بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Allah'ın Tuzakları

 

Yüce Allah'ın kendisine ait vasfettiği tuzağa gelince; bu dostları ve peygamberleriyle, tuzak kuranlara karşılık vermesidir. Onların (düşmanların) kötü tuzaklarına karşılık O'nun güzel tuzağıdır. Böylece onların tuzakları en çirkin olanı, O'nun tuzağı da en güzel olanı demek oluyor. Çünkü O'nun tuzağı âdil ve karşılığın bizzat kendisidir. Aynı şekilde O'nun hilesi de böyledir. Resûlleriyle ve dostlarıyla, düşmanlarına verdiği bir karşılıktır. O'nun hile ve tuzağından daha güzeli asla olamaz.

"Kişi, cennet ehlinin amelini işleyip, ta ki kendisiyle cennet arasında bir ziralık mesafe kalır ve yazgı öne geçer." ile ilgili hadise bakarsak; kuşkusuz bu, insanların cennet ehli hakkında düşündükleri amelleridir. Şayet bu cennete girmek için makbul bir amel-i salih olsaydı o zaman Allah bunu severdi ve razı olurdu; bunu ondan iptal etmezdi. "Kendisiyle cennet arasında bir ziralık mesafe kalır" ile ilgili kısma gelirsek; (cahillerin) yorumlarına problem çıkarır niteliktedir. Şöyle cevap verilir:

Amel ancak sonuna ve bitimine dek olsa, bu ameli işleyen kimse bu amelini bitirmeye ve tamamlamaya sabır gösteremez, bilakis bunda gizli bir afet söz konusudur. Aynı zamanda ömrünün sonlarında zelil olmayı gerektirecek bir püf noktası da söz konusu olur. Böylece ihtiyaç vaktinde bu afet ve gizli belâ kendisine ihanet edecektir. Bu sefer de afetin gerektiren sebeb gelir ve bunu işler. Şayet burada aldatma ve afet yok ise, Allah o kimsenin imanını küfre çevirmez ve belki amelini ifsad etmeyi gerektirebileceği hâlde bir sebep olmadan da, bu ameldeki doğruluğu ve ihlâsı sebebiyle o kula bunu bağışlar. Nitekim insanlar birbirleri hakkında her şeyi şeyleri bilmedikleri hâlde Allah (c.c.) herkes hakkında her şeyi bilir.

İblis'in konusuna gelirsek; Allah (c.c.) meleklere:

"Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." (Bakara, 30) diye buyurmuştu.

Muhakkak ki Rab Teâlâ, İblis'in kalbinde olan küfür, kibir ve hasedi bilmekteydi, melekler ise bilmemekteydiler. Secde etmekle emrolundukları zaman meleklerin kalbinde itaat, sevgi, korku ve teslimiyet ortaya çıkıverdi ve hemen emre uydular. Düşman olan İblis'in kalbinde ise kibir, aldatma ve haset ortaya çıktı, yüz çevirdi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.

Tuzağı ile dostlarını korkutmaya gelince: bu haktır. Çünkü onlar günahları ve hatalarıyla tek başına kalmalarından ve bunun onları bedbaht duruma döndürmesinden korkuyorlardı. Onların korkuları günahlarından ileri geliyordu, rahmetini de ümit etmekteydiler. Âyette şöyle buyruldu:

"Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz." (Araf, 99)

Bu ancak zalimler ve kafirler hakkındadır. Ayetin mânası şöyledir:

"Öyleyse isyan etmenle, günahları işlemenle tuzağa düşmeyeceğinden emin olma.  Nitekim fasıklardan başkası O'nun tuzağından kendisini emin görmez. Tuzağından dolayı Allah'tan korkan ariflere gelirsek; onlardan da işlediklerinin azabını erteler. Onlar da bir gururlanma türü meydana gelir ve günahları unuturlar ve azap kendilerine bu aşamadan ve gururdan sonra geliverir."

Bir açıklama da şöyledir:

"Onlar, O'ndan gafil olmakla O'nun zikrini unutmuşlardır. O'nun zikrinden ve itaatten yüz çevirdikleri için O da onlardan yüz çevirmiştir. Böylece onlara belâ ve fitneler alabildiğince tez ulaşmıştır. Onlara olan Allah'ın tuzağı, onlardan yüz çevirmesiyle olmuştur. "

Bir açıklama da şöyledir:

"Kendilerinin bilmedikleri günah ve kusurları Allah bilmektedir, dolayısıyla onlar hiç farkına varmadan tuzak onlara geliverir."

Bir açıklama da şöyledir:

"Kendilerinin sabır göstermeyeceği şeylerle imtihan ve sınav oldular ki bu da tuzak anlamına gelir."

 

İÇİNDEKİLER