بســـم الله الرحمن الرحيم

 

5. Bölüm Fasıl.2

 

Cinlerin de peygamberlerin şeriatlarıyla mükellef oldukları, bunlarla amel etmelerinin kendilerinden istendiği ve kıyamet gününde mükâfat ile azap için haşredilecekleri bilinince; onlardan kötülük yapanların cehenneme girmeleri gibi, iyilik yapanların da cennete girecekleri bilinmiş oldu. Allah Teâlâ'nın cinlerin mü'minlerinden hikâye ettiği şu sözü buna delâlet etmektedir:

"Gerçekten biz hidâyeti işittiğimizde ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse o (ecrinin) eksiltilmesinden de korkmaz; kendisine zulmedilmesinden de." (Cinn, 13)

İmam Buhari de bu husus için bunu delil göstermiştir. Zira bu âyeti kerimede hem mükâfatının noksanlaşması nefyedilmekte, hem de yaptığı amellerden daha fazlasıyla cezalandırılması nefyedilmektedir. Dolayısıyla ne onun yaptığı iyiliklerinin mükâfatı eksiltilir, ne de yaptığı kötülükleri arttırılır.

Bunun bir benzeri de şu âyeti kerimedir:

"Kim mü'min olduğu halde Salih ameller işlerse o, zulme uğratılmaktan da korkmaz; (mükâfatının) eksiltilmesinden de." (Tâ-Hâ, 112)

Yâni; ne kötülüklerinin arttırılmasından, ne de iyiliklerine eksik mükâfat verilmesinden korkar.

Yine Allah Teâlâ Rahman sûresinde şöyle buyurmaktadır:

"Rabbinin huzurunda durmaktan korkana da iki cennet vardır." (Rahman, 46-47)

Sonra iki cennette olan şeyleri zikretmeye başladı. Tâ şu âyete kadar:

"O ikisinde de bunlardan evvel ne bir insanın ne bir cinin asla dokunmadığı gözlerini yalnız eşlerine dikmiş, (huri) ler vardır." (Rahman, 56)

İşte bu âyeti kerimeler, cinlerden iyilik yapanların mükâfatlarının cennet olacağına birkaç yönden delâlet etmektedir:

1. Bu âyetlerin başında geçen "men" kelimesi umumluk ifade eden kalıplardan olup, korkan herkesi kapsar. Dolayısıyla bundan sonra zikredilen mükâfat da her korkana verilir.

2. Bu zikredilen mükâfatın, Allah'ın huzurunda durmaktan korkmanın neticesinde verileceği ifade edilmektedir. Bu da gösterir ki Allah'ın huzurunda durmaktan korkmak, bu mükâfata müstahak olmanın sebebidir. Dolayısıyla Allah'ın huzurunda durmaktan korkan herkes, insan olsun cin olsun bu mükâfatı almayı hakkeder.

3. Allah Teâlâ bu va'dden hemen sonra şöyle buyurmaktadır:

"(Ey insanlar ve cinler) o halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?" (Rahman, 47)

4. Allah Teâlâ onların hanımlarının vasıflarını anlatırken şöyle der:

"... Bunlardan evvel ne bir insanın ne bir cinin asla dokunmadığı..."

Bunun mânası şöyledir:

İnsanların hanımlarına, bunlardan önce insanlar dokunmamıştır; cinlerin hanımlarına da bunlardan önce cinler dokunmamıştır.

En iyisini bilen Allah'tır.

 

Cinlerin iyilerinin mükâfatlarının cennet olacağına delâlet bir âyeti kerimede Allah Teâlâ'nın şu sözüdür:

"İman edip güzel amellerde bulunanlara gelince; şüphesiz ki biz iyi amel edenin ecrini boşa çıkarmayız. İşte onlara, evet onlara altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır..." (Kehf, 30-31)

Bunun gibi daha pek çok genel âyet vardır. Cinlerinde mü'minlerinin var olduğu sabit olduğuna göre, onlar da bu genel ifadelerin altına girerler. Nitekim onların kâfirleri de, vaide müstahak olan kâfirlerin arasına girerler.

Hiç şüphesiz ki onların mü'minlerinin va'd âyetlerinin altına girmesi, kâfirlerinin vâid âyetlerinin altına girmesinden daha evlâdır. Çünkü va'd Allah'ın fazlı, vaid ise adaletidir. Allah'ın fazlı da O'nun rahmetindendir. Rahmeti de gazabına galebe çalmıştır.

Hem cennet ve cehennem dışında mükelleflerin bir yurdu daha yoktur. Mükelleflerden cehenneme girmeyen herkes, hiç şüphesiz ki cennette barınacaktır.

Hem onların Allah'ın davetçisinin çağrısını kabul etmeleri takdirinde, Allah'ın onları bağışlayacağı ve acıklı bir azaptan onları kurtaracağı sabit olmuştur. Allah'ın bağışladığı herkesin cennete gireceğinde ise hiçbir şüphe yoktur. Zâten bağışlamanın faydası, cenneti kazanmak ve cehennemden kurtulmaktır.

Hem Rasûl'ün onlara da gönderildiği, onların da Rasûl'e tabî olmakla mükellef oldukları ve onlardan da Allah'a ve Rasûl'üne itaat edenlerin, Allah'ın kendilerine nimet verdiği kimselerle beraber olacakları sabit olmuştur.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

"Kim Allah'a ve Rasûl'üne itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve Salihlerle birliktedirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar." (Nisa, 69)

Hem Allah Teâlâ, Arşın taşıyıcıları olan meleklerin ve onların etrafında olanların iman edenler için Allah'dan bağışlama istediklerini ve şöyle dediklerini bildirmektedir:

"... Rabbimiz, rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Tevbe edenlere ve senin yolunu izleyenlere mağfiret buyur ve onlan cehennem azabından koru. Ve Ey Rabbimiz, onları kendilerine va'd ettiğin Adn cennetlerine girdir." (Mü'min, 7-8)

Bu âyeti kerime de gösterir ki, Allah'ın mağfiret ettiği ve cehennem azabından koruduğu herkes, cennetle va'd edilmiştir. Önceden de geçtiği gibi cinlerin mü'minleri hakkında da iman, günahların bağışlanması ve ateşten korunmaları sabit olmuştur. Dolayısıyla bunların da cennete girecekleri kesinleşmiştir.

En iyisini Allah Teâlâ bilir.

 

Cinlerin Müslümanlar, kâfirler, Salihler ve Salihlerin biraz daha altlarında bulunanlar şeklinde taksim edilmeleriyle mükellef oldukları sabit olunca; onlar da insanlar hakkında geçen bütün bu tabakalarla muvazene edileceklerdir.

Ancak onların tabakaları arasında rasûl yoktur. Onların derecelerinin en yücesi, Salihlik derecesidir. Eğer onların bundan daha üstün bir dereceleri olsaydı, şüphesiz ki onu zikrederlerdi.

Kur'ân-ı Kerim onların üç kısma ayrıldıklarına delâlet etmektedir:

1 - Salihler,

2 - Salihlerin biraz daha altında bulunanlar ve

3 - Kâfirler.

Bunlardan fazla olarak insanlar da şu dereceler de vardır:

1 - Risâlet derecesi,

2 - Nübüvvet derecesi ve

3 - Allah'ın yakınlığını kazanmıştık derecesi.

En iyisini Allah Teâlâ bilir.

 

İÇİNDEKİLER

5. Bölüm