Rabbine karşı insaflı olana, ilminin az olduğunu, çokça kusurlar işlediğini ve
bazen aşırıya gittiğini, bazen de muamelelerde haddi aştığını itiraf edip ortaya
koyan kimseye müjdeler olsun!
Şayet Rabbi onu
günahlarıyla hesaba çekecek olursa O'nun adaletini; şayet günahlarını affedecek
olursa O'nun ihsanını görür.
Bir sevap
işleyecek olursa, O'nun fazlını ve bunu ona ihsan ettiğine şahit olur. Eğer
işlediği bu ameli Allah kabul ederse ikinci kez lütuf ettiğine şahit olur.
Eğer aynı mislinde
olmakla beraber (ama bir şartın oluşmamasından dolayı) bu amelini reddedecek
olursa, bundan dolayı kul bunun uygun olmadığını asla söylemez.
Şayet bir günah
işleyecek olursa, bu günahından Rabbinin uzak olduğunu anlar. Günah işlemesinden
dolayı, Allah'ın onu masum kılmadığını ve cezalandıracağını ve bunda da Rabbinin
adaletinin söz konusu olduğunu da bilir.
Kuşkusuz Rabbine
karşı oldukça fakir olduğunu, kendi nefsine karşı zulüm işlediğini idrak eder ve
şayet Rabbi onu bunlardan dolayı affedecek olursa bunun, O'nun sonsuz
ihsanından, cömertliğinden ve bahşetmesinden kaynaklandığını idrak eder.
İşte konunun
nüktesi ve sırrı şu ki; artık bu kul, ihsan edenin yalnız Rabbi olduğunu anlar
ve kendi nefsinin günahkâr ya da ifratta olduğunu yahut da yanlışta bulunduğunu
bilir.
Bununla beraber
kendisini sevindiren her şeyin yaratanının fazlından geldiğini, O'nun ihsan
ettiğini ve günahlardan dolayı kendisini kötü yapan her şeyde de O'nun (c.c.)
adaletinin tecelli ettiğini bilir.
Sevdiklerinden kimisinin evleri harap olunca (onları) sevenler:
"Orada
oturmakta olanlara sulak olsun!" derlermiş. Aynı şekilde Allah'a aşık olan
kimse de toprağın altında iken yılların geçtiği söz konusu olunca, kendisinin
dünyada iken Allah'a yaptığı itaatini, dostluğunu ve O'nun da kendisine
gösterdiği merhametini hatırlar. Eskimiş bedenlerin meskun olduğu yerdekiler de
sulanıverir.
|