İtaat üzere sabır, yine bu sebepleri bilmekten doğar. Ayrıca tâatın neticesinde meydana gelecek olan güzel ve hoş netice ve meyveleri bilmek de tâat üzere sabretmeyi netice verir. Tâat üzere sabretmenin en kuvvetli bir sebebi de, iman ve muhabbettir. Kalpte bulunan iman ve muhabbet kuvvet kazandıkça, kalbin tâat yapması o nispette artar.
Burada insanların hakkında ihtilafa düştükleri bir mesele vardır. O da şudur:
- Kulun masiyetlere karşı sabretmesi mi,
- Yoksa tâat üzere sabretmesi mi daha faziletlidir?
Birinci şıkkı tercih eden bir grup âlim, görüşlerini delillendirmek için şöyle dediler:
Masiyetlere karşı sabretmek, ancak sıddık olanların yaptığı bir şeydir. Nitekim selefi salihinden biri şöyle demektedir:
"Hayır amellerini, hem iyi, hemde kötü olan herkes yapmaktadır. Masiyetlere karşı sabretmeye gelince, bunu ancak sıddık olanlar yapabilmektedirler."
Hem bunlar dediler ki:
Şüphesiz ki insanın günah işleme eğilimi, tâatleri terk etme eğiliminden daha kuvvetlidir. Çünkü günah işleme eğilimi, nefsin arzuladığı ve kendisinden lezzet aldığı vucudi bir şeye yöneliktir. Tâatı terk etme sebebi ise, tenbellik acizlik ve önemsememezliktir. Hiç şüphe yok ki masiyet eğilimi daha kuvvetlidir.
Hem dediler ki:
Nefis, hevâ ve heves, şeytan, dünyevi sebepler, kötü arkadaşlar, başkalarına benzeme arzusu, taklit etme duygusu ve insanın tabiatında bulunan meyil...
İşte bunların her birisi insanı günah işlemeye sevketmekte ve kendi etkisini göstermeye çalışmaktadır. Peki bunların
hepsi kalbe karşı birleşip birbirlerine destek oldukları zaman nasıl olur?
Artık bunlara icabet etmeyip sabretmekten daha
kuvvetli bir sabır bulunur mu?
Hiç şüphe yok ki eğer sabretmesi için Allah'ın ona
yardımı olmasaydı, onun sabredebilmesi mümkün olmazdı. Görüldüğü gibi bu
gruptakilerin delilleri gayet açık ve kuvvetlidir.
Bir grup âlim de, emredilmiş olan şeyleri yapmak, yasaklanmış şeyleri terk etmekten daha faziletlidir diye tâat
üzere sabretmeyi tercih etmişlerdir. Bunlar, görüşlerini ispat etmek için
yirmiye yakın delil getirmişlerdir. Hiç şüphesiz ki emredilmiş olan şeyleri
yapmak, ancak onlar üzerinde sabretmekle mümkün olur. Eğer tâatleri yapmak daha faziletli olursa, bu durumda onlar üzerinde sabretmek de daha faziletli olur.
Bu hususta tartışmayı kesecek en doğru görüş, bunun tâat ve masiyetlerin değişmesiyle değişeceği görüşüdür. Şöyle ki:
Yüce ve büyük olan bir tâat üzere sabretmek, küçük ve biraz daha önemsiz olan bir masiyeti işlememek üzere sabretmekten daha faziletlidir.
Aynı şekilde büyük bir günahı işlememek üzere sabretmek, küçük bir tâati yapmak üzere sabretmekten daha faziletlidir.
Örnek olarak Allah yolunda cihat etmek üzere sabretmek, bir çok küçük günahı terk etmek hususunda sabretmekten daha üstündür.
Aynı şekilde büyük günahları ve hayasızlıktan terk
etmek üzere sabır, bir gün nafile oruç tutmak veya sabah namazının sünnetini
kılmak üzere sabretmekten daha faziletlidir.
İşte bu mesele hakkında en doğru görüş budur.
En iyisini bilen Allah'ü Teâlâ'dır.
|