بســـم الله الرحمن الرحيم

 

4. Bölüm Fasıl.25

 

Dedi ki:

Onların korkuları, Celaline saygı (heybet) duymaktır, azap endişesi değildir. Çünkü korkuları nefis için mücadele etmek ve onu savunmadır. Celâl'e duyulan heybet (saygı) Hakkı tazim etmek ve nefsi unutmaktır:

"Üstlerinden, Rablerinden korkarlar" (Nahl 50)

Avam hakkında ise şöyle buyurmuştur:

"Gözlerin ve kalplerin evirilip-çevrildiği bir günden korkarlar" (Nur, 37)

 

Bunun izahı da daha önce gelmişti:

"Celâline duyulan heybettir, azap endişesi-(korkusu) değil"

Bunun batıl olduğunu izah etmiştik. Allahu Teala da melekler ve peygamberlerin oluşturduğu en hâss kullarını şu sıfatla övmüştür:

" .... Rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar" (İsra, 57)

Buna rağmen, azap korkusu bir eksikliktir nasıl denilir.

"Korku, nefis için mücadele etmektir"

Sübhanallah! Allah korkan, azabından korkan kimse için rabbine karşı mücadele ediyor denilebilir mi? Mücadele olsa bile bu mücadele, düşmana, hevaya, arzulara karşı mücadeledir.

Bu mücadele ubudiyetin en büyük kısımlarındandır. Bir şeyden korkan ona maruz kalmamak için mücadele eder bu azaba ve sebeplere karşı bir mücadeledir. Burada mücadele etmek ve tehlikelere maruz kalmaktan başka bir şey yoktur. Bu mücadele olmasaydı cezaya teslim olmak meydana gelirdi. Mahzurlu mücadele Allah'ın sevdiği ve emrettiği şeylere karşı mücadele etmektir.

Nefsi Allah'ın azabına karşı savunmak eksiklik değildir. Bilakis kemâl, kazanç ve nimetlerin en büyüğü kulun nefsini, Allah'ın azabına maruz kalmaması için korumasıdır.

Nefsini korumayan kişi de hiçbir hayır yoktur. Nefsi koruma, ancak onu Allah'ın emirlerini yerine getirmekten korursa tuzak tutarsa zemmedilir. Fakat O'nun azabından korumaya çalışma nasıl eksiklik olur.

 

"Celal heybeti, hakkı tazim etmek ve nefsi unutmaktır" : (sözüne gelince: )

Heybet ve tazim'in izahı ayrıca bunların korkmaktan farklı olduğunu söylemiştik. Ayrıca bu heybet nefsi unutmayı gerektirmez. Kulun kendini bu makamda hissetmesi eksiklik veya zafiyet değildir. Bilakis bu mükemmelliktir, çünkü bu fena makamından mükemmel olan bekayı gerektirmektedir. Allahu tealanın: "taraflarından Rablerinden korkarlar" (Nahl, 50) buyruğu ise O'nun aleyhine bir delildir.

Buradaki korkuyu heybetle izah etmek doğru değildir. İki sebepten dolayı:

Birincisi; herhangi bir sebep olmadan lafzın hakiki ve asli kullanımının dışına çıkmaktır.

İkincisi; Bu meleklerin vasfıdır. Allah onları korkmak ve endişe etmekle vasfetmiştir. Buradaki "havf (korku)" şu ayetteki "haşyet (korku)" ile aynıdır.

"Onların önündekini de arkalarındakini de bilir. O'nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler. Onlar korkusundan titrerler" (Enbiya, 28)

Onları "korku" ve "işfak" (titremekle) vasfetmiştir. Ayrıca onları azaptan korkmakla da vasfetmiştir:

"... Rablerine hangisi daha yakın olacak diye yol ararlar. O'nun rahmetini umar, azabından korkarlar" (İsra, 57)

Onlar da mahlukatın en hâss'ıdır.

Kendini, nefsin ahmaklıklarından, cehaletlerinden ve kirlerinden uzak tut...

Allah'ı hakkıyla takdir edemeyen kimselerden olma...

Nitekim Allah rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyordu:

"Allah'u teala semâvat ehline ve yeryüzü ehline azab etse, onlara azabı onlara asla bir zulüm değildir".

Allah'a yakın olan Arif, Allah'ın ona azab etse bunun zulüm olmayacağını bilirse ondan fazla korkmaya daha layık kim olabilir?

 

"Avam hakkında şöyle buyurmuştur: "Gözlerin ve kalplerin çevrileceği bir günden korkarlar" (Nur, 37) sözüne gelince:

Bu batıl çirkin tutarsızlıklardan biridir. Çünkü bu, kullarından ve ariflerinden havas olanları sıfatıdır. Onlar hakkında şöyle buyurmuştur:

"(Bunlar) kendilerine ticaretin de alışverişin de Allah'ı anmaktan, namazdan, zekatı vermekten alıkoymadığı yiğitlerdir. Onlar, kalblerin ve gözlerin dehşetten döneceği bir günden korkarlar. Çünkü Allah onları işledikleri amellerinin en güzeli ile mükafatlandıracak ve onlara lûtfundan fazlasıyla verecektir..." (Nur, 37-38)

Bunlar kulların en hâss'larıdır. Onlar da Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabı ve onlara iyiliklerle tabi olanlardır. Bu vasfın avamm'a ait olduğunu söyleyen utanmak değil mi?

Şüphe yok ki bunun kaynağı ya aşırı cehalet veya sözünün manasını bilmeyenleri taklittir. Söyleyen hakkında hüsn-ü zann beslersek böyle. Kaynağı başka bir şeyse bu çok daha kötüdür.

 

İÇİNDEKİLER

4. Bölüm