بســـم الله الرحمن الرحيم

 

Allah'a Tevekkül Etmenin Hoşluğu

 

Her kim, daha çok fazlalaşsın ümidiyle ya da azalır korkusuyla ya da sağlıklı olma yahut hastalığının gitmesi isteğiyle seçimini ve ihtiyarını terk ederse, Allah'ın her şeye kadir olduğunu bilir. Allah'ın (c.c.) seçme ve ihtiyar etmede münferit ve Allah'ın, kulu için seçmesinin daha hayırlı olduğunu bilir. Kulun maslahatını daha iyi bilen olduğunu, onun yararını ve kadrini daha iyi bildiğini, kulun kendi nefsine karşı nasihatından daha çok O'nun nasihat ettiğini, kulun kendisine karşı merhametinden daha çok O'nun merhametli olduğunu ve daha pek çok iyilik yaptığını bilir. Bununla beraber şunu da bilir ki, kul bir adım dahi olsa Allah'ın (c.c.) kaderinin önüne geçemez, onu geciktiremez...

Kendi nefsini O'nun huzurunda öne atar, bütün işlerini O'na teslim eder, yüce ve sonsuz olan, kahir olan bir efendinin huzuruna çok zayıf bir köle olarak kendisini atıverir. Allah da dilediği her şeyle kulu hakkında tasarruf eder. Kulun ise, herhangi bir tasarruf yetkisi yoktur. Kuşkusuz bu köle, bu anda sıkıntı, pişmanlık ve cimriliğinden kurtulmuş, istirahat etmektedir. Hepsini yüklenir, ihtiyaçlarını, maslahatlarını omuzlar; bunlar kendisine ağır gelmez, sıkıntı vermez ve bunlara büsbütün dalmaz. Bu konuda Allah'ın (c.c.) lütfunu, iyliğini, rahmetini ve ihsanını ister; bu esnada kulun hiçbir sıkıntısı, hastalığı ve üzüntüsü olmaz..! Çünkü kendisi bütün üzüntüsünü Allahu Teâlâ'ya havale etmiştir. İhtimamın hepsini Allah'a yöneltmiştir, istediği yalnız O olmuştur. Dolayısıyla dünyanın ihtiyaç ve maslahatlarına önem vermemiş, bunlardan kalbini feragat ettirmiştir.

Sonuç olarak; en güzel yaşantıyı elde etmiş, kalbi çok daha güzel nimetlerle beslenmiş, sevinci ve nefsi yücelmiştir.

Şayet bundan yüz çevirecek olursa, nefsi için seçmiş ve onun için ihtiyar etmiş demektir. Kendi zevkine göre istemiş, Rabbinin hakkını gözetmemiş demektir. Bunun için de Rabbi onu seçtiğiyle başbaşa bırakır, yüz çevirmesinden dolayı onu kendi hâline salıverir. Peşinden kendisini sıkıntı ve tasa, hüzün ve cimrilik, korku ve yorgunluk, kötü durum ve çirkin vaziyet kaplar. Artık saf bir kalbi olmaz, arınmış bir ameli bulunmaz, meydana gelecek hiçbir arzu gerçekleşmez, kendisini kurtaracak hiçbir rahatlık gelmez ve son bulacak bir haz da ilişmez. Bilakis kendisi ile sevindirdikleri arasında imkânsızlıklar baş gösterir, rahatlamaz ve kendisi için göz aydınlığı olmaz. Nitekim kendisi vahşilerin parçaladığı gibi dünyada içini parçalar ve hiçbir emeliyle buna muzaffer olamaz. Kıyamet günü için de bunlarla herhangi bir azık stoklayamaz.

Kuşkusuz Allahu Teâlâ, kuluna bir emir buyurup, kul onu yerine getirdiği takdirde kendisine mükâfatlar vereceği konusunda kefil olur.

Dolayısıyla eğer kul, Allah'ın emrini, nasihat, doğruluk, samimiyet ve çabayla yerine getirirse, Allah da (c.c.) o kimseye kefil olduğu rızık, yeterlilik, zaferle karşılık verir.

- Şu var ki, Allahu Teâlâ kendisine kulluk edene rızkına kefil olup verir.

- Zaferi de kendisine tevekkül edene ve kendisinden zafer isteyene verir.

- Yeterliliği de, kendisinin isteği ve muradı Allah olana, verir.

- Bağışlanmayı da kendisine istiğfar edene verir.

- İhtiyaçlara cevabı da istediği zaman gerçekten ve sadık olarak, O'na (c.c.) güvenip, O'na karşı ümidi güçlenen, O'nun lütfuna ve cömertliğine karşı sonsuz teslim olmuş kula verir.

- Anlayışlı ve zeki olan kimse, Allah'ın (c.c.) emrinde durur, başarıya ulaştırmasında durur, O'nun kefil olduğuna gözünü dikmez.

Allahu Teâlâ şüphesiz ki sözünde durandır ve sözünde doğru olandır. Kim Allah'tan daha çok sözünde durabilir ki?!

- Muhakkak ki mutluluğun alâmetlerinden birisi de kulun, kefillik söz konusu olmadan Allah'ın emrine teslim olmasıdır.

- Mahrum olmanın alâmetlerinden birisi de, O'nun (c.c.) emrine uymaktan kalbin uzak olması, O'nu sevmekten, O'ndan korkmaktan uzak olması ve kefillik konusuna bağlanmasıdır.

Allah kendisinden yardım istenilendir.

Bişr b. Haris der ki:

"Ahiret ehli üçtür: Âbid, zahid ve sıddik.

Âbid olan; Allah'a birtakım dünyalık bağlarla kulluk eder.

Zahid olan; bu bağları terk ederek Allah'a ibadet eder.

Sıddik ise; hem doğruluk ve hem de uygunluk üzere Allah'a ibadet eder. Eğer dünyadan alınacak bir şey görürse onu alır, terk edilecek bir şey görürse onu da terk eder."

 

İÇİNDEKİLER