bazı zamanlar başkalarını
Allahu Teala ya tercih etmeye üzülür. Bunlardan dolayı hüzün duyar, bu hüzün
muhakkak olmalıdır. Çünkü taksir ve zayi etme kaçınılmazdır, buna Allah'u
Tealanın:
"Gerçekten insan, Rabbine karşı çok nankördür"
(Âdiyat, 6) ayetiyle istişhadine gelince, izahı şudur Ayette kanûd kafur
(çok nankör) manasındadır.
O da musibetleri anıp, iyilikleri unutandır. Şüphe
yok ki hüzün bu ikisinden kaynaklanır. Şunda da şüphe yok ki, nankörlükten doğan
hüzün nefsi emmâreden kaynaklanan bir hüzündür. Taksiratından ve zayi etmesinden
kaynaklanan hüzünün ise bununla bir alakası yoktur.
|