Her kim, daha çok fazlalaşsın ümidiyle ya da azalır
korkusuyla ya da sağlıklı olma yahut hastalığının gitmesi isteğiyle seçimini ve
ihtiyarını terk ederse, Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilir. Allah'ın (c.c.)
seçme ve ihtiyar etmede münferit ve Allah'ın, kulu için seçmesinin daha hayırlı
olduğunu bilir. Kulun maslahatını daha iyi bilen olduğunu, onun yararını ve
kadrini daha iyi bildiğini, kulun kendi nefsine karşı nasihatından daha çok
O'nun nasihat ettiğini, kulun kendisine karşı merhametinden daha çok O'nun merhametli olduğunu ve daha pek çok iyilik yaptığını
bilir. Bununla beraber şunu da bilir ki, kul bir adım dahi olsa Allah'ın (c.c.)
kaderinin önüne geçemez, onu geciktiremez...
Kendi nefsini O'nun huzurunda öne
atar, bütün işlerini O'na teslim eder, yüce ve sonsuz olan, kahir olan bir
efendinin huzuruna çok zayıf bir köle olarak kendisini atıverir. Allah da
dilediği her şeyle kulu hakkında tasarruf eder. Kulun ise, herhangi bir tasarruf
yetkisi yoktur. Kuşkusuz bu köle, bu anda sıkıntı, pişmanlık ve cimriliğinden
kurtulmuş, istirahat etmektedir. Hepsini yüklenir, ihtiyaçlarını, maslahatlarını
omuzlar; bunlar kendisine ağır gelmez, sıkıntı vermez ve bunlara büsbütün
dalmaz. Bu konuda Allah'ın (c.c.) lütfunu, iyliğini, rahmetini ve ihsanını
ister; bu esnada kulun hiçbir sıkıntısı, hastalığı ve üzüntüsü olmaz..! Çünkü
kendisi bütün üzüntüsünü Allahu Teâlâ'ya havale etmiştir. İhtimamın hepsini
Allah'a yöneltmiştir, istediği yalnız O olmuştur. Dolayısıyla dünyanın ihtiyaç
ve maslahatlarına önem vermemiş, bunlardan kalbini feragat ettirmiştir.
Sonuç
olarak; en güzel yaşantıyı elde etmiş, kalbi çok daha güzel nimetlerle
beslenmiş, sevinci ve nefsi yücelmiştir.
Şayet bundan yüz çevirecek olursa,
nefsi için seçmiş ve onun için ihtiyar etmiş demektir. Kendi zevkine göre
istemiş, Rabbinin hakkını gözetmemiş demektir. Bunun için de Rabbi onu
seçtiğiyle başbaşa bırakır, yüz çevirmesinden dolayı onu kendi hâline salıverir.
Peşinden kendisini sıkıntı ve tasa, hüzün ve cimrilik, korku ve yorgunluk, kötü
durum ve çirkin vaziyet kaplar. Artık saf bir kalbi olmaz, arınmış bir ameli
bulunmaz, meydana gelecek hiçbir arzu gerçekleşmez, kendisini kurtaracak hiçbir
rahatlık gelmez ve son bulacak bir haz da ilişmez. Bilakis kendisi ile
sevindirdikleri arasında imkânsızlıklar baş gösterir, rahatlamaz ve kendisi için
göz aydınlığı olmaz. Nitekim kendisi vahşilerin parçaladığı gibi dünyada içini
parçalar ve hiçbir emeliyle buna muzaffer olamaz. Kıyamet günü için de bunlarla
herhangi bir azık stoklayamaz.
Kuşkusuz Allahu Teâlâ, kuluna bir emir buyurup,
kul onu yerine getirdiği takdirde kendisine mükâfatlar vereceği konusunda kefil
olur.
Dolayısıyla eğer kul, Allah'ın emrini, nasihat, doğruluk, samimiyet ve çabayla yerine getirirse, Allah da (c.c.) o
kimseye kefil olduğu rızık, yeterlilik, zaferle karşılık verir.
- Şu var ki, Allahu Teâlâ kendisine kulluk edene rızkına kefil olup verir.
- Zaferi de
kendisine tevekkül edene ve kendisinden zafer isteyene verir.
- Yeterliliği de,
kendisinin isteği ve muradı Allah olana, verir.
- Bağışlanmayı da kendisine
istiğfar edene verir.
- İhtiyaçlara cevabı da istediği zaman gerçekten ve sadık
olarak, O'na (c.c.) güvenip, O'na karşı ümidi güçlenen, O'nun lütfuna ve
cömertliğine karşı sonsuz teslim olmuş kula verir.
- Anlayışlı ve zeki olan kimse,
Allah'ın (c.c.) emrinde durur, başarıya ulaştırmasında durur, O'nun kefil
olduğuna gözünü dikmez.
Allahu Teâlâ şüphesiz ki sözünde durandır ve sözünde doğru
olandır. Kim Allah'tan daha çok sözünde durabilir ki?!
- Muhakkak ki mutluluğun
alâmetlerinden birisi de kulun, kefillik söz konusu olmadan Allah'ın emrine
teslim olmasıdır.
- Mahrum olmanın alâmetlerinden birisi de, O'nun (c.c.) emrine
uymaktan kalbin uzak olması, O'nu sevmekten, O'ndan korkmaktan uzak olması ve
kefillik konusuna bağlanmasıdır.
Allah kendisinden yardım istenilendir.
Bişr b. Haris der ki:
"Ahiret ehli üçtür: Âbid, zahid ve
sıddik.
Âbid olan; Allah'a birtakım dünyalık bağlarla kulluk eder.
Zahid olan;
bu bağları terk ederek Allah'a ibadet eder.
Sıddik ise; hem doğruluk ve hem de
uygunluk üzere Allah'a ibadet eder. Eğer dünyadan alınacak bir şey görürse onu
alır, terk edilecek bir şey görürse onu da terk eder."
|